Gelişmiş Arama
Ziyaret
8094
Güncellenme Tarihi: 2011/06/21
Soru Özeti
Akrabalık bağı olmayan eş'e verilen hibenin geri alınması caiz midir?
Soru
Kişi bir Apartmanın altı payından ikisinin senedini hanımının adına yapmış. Ancak şimdi beraberce müşterek bir hayat sürdürmeleri imkânsız duruma gelmiş. Kadın kendi mihrini talep ettiği takdirde kişi eşinin adına senedini yapmış olduğu o iki payın değerini mihrin değerinden sayarak çıkarıp geride eksik kalan kısmını diğer malından tamamlayıp verebilir mi? Hibe etmenin hükümlerini dikkate alarak lütfen beni aydınlatınız. Not: kadın kişinin nesepsel mahremlerinden değildir. Hibe karşılıksızdır. Hibe edilen malın kendisi de değişikliğe uğramadan yerinde duruyor.
Kısa Cevap

Hibe lügat literatüründe bir kimseye herhangi bir şeyi karşılıksız olarak bağışlamak anlamındadır. Hibe kavramsal olarak da hibe eden kişi kendi mülkünden olan bir şeyi karşılıksız ve bedava başka birisinin mülküne sokmak (temlik ettirme) anlamındadır. Buna atiye ve nehle de deniliyor.

Eğer kişi hibe ettiği malı kedisinden istifade etsin diye eşine arîye unvanıyla vermiş, veya ona karşılıksız bir şekilde bağışlamış ve bağışlamış olduğu malın kendisi değişime uğramadan önceden nasıl idi ise aynen olduğu gibi eşinin yanında mevcut ve eş'inin de kendisiyle akrabalık bağı yoksa hibeyi iptal ederek malını geri alıp onda tasarruf edebilir. Ama eğer eş'inin kendisiyle akrabalık bağı var veya yapılan hibe karşılıklı hibe türünden ise yapılan hibe sahihtir ve dolayısıyla iptal edemez.

Ayrıntılı Cevap

Hibe lügat literatüründe bir kimseye herhangi bir şeyi karşılıksız olarak bağışlamak anlamındadır. [1] Hibe kavramsal olarak da hibe eden kişi kendi mülkünden olan bir şeyi karşılıksız ve bedava başka birisinin mülküne sokmak (temlik ettirme) anlamındadır.[2] Buna atiye ve nehle de deniliyor.[3]

Akrabalara hibe ve bağışlamalarda bulunmak müstahaptır. Özellikle baba ve kendi çocuklarına hibe ve bağışta bulunmanın müstahap oluşu noktasında daha fazla vurgu yapılmıştır. Anne ve Baba fakir ve mala ihtiyaçları varsa onlara hibede bulunmak vacibi ayni'dir. Hibe yaparken Baba kendi çocukları arasında fark gözetmemsi gerekir. Aralarında eşit bir şekilde hibe yapması gerekir.[4]

Hibe'nin Rükünleri:

Hibe üç rükün ve unsurdan oluşuyor:

1-   Vahib (hibe eden): kendi malını başka birisinin mülküne (temlik ettiren) sokan.

2-   mütteheb (kendisine hibe edilen şahıs): mülkiyeti kabul eden kimse.

3-   mevhub (hibe edilen şey) : bağışlanan ve hibe edilen mülk.

Hibenin Kısımları:

Karşılıklı (muavveze) ve karşılıksız (gayrı muavveze) olmak üzere hibe iki kısımdır.

Karşılıklı hibe; hibe eden kişi hibe ederken kendisine hibe edeceği (mütteheb) kişye şart koşuyor: kendisine yapılan hibe karşılığında kendisi (mütteheb) hibe edene bir şey veriyorsa karşılıksız ve bedava vermesi gerekir. Veya mütteheb'in (kendisine hibe edilmiş kimse) kendisi hibe eden kişi şart etmediği halde kendi isteğiyle kendisine yapılan hibe karşılığında karşılıksız ve bedavadan hibe eden kimseye bir şey veriyor anlamında olan hibe türüdür.

Karşılıksız hibe: Hibe veren kişi hibe yaparken kendisine hibe edilen kişi için her hangi bir şart koşmamış veya kişinin kendisi kendisine yapılan hibenin karşısında her hangi bir şey vermiş olan hibe türüdür.[5]

Hibe caiz olan bir akit türüdür. Yani iki taraftan herhangi birisi bu akti bazı yerler hariç bozabilir. Bozulması caiz olmayan yerlerde hibe zorunluluk kazanmış hibe eden kişi artık bozup hibe ettiği şeyin aynısını alamaz. Bu yerler şunlardır.

1-   Kendisine hibe edilen kişi akrabadan ise; Anne ve Baba gibi.

2-   Hibe eden kişi hibeyi Allaha yakınlaşmak (kurbeten ilallah) amacıyla yapmışsa.

3-   Hibe karşılıklı hibe türünden olursa. Karşılığı az olsa bile.

4-   Hibe edilen mal eski halinde kalmıyor ise; bir kısmı veya bütünü yok olmuş Veya şekli değişime uğramış ise. Örneğin kumaş ise dikilmiş, yenecek maldan ise yenilmiş. Veya kendisine hibe edilmiş kişi hibeyi başka birisine vermiş.

5-   Hibe eden kişi hibe ettiği malı kedisine hibe edilmiş kişiye teslim etmiş ve kendisi vefat ederek dünyadan güçmüşse.[6]

Hibe'den Dönme Yöntemi:

Hibe ettiğinden vazgeçip hibe ettiğini geri almak ya dille olur: Örneğin hibe eden kişi "ben hibe etmekten vazgeçtim" ya hibe ettiği kişiye, "malımı geri ver" demesi gibi, veya fiil ile olur: Kendisi hibe ettiği malı kendisine hibe edilen kişinin elinden alır. Hibe eden kişi hibe ettiği malını satarsa, kiraya verirse veya vakıf ederse ve bunları yaparken hibeden vazgeçtiği niyetiyle yaparsa buda fiili olarak hibeden geri dönme anlamındadır. Hibeden vazgeçerken kendisine hibe edilen kişiyi haberdar etmek zorunda değildir. Yani haberdar etmeden de bunları yapabilir.[7]

Buna binaen eğer kişi hibe ettiği malı kedisinden istifade etsin diye eşine arîye unvanıyla veya ona bağış amacıyla bağışlamışsa ve bağışlanmış olduğu malın aynısı hiç değiştirilmeden yerinde olduğu gibi eş'inin yanında mevcut ise, eşin de akrabadan değil ve hibeyi zorunlu kılan yukarıda zikredilen durumlar söz konusu değilse hibeyi iptal ederek malını geri alıp onda tasarruf edebilir. Ama eğer eşi akrabandan birisi veya hibe karşılıklı olmuş ise hibe sahihtir ve iptal edilemez.

Bu nedenle zikredilen soruda durum anlatıldığı gibi ise kişi hibe ettiği iki payı hesaplayıp mihrin değerinden düşüp geride kalmış kısmını tamamlayarak eş'inin mihrini verebilir.[8]

Evet, imam Humeyni ve Ayetullah Sistani gibi taklidi merciler karı koca arasında hibe unvanıyla gerçekleşmiş ver alları geri alınmaması müstahaptir demişler.[9]



[1] AMİD, Hasan, "ferhengi amid" baskı 12, Tahran: müesesei intişarat-i emir kebir, çahphanei spehr, s. 1082.

[2] İMAM HUMEYNİ "thariru'l-vesile", baskı 1, tahkik ve neşr: müesesei tanzim ve neşr-i asar imam (r.h.), c. (1.2) s. 553; ALİ MİŞKİNİ, "mustalahat-i fıkıh", baskı 2, müesesei çap: el-hadi, s. 221; "kitab-i fikhi imam Sadık aleyhi's-selam", c. 4, s. 221. Şöyle diyor: lügat ilminde "hibe" bağış ve fazldır. Bu cümledendir Allah'ın bu sözü: "Bana kendi tarafından varis olacak bir çocuk hibe ve bağışla" (Meryem 5-6).

Fıkıhçıların literatüründe ise "karşılıksız bir malı hali hazırda başka bir kimsenin mülküne intikal ve onun mülküne vermektir". Tarifte birkaç kayıt zikredilmiş ki her birisiyle bir tür muameleyi hibe türü muameleden ayırmışlar; "mülk ettirme (temlik)" kelimesi hibeyi "vakıf" türü muameleden ayırmışlar. Zira vakıf edilen malda temlik yok. Mal kelimesiyle hibe'yi "arîye" türü muameleden ayırmışlar. Zira "ariye"de malın kendisi değil malın menfaati başkasına veriliyor. "Hâlihazırda" kelimesiyle "vasiyet" türünde gerçekleşen muameleden ayırmışlar. Zira "vasiyet"le mal hali hazırda değil daha sonra, yanı vasinin vefatından sonra vasiyet edilmiş kişinin mülküne girer. Ama hibe hâlihazırda kendisine verilmiş kişinin mülküne geçer. "Karşılıksız" kaydıyla "bey" türünden olan muameleden farklılaşıyor. Zira "bey"le yapılan alış verişte mal karşılıklı bir şekilde birsinin mülkünden çıkıp diğerinin mülküne giriveriyor.

Karşılıklı hibe (hibei muavveze): fakihler hibe şeklinde yapılan muamelenin haddi zatinde karşılık olup olmama kaydı bulunmamaktadır diyorlar. Dolayısıyla karşılıklı da olabilir karşılıksızda olabilir. Buna binaen kişi başka birisine hibe ederken karşıdaki kişiye şart koşarak sende bana bir şey hibe edeceksin veya kedisinden bir işi yapmasını veya terk etmesini isteyebilir ve bu bağlamda onu mülzem (zorunlu) kılabilir. Ec-cevahir sahibi şöyle yazıyor: "Karşılıksız olmaktan maksat "karşılıklı" kaydı hibede gerekli olmadığı anlamındadır, karşılıklı olması caiz değildir anlamında değildir". Gerekli ve vacip olmamakla caiz olmamak arasında var olan fark zaten açıktır. Zira gerekli ve vacip değildir denildiğinde yani hibe yaparken karşılıklı olması şart değildir anlamındadır. Dolayısıyla karşılıklı da olabilir, karşılıksız da. Zira karşılıklı olması vacip değildir ile karşılıklı olması arasında tezat ve tenafi yoktur. Ama caiz değildir denildiğinde karşılıklı olmayı tamamen aradan kaldırıyor.

[3] NECEFİ, Muhammed Hasan, "cevahiru"l-kelam" baskı 7, Beyrut/Lübnan: 1981, c. 28, s. 159-160.

[4] A.g.e. c. 28, s. 191-192.

[5] İMAM HUMEYNİ "thariru'l-vesile", c. (1.2) s.555.

[6] İMAM HUMEYNİ "thariru'l-vesile", c. (1.2) s.554 - 556.

[7] İMAM HUMEYNİ "thariru'l-vesile", c. (1.2) s.556.

[8] Meraci, "tevziul mesail" c. 2, hibe; (istiftaat ez mahkam muazam-i rehberi), s. 997.

[9] İMAM HUMEYNİ "thariru'l-vesile", c. 2, s.58; SİSTANİ, "minhacus-salihin", c. 2, s. 409, mesele no: 1321.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İslam dininin kadına bakış açısı nasıldır ve onun için nasıl bir konum belirlemiştir? Onlar tıpkı erkekler gibi midirler?
    24977 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2008/05/20
    İslam, insanın tekâmülünü hedef edinmiştir. Bu açıdan da kadın ve erkek arasında hiçbir fark yoktur. İslam açısından önemli olan kadınlık veya erkeklik değil, kendini yetiştirme ve Allah’a yakın olmaktır. Kadın ve erkek insanlığın iki temel unsurunu teşkil etmeleri nedeniyle, İslam’da bazen kadından ve bazen de erkekten söz ...
  • İmam-ı Zamanın (a.c) anne tarafından büyük babasının adı nedir?
    7110 Eski Kelam İlmi 2011/12/18
    İmam-ı Zamanın (a.c) anne tarafından büyük babasının adı Yaşua’dır. O, Rum kayserinin evladı olup havarilerin ve belirgin olarak Şamun’un (Hz. Mesih’in vâsii) neslindendir.[1]  
  • Haset hastalığını nasıl yok edebiliriz?
    16585 Pratik Ahlak 2009/12/20
    Haset, eziklik ve kendisini küçük görme psikolojisidir ve bu yüzden haset eden kimse başka birisinde olan bir nimetin onun elinden çıkmasını arzu eder. Bu psikolojik hastalığın tedavisi ...
  • Lanetleşmenin bir şartı var mıdır? Hangi konuda lanetleşmek mümkündür? Lanetleşmek kesin olara gerçekleş midir?
    19167 مباهله 2012/05/27
    Lanetleşmek, batıl yolda olan kimsenin ilahi gazaba uğraması ve hak yolda olan kimsenin de tanınması ve böylece hak ve batılın birbirinden ayrılması için iki tarafın birbirine lanet etmesinden ibarettir. Lanetleşmek bir tür duadır ve kendine ait özellik ve şartlara sahiptir. Biz onların bazılarına işaret edeceğiz: İnsanın üç ...
  • Neden felsefî ikinci makuller tür ve ayıraca sahip değildir? Mantıkî ikinci makuller de böyle midir?
    10337 İslam Felsefesi 2011/10/23
    Makul, felsefî bir terim olup zihne gelen şey anlamındadır ve hissedilenin yani hisle duyumsananın karşısında yer alır. Makul terimi bazen aklî suretler için, bazen dışarıda bir varlığı olmayan hususlar için ve bazen de hissedilmeyen ve soyut olan şeyler için kullanılır ki bu durumda makulden kasıt akıldır. Bizim konumuzda makulden ...
  • İslam’ın Hakkaniyetinin Aklî Delilleri
    21090 Yeni Kelam İlmi 2012/01/23
    Her ne kadar bugün dünyada gözlemlenen dinlerde bir takım hakikatler yer alsa da, gerçek tevhit olan kamil hakikat sadece İslam’ın çehresinde gözlemlenebilirdir. Bu iddianın en büyük delili, diğer dinlerin muteber senetlerinin olmayışı ve metinlerinde tahrif ve aklî çelişkilerin bulunması ve bunun karşılığında Kur’an’ın senet taşıması, ...
  • Defalarca tövbesini bozmuş kimse şimdide Allah ve Masum İmamlar (a.s) hakkında şüpheye düşmektedir. Acaba Allah onu kendin uzaklaştırmış mıdır? Ve Allah’a yakınlaşmanın yolu nedir?
    36346 Pratik Ahlak 2011/11/12
    Günah, insanı alteder. Günahtan tövbe etmeye ciddi karar almak kurtuluşa yönelmek demektir. Şeytan, insanın düşmanıdır; onun böyle vesveseler vermekten amacı, insanları ümitsizliğe düşürmek, salih kulları merhametli olan Allah’tan uzaklaştırmaktır. Oysa Allah, ister günahkar olsun, ister zalim, bütün kullarını sever, onların hidayetini ve saadetini ister. Yalnız kaldığınızda Allah’tan ...
  • Ayakkabı giymenin adabı nedir?
    20961 Pratik Ahlak 2012/05/12
    İslam dini semavi dinlerin en sonuncusu, en kâmili ve en camiidir. Bu bağlamda İslami öğretiler insanın tüm boyutlarını; bireysel ve toplumsal yönlerini her zaman ve her mekân için göz önünde bulundurmuş ve onun tüm ihtiyaçlarına cevap veriyor. Her halükarda İslam dininin hakkında nazar vermiş ve adap belirlemiş ...
  • İmam Hüseyin’in (a.s) Rukayye adında bir kızı var mıydı?
    23693 تاريخ بزرگان 2011/12/20
    Fedakarlık ve insani kemallerle dolu Kerbela gibi bir olayda yaşı küçük olan kimseler fazla dikkat çekmemiş olabilir. Hz. Rugayye’nin (s.a) yaşamı, babası, amcası, halası gibi yüce şahsiyetlerin nurlarının ışığı arkasında kaldığından tarih kitaplarında İmam Hüseyin’in (a.s) Rugayye adında küçük bir kızı olduğu konusuna değinilmemiştir. Bazı maktellerde İmam ...
  • Acaba kadın yargıç olabilir mi?
    11686 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/06
    Fakihler ve din uzmanları kadının yargıç olması gibi bazı konular hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Bu gibi konular, dinin zaruri ve zorunlu konularından sayılmamaktadır.Kadının yargıç olamayacağını söyleyenler, bu hususta nakledilen rivayetlere ve icma delililine dayanmışladır.

En Çok Okunanlar