Gelişmiş Arama
Ziyaret
11780
Güncellenme Tarihi: 2012/02/18
Soru Özeti
Rüyada bilinçli olma imkânı mevcut mudur? Bazı rüyaların gerçekleşmesinin nedeni nedir?
Soru
Rüyada bilinçli olma imkânı mevcut mudur? Bazı rüyaların gerçekleşmesinin nedeni nedir?
Kısa Cevap

Bilgelerin görüşüne göre uyku, zahiri duyuların tedricen dış dünyayla ilişkisinin kesildiği, ama batıni duyuların henüz aktif olduğu bir haldir. Uyku anında dış dünyayla uğraşmaktan ve değişik meşguliyetlerden uzaklaşması neticesinde insan nefsi, melekût âlemine odaklanır ve nefis madde âleminden ne kadar çok uzaklaşırsa, nefsin kendi âlemiyle irtibat kurması daha fazla ve şeffaf olur. Bazı durumlarda melekût âlemiyle irtibat kurmak, zihnin kendi hayalleriyle fazla meşgul olması nedeniyle gerçekleşmez. Bazı durumlarda da bu irtibat her ne kadar gerçekleşse de şahsi zihinselliklerin etkisinde dönüşüme uğrar. Özel bir takım durumlarda bu irtibat, nefsin tıpkı şeffaf ve arı bir ayna gibi ve artı tasavvur ve hayaller taşımaksızın amel etmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle nefis gözlemlerinde hiçbir tasarruf yapmaz. Rüyaların karmakarışık rüyalar ile sadık veya salih rüyalar diye iki kısma ayrılması bu yüzdendir. Melekût âleminin evrenin metafizik mertebeleri için kullanılan genel bir ad olduğu ve değişik tabakaları içerdiği belirtilmelidir. Bu yüzden nefsin gelişmesi ve tekâmülüne göre bireyin gördüğü rüyalar da farklı olacaktır. Bu nedenle rüyada gerçekleşen her hadise, melekût âlemindeki farklı hakikatlerin tahlil edilmesi ve incelenmesini gerekli kılar. Mesela kehanetler veya bireyin bir takım şahısları görmesi ve daha sonra uyanıkken onlarla görüşmesi, nefsin nur levhaları veya zaman ve mekân etkisinin ötesindeki değişik gerçeklerin kayıt mahalli olan lavh-ı mahfuzun bir mertebesi ile irtibat kurmasının ürünüdür. Rüyada bilinçli olmanın imkânı hakkında şunları söylemek gerekir: Rüyada hazır olan nefis, uyanıkken hazır olan ve sadece cismani kayıtlardan kurtulmuş nefsin ta kendisidir. Bu iki durum yani bedensel ve dünyevi hususlara taalluk eden vaziyet ile bunlardan ayrılma vaziyeti arasındaki mevcut fark, zihnin mahiyetinde değil, sadece faaliyet kapsamındaki farklılıktır. Bu nedenle uyanık hafıza ile rüya hafızası arasında bulunan bu sınırı daha üstün bir bilinçle ortadan kaldırmak ve uyanıkken otomatik olarak çalışan iradeyle rüya âleminde kendi vaziyetimize yönelik bilinç taşımak ve de iradi faaliyette bulunmak mümkündür.

Ayrıntılı Cevap

Konunun doğru mantıksal bir düzen taşıması için ilkönce rüyanın felsefî mahiyetine değinmek gerekmektedir. Bu şekilde sadık rüya ve bazı rüyaların dış dünyada gerçekleşmesiyle ilgili konular kendiliğinden aydınlığa kavuşacaktır. Ardından belirttiğimiz esaslar uyarınca rüyada bilinç taşıma imkânına ve bundan kaynaklanan meselelere değineceğiz.

1. Rüyanın Mahiyeti Nedir?

Uyku ve rüya bilge, mütekellim ve ariflerin hakkında birçok hususu dile getirdiği ve dinlerde özel bir yeri olan meselelerdendir. Bilgelerin görüşüne göre uyku, zahiri duyuların tedricen dış dünyayla ilişkisinin kesildiği, ama batıni duyuların henüz aktif olduğu bir haldir.[1] Uyku anında dış dünyayla uğraşmaktan ve değişik meşguliyetlerden uzaklaşması neticesinde insan nefsi, melekût âlemine odaklanır ve nefis madde âleminden ne kadar çok uzaklaşırsa, nefsin kendi âlemiyle irtibat kurması daha fazla ve şeffaf olur.

2. Rüya Türleri

Bazı durumlarda melekût âlemiyle irtibat kurmak, zihnin kendi hayalleriyle fazla meşgul olması nedeniyle gerçekleşmez. Bazı durumlarda da bu irtibat her ne kadar gerçekleşse de şahsi zihinselliklerin etkisinde dönüşüme uğrar. Özel bir takım durumlarda bu irtibat, nefsin tıpkı şeffaf ve arı bir ayna gibi ve artı tasavvur ve hayaller taşımaksızın amel etmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle nefis gözlemlerinde hiçbir tasarruf yapmaz.[2] Rüyanın değişik kısımlara taksim edilmesi bu yüzdendir. Nitekim değişik kitaplarda, rüya karmakarışık rüyalar (اضغاث احلام) ve sadık rüyalar veya salih rüyalar diye iki kısma ayrılmıştır.[3] Kur’an tabirlerinden biri olan اضغاث احلام, rüya gören şahsın hayal gücü faaliyetinin ürettiği ve ortaya çıkardığı ve melekût âleminden hiçbir hususun onda etkili olmadığı rüyalara denir. Rüyaların çoğu bu türdendir ve insan tarafından üretilen hayallerin üstünde bir değeri bulunmamaktadır. Nitekim insan uyanık haldeyken daimi bir şekilde bu hayalleri üretmekle meşguldür ve bu hayaller dünyevî meselelerin etkisiyle zihin tarafından inşa edilmektedir. Uyurken de bu faaliyet sürmektedir. Bu esnalarda her ne kadar nefis dünyevî hususlarla meşgul olmaktan fazlasıyla uzak olmasıyla birlikte kendi şahsi hayallerinden uzak kalmamaktadır. Bu yüzden melekût âlemiyle irtibat kurulmamaktadır. Eğer uyku süresince böyle bir irtibat kurumuş olsa bile bireyin zihninde bir şey kalmamaktadır. Ama bazı rüyalarda nefis kendi hayallerinden daha çok uzaklaşır ve melekût âlemiyle irtibat kurar. Bazen bu irtibat şu şekildedir: Nefis, melekût âleminin suret, nur, bilgi ve hakikatlerini aldıktan sonra düşünce ve zihniyetleri yoluyla idrak eder. Rüya görmenin bu mertebesinde insan muhayyilesi melekût âlemindeki hakikatlerin etkisi altına girer, taşıdığı yaratıcılık gücüyle değişik rüyalar yaratır ve tıpkı yaratıcı bir ayna gibi melekût âleminin hakikatlerini aktif bir yansıtmayla birlikte kendisi için mücessem kılar. Bu kısım rüyalar tabire gerek duyar ve bu değişiklik ve zihinde gerçekleşen misalî dönüşümleri bilen bir kimse tarafından tabir edilir ve bu şekilde tabir edildikten sonra âlemdeki hakiki hususlardan haber verir. Aynı şekilde Kur’an’da Hz. Yusuf (a.s) tarafından tabir edilmiş bir takım rüyalar zikredilmiştir. Lakin bazı rüyalar bireyin zihninin hiçbir müdahalesi olmaksızın vuku bulur. Bunun için bu rüyaların tabire ihtiyacı olmaz ve direkt bir şekilde değişik maddi ve manevi âlemlerden bir gerçeği haber verir.

3. Bazı Rüyaların Gerçekleşmesinin Nedeni

Sadık rüyalarda insan nefsinin melekût âlemiyle irtibat kurduğunu belirttik. Melekût âlemi evrenin metafizik mertebeleri için kullanılan genel bir addır ve değişik tabakaları içermektedir. Bu yüzden nefsin gelişmesi ve tekâmülüne göre bireyin gördüğü rüyalar da farklı olacaktır. Rüya âleminde gözlemlenen hadise ve enteresanlıkların haddi ve hesabı yoktur; bazen rüyada cennet manzaraları görünmekte, peygamber ve evliyalar ile görüşme gerçekleşmekte, bazen özel bir hadiseyi bildiren günlük hayattan bir sahne gözlenmekte ve bazen de bireyin daha önce tanımadığı ve sonra kendileriyle tanıştığı özel çehre ve şahıslar müşahede edilmektedir. Bu hususlardan her birinin gerçekleşme nedeni, melekût âlemindeki farklı hakikatlerin tahlil edilmesi ve incelenmesini gerekli kılar. Mesela kehanetler veya bireyin bir takım şahısları görmesi ve daha sonra uyanıkken onlarla görüşmesi, nefsin nur levhaları veya zaman ve mekânın etkisinin ötesindeki değişik gerçeklerin kayıt mahalli olan lavh-ı mahfuzun[4] bir mertebesi ile irtibat kurmasının ürünüdür. Aynı şekilde rüyada müşahede edilen cennet manzaraları ve diğer şeyler, nefsin misal âleminin bazı mertebeleriyle irtibat kurmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu nedenle insan rüya halinde taşıdığı varlıksal tekâmül hasebince gaybi âlemlerin değişik mertebesiyle irtibat kurar ve muhtelif rüya türleri bu âlemlerin tür ve mertebesini ifade eder.

4. Rüyada Bilinçli Olma İmkânı

Rüyadayken ve uyanıkken mevcut olan hafıza felsefî ve irfanî açıdan birbiriyle zati olarak pek farklılık arz etmez. Aynı şekilde zihin bu vaziyette ortak bir menşeden kaynaklanır ve farklılık sadece faaliyet kapsamında yer alır. Bu nedenle uyanık hafıza ile rüya hafızası arasında bulunan bu sınırı daha üstün bir bilinçle ortadan kaldırmak ve uyanıkken otomatik olarak çalışan iradeyle rüya âleminde kendi vaziyetimize yönelik bilinç taşımak ve de iradi faaliyette bulunmak mümkündür. Başka bir ifadeyle, rüyada hazır olan nefis, uyanıkken hazır olan ve sadece cismani kayıtlardan kurtulmuş nefsin ta kendisidir. Bu iki durum yani bedensel ve dünyevi hususlara taalluk eden vaziyet ile bunlardan ayrılma vaziyeti arasındaki mevcut fark, bu iki vaziyette birçok bireyde bulunan idraki fasılanın çok olmasından kaynaklanır. Bununla birlikte maddeden kurtulma vaziyetini daha çok fark eden bireyler, tabii olarak bu mevcut ihtilafı bir ölçüye dek ortadan kaldırmaktadırlar. Aynı şekilde rüyayı anımsamak veya unutmak da insanın rüya vaziyetine yönelik taşıdığı bilinçten kaynaklanır. Çoğu zaman zihin, “rüya bilinci” halini ikincil, önemsiz ve tevehhüme dayalı bir husus addeder ve maddi dünyayı gerçek âlem bilir. Bu nedenle rüyada bulunan nefsi hakkında ikincil bir sıfatla bahseder. Ama zihin eşzamanlı olarak batın ve zahire, dışarıya ve içeriye yönelik bilinç taşırsa, tabii olarak rüya halinde de iradi ve bilinçli bir vaziyet taşıyacak ve kendi amel, hareket, düşünce ve isteklerini büyük ölçüde bilinç ve iradeyle yönlendirebilecektir. Bu vaziyette rüya ve uyanıklık arasındaki sınır pratikte ortadan kalkacaktır. Bu halin diğer versiyonu da bireyin uyanık haldeyken derunî âlemlere yönelik bilinç taşımasıdır. Gaybi hususların uyanık haldeyken bile birey için aşikâr olması muhtemeldir. Nitekim evliya ve arifler için genellikle böyle haller gerçekleşmektedir. Mevlana şöyle demektedir:

Uyanık olan ve güzel rüya gören ariftir

Onun toprağını gözüne sür[5]

Bu esasla, uyku ve uyanıklık arasındaki sınırın insan zihni için ortadan kalkması ve onun kendi iç ve dış âlemlerine yönelik şuur ve bilinç taşıması, bir marifet derecesi sayılır. Bu yüzden uyanıkken veya rüyadayken bilinç taşırken batıni hususları müşahede etmek, az çok benzer bir konu olup uyku ve uyanıklık arasındaki sınırın ortadan kalkabileceği hakikatini ifade eder. Nitekim irfan ve marifet sultanı Ali (a.s) şöyle buyuruyor: Eğer gayb perdeleri kalkarsa, benim yakinim artmaz.[6] Esasen İslam irfanında bilinç ile bilinçaltı arasındaki böyle bir fasılanın varlığı kabul edilmemiştir. Bu husus, insan bilgisizliğive bilincinin suskunluğundan kaynaklanır. Nitekim İslam Peygamberi (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: “İnsanlar uykudadır ve ölünce uyanacaklardır.”[7] Yani insanların çoğu üst bilinçte hazır bulunmamaktadır ve onu bilinçaltı durumuna yollamıştır.

 



[1] Bediu’z-Zaman Firuzanfer, Şerh-i Mesnevi, c. 1, s. 179.

[2] Şerh-i Hikmet-i İşrak, Kutbuddin Şirazi, s. 503, İntişarat-ı Encümen-i Asar-ı Mefahir-i Ferhengi.

[3] Seyid Cafer Seccadi, Ferheng-i Maarif-i İslamî, c. 1, s. 231, İntişarat-ı Danışgah-ı Tahran.

[4] Her gece ruhları tenden özgür kılarsın

Levhaları müşahede edersin

Her gece bu kafesten ruhları özgür kılarsın

Özgürler ne kimseye egemen ve ne de kimsenin esiri olmaz

Mesnevi Manevi, Defter-i Evvel, s. 22.

[5] a.g.e. Defter-i Dovvom, s. 273.

[6] " لَوْ کُشِفَ الْغِطَاءُ مَا ازْدَدْتُ یَقِیناً" Meclisi, Biharü’l-Envar, c. 40, s. 153, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, 1404.

[7]قَالَ النَّبِیُّ ص النَّاسُ نِیَامٌ فَإِذَا مَاتُوا انْتَبَهُوا " a.g.e. c. 50, s. 134.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Lütfen Hz. Yusuf kıssasındaki önemli noktaları açıklar mısınız?
    45081 Masumların Siresi 2010/11/08
    Kur’an’daki en güzel kıssa olarak nitelendirilen Hz. Yusuf (a.s) kıssası ders, ibret ve şahsi, ahlakî, içtimai ve ailevî erdemleri içermektedir. Bu erdemlerden bazıları şunlardır: 1. İnsanları Allah’a doğru çağırma yolunda Peygamberlerin ifa ettikleri rolü ve çektikleri sıkıntıyı tanımak
  • Mü’minun Suresinin 101. Ayeti ile Saffat surenin 27 ve 50. ayetleri arasında var olan çelişkiyi nasıl bertaraf ediyorsunuz?
    8956 Tefsir 2012/06/10
    Genel anlamda kuranı kerim ayetleri arasında ve özel anlamda soruda zikredilen ayetler arasında çelişki ve tezat bulunmamaktadır. Zira “o günde hiç kimse başka bir kimseden sual etmez ve yârdim dilemez” şeklindeki ayetler, dirilmenin ilk merhalesine işaret etmektedir. Bu da o günün çok dehşetli bir gün ve o ...
  • Hz. Abbas su getirirken hangi şiiri okudu?
    15574 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2011/12/20
    Eskiden savaşçılar savaşlarda kendi safındakilere moral vermek, düşmanların da moralini bozmak için şiarlar verir, kahramanlık şiirleri okurlardı. İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı da aşura günü anlamlı ve etkili şiarlar verir, kahramanlık şiirleri okurlardı. İmamın (a.s) değerli kardeşi Hz. Ebulfazl Abbas da aşura gününde güzel ve eşsiz şiirler ...
  • 'Her gün Aşuradır, her yer Kerbela' sözü bir hadis midir? Hadis ise senet ve itibarı ne ölçüdedir?
    11651 Masumların Siresi 2009/02/22
    Hadis kitaplarında 'Her gün Aşuradır, her yer Kerbela' sözünün Masumlara (a.s) ait olduğuna dair bir delile rastlamadık. Ancak bu söz Kerbela olayı hedef ve maksadını ifade etmek yönünden güzel bir anlamı ifade eden anlamlı mesajlar içeren bir sözdür. Zira İmam Mehdi (a.s) zuhur edip zalimlerin kökünü ...
  • Bir insan Cuma gecesi veya günü ölürse, her zaman için kabir baskısından güvende olur, diye söylenen söz doğru mudur?
    10870 Eski Kelam İlmi 2012/01/18
    Hafta içinde Cuma gecesi ve gününün özel bir üstünlük ve değeri vardır ve bunlardan birisi şudur: Eğer mümin bir insan bu vakitte dünyadan göçerse, onun bereket ve değeriyle kabir ve berzah âlemindeki bazı sorun ve hadiseler ondan uzak kılınır. Peygamber-i Ekrem’den (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: Cuma, günlerin efendisidir ve ...
  • Neden Allah cennetin çoğunu maddi hususlar ile nitelemiştir?
    6922 Eski Kelam İlmi 2012/05/27
    Kur’an-ı Kerim’de cennet ve cehennem hem maddi özellikler ve hem de ruhani ve manevi özellikler ile betimlenmiştir. Maddi nimetler ile nitelemek, birçok insanın manevi ve ruhani nitelemeler aracılığıyla bilgi edinmesinin zor ve hatta imkânsız olması nedeniyledir. Zira insanların zihni daha çok maddi konulara alışıktır ve bu nedenden ...
  • Evrendeki boylamsal silsileyi açıklar mısınız?
    7155 İslam Felsefesi 2010/09/22
    Meşa, İşrak ve Aşkın Hikmet ekolü taraftarı dâhil tüm ilahî bilgeler “bir kaidesi” esasınca şöyle demektedir: Yüce Allah yalın ve birdir. Hakeza bir cihete sahiptir. Bu nedenle yaratılış evreni ve birçok sonucun bir ve yalın olan ilahî zattan sadır olması muhaldir. Bundan dolayı bilgeler akıllar ...
  • İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamında şehitlerden kaç tanesi Allah Resulü’nün (s.a.a) ashabındandı?
    7876 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2012/08/26
    Son Aşura araştırmacıları arasında ve yaptıkları tahkikat sonucu, İmam Hüseyin’in (a.s) yarenleri arasında beş kişinin Peygamber’in (s.a.a) ashabından olduğu ve Aşura kıyamında şahadete eriştikleri meşhurdur. Bu beş kişi şunlardır: Enes b. Haris, Hani b. Urve, Müslim b. Evsece, Habip ibni Mezahir ve Abdullah b. Yektar ...
  • Pak ve tertemiz olan ehlibeyt İmamlarının (a.s.) kabirleri hangi şehirlerdedir?
    13840 تاريخ بزرگان 2011/09/21
    Pak ve tertemiz olan ehlibeyt İmamlarının (a.s.) kabirleri aşağıdaki Şehir ve Ülkelerdedir:1-  İmam Ali’nin (a.s.) mübarek kabri Irak’ın Necef şehrinde.
  • Niçin bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliği ile eşittir?
    21658 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2009/07/04
    Yüce Allah tarafında insanlar için belirlenen kanunlar yaratılış âlemi, evrenin gerçekleri ve insanın yaratılışı ile uyum içindedir. Kadının yaratılışı erkeğin yaratılış ve yapısı ile farklı olduğu için Bu iki varlığın görev ve hükümleri de farklıdır. Bu görevlerden biri mahkemede şahitlik yapmaktır Bu görev hislerin etkisinde kalınmadan ve ...

En Çok Okunanlar