Gelişmiş Arama
Ziyaret
9827
Güncellenme Tarihi: 2009/10/22
Soru Özeti
İnsanın zatının kaynağı nedir ve bunun davranışlardaki etkisi nasıldır?
Soru
İnsanın zatının kaynağı nedir? Zat, ruh cenine üfürülmeden önce mi vardı, yoksa doğduktan sonra mı kazanılıyor? Ve zat ne ölçüde insanın davranış ve amellerinde etkilidir?
Kısa Cevap

Hikmet-i Mütealiye’ye göre zatlar önce belirsiz bir şekilde vardırlar, sonra maddi var oluşla belirlenmektedirler. Ondan sonrada bireysel bir varlığa sahıp olurlar.

İnsanın zatı, onun ortaya çıkışının başlangıcından itibaren onunla beraber olup maddi ve manevi boyutlarını kapsamaktadır. Genellikle maddi boyutuna tabiat ve tiynet, manevi boyutuna da fıtrat denmektedir.

İnsanların zatı, onların düşüncelerinin veya güdülerinin kaynağı olabilir. Ama insanın amellerindeki etkisi onun iradesini elinden çıkaracak şekilde değildir, sadece yönlendirici şekildedir.

Ayrıntılı Cevap

Zat, çeşitli kullanım alanları olan bir sözcüktür. Felsefede bazen mahiyetin aslına zat, mahiyetin cüzlerinede zati denir.

Her şeyin varlığının temeline ve kıvamına zatiyat denmektedir.[1]

Zat, İnsanın canıdır; can hayy (canlı), derkeden, duyan, gören ve akledendir.[2]

 

Nefs’i de şöyle tarif etmişlerdir: Nefs zatıyla canlı olan ruhani bir özdür. Cisimlerden biriyle beraber olduğu zaman onu kendisi gibi yapar; tıpkı yakıcı özelliği olan ateş gibi, nitekim ateşi bir cismin yanına bırakırsan onu da kendisi gibi sıcak yapar.[3]

 

Nefs gerçekte ilahi maneviyatın nurlarından bir nur olup doğuş yeri Allah, battığı yeri ise insanın karanlık bedenidir.[4]

 

Hikmet-i Mütealiye’ye göre zatlar başlangıçta bir arada bulunuyorlardı, sonra ise maddi varoluşla belirlenmektedirler. Bundan sonrası kişisel olarak kalmaktadır. Nefs “varoluşu cismanı ve bekasi ruhanidir.[5]

 

Ama anlaşıldığı kadarıyla zat sözcüğünün örfte özel bir manası vardır. Ondan kasıt, bir kısım zati, kazanılmış vs. özelliklerdir. Çünkü insanın zatı iki açıdan incelenmeye müsaittir:

a-Maddi ve tabii açı; buna tiynette denmektedir.

b-Manevi ve ruhi açı; buna fıtrat denmektedir.

Tiynet, maya ve tabiat demektir. Tiyn, maddi varlığın ve yaşamın kaynağıdır. Manevi ve ruhani yaşamın kaynağı ise ruh’tur.

İnsanın davranışlarının ortaya çıkışı ve ardından dünya ve ahiret saadet ve bedbahtlığının kaynağı onun düşünce ve güdüleridir. Benim düşünce ve bilgilerim, benim ihtiyaç ve heyecanlarımı oluşturmaktadırlar. Heyecanlarım ise sevgi, korku, keder, gazap vs’den daha genel olup davranışlarımı hidayet etmektedir.

Heyecan ve hislerimi, arkasındanda amel ve davranışlarımı düzenleyen düşünce ve bilgilerim şu dört nedene bölünebilirler:

1-Kişinin tabiat ve genetiği

2-Fıtrat

3-Çevre

4-İnsanın iradesi

Dini delillere göre bütün insanlar bir yönden ortak bir fıtrat üzeredirler: ‘Her çocuk fıtrat üzerine doğar.’ Fıtratta insanı belli akılcılığa davet eder; Allah’ın varlığını idrak etmek, sonsuz bir varlık ve yaşayış, yine bazı güzelliklere bağlılık, ahlaki yönelişler, kutsallığa ve tabii kemale eğilim gibi. Öte yandan insanların tiynet ya da maddi başlangıçlarının sermayeleri eşit değildir. Bazılarının anne-baba ve cedlerin dindar veya dinsiz oluşları helalzade veya zinazade olmaları, annenin verdiği süt, babanın harcadığı para, başkalarının duası, başka bir çok maddi ve manevi şeyler maddi ve dünyevi bağlılıklar açısından, ruh ve fıtratının sözlerini daha çok dinleme ve onların peşinden gitme kabiliyeti vermektedir. Bazıları ise daha az ve tersinedir. Yani düşünce ve eğilimleri daha çok maddi, bedensel ve dünyaya yöneliktir. Şu hadis belkide bu gerçeğe işarettir: ‘Mutlu annesinin karnında mutludur, bedbaht annesinin karnında bedbahttır.’[6]

Ancak önemli olan şudur: İnsan zatının görevi, cebr ve iradeyi yok edecek şekilde değil, sadece insanda belli bir eğilim oluşturacak şekildedir. Zira insanı diğer varlıklardan ayıran asıl özelliği onun iradesinin olmasıdır. Fıtri veya şehevi ve maddi eğilimi kendi iradesiyle seçen odur. Ve hangisini seçse ona olan alışkanlığı daha çok olur, o yolu daha güzel bulur, sonra rahat bir şekilde ve daha istekli olarak ister şehvet olsun, ister fıtat, yoluna devam eder. Demek ki o meyil ve yönlendirmeye lebbeyk deyip, daveti kabul veya reddeden insanın kendisidir.[7]



[1] -Seyyid Cafer Seccadi, Ferheng-i Ulum-i Felsefi ve Kelami, s.267; Ali Kereci, Istılahat-ı Felsefi ve Tefavut-i Anha Ba Yek Diger, s.127

[2] -Molla Sadra, Esfar-ı Erbaa, c.2, Muhammed Hacevi’nin tercümesi, c.2/4, Sifr-i Çahrrum, s.52

[3] -Molla Sadra, Mefatih-ul Gayb, Muhammed Hacevi’nin tercümesi, s.853

[4] -a. k. s.853

[5] -Esfar, c.8, s.347

[6] -Bihar-ul Envar, c.5, s.153 ve c.74, s.117

[7] -el-Mizan tefsiri, c.8, s.137, A’raf suresi 30. ayetin tefsirinden alıntıdır.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Gayri Müslüman Olan bir kimse bize “esselamu Aleykum” şeklinde Selam verse bizim ona karşı cevabımız nasıl olmalıdır?
    9463 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/07
    Dini öğretilerde çok dikkate alınmış ve kendisine çok tekit edilmiş olan konulardan birisi Müminlerin birbirine selam vermeleridir. Bu düsturdan istisna edilen bazı konular ve yerler var olmaktadır. Onlardan bir tanesi gayri Müslüman olan kimselere selam vermektir. Fıkıh kitaplarında Müslüman olmayanlara selam vermek mekruhtur denilmektedir: Kâfirlerin vermiş olduğu ...
  • Kur’an’da ‘Leyl’ (gece) kelimesi neden hep ‘Nehar’ (gündüz) kelimesinden önce gelmiştir?
    11620 Tefsir 2012/04/04
    Kur’an’da ‘gece’ kelimesinin ‘gündüz’ kelimesinden önce gelmesi konusunda müfessirlerin öne sürdüğü görüşlerin önemlileri şunlardır: 1- Bazılarına göre gecenin gündüzden önce gelmesinin nedeni Hak Teala’nın geceyi gündüzden önce yaratmasından dolayıdır.[1] 2- Bazılarına göre ‘gece’ kelimesinden sonra ve ‘gündüz’ kelimesinden önce gelen ...
  • Savunma hedeflerinin gerçekleşmesinde kadın ve kızların rolü nedir?
    7246 زن و حکومت اسلامی 2012/06/14
    Düşman karşısında savunma yapmak insan ve tüm diri varlıkların fıtri ve zati bir özelliğidir. İslam’ın hayat bahşedici mektebi de bunu değerli ve kutsal bir husus olarak değerlendirmiş ve takipçilerini buna çağırmıştır. Hatta savunma ve öncüllerini Müslümanlara farz kılmıştır. Bu, özel bir grubu özgü değildir. Kadın ve erkek ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8501 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • Sami kavimlerinden olmayıp Avrupa, Hindistan vs. kavimlerden de peygamber gelmiş midir?
    17280 Eski Kelam İlmi 2010/01/02
    İnsan sorumlu bir varlıktır. Bu sorumlulukların hangi sorumluluklar olduğunun bilinmesi için Allah tarafından peygamberlerin gönderilmesi gerekir. Yoksa sorumluluğun manası olmaz.  Kur'an-ı Kerim, çeşitli ayetlerde nerede ...
  • Ben bir miktar çeyizimi kendi maaşımla hazırlayabilir miyim? Kocam, buna muhaliftir ve tüm çeyizi ailen hazırlamalıdır ve ben razı değilim demektedir! Ben onun görüşünün aksine davranabilir miyim?
    6029 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaşınızın tasarruf hakkı kendi elinizdedir ve eşinizin rızası şart değildir.Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaş size aittir ve her türlü tasarruf sizin için caizdir.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Herkesin kendi malında tasarruf ...
  • Garanık efsanesi nedir?
    11106 Tefsir 2011/04/11
    Garanık efsanesi, Kur'an ve Peygamber'in (s.a.a) mevkisini düşürmek için çalışan düşmanlar tarafından uydurulan bir efsanedir. Onlar şöyle demişlerdir: Peygamber (s.a.a) Mekke'de en-Necm suresini okurken müşriklerin putlarının isimlerinin anıldığı ayete yani: "أَ فَرَءَیْتُمُ اللَّاتَ وَ الْعُزَّى‏ وَ مَنَوةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى"
  • İslam’ın telepati hakkındaki görüşü nedir?
    77921 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/03/15
    Telepati deyimi Yunanca bir deyim olup,uzaklık anlamında tele ve duygu anlamında patus sözcüklerinden oluşmuştur. Telepati kendi duygu organlarından yararlanmadan esrarengiz bir şekilde başkalarının hislerini bilmesi veya duymasını ifade eder. Telepati yanlıları şöyle diyorlar: Normal insanlar için bile yüzlerce kilometre uzakta bulunan dost ve akrabalarının ölümü zamanında tevehhüm ...
  • Tekvini velayet nedir? Tekvini velayet ile Masum İmamlar arasındaki irtibat nedir?
    5763 ولایت، برترین عبادت 2019/02/20
    “Velayet” kelimesi arapça bir kavram olup kök anlam olarak sözlükte “birbirini takip etmek,bir şey diğerinin ardı sıra gelmek ,aralarında mesafe olmaksızın bir şeye yakın olmak” anlamındadır. Bu bağlamda sevgi, bağlılık, yardım, nusret, uyum, egemenlik, rehberlik ve sorumlu anlamlarında kullanılmıştır. “Tekvini velayet” ise varlık alemindeki mahlukat üzerinde egemenlik ...
  • Cebrail sadece vahiy esnasında mı Peygamber-i Ekrem’e nazil oluyordu yoksa sürekli Peygamberin yanında mıydı?
    9267 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Cebrail Peygamber-i Ekrem’e sadece vahiy indirme esnasında gelmekteydi; çünkü rivayetlerde mesela Peygamber-i Ekrem (s.a.a) filan işle meşgulken Cebrail kendisine nazil oldu diye ifade edilen birçok örnek mevcuttur. Bu, Cebrail’in her zaman Peygamberle birlikte olmadığını yansıtıyor. Eğer Cebrail sürekli Peygamberin yanında olsaydı, artık nüzulün bir anlamı kalmazdı; zira nüzul mertebenin ...

En Çok Okunanlar