Please Wait
9477
İmam Ali’nin kendini savunması, kabiliyetlerini, liyakatini ve üstünlüklerini dile getirmesi gerçekte imamet makamını savunmak ve tanıtmaktır; zira eğer halk bundan haberdar olmazsa çok ağır bir hüsrana uğrayacaktır (nitekim bu vakıa maalesef İslam tarihinde gerçekleşti). Bu esas uyarınca İmam Ali (a.s) şartların gerektirdiği durumlarda kendi rehberlik ve imamet makam ve konumunu açıkça dile getirmekteydi. Bu bildirimlerin bazıları Nehcül-Belağa’da zikredilmiştir ve biz sadece onların bir kısmının adresini vermekle yetiniyoruz: 3, 4, 5, 6, 10, 15, 16, 26, 34, 37, 74, 75, 84, 87, 92, 93, 108, 126, 127, 131, 136, 137, 139 ve 156. hutbeler.[1] Burada sadece meşhur Şıkşıkiye[2] hutbesinde İmam Ali’nin açık sözlerinin bir numunesini aktarıyoruz. İmam Ali bu hutbede açıkça Allah Resulünün bazı sahabeleri tarafından hilafet makamının gasp edilmesine itiraz etmekte ve kendini ümmeti hidayete erdirme ve ümmetin imameti için en üstün şahıs sıfatıyla tanıtmaktadır. Bu nurani hutbede İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Biliniz ki Allah’a yemin olsun Ebubekir[3] hilafet elbisesini giydi, oysaki o benim İslam devletindeki konumumun değirmenin etrafında döndüğü değirmen ekseni olduğunu bilmekteydi. O, ilimler şelalesinin benim dağ yatağımdan aktığını ve düşüncelerin yüksek uçan kuşlarının benim yüksekliğimde uçamayacağını bilmekteydi. Ben hilafet cübbesini bıraktım ve kendimi toplayarak ondan uzaklaştım. Ben, tek bir şahıs olarak kendi hakkımı almak için ayaklanayım mı veya yaşlıları çürüten, gençleri yaşlı kılan ve imanlı bireyleri kıyamet ve Allah ile görüşünceye dek hüzünlü kılan bu boğucu ve karanlık muhitte sabrı mı seçeyim diye düşündüm. Doğru bir değerlendirmeden sonra sabır ve beklemeyi makul gördüm. Böylece gözümde diken ve boğazımda kemik varmışçasına sabrettim ve mirasımı yağmaladıklarını kendi gözlerimle seyrettim.”[4] Sonra bu şikâyeti sürdürmekte ve şöyle buyurmaktadır: Ebubekir kendi hayatında halktan özrünü kabullenmelerini istiyordu, ama nasıl ölüm anında hilafeti bir başkasına devretti! Her ikisi hilafet devesini çok sağdı ve onun ürününden faydalandılar.[5]
[1] Nehcü’l-Belağa, tercüme: Muhammed Deşti.
[2] Nehcü’l-Belağa, Subhi Salih, hutbe. 3, s. 48.
[3] Subhi Salih’in Nehcü’l-Belağa’sında Ebubekir ismi yerine “filan” sözcüğü kullanılmıştır. Ama en eski Nehcü’l-Belağa şerhlerinden olan İbn. Ebi’l-Hadid’in Nehcü’l-Belağa’sında “İbn. Ebi Kuhafe” (Ebubekir) ismi zikredilmiştir.
[4] Nehcü’l-Belağa, üçüncü hutbe, s. 45.
[5] a.g.e. s. 46.