Please Wait
12145
“Ehlibeyt” kelimesi iki defa Kur’an-ı Kerim’de zikrolunmuştur.[1] İlki Hz İbrahim’in (a.s) ailesi hakkında ve diğer ayet ise konumuz olan Ahzab suresinin 33. ayetinde. Bu ayetin sonunda, Allah-u Teala iradesinin Ehlibeyt’in tathiri olduğundan haber vermektedir. Tarih boyunca bu ayet farklı yönlerden İslami ilimler bilginlerinin araştırma konusu olmuştur. Bu cihet ve yönlerden bir tanesi Ehlibeyt için misdak (reel örnek) tayin edilmesidir. Usulen bu konu hakkında birkaç nazariye vardır. Şii müfessirleri var olan birçok rivayetler esasınca Ehlibeyt’in misdakı kimler olduğu noktasında tek bir görüş sunmuş o da şudur: Hz. Resul-i ekrem (s.a.a), Hz. Ali (a.s), Hz. Zehra (s.a), İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s)[2] ve İmam Hüseyin’nin masum evlatları.[3]
Ama Ehlisünnet Ehlibeyt’in misdakı kimler olduğu noktasında birkaç görüş sunmuş:
1. Ehlibeyt’ten kasıt sadece Peygamber’in (s.a.a) hanımlarıdır.
2. Ehlibeyt’ten kasıt Peygamber’in (s.a.a) hanımları ve Hz Ali (a.s), Zehra (s.a), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin’dir (a.s).
3. Ehlibeyt’ten kasıt örfe göre o hazretin (s.a.a) hanedanından sayılan kimselerdir; hem hanımları ve hem de akraba ve yakınları, yani “Abbas Alı”, “Akil Alı”, “Cafer Alı” ve “Ali Alı”.
4. Ehlibeyt’ten kasıt Beytü’l Haramdır.
5. Ehlibeyt’ten kasıt Allah resulünün (s.a.a) mescididir.[4]
Ehlisünnet arasında 3. 4. ve 5. nazariyelerin fazla taraftarı yoktur ve genellikle bu üç görüşü gündeme getirmemişlerdir. Birinci nazariye hakkında İkreme’nin sözüne istinat ediyorlar ki pazarda bağırarak şöyle diyordu: Ehlibeyt’ten kasıt sadece Peygamberin (s.a.a) hanımlarıdır.[5] Bu görüş Ehlisünnet müfessirleri arasında kabul görülmedi.[6] Ayriyeten bu kelam ya İkreme’nin kendisine ait veya o İbni Abbas’tan nakletmiştir ve aynı şekilde tefsir kitaplarında İkreme’nin bu kelamı Allah resulüne (s.a.a) dayanmamakta ve ondan nakledilmemiştir. (hadis ilmi literatüründe mürsel veya maktu sayılmaktadır).
Genellikle bütün Ehlisünnet tefsirleri diğer görüşlerin yanında, bu ayetin nüzul sebebi hakkında rivayet ettikleri hadiste Ehlibeyt’in Peygamber (s.a.a), Hz Ali, Hz Zehra, imam Hasan ve imam Hüseyin olarak bilmektedirler. Onlar meşhur Ümmü Seleme’nin A’li Kisa ve… hadisini nakletmişlerdir. Numune olarak bazı Ehlisünnet tefsirlerinden bu rivayete veya bu rivayetin mazmununu ve içeriğini içeren rivayetlere işaret etmiş veya bu rivayeti kabul görmüş şahsiyetlere değiniyoruz:
1. Fahri Razi (“Mefatihu’l Gayb”), c. 25, s. 168, Tathir ayetinin zeylinde.
2. İbni Ebi Hatem, (“Tefsiri El- Kur’ani’l Azim”), c. 9, s. 3132, Tathir ayetinin zeylinde.
3. Nizamu’d Din Nişaburi, (“Tefsiri Garaibu’l Kur’an ve Regaibu’l Furkan”), c. 5, s. 460, Tathir ayetinin zeylinde.
4. Muhammed bin Cerir Taberi, (“Camiu’l Beyan fi Tefsiri’l Kur’an”), s. 22, s. 5, Tathir ayetinin zeylinde.
5. Haskani, (“Şevahidu’t Tenzil Li Gavaidi’t Tefzil”), c. 2, s. 18, Tathir ayetinin zeylinde. Haskani, bu konu hakkında Ehlisünnet kitaplarında yer alan hadisleri çok iyi toplamıştır.
6. Suyuti, (“Ed- Durru’l Mensur fi Tefsiri’l Me’sur”), c. 5, s. 198, Tathir ayetinin zeylinde.
7. İbni Cuzi, (“Zadu’l Meysir fi Ulumu’t Tefsir”), c. 3, s. 462, Tathir ayetinin zeylinde.
8. İbni Atiyye, (“El- Muherriru’l Veciz”), c. 5, s. 308, Tathir ayetinin zeylinde.
9. Kadi Beyzavi, (“Envaru’t Tenzil ve Esrarı’t Te’vil”), c. 5, s. 12, Tathir ayetinin zeylinde.
10. Tefsiri Muhyi’s Sunne, Ebu Muhammed El- Hüseyin bin Mesud El- Bagevi, (“Mealimu’t Tenzil”), c. 6, s. 350, Tathir ayetinin zeylinde.
[1] Ahzab suresi 33; Hud suresi 73.
[2] Tabatabai, “El- Mizan”, Musa Hamedani, Kum: Defteri intişaratı İslami, c. 16, s. 465.
[3] Bazı rivayetlerde Masum imamlar (a.s) kendilerini “Ehlibeyt” olarak tanıtmışlardır; Tusi, “Tehzibu’l Ahkam”, Nerm Efzarı Camiu’l Ahdasi, c. 5, s. 232.
[4] “El- Mizan” kitabının tercümesinden yararlanılmıştır, c. 16, s. 463.
[5] İbni Kesir, “Tefsiri’l Kur’ani’l Azim”,Beyrut: Daru’l Kutubu’l İlmiye, Menşuratı Muhammed Ali Beyzun, 1419 h.k, c. 6, s. 365.
[6] “Tefsiri’l Kur’ani’l Azim”, c. 6, s. 365; Fahrı Razi, “Mefatihu’l Gayb”, Beyrut: Daru’l İhyai’t Turas, 1420 h.k, c. 25, s. 168.