Gelişmiş Arama
Ziyaret
7980
Güncellenme Tarihi: 2010/03/13
Soru Özeti
Neden bazı Müslümanlar dini inançlarıyla çelişen davranışlarda bulunmaktadırlar?
Soru
Doğru inançlara sahip olmamıza rağmen neden biz Müslümanların dini inançlarımıza ters düşen davranışlarımız vardır?
Kısa Cevap

İnsan ruhani, maddi, hayvansal, toplumsal, duygusal vb. boyutları olan bir varlıktır. Bu boyutlar, insanın inancıyla amel ve davranışları arasında bazı uyumsuzlukların çıkmasına neden olan bir çatışma halindedirler.

İlahi dinler, özellikle İslam, insanı hayvansal yönelişlerin tuzağından kurtarıp çeşitli boyutlar arasında dengeyi sağlamak, onu ilahi değerlere ve gerçek kemale ulaştırmak için gelmişlerdir. İnsan kemal derecesine yaklaştıkça inancıyla amelleri arasındaki uyumsuzluk da azalır. Öyle ki, insan-ı kamil mertebesine yani gerçek kemale ulaştığında inancıyla amelleri arasında herhangi bir tezat kalmaz.

Kur’an-ı Kerim akide ile amel arasındaki tezat ve çelişkiyi kötülemiş ve reddetmiştir.

Bu tezadın çeşitli kaynakları vardır. Onların bazıları şunlardır: İslam’ın kanunlarını tam olarak bilmemek, imanın zayıf olması, nefsani istekler, yanlış örf ve adetler, insanların kötü çevreden etkilenmesi ve…

Burada dikkat edilmesi gereken nokta bu tezadın giderilmesi için onun kaynağını bulup bu kaynağın kurutulmasıdır. Genelde bütün peygamberlerin, özelde de Resul-u Ekrem (s.a.a)’in hedefi buydu.

Ayrıntılı Cevap

İnsan, ruhani ve ilahi, maddi ve hayvansal, toplumsal, duygusal vs. gibi çeşitli boyutları olan bir varlıktır. Bu boyutların her birinin kendine göre eğilimleri ve çekim alanları vardır ve bunlar hep çatışma halindedirler. Öte yandan maddi işler duyu organlarıyla gözlemlenip algılandığından hayvansal boyut insanda günden güne daha da güçlenmektedir. Ama ruhani ve ilahi boyut gözlenemediği, insan onu yaşamında direkt olarak hissedemediği için kolayca anlaşılmaz. Onun anlaşılabilmesi için çaba harcayıp zahmet çekmesi gerekir. İlahi boyut insanın temiz fıtratıyla ilgilidir. Onun beka ve takviyesi temiz insani ruha bağlıdır.

Molla Sedra’in deyimiyle, insanın hayvansal boyutu daha buluğa ermeden onun kalbinde yer etmekte ve ona musallat olmaktadır. Ama ruhani akli boyut buluğ çağından başlayıp kırk yaşına kadar gelişmekte ve kemale ermektedir. Hayvansal boyutla ruhani ve akli boyut arasındaki çatışma buluğ çağından itibaren başlamaktadır.[1]

İlahi dinler özellikle İslam, insanın kemale ermesi, nefsani ve hayvani isteklerinden kurtulması, çeşitli boyutlar arasında dengeyi sağlamak için gönderilmişlerdir. Dolayısıyla hedefi ilahi ve ruhani değerleri yükseltmek olan İslam’ın kanunları ile insanın hayvansal boyutu arasında bir tezat vardır. İnsanın kemal derecesi yükseldikçe dini öğreti ve değerlerle amel, davranış ve işlerinin arasında bu tezat azalır. Öyle ki insan-ı kamilin (masumun) inanç ve davranışlarında hiçbir tezat ve çelişki görülmeyecektir. Bu tezat normal insanlarda ve iman derecesi düşük kimselerde görülmektedir.

İnanç ve ameller arasında gözlemlediğimiz bu tezat yalnızca Müslümanlara özgü değildir, ilahi ve ruhani değerleri olan diğer din ve mekteplerde de bu çelişki görülmektedir. Ancak İslam en kamil din, kanunları en üstün kanun ve bütün alanlarda eksiksiz olduğu için İslam’a mensup olduğunu iddia edenlerle onların amelleri arasında ki çelişkide daha belirgin olacaktır; zira İslam’a gerçek manada iman eden kişi onun her alandaki düsturlarına tam olarak amel eden kimsedir.

Kur’an-ı Kerim sürekli bu sorunun (inançla amel arasındaki tezadın) söz konusu ederek onu kötülüğünü açıklayarak ondan sakındırmış ve şöyle buyurmuştur: ‘Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük bir gazaba yol açar.’ [2]

Peki ne yapmak lazım? Acaba sorun inançlarda mı yoksa İslam’a imanı olduğunu iddia edenlerde mi?

Kuşkusuz İslam dininin öğretileri en kamil ve en doğru öğretilerdir. Öyleyse bu tezadın nedenleri bulunmalı ve kaynağı kurutulmalıdır. Bu nedenlerden bazıları şunlardır:

1- İnsanı kemale erdiren İslam dininin kanunlarını, bu kanunların felsefe ve etkilerini bilmemek: Bilgi ne kadar çok artarsa ilgi ve bağlılıkta o kadar artar. Bu esasa göre İslam’ın üzerinde durduğu şeylerden biri insanın yaşamının bütün aşamalarında bilgi edinmesidir. Böyle kimselerin imanı da daha değerli olur. Ancak teessüfle belirtmek gerekir ki, iman ve İslam iddiasında bulunanların çoğu İslam’ın ahkamı hakkında yeterli derecede bilgi sahibi değildirler. Bu bilgisizlik onların davranışlarının İslam’dan uzak kalmasına neden olmuştur.

2- İmanın zayıflığı: İslam’a göre imanın dereceleri vardır. En zayıf derecesi dil ile ikrardır, en yüksek derecesi ise yakindir.

Ebu Amr ez-Zeydi İmam Cafer-ı Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet eder: ‘İmanın derecesi arttıkça müminlerin Allah katında ki dereceleri de artar.’ Ebu Amr diyor ki: ‘Dedim ki: Allah katında müminlerin değerini artıran iman ve menzillerin dereceleri (mi) var.’ İmam (a.s) ‘evet’ diye buyurdu. Ben: ‘Allah sana rahmet etsin ne olduklarını bilmem için onları bana söyler misin?’ diye sordum, İmam şöyle buyurdu: ‘Allah’ın peygamberlerinden bazısını bazısına üstün ettiği şeydir. Allah buyuruyor: ‘O peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün ettik. Onlardan Allah'la konuşan var, bazılarının da derecelerini yüceltmiştir…’ Yine buyuruyor: ‘Biz peygamberleri bazısını bazısından üstün ettik.’ ‘Bak da gör, onların bir kısmını nasıl bir kısmından üstün ettik; elbette ahiretteki yücelik, dereceler bakımından da daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyük.’  İmam (a.s) şöyle buyurdu: ‘Bunlar Allah katında ki derecelerdir. Bunlar Allah katında ki derece ve menzillerin zikridir.’

Ebu Basir’de İmam (a.s)’dan şöyle rivayet ediyor: ‘Biz, sadece bir derece vardır demiyoruz. Çünkü Allah-u Teala buyuruyor: ‘Bir kısmı bir kısmından üstün olan dereceler vardır. Kuşkusuz bir topluluk amelleriyle yücelir.’[3]

Ne zaman insan inancında tam bir yakin derecesine ulaşırsa söz ve amelinde tezat olmayacaktır. Zaten din ve enbiyanın da hedefi buydu. Yani insanlardaki iman ruhunu takviye ederek ameller ve itikatlar arasındaki mesafeyi azaltmak. Böyle bir mesafeyi azaltmak için de çok çaba harcamak, hayvani ve şehevi isteklerle mücadele etmek gerekir. Bu iş her ne kadar zor olsa da gayr-i mümkün bir şey değildir. Masumların (a.s) dışında bir çok kişi bu dereceye ulaşmış, bu tezatları gidermişlerdir.

3- Nefsani istekler: Daha öncede açıklandığı gibi insan çok boyutlu bir varlıktır. Bu boyutların her birinin istekleri ve eğilimleri vardır ve bunlar daima çatışma halindedirler. İnsanlar nefsani isteklerini kontrol etmezlerse bir takım zorlukla birlikte olan dini öğretilere amel etme noktasında sorunla karşılaşacaktır.

4- Yanlış Örf ve Adetler: Bazı millet ve kavimlerin hiç bir akli dayanağı olmayan yanlış örf ve adetleri, yersiz taassupları vardır. Bazı milletler bir çok yanlışlığı geçmişlerinden miras almış ve maalesef onları yaşamlarında ölçü edinmişlerdir. Böyle şeyler onların İslam’ın nurlu ahkamından uzaklaşmasına neden olmaktadır.

5- Kötü çevreden etkilenmek: İnsan toplumsal bir varlıktır. Çoğu insan (böyle ortamlardan etkilenmeyen yüce ruhlu insanların dışında) çevrenin etkisinde kalmaktadır. Ve çevrelerin çoğu da henüz istenilen düzeyde olmadığından istenmeyen etkiler bırakmaktalar. Özellikle radyo, televizyon, uydu, internet vb. gibi iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla dünya bir köye dönüşmüştür. Şunu söylemeye çalışıyoruz: Eğer iletişimin gelişmesi kaçınılmaz bir gerçekse ve onun yayılması için çaba harcamak gerekiyorsa da bunların toplumların kültürüne yaptıkları kötü etkilerden de gafil olmamak ve onların çevreye saçtıkları zehir ve kirlilikleri kontrol etmek gerekir.

Buraya kadar saydıklarımız bu tezadın kaynaklarından bazılarıydı. Bu konuyu daha geniş bir şekilde ele almamız gerekir. İnşaallah ileride böyle bir imkan buluruz.

Kısacası diyoruz ki, Müslümanların amellerinin mektebin itikat ve öğretileriyle uyumlu olabilmesi için 1) Tezadın kaynağını bilmek, 2) Onları ortadan kaldırmak için girişimde bulunmak gerekir.



[1] - Esfar-ı Erbaa, c.9, s.93

[2] - Saf/2-3

[3] - Bihar-ul Envar, c.66, s. 171  

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Vaktin başında namaz kılmak mı iyidir yoksa iki doğuş arasında yatmamak mı?
    5640 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Her şeyden önce bir noktaya dikkat etmeniz lazımdır:Kerahete neden olan uyku ister sabah namazından sonra olsun, ister ondan önce olsun iki doğuş arasındaki uykudur. Bu yüzden sorunuza göre siz iki doğuş arasında uyuduğunuzdan dolayı her iki durumda da kerahete mürtekip olmuş bulunmaktasınız. ...
  • Ahmet ismi İncil’in neresinde gelmiştir?
    26742 Eski Kelam İlmi 2011/11/12
    Bu konuda dikkat edilmesi gereken önemli nokta şudur: Kur’an, İncil’de İslam Peygamber’inin (s.a.a) müjdeleyici olduğunu söylüyorsa, tahrif edilmiş İncil’i değil, Hz. İsa’nın (a.s) getirdiği incili kastetmektedir. Elbette tahrif edilmiş hali hazırdaki İncil’de de, bu meseleye işaret edilmesi dikkate değer bir konudur.Hz. Mesih (a.s), “Farkilit”ın geleceği müjdesini vermişti. Bu kelime ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    10283 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...
  • Bankanın halktan geciken taksitten dolayı aldığı “gecikme parası” faiz sayılıyor mu?
    5983 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/09/09
    Banka aracılığıyla gecikmiş taksitten dolayı alınan gecikme parasın hükümü hakkında bazı mercilerin görüşleri aşağıda açıklandığı şekildedir: Ayetullah Uzma Hamenei’nin (Allah onun ömrünü uzun etsin) Defteri: Çalışmalarını “İslami Şura Meclisi’nin” tasvip ettiği kanunlar esasına göre yapan ve “Gözetleme Şurası’nın” teyit ettiği bankanın uygulamasında bir ...
  • İlahi yaşam nasıl bir yaşamdır? Şu andaki yaşamla bir tezaddı var mı?
    7834 Pratik Ahlak 2012/01/05
    Kur’an’a baksak ve ‘’Neden yaratıldık? sorusunu ona sorsak şu cevabı verecektir: ‘Ben, cinleri ve insanları, sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.’ İbadet nedir? İbadet yani Allah’a kulluk etmektir. Yani yaptığımız bütün işler, hatta yemek içmek gibi günlük ve çok normal işlerimiz bile ilahi ve ibadi ...
  • Acaba Şia mezhebinden Sünni mezhebine geçmek caiz mi?
    4784 Diğer Konular 2018/12/08
    Esasen din ve inanç insanın akıl ve mantık yoluyla hakikati araştırması ve araması sonucu kendi seçimiyledir. İnsan temel inançlarında araştırma yapmalı ve hakikate ulaştıktan sonra onu seçmelidir. Din ve mezhep insana büyüklerinden miras kalmaz. Buna binaen dinin temel inançlarında taklit caiz değildir.[1] Zira din, ...
  • Rivayetlere göre iyi bir ortağın taşıması gereken özellikler nelerdir?
    3561 Şirket 2020/01/20
  • Anne (kadınlar) yoluyla da seyitli intikal eder mi?
    16105 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/06/20
    Hz. Zehra’nın (a.s) tüm evlatlarının Peygamberin (s.a.a) evlatları olduğu hususunda hiçbir şüphe yoktur. Ama Allah Resulü’nün (s.a.a) evladı olmak sıfatı ile seyit ve Haşimi olmak sıfatı arasında fark bulunduğuna dikkat etmek gerekir. Soyu Fatıma Zehra’ya (a.s) ulaşan herkes İslam Peygamberinin (s.a.a) neslindendir, ama seyitlerden değildir; zira seyit ve Haşimî ...
  • Bilal-i Habeşî Ve Hilafet Meselesi
    9683 تاريخ بزرگان 2011/08/03
    Tarihten anlaşıldığı kadarıyla Bilal-i Habeşî halifeler biat etmemiş, bazı yerlerde onlara itiraz etmiş ve hilafet sistemi için ezan okumaktan uzak durmuştur. Bu yüzden Şam’a sürgüne gönderilmiş ve orada vefat etmiştir. ...
  • “Farz” ve “vacip” hangi manaya gelmektedir? Bu iki kelime arasındaki fark nedir?
    10232 مبانی فقهی و اصولی 2014/01/21
    Farz ve vacip eğer değişik durumlarda ve özellikle ayrı (birlikte değil) bir şekilde kullanılırsa, kesinlik ve belirleme anlamına gelir[1] ve ıstılahtaki manası ise mütealliklerinin zorunlu olmasıdır. Ama bu iki kelime arasında bir farkın olduğu bazı lügat kitaplarında zikredilmiştir. Farz ve vacip arasındaki fark, farzın ...

En Çok Okunanlar