Please Wait
25313
Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.
Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime (Farkili t), Yunancadır ve kelimenin aslı (“p” ve “r” harflerinin kesre şeklinde okunmasıyla) “Pırıklitus’tur”. Arapçalaştırıldığı için “Farkilit” şeklini almıştır. Pırıklitus, isminin dilden dile dolaştığı ve herkesin onu övdüğü kimsedir. “Ahmet” kelimesinin anlamı da bunun aynısıdır. Hatta “Ahmet” kelimesinde var olan övülmüşlük “ismi tafzil” olduğundan dolayı Muhammed kelimesinde yoktur. Bu övülmüşlük Yunanca olan “Pırıklitus” kelimesinde de var olmaktadır. Günümüz Hıristiyanları, tercüme edilmiş İncillerde bu kelimeyi “teselli veren” şeklinde çevirmişlerdir. İncil kitabını okuyan okuyucular “teselli veren” kelimesiyle karşılaştıkları her yerde “Farkilit” kelimesinin tercümesi olduğunu bilmelilerdir. Hıristiyanların inancına göre “Pırıklitus” kelimesindeki “p” ve “r” harfleri fethe şeklindedir, dolayısıyla “pereklitus” şeklinde okuyorlar. Onlar şöyle diyorlar: Eğer “p” ve “r” harfleri kesre şeklinde olmuş olsaydı Ahmet anlamına gelirdi, Ama fethe şeklinde olduğu için “teselli veren” anlamındadır. Ne var ki bize göre birinci tercüme doğrudur. Kur’an’ı Kerim’de de şöyle buyrulmuştur: “Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmet adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti.”
İncil’de, Hz. Mesih’ten (a.s) sonra İslam Peygamberi’nin (s.a.a) geleceğine dair açık deliller vardır ve biz, buna ayrıntılı cevapta işaret edeceğiz.
Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamberi’nin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.
Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime (Farkili t), Yunancadır ve kelimenin aslı (“p” ve “r” harflerinin kesre şeklinde okunmasıyla) “Pırıklitus’tur”. Arapçalaştırıldığı için “Farkilit” şeklini almıştır. Pırıklitus, isminin dilden dile dolaştığı ve herkesin onu övdüğü kimsedir. “Ahmet” kelimesinin anlamı da bunun aynısıdır. Hatta “Ahmet” kelimesinde var olan övülmüşlük “ismi tafzil” olduğundan dolayı Muhammed kelimesinde yoktur. Bu övülmüşlük Yunanca olan “Pırıklitus” kelimesinde de var olmaktadır. Günümüz Hıristiyanları, tercüme edilmiş İncillerde bu kelimeyi “teselli veren” şeklinde çevirmişlerdir. İncil kitabını okuyan okuyucular “teselli veren” kelimesiyle karşılaştıkları her yerde “Farkilit” kelimesinin tercümesi olduğunu bilmelilerdir. Hıristiyanların inancına göre “Pırıklitus” kelimesindeki “p” ve “r” harfleri fethe şeklindedir, dolayısıyla “pereklitus” şeklinde okuyorlar. Onlar şöyle diyorlar: Eğer “p” ve “r” harfleri kesre şeklinde olmuş olsaydı Ahmet anlamına gelirdi, Ama fethe şeklinde olduğu için “teselli veren” anlamındadır. Ne var ki bize göre birinci tercüme doğrudur. Kur’an’ı Kerim’de de şöyle buyrulmuştur: “Hani, Meryem oğlu İsa, “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ben, Allah’ın size, benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek, Ahmet adında bir peygamberi müjdeleyici (olarak gönderdiği) peygamberiyim” demişti.”[1]
İslam Peygamberi (s.a.a) ya hakikaten peygamberdi ya da -Allah’a sığınırız- yalan yere peygamberlik iddiasında bulundu. Eğer gerçekten peygamberse, o halde Kur’an’ın sözü, “p” ve “r” harflerinin kesre yani “Pırıklitus” şeklinde olduğunun doğru olduğuna delildir. Ama eğer – Allah’a sığınırız- yalan yere peygamber olduğunu iddia etmiş olsa, yine de onun sözü doğrudur; çünkü Nebiyi Ekrem’in (s.a.a), kendi davasına güvenmeksizin Nasranîlerin elindeki kitaba dayanması akıllıca bir iş değildir. Peygamber (s.a.a), İncil ve Yunanca lügatinden haberdar olmadığı için, bu kelimeyi Yunancayı bilen Nasranî âlimine söylemişti ve o âlim de bu haberi Peygamber’e (s.a.a) vermişti. Söz konusu âlim Yunan lügatini çok iyi biliyor ve Yunancayı da okuyabiliyordu, o halde “Ahmet”in manasını bilen bu âlim,“teselli veren” kelimesinin anlamını daha iyi (bitariki evla) bilecektir. İncil Kitabı’nda “Pırıklitus” (kesre okunuşuyla) kelimesini görmüş ve bilirkişiliğiyle “teselli veren” kelimesine itiraz ederek, bu kelimeyi “Ahmet” olarak tercüme etmiştir.
Bu açıklama doğrultusunda o zamanın İncil nüshalarında “teselli veren” anlamındaki “Pereklitus” (P ve r harflerinin fethe okunuşuyla) olarak değil, “Ahmet” anlamındaki “Pırıklitus” (kesre telaffuzuyla), olarak yazılıyordu.
Hıristiyanlar, “Farkilit”in Ruhu’l Kudüs olduğuna ve Mesih (a.s)’in, “Farkilit”ın Havarilere ineceği vadesi verdiğine inanırlar. Ama “Farkilit”dan, Ruhu’ul Kudüs değil de muayyen bir fert olduğuna dair birçok delilimiz var olmakta:
1. Çok eski mütercimler (Farkilit’i) has insani bir ilim olarak bilmiş olmaları hasebiyle, bu lafzın aynısına tercümelerinde yer vermişlerdir. Eğer bu lafızdan “teselli veren” anlamış olsalardı, bu lafza tercümelerinde yer vermezlerdi.
2. Birbirini destekleyen çeşitli tarih kaynaklarında, Hıristiyanların İslam’dan önce bu lafzı muayyen bir ferde tatbik ettiklerine delalet etmektedirler. Örneğin, miladi ikinci asrın Nasranî riyazet çekmiş olan “Mentanes” ismindeki bir şahıs Anadolu’da Farkilit oluğunu iddia etmiş ve o zamanın Nasranîlerinden bir gurup da ona yönelmişlerdir.
3. İncil’in 14. Bölümünün 16. Ayetinde şöyle yer alır: “Ben, babadan sizin için başka bir Farkilit göndermesini istiyorum”.
Bu sözden “Ben Farkilit’im, benden sonra başka bir Farkilit gelecektir” anlamı çıkar. Eğer Farkilit, çok övülen, ismi dilden dile dolaşan ve herkesin onu iyilikle andığı “Ahmet” anlamına gelmiş olsaydı, bu ibare bu şekilde mana edilebilinirdi. Yani “Ben güzel isimli bir ferdim ve babadan, başka bir güzel isimli bir ferdi göndermesini istiyorum” anlamındadır.
Ama eğer “Farkilit” kelimesi, “teselli veren” anlamında olursa, İsa’nın (a.s) kendisi “teselli veren” bir kimse, Muhammed (s.a.a) ya da Ruhu’l Kudüs da başka bir “teselli veren” bir kimse olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü Havariler, Hz. Mesih’in (a.s) gökyüzüne çekilmesinden (Su’ud) dolayı, üzüntü içindeydiler ve Hz. Mesih, gökyüzüne yükselişinden sonra, artık Hıristiyanlara teselli veremez ve teselli verecek başka bir Ruhu’l Kudüs da olamazdı; zira kendisi gökyüzüne çekilmişti.
4. 26. Ayette şöyle gelmiştir: “O, her şeyi size öğretecektir ve size söylediklerimi tekrar size hatırlatacaktır.”
Bu ibareden, Hz. İsa’nın (a.s) hitabesi dünyanın sonuna kadar ümmetin bütünüyle beraber olacağı anlaşılıyor. Zira o şöyle buyuruyor: Benim ümmetim olan sizler, benim sözlerimi unutacaksınız ve Farkilit, size hatırlatacaktır. Onlar Hz. Mesih’in (a.s) sözünü unutmadılar ama zamanla putperestlik itikadı Hz. Mesih’in (a.s) sözleriyle karıştırıldı ve sözlerini unuttular ve Hz. Mesih’e (a.s) Allah ve Allah’ın oğlu dediler ve Teslise kail oldular. Allah-u Teâlâ, Mesih’in (a.s) sözlerini ve onun Allah’ın kulu olduğunu hatırlatmak için, Farkilit’i yani Muhammed b. Abdullah’ı (s.a.a) gönderdi.
5. 30. Ayette şöyle geçer. “Vuku bulmadan önce şimdi sizler için söyledim ki vuku bulduğunda iman getiresiniz”
Ruhu’l Kudüs bir kimsenin kalbine indiği zaman özellikle Havariler onun indiğinden kimse şek etmez. Aksi takdirde vahyin nüzulünden sonra peygamberlerin kendileri onun sıhhatinde şek etmeleri gerekirdi. Oysa böyle bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla Ruhu’l-Kudüs’ün nüzulünde Havarilerin ona inanmaları için Hz. Mesih’in (a.s) daha önce Ruhu’l Kudüs’ün geleceğinden haber vermesine onların ihtiyaçları yoktur. Farkilit’ten maksat insanların doğru olduğunda şüphe ettikleri peygamberdir. Hz. İsa (a.s.) gelmeden önce onun geleceğinden haber verdi ta ki geldiği zaman peygamber oluşunda şek etmesinler.
6-7. 15. babın 26. Ayetinde şöyle geçer: “O benim hakkımda tanıklık eder ve siz de, ilk günden beri benimle olduğunuz için tanıklık edersiniz.”
Bu ibareden, Hz. İsa’yı (a.s) inkâr edenler Onu incittikleri açıkça anlaşılmaktadır. Dolayısıyla şöyle buyuruyor: Farkilit gelecek ve benim hak olduğuma şahadet edecektir, mucizelerimi gören sizler de şahadet edeceksiniz ve bu iki şahadet birbirlerini teyit eder ve böylece inkar edenler için hüccet tamamlanır. Tüm bunların, Ruhu’l Kudüs’ün Havarilere nazil olmasıyla hiçbir uyumluluğu yoktur. Zira Ruhu’l Kudüs’ün, ilk günden beri Hz. Mesih (a.s) ile birlikte olan ve onun mucizelerini gören Havarilere, Mesih’in (a.s) hak olduğuna şahadet etmesine ne lüzum vardır? Ve: “O ve siz, şahadet edeceksiniz” – birbirinizi teyit edeceksiniz – buyruğu inkar edenlerin mukabilindedir. Böyle olmaması durumunda, Ruhu’l Kudüs’ün şahadetini Havarilerden başkası işitmeyecek ve hiçbiri bir diğerini teyit etmeyecektir.
8. (16: 7) babında şöyle denir: “Eğer ben gitmezsem, Farkılıt gelmeyecektir.”
Bu ibare, Havarilere nazil olan Ruhu’l Kudüs’a tatbik olunmuyor. Çünkü Hz. İsa’nın ahdinde de Ruhu’l Kudüs Havarilere inmişti ve İncil’in nassına göre bu, Hz. Mesih onları, İsrail şehirlerine gönderdiği zama gerçekleşmiştir.
9. 8. Ayette şöyle geçer: “O geldiği zaman alemi günahı terk etmeye ve doğruluk ve adalete zorunlu kılar.”
Bu ibare, bizim Peygamberimize (s.a.a) sıdk (şamil) ediyor. Çünkü o İslam Peygamberi (s.a.a), tüm dünya insanları içindir ama Ruhu’l Kudüs ise batındadır ve Havarilerin gönlüne nazil olmuştur; tüm dünya insanları için değildir.
10. 13. Ayette şöyle geçer: “O kendinden söz söylemez aksine, işittiğini söyler ve gelecekten haber verir.”
Bu ibare, insanla uyum içindedir. İsevilerin inancına göre Ruhu’l-Kudüs ise Allah ile birdir. Dolayısıyla “Her işittiğini söyler” ifadesi bu bağlamda bir anlam taşımıyor.
Aynı şekilde 14 ve 15. Ayette şöyle geçer: “o beni büyütür. Zira o benim malım olan şeyleri alır ve size haber verir. Babaya ait olan her şey bana aittir. Bu nedenle bana ait olanları alır ve size haber verir söyledim”. Söylenilenlerden hiç birisi Ruhu’l-Kudüs ile tatbik edilmiyor.
İncil’in ibarelerine işkâllar varit etmişlerdir ki bu işkâllar şunlardan ibarettir:
Birinci işkâl: “Farkilit”ın tefsirinde “Doğruluk ruhu” üç yerde ve “Temiz ruh” da bir yerde gelmiştir. Bu, Müslümanların iddiasıyla uyuşmaz, dolayısıyla “Farkilit”tan maksat Ruhu’l Kudüs’tür.
Cevap: Yuhanna’nın ıstılahında ruh kelimesi sıkça gelmiş ve bundan da peygamber kastedilmiştir. O halde “Doğruluk ruhu” yani hak peygamber ve “Temiz ruh” yani temiz peygamber kastedilmiş, İsevilerin ihtira (icat) ettikleri “Üçüncü Oknum (unsur)” değildir. Nitekim Yuhanna’nın (4:1-6). risalesinde şöyle denir: “Ey dostlar! Her ruhu (yani her peygamberi) doğrulamayın, onları Allah katından gelip gelmediklerini sınayın. Çünkü dünyada Peygamberlik iddiasında bulunanlar pek çok kimse olmuştur. Allah’ın ruhunu (yani Allah tarafından peygamberlikle görevlendirilen kimse) böyle tanıyınız. İsa Mesih’in cisme gerip geldiğini itiraf eden ruh, Allah tarafındandır… biz Allah’tanız o halde Allah’ı tanıyan her kes bizim sözümüzü dinlesin. İşte biz, “Doğru ruhu” ve yalancı ruhu buradan tanırız (yani hak peygamberi ve batıl peygamberi).”
Burada “Doğru ruh” hak peygamber manasında olduğu gibi Farkilit tefsirinde de bu anlamdadır. Daha önce “tercümede şaşırtmak için Ruhu’l Kudüs kelimesini getirmişlerdir” dememizin sebebi de buradadır. Oysa onlar “Ruh-i mukaddes” yani pak peygamber söylemeleri gerekirdi.
İkinci şüphe: Bir paragrafında şöyle denilmektedir: “Dünya onu tanımadığından ve görmediğinden ötürü ona takati yoktur. Ama siz, yanınızda mukim ve sizde sabit olduğu için onu tanırsınız”. Bu ibareler, İslam Peygamberine tatbik etmiyor diyorlar. Zira Havariler, İslam Peygamberi zamanında yaşamamışlar ve onu görmemişlerdir.
Cevap: Nebiler, o an için hazır olan özel bir gurubu değil, ümmetin tamamını muhatap alırlar. Hz. Musa (a.s) hazır olan cemaate: Sizin kardeşlerinizin arasından Allah tarafından görevli bir peygamberin çıkacağı bağlamında verdiği haber buna delildir. O müjdesini verdiği peygamberin b’iseti dönemindeki halk o esnada yoktu, farkılıt’in (müjdesi verilmiş peygamber) geleceği zamanda da Havariler yoktur.
Üçüncü işkâl: Hz. Mesih şöyle buyurdu: “Dünya onu görmez ve tanımaz”. O görülmeyen Ruhu’l Kudüs’tür. İslam Peygamberini ise herkes görüyordu!
Cevap: Tanımamak ve görmemekten maksat nübüvvet ve peygamberlik makamıdır. Peygamberi tanımamak ve onu görmemek değildir. İncil-i meta’da da (11: 27) buna benzer sözler var olmaktadır ki şöyle der: “Baba dışında hiç kimse “Oğlu” tanımaz ve “Oğul ve o ki…dışında hiç kimse “Baba”yı tanımaz.”
Yuhanna’da (8: 19) şöyle geçer: “Siz, beni tanımıyorsunuz, Babamı’da tanımıyorsunuz. Beni tanımış olsaydınız Babayı da tanırdınız”. Hakeza Yuhanna da (14: 7) şöyle geçer: “Eğer beni tanımış olsaydınız, babamı da tanırdınız, şimdiden onu tanıyorsunuz ve onu gördünüz…”
Bu işkâlın cevabı da şudur: Bütün bu ibarelerde var olan “görmekten” maksat gözle görmek değil, tanımak ve marifettir.
Dördüncü İşkal: Farkilit hakkında şöyle dedi: “O, sizin yanınızda mukimdir ve sizinle sabit kalacaktır.” Bu da Havarilerde var olan ruhu’l-Kudüs’tür. İslam Peygamberi ise, onlardan sonra geldi ve onlardan ayrıydı!
Cevap: Bu ibareden “Bundan sonra mukim olacaktır” kastedilmiştir, zira daha önce: “Ben, “Baba”dan sizin için başka bir Farkilit göndermesini isteyeceğim.” Çünkü o zaman olmadığı için şöyle buyrulmuştur: “Ben gitmeyene kadar, o size gelmeyecektir.”
Aynı şekilde (14:11) şöyle geçer: “O, sizinle ebede kadar kalacaktır”. Buradaki “Siz”den “Havariler” kastedilmemiştir, zira Havariler ebede kadar kalıcı değillerdir. “Ebede kadar kalmak” tan, kalplerde iman ve muhabbetin kalması kastedilmiştir, nitekim şöyle buyrulmuştur (14: 18): “Ben, kendimin Babasıyım ve siz, bendensiniz ve ben de sizdenim.” O’nun cismi ümmet içinde değil, iman ve sevgisi ümmet içindedir. Aynı şekilde Farkilit’a (yani) “Ahmet” (s.a.a)’e var olan iman ve ona duyulan sevgi sonsuza kadar gönüllerdedir.
Şu noktaya dikkat edilmesi zaruridir: Biz, Ruhu’l Kudüs’ün Hz. Mesih’ten (a.s) sonra Havarilere ineceğini ve Hz. Mesih (a.s)’in böyle bir v’at’te bulunduğunu veya bulunabileceğini reddetmiyoruz. Ne var ki bizim söylemek istediğimiz şey sudur: Hz. Mesih’in (a.s) bu bağlamda vermiş olduğu söz (v’ad) ile Farkilit’in geleceği hakkında vermiş olduğu v’at farklıdır. Hz. Mesih birçok v’atte bulunmuştur: Onlardan birisi Ruhu’l-Kudüs, diğeri kendisinin geleceği, üçüncüsü Allahın melekûtu; yani dünyadaki insanlar putperestlikten Allaha ibadet etmeye yönelecek ve Allaha olan ibadet yeryüzünde putperestliğe galip gelecektir hakkındaki v’adıdır. Dördüncüsü havarilerin Allah yolunda çekecekleri zorluklar ve görecekleri işkenceler v’adidir. Bu v’adlerden bir diğeri (beşincisi) Farkilit’in yani ahiri zaman peygamberi’nin (s.a.a.) geleceği hakkındaki v’addir.[2]
Buna binaen, bunların bütünü, İslam Peygamberi’nin (s.a.a) İncil’de müjdelendiğinin apaçık delilleridir.