Gelişmiş Arama
Ziyaret
7280
Güncellenme Tarihi: 2009/04/08
Soru Özeti
Âlimler ve müçtehitlerin Savefi Şahları hakkında ki genel görüşleri nedir?
Soru
1-Âlimler ve müçtehitlerin Savefi Şahları hakkında ki genel görüşleri nedir? İslam inkılâbının kurucusu İmam Humeyni (r.a)'in 'Şahların hepsi yaramaz insanlardır' diye dediğini duydum. Âlimlerin de genel görüşü bu yönde midir?
2-Savefi Şahlarının, On iki İmam (a.s)'ın takipçisi olduklarını söylemeleri acaba kendi saltanatlarını güçlendirmek için miydi? Nitekim böyle bir durum Osmanlı padişahları için de geçerlidir. Onlar da saltanatları için Sünniliği bir araç olarak kullanıyorlardı. Yoksa onların içinde saltanatlarına rağmen bu yolda dürüst ve dindar kişiler de var mıydı?
Kısa Cevap

Her şeyden önce bilmek gerekir ki âlim ve müçtehitler şöyle bir genel kaideye inanırlar: Dini tebliğ edip yaymak için çaba harcamak lazımdır ve onun temellerinin sağlamlaştırmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamalıdır. Ancak bu ortak hedefe ulaşmak için metot konusunda görüş ayrılığı olabilir.

İmam Humeyni (r.a)'in yaramaz dediği şey ülkenin idare edilmesinde saltanat sisteminin kullanılmasıdır. Yaramazdan kasıt kişiler ve sultanlar değildir. Açıktır ki, ister Müslüman olsun ister gayr-ı Müslim, ister Sünni olsun ister Şii hiçbir padişahlık silsilesinde o silsilede ki bütün sultanları eşit seviyede olduğu düşünülemez. Aksine onların kişisel ve toplumsal yaşamlarında din ve mektebe olan bağlılıklarında bir çok farklılık müşahede etmek kaçınılmazdır.

Ayrıntılı Cevap

1-Din âlimlerinin vazifesi ölçüleri belirlemektir. Bunu da yaparken eğer İslam toplumunu bilinçlendirmek için ayrıntıya girmek gerekmezse genellikle ayrıntıya girmezler.

İmam Humeyni (r.a.) devrimci mücadelesi sırasında, bazı kimseler, Şah Muhammed Rıza'nın girişimlerine eleştirileri vardı, ama saltanat nizamının yıkılmasından yana değildiler. Şah'ı bir şekilde Allah'ın yeryüzündeki temsilcisi ve gölgesi olarak kabul ediyorlardı. İmam (r.a) böyle bir düşünce tarzını redderek, şahın seçilmesinde ve onun kurallarını koymada halkın hiç bir katkısı olmadığından dolayı böyle bir nizamı saçma diye nitelemiştir. Örneğin diyordu ki:

'Ancak saltanat, daha başından saçma bir şeydi. Bir insan bir millete sultanlık yapacak ve halkında hiç bir ihtiyarı olmayacak!?.'[1]

'Efendim neymiş saltanat ilahi inayetmiş!? Bunun gibi boş şeyler... Bunlar saçmalıktır.'[2]

'Yok memleketin şahıymış, yok bizdenmiş, yok Allah'ın gölgesiymiş! Böyle saçmalıklar işte.'[3]

İmam Humeyni (r.a)'in bu ve benzeri beyanlarına baktığımızda şöyle genel bir değelendirme yapabiliriz: İmam (r.a), kimin sultan ve şah olduğuna bakmazdı; O, devletin saltanat sistemiyle yönetilmesine karşıydı ve böyle bir sisteme saçma bir sistem diyordu. Fakat kendisinden Safevi hanedanı için saçma dediği duyulmamıştır. Konuşmalarının hiç birinde bu hanedanlığın kurucusu olan Şah İsmail'in aleyhinde bir söz söylediği görülmemiştir.

 

Öte yandan, kimileri de aşırıya gidip, sultanlarla beraber olmayı hatta onları irşad ve dini tebliğ amacıyla olsa bile kabul etmiyorlardı. Bu yüzden Nasıruddin Tusi ve Allame Meclisi gibi büyük alimleri bu tür ilişkilerinden dolayı saray mollası diye itham etmişlerdi. İmam Humeyni, bu aşırı düşünceylede muhalif olup şöyle buyuruyordu: 'Safevi sisteminde olan Merhum Meclisi, kendisi Safevi olmadı, Safevileri kendisine çekip onları alim etti. Onları ellerinden geldiğince medreseye çektiler, ilime çektiler... Biz de eğer yapabilirsek (vazifemiz aynıdır), eğer o gün onlar gibi hizmet edebilseydik biz de giderdik. Çünkü amacımız insan yetiştirmektir.'[4]

 

İmam (r.a)'in bu sözlerinden de Onun saltanat sistemini onaylamadığını, ama bazı yerlerde onlarla işbirliği yapmanın caiz olduğu anlaşılmaktadır. Yine bazı sultanlar hakkında ki görüşü olumlu idi. Örneğin Safevi Hanedanlarına, Gacar ve Pehlevi Hanedanlarına göre daha iyi bir gözle bakıyordu. Çünkü sözlerinden çıkan şey şudur: Safeviler din alimleriyle oturup kalktıkları için onlardan etkilenmişlerdi. Bu da sultanlar için müsbet bir yön sayılmaktadır.

 

2-Sorunuzun bu bölümüne cevap verirken önce şu noktayı göz önüne almanız gerekir: Bazen diyorlar ki: İran ve Irak halkı, aslında Sünni idiler, ama Safevi yönetimi onları zorla Şii yaptı. Bunun karşısında şunuda duyuyoruz ki, Safevi sultanları, İranlıların Şia ve Ehl-i Beyt (a.s)'ın mektebine olan aşırı bağlılıklarından dolayı onlar bundan istifade etmiş ve kendi saltanatlarını güçlendirmişlerdir. İslam dünyasında Şiiler ve İranlıları karalamak için ortaya atılan bu iki zıt tahlili göz önüne alındığında şimdi siz şu soruya cevap verin: Sonuçta İranlıların teşeyyü etmesi Safevilerin zorlamasıyla mı oldu, yoksa Safevilerin mi teşeyyü etmeleri kendilerini İranlıların mezhebine uydurmalarından dolayı oldu?

 

Malesef bazı bilginler, Şii mektebinin karşında durmak için güçlü mantıklarının olmaması, diğer taraftan içinde bulunduğumuz iletişim çağında artık geçmişteki gibi gerçekleri sansür etme imkanları kalmadığından nasyonalist ve ırkçı duygular kabartılarak bu mektebin yayılamasını önlemeye çalışıyorlar.

 

Onlar, Irak halkına diyorlar ki, Şia, Acemlerin ortaya attığı bir şeydir, onu size zorla kabul ettirdiler. Türklere diyorlar ki, siz, Şii İranlıların düşmanı Osmanlıların varisisiniz. Osmanlı bir zamanlar İslam dünyasının lideriydi. Öyleyse Alevi bir mektebin etkisinde kalmak size yakışır mı? Ve İranlılara da diyorlar ki: Siz eskiden Şii değildiniz, Safevilerden sonra bu mezhebe geçtiniz... Eğer bu analizleri insafla incelersek onların hiç biri gerçeklerle uyuşmamaktadır. Aksine İslamın ve Şiiliğin birlikte ve aynı doğrultuda ilerlediğini anlarız.

 

Safevi Sultanlarının kalben teşeyyü mektebine inançları var mıydı yoksa kendi saltanalarının güçlendirmek için mi ona yönelmişlerdi konusuna gelince, söylemek gerekir ki: Bu iki konu arasında bir çelişki yoktur. Örnek verecek olursak: Sadr-ı İslam'da Müslüman komutanlar hem İslami düşünceye sahiptiler, hem de emirleri altındaki kişilerin İslami inançlarından galibiyete ulaşmak için faydalanıyorlardı. Safevilerin döneminde de bu hanedanın sultanları halkın Şiilik inancından faydalanmış olabilirler, ama bu onların bu mektebe kalben inanmadıkları anlamına gelmez.



[1] -Sahife-i İmam, c.4, s.490, Müessese-i Tanzim ve Neşr-i Asar-ı İmam Humeyni, Tahran

[2] -a.g.e. c.6,   s.28

[3] -a.g.e. c.11, s.96

[4] -a.g.e. c.8,   s.437

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Fetvanın dayanak ve kaynakları nelerdir?
    9468 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/04/07
    İçtihat zorluklara tahammül, çaba ya da kudret ve güç demektir. Fıkhi terim olarak ise kaynak ve delillerden şer’i hükümleri çıkarmak için azami ilmi çabayı sarf etmek anlamındadır.Şii fıkhında fetvanın temeli içtihat kaynakları olarak bilinen Kur’an, sünnet, akıl ve icmadır. Ancak bu kaynaklardan, faydalanma ...
  • Acaba bütün peygamberlerin ismini zikrede bilir misiniz?
    3728 تاريخ بزرگان 2019/09/22
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    20775 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Allah İle İrtibat Zamanı Ne Zamandır?
    10242 Pratik İrfan 2011/08/03
    Her ibadetin ruhu Allah ile irtibat kurmak ve O’na yaklaşmaktır. Bu husus namaz, dua ve Allah’ın dergâhına yalvarma ve yakarma ile müyesser olacaktır. Allah ile irtibat kurmak özel bir zaman ve mekâna has değildir. Elbette gece yarısı gibi bazı zamanlar Allah ile irtibat kurmak için en güzel zamanlardır veya ...
  • Zikir nedir ve türleri nelerdir?
    17424 ذکر 2012/09/24
    Zikir ve Allah’ı anmanın birçok ruhi ve ahlaki yapıcı etkisi vardır ve bunun karşısında Allah’ın kulunu hatırlaması, kalbin aydınlanması, kalp huzuru, Allah’a itaatsizlik etmeden korkmak, günahların bağışlanması ve ilim ve hikmet bunlardan sayılır. Genellikle zikir kalpsel ve dilsel olarak iki türe ayrılır. Dille yapılan zikre “vird” de ...
  • İmam tarafından namazın teşehhüdüne bir harf eklendiği durumda tabi olanların hükmü nedir?
    7471 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/18
    Bu sorunun ayrıntılı cevabı yoktur. ...
  • Size göre inkârcıların İslam dini ve diğer dinlere karşı tavır almasının nedenleri ne olabilir?
    6887 Yeni Kelam İlmi 2011/11/21
    İnkârcılar dinler ve özellikle de İslam karşısında tavır almaları değişik siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel nedenler taşıyabilir. Bu dört neden hakkında bilgilenmek için lütfen ayrıntılı cevaba müracaat ediniz. ...
  • İslam dininin dinozor hakkındaki görüşü nedir?
    92226 Tefsir 2010/01/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Fakirlere infak etmenin felsefesi nedir?
    8186 انفاق و قرض الحسنه 2012/06/11
    Bazen falankes fakirdir ve mutlaka bir şey yaptığı için Allah onun fakir kalmasını istiyor; biz zenginiz ve mutlaka işlediğimiz bir amelden dolayı Allah’ın lütfü kapsamına girmişiz, o halde ne onların fakirlikleri ve ne de bizim zenginliğimiz hikmetsiz değildir!! Denilir. Hâlbuki infak emrinin çeşitli hikmet ve felsefeleri vardır. ...
  • İran ve Irak savaşında şehit düşen bazı fertlerin cenazelerinin dağılmadığını ve yok olmadığını duydum. Bu duyumlar muteber ve güvenilir midir?
    7921 Eski Kelam İlmi 2012/04/04
    Canlı yaratıkların cisimlerinin yapısı gereği, ruh bedenden çıktıktan sonra tabii olarak beden kokar, çürür ve yok olur. Bu nedenle bazı bedenlerin yıllar geçtikten sonra aynı şekilde salim kalması uzak bir ihtimaldir. Ama Allah her şeye kadir olduğundan[1] böyle bir şey zihinden uzak tutulmamalı ve ...

En Çok Okunanlar