Gelişmiş Arama
Ziyaret
9878
Güncellenme Tarihi: 2011/12/18
Soru Özeti
Eğer Yüce Allah Peygamber ve kullarına iyyake nabudu ve iyyake nestain demelerini buyurmuşsa, neden “kul” (söyle) kelimesi zikredilmemiştir?
Soru
Benim sorum “iyyake nabudu ve iyyake nestain” (yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” ayeti hakkındadır. Bu sorunun cevabını daha önce başka bir siteden aldım, ama ikna olmadım. Yüce Allah bu ayeti kime söylemiştir? Eğer Allah elçisine veya kullarına söylemişse, “kul” kelimesi neden zikredilmemiştir? Lütfen cevabı özetle verir misiniz?
Kısa Cevap

Kuşkusuz Yüce Allah ibadet ve namazlarında istifade etmeleri için bu ayeti kullarına nazil etmiştir. Elbette benzer durumlarda genel olarak “kul” (söyle) ve “kulu” (söyleyiniz) gibi kelimler de cümle başında yer almaktadır. Ama Arap edebiyatını ve tüm dillerdeki mevcut diyalogları incelemeyle, kesin karine ve delillerin bulunması ve onların yardımı vasıtasıyla bazı kelimeler silinebiliyorsa ve böyle bir durumda ifade edilmek istenen manaya bir halel gelmiyorsa, böyle bir işin yapılmasının bir sakıncası olmaz. Öte taraftan, böyle silinmeler Kur’an’ın diğer yerlerinde de göze çarpmaktadır ve bu Kur’an’ın fesahat ve belagati ile de çelişmemektedir. Esasen değişik üsluplar ile söz söylemek sözün akıcılık ve güzelliğini artırır.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzdaki ipham, diyalog halinde ve iki taraflı olan Kur’an metinlerinin aşağıdaki gruplardan birinin kategorisine girmesiyle ilintilidir:

1. Birinci kategori, özel bir ameli yapmaları için Allah tarafından Peygamber ve diğer kullara bildirilen buyruklardır. Mesela “Ey peygamber! Rabbinden sana vahyedileni insanlara bildir”[1] ayeti veya “ey inananlar Allah’tan sakının”[2] ayeti buna örneklik teşkil eder.

2. İkinci kategori, Allah tarafından hazırlanmış ve Peygamber (s.a.a) ile diğer kullara bildirilmiş ve de Allah ile diyaloga girmeleri için onların istifade ettiği metinlerdir. Felak ve Nas sureleri ve birçok başka ayet bu kategoride yer alır. “De ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı”[3] ayeti veya “deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakub oğullarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik”[4] ayeti bunun örnekleridir. İşaret edilen bu iki grup ayet, olağan suretiyle “kul” (de ki) ve “kulu” (deyiniz ki) gibi tabirler ile başlamış ve Yüce Allah bu yöntemle Peygamber ve mümin bireylere bazı özel davranışlarda bulunmayı ve sözler söylemeyi tavsiye etmiştir.

3. Üçüncü kategori, Allah tarafından da teyit edilmiş başkalarından nakledilmiş sözlerdir. Bu nedenle, diğer mümin bireyler de onlardan istifade edebilir. Örneğin “onların sözleri ancak, “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et” demekten ibaretti”[5] ayeti bu kabildendir.

Görünüşe göre dördüncü bir kategori olmayacaktır! Ama sizin iphamınız, Hamd suresindeki mevcut metnin ve bu cümleden olmak üzere işaret ettiğiniz ayetin belirtilen hangi kategoride yer aldığıdır? Ayetin manası göz önünde bulundurulduğunda onu birinci gruptan bilmek ve özel bir davranışı yapmak için emir vermek olarak algılamak mümkün değildir. Öte taraftan, başında “de ki” gibi hiçbir tabirin bulunmayışını da göz önünde bulundurarak onu ikinci grup ayetlerden saymak ve insanlara bildirilen hazırlanmış bir metin olarak algılamak olanaksızdır. Netice itibariyle metinde onu başka şahısların sözlerine isnat eden ve onaylama gayesinde olan hiçbir işaret de bulunmamaktadır! O halde Hamd suresi, kimin tarafındandır ve kime hitap etmektedir?! Yanıt bazında özet olarak şöyle söylemek gerekir: Açıkça veya karinelerden yararlanarak manayı muhataba aktarabilen her açıklama, Allah tarafından kullanılabilir. Hamd suresindeki işaret edilen ayetle ilgili olarak da, karinelerin varlığından hareketle, bu ayetin Allah tarafından hazırlanmış ve insanların istifade etmesi için kendilerine bildirilen metinlerden (işaret edilen ikinci grup) saymak gerektiği ve her namazda okunmasının elzem olduğu açıklığa kavuşmaktadır. Onun başında birçok benzer örnekte olduğu gibi “de ki” veya “deyiniz ki” gibi tabirlerinin bulunmayışın nedeni ise, bu kelimelerden istifade etmeden de istenen mefhumun muhataba aktarılabileceğidir. Çünkü:

1. Fatiha suresinin Kur’an’ın bir bölümü ve Allah tarafından olduğu hususunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır ve bu surenin “ummu’l-kitab” (kitabın annesi) olarak adlandırılması onun ayrıcalıklı oluşunu belirtmeye yeterlidir.

2. Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette Allah’tan başkasına tapmak, açıkça yasak kılınmış ve dışlanmıştır.[6] Bu nedenle, ayetinin muhatının Allah’tan başkası olması hiçbir şekilde düşünülemez.

3. “De ki” ve “deyiniz ki” kelimeleri bu iki ayete özgü değildir. Kur’an-ı Kerim’de, metinde bulunan karineler nedeniyle, bazı kelimelerin silindiği başka örnekler de mevcuttur. Bunun açık numunesini nesne olan bitişik zamirlerin silinmesinde görmek mümkündür.[7] Yukarıdaki hususlar göz önünde bulundurulduğunda, Yüce Allah’ın “iyyake nabudu ve iyyake nestain” ayetini kulların yararlanması için nazil ettiği ve “de ki” veya “deyiniz ki” kelimesinin zikredilmemesinin ona bir halel getirmeyeceği konusunda bir şüphe kalmamaktadır. Bu kelimenin manası kendisi zikredilmeksizin bireyler tarafından rahatça anlaşılmakta ve esasen onun için başka bir anlam düşünülmemektedir.[8] Böyle bir tarzda söz söylemeyi günlük diyalog ve eğitimlerde de gözlemleyebilirsiniz. Örneğin, evlatlarına kelimeleri öğretmeye çalışan bir anne bazen onlara baba “söyle” veya anne “söyle” diye hitap etmekte ve bazen de “söyle” tabirini kullanmaksızın sadece evlatlarına öğretmek istediği kelimeleri dile getirmektedir. Böyle bir durumda eğitici sözlerinin başında neden “söyle” kelimesi kullanmadın diye bir itiraza maruz kalmaz. Bu husustaki iphamlarınız giderdiğimizi ümit ediyoruz.



[1] Maide, 67 "یا أیها الرسول بلغ ما أنزل إلیک من ربک"

[2] Bakara, 278 ve …

[3] İsra, 24 "قل رب ارحمهما کما ربیانی صغیرا"

[4] Bakara, 136 "قولوا آمنا بالله و ما أنزل إلینا و ..."

[5] Âli İmran, 147.

[6] Bakara, 83, Âli İmran, 64, Hud, 2 ve …

[7] Örnek: Alak, 14; Necm, 12 ve 35; Naziat, 36 ayetlerindeki “yerahu” yerine “yera” kelimesinin kullanılması ve Duha suresindeki 3, 6 ve 10. Ayetlerindeki kelimeler bu kabildendir.

[8] Yapılan açıklamalardan, eğer bu tabirleri kullanma gereği yok idiyse neden diğer ayetlerde onlardan istifade edilmiştir ve Kur’an’da artı sözler mi kullanılmıştır diye bir şüphe zihne gelmemelidir. Çünkü akıcı ve güzel sözün üstünlüklerinden birisinin sözde çeşitlilik (renklilik) olduğunu bilmeliyiz. Kur’an’daki birçok ayette de bu fesahat ve belagat sanatını net olarak görmekteyiz.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar