Please Wait
18670
Fizik ilahiyat ve riyaziyatın karşısında olup doğa anlamını taşır. Metafizik bugünkü felsefî manasıyla varlıktan salt varlık olması hasebiyle bahseden disipline denmektedir. Trans fizik veya doğaötesi ise Allah ve maveradaki varlıklardan söz eden disipline denmektedir. Fizik ile metafizik arasındaki ilişki de cüz ile külün arasındaki ilişkidir. Onun ile trans fizik arasındaki ilişki ise neden ile sonuç ilişkisidir.
Fizik Ve Metafiziğin Anlamı
Fizik kelimesi eski ve yeni dönemde değişik ıstılahlar ile kullanılmıştır ve biz bu yazıda özetle buna değineceğiz: Fizik kavramı hareket, ağırlık, baskı, ısı, ışık, ses ve elektrik gibi maddî doğanın fenomenleri hakkında araştırma yapan bilime denmektedir. Bu konularda araştırma yapmak, cisimlerin terkibini inceleme konusundan farklıdır; zira cisimlerin terkibi ve onlarda ortaya çıkan değişiklikler sadece kimya biliminde incelenmektedir. Ama modern bilim adamları fizik ve kimya bilimlerini bir adla anmakta ve fiziksel bilimler olarak adlandırmaktadır. “Fizik bilimleri, canlı varlıkları inceleyen doğa ve hayat bilimleri karşısında yer almaktadır. Fiziksel fiziğe mensuptur ve maddî doğa fenomenleriyle ilgili hususları kapsamaktadır. Bu ıstılah, gaybî kavramının karşısında yer alır; zira gaybî hususlar duyu ve tecrübe alanlarıyla ilişkili fenomenler ile ilgili değildir. Bu fenomenlerden daha üstün olan bir şeyle ilgilidir. Aynı şekilde bu ıstılah, ruhî kavramının da karşısındadır; fiziksel fenomenler belirtildiği üzere bilimsel kesinlik ve determinizme tabi maddi fenomenler ile ilintilidir. Ruhsal olgular ise özgürlük ile nitelenen nefsanî fenomenler ile ilgilidir. Hakeza fiziksellik riyazî ve teorikliğin karşısındadır; zira gerçek cisimlerin zahirleriyle ilintilidir. Riyazî ve teori ise soyut manalarla ilintilidir.”[1] Aristo bu konuyu anlayan ilk şahıstı. O; doğa bilimleri, riyaziyat, ahlak ve sosyal bilimler de dâhil hiçbir bilimin kapsamına girmeyen bir dizi konunun varlığını tespit etti. Aristo, bu konuları özellikler ve haller olarak etrafında toplayan eksenin salt varlık olarak varlık olduğunu teşhis etti. Ama o bu disiplin için hiçbir ad koymadı. Ama Aristo’nun eserlerini bir ansiklopedide topladıklarında bu bölüm tertip olarak doğa (fizik) bölümünden sonra yer aldı ve özel bir adı da olmaması nedeniyle de metafizik (fizik sonrası) olarak meşhur oldu ve Arapçaya “ma badu’t-tabiiyye” olarak tercüme edildi. Zamanın geçmesiyle bu adın konmasının bu ilmin doğa meselelerinden sonra yer alması nedeniyle olduğu unutuldu. Bu ilmin konularının veya Allah ve soyut akıllar gibi bazı konularının doğa dışı olması nedeniyle bu adın konulduğu zan edildi. Bu yüzden, İbn. Sina gibi bazı fertler, bu ilmi doğa öncesi olarak adlandırmak gerekir; çünkü Allah ve soyut akıllar ontolojik mertebe açısından doğadan öncedir, ondan sonra değildir diye bir itirazda bulunmuşlardır. Sonraları bazı yeni filozoflar arasında bu lafız ve tercümeden kaynaklanan hata manevî bir hataya neden oldu. Avrupalılardan büyük bir grup doğaötesini “doğa sonrası” sandı ve bu ilmin konusunun doğa dışında olan hususlar olduğunu zannetti. Oysaki bu ilmin konusu doğa, doğaötesi ve var olan her şeyi kapsamaktadır. Bu gruptaki şahıslar metafiziği şöyle tanımladı: Metafizik sadece maddeden soyut olan hususlar ve Allah hakkında bahseden ilme denir.[2] O halde bu iki kavramı anlamak için hikmetin kısımlarını da açıklamak gerekir. “Hikmet nazarî ve amelî diye iki kısma ayrılır. Bilgiyle ilgili olan nazarî hikmet doğa ilimleri, riyaziyat ve ilahiyatı içermekteydi. Doğa bilimleri kozmoloji, madenbilim, zooloji ve bitkibilimi kapsamaktaydı. Riyaziyat hesap, hendese, heyet ve müziğe taksim edilirdi. İlahiyat da genel ilahiyat (varlık konusuyla ilgili meseleler) ve özel ilahiyat (teoloji ile ilgili meseleler) diye iki kısma ayrılmakta ve bu iki kısım ilahiyata birlikte metafizik denmekteydi.”[3] Bu açıklamalar ile fizikten kastedilenin doğa bilimleri ve metafizikten kastedilenin de ilahiyat olduğu aydınlanmış oldu.
Fizik İlmi İle Metafizik İlmi Arasındaki İlişki
Doğru görüş uyarınca doğaötesi kavramı ile doğa sonrası kavramını eşanlamlı bilmek bilgisiz bireylerin duçar olduğu bir hatadır; çünkü doğa sonrası, Aristo’nun kitabında doğa ilimlerinden sonra gelmesi nedeniyle belirtildiği yer eksen alınmıştır. Doğaötesi ise bu ilimde mavera eksenli konuların bulunması esasınca şekillenmiştir, bu nedenle ilimlerde fizik (doğa ilimleri) ile metafizik (doğaötesi) arasındaki ilişki şudur: Metafizik doğa ilimlerinin konusunu ispat etmeyi üstlenmekte ve ilimlerin birçok konusal usulleri bu ilimde ispat edilmektedir. Diğer ilimler ise felsefî burhanların bazı öncüllerini ispat ederek felsefeye yardım etmektedir.
Fizik Âlemi İle Metafizik Âlemi Arasındaki İlişki
Dış dünyada fizik âlemi ile metafizik arasında cüz ile kül ilişkisi vardır ve bu ikisi arasında genel ve özel bir nispet mevcuttur; yani fizik ilminin konusu metafizik ilminin konusunun bir bölümünü teşkil etmektedir. Çünkü fizik ilminin konusu maddedir, metafiziğin konusu ise hem maddeyi (doğa) ve hem de doğaötesini kapsayan salt varlıktır.
Fizik Ve Trans Fizik Arasındaki İlişki
İslam felsefesinde bu ikisinin ilişkisi doğa (fizik) ile doğaötesi (trans fizik) arasındaki ilişki) neden ile sonuç arasındaki ilişkidir; yani maveradaki varlıklar bu madde âleminin varlıksal nedenleridir. Maddelerin tümü baştanbaşa sınırlıdır ve bu sınırlılık doğaötesi âlemde mevcut değildir. Aynı şekilde madde ile madde ötesi arasındaki ilişki hakikat ile zarafet ilişkisi olarak da sayılmıştır. Platon ve takipçilerinin yaratılış âlemini idealarda hülasa etmiş oldukları da hatırlatılmalıdır. O, evreni fizik ve metafizik diye iki bölüme ayırmıştır. Doğa ötesi âlem asıl olan, doğa âlemi ise mavera âleminin gölgesidir. Mavera âlemi türlerin yöneticilerinin âlemidir. Onun bakışında ideaların ideası mahrutun başında, cisimler âlemi ise onun altında yer almaktadır. Betimlerken onun yaratılış düzenini mahrut şeklinde tasavvur edebiliriz. Bu mahrutî şekil şu şekildedir: ideaların ideası ve yöneticilerin yöneticisi[4] ilk mebdein zatından meydana gelmiş, feyiz tedricen çoğalmış ve tür veya ideaların yöneticileri türemiş ve bu mahrutun altı olan cisimler âlemine kadar sürmüştür. İdealar âlemi ebedi âlemdir, cismanî türler âlemi ise ebedi olmayıp oluş ve yok oluşa maruz kalmaktadır.[5]
[1] Cemil Seliba, Ferheng-i Felsefî, Menuçehr Sanii Derrebidi, s. 507, çap-ı evvel, İntişlarat-ı Hikmet, Tahran, 1366 h.ş.
[2] Mutahari, Mürteza, Aşina-i Ba Ulum-i İslamî, c. 1, s. 94, çap-ı cedid, Defter-i İntişarat-ı İslamî, Kum, 1362 ş, Misbah Yezdi, Muhammed Taki, Amuzeş-i Felsefe, c. 1, s. 69, çap-ı dovvom, Sazman-ı Tebliğat-ı İslamî Muavenet-ı Ferhengi, Tahran, 1366 ş.
[3] Ğeravyan, Muhsin, Der Amed-i Ber Amuzeş-i Felsefe Ustad Misbah Yezdi, s. 33, çap-ı sevvom, İntişarat-ı Şafak, 1373 ş.
[4] Mecmeu’l-Buhusi’l-İslamiye, Şerhu’l-Mustalahati’l-Felsefiye, s. 355, Mecmeu’l-Buhusi’l-İslamiye, Meşhed, çap-ı evvel, 1414 h.k.
[5] Seccadi, Seyid Caferi, Ferheng-i Istılahat-ı Felsefi Molla Sadra, s. 317, Vezaret-i Ferheng Ve İrşad-ı İslamî, Tahran, çap-ı evvel, 1379 h.ş.