Gelişmiş Arama
Ziyaret
14469
Güncellenme Tarihi: 2012/01/29
Soru Özeti
Ehl-i Sünnetteki dört mezheb nasıl ortaya çıktı ve içtihat kapısı nasıl kapandı?
Soru
Ehl-i Sünnetteki dört mezheb nasıl ortaya çıktı, içtihat kapısı nasıl kapandı ve bu kapıyı kimler açtı?
Kısa Cevap

İslam maarifi ve İslam fıkhı, Peygamberimizden (s.a.a) sonra gelişen olaylar ve halifelik meselesinden dolayı biri Ehl-i Beyt’ten alınan fıkıh, diğeride sahabe ve tabiinin verdikleri fetvalardan alınan ve Ehl-i Sünnet diye meşhur olan fıkıh olmak üzere ikiye ayrıldı:

İslami fetihlerden sonra yeni meselelerin ortaya çıkması ve fıkıh alanındaki daha dikkatli incelemelerin başlamasıyla, yani hicri 2. asrın başından 4. asrın başlarına kadar Ehl-i Sünnet fıkhı kendi zirvesine ulaşıp, fıkıh yaygın olarak uygulanmaya başladığında dört mezhepte şekillenmeye başladı. Mutlak içtihat (tüm fıkıhta ve belli bir mezhebi nazara almaksızın), hicri 655’e kadar Ehl-i Sünnette yaygındı. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı dört mezhebin dışındaki diğer mezhepler görmezlikten gelindi ve hepsi resmiyetten düştü. Yargı, cuma imamlığı, fetva verme gibi yetkiler sadece bu dört mezhebe uyanlara verildi. Son yıllarda Ehl-i Sünnet içinde de mutlak içtihad kapısının açılmasına dair istekler gelmeye başladı. Onlar bir mezhepte içtihat ettikten sonra dört mezhep arasında içtihat etmeye, günümüzde insan yaşamındaki ani ve birçok değişiklikleri göz önüne alarak mutlak içtihadın kapısının açılması talebinde bulunmaya başladılar.

Ayrıntılı Cevap

Ahkamın teşrii edilmesi Peygamberimizin (s.a.a) nübüvveti zamanında başlamış ve yaşadığı sürecede devam etmiştir. Şii’ye göre Peygamberimizin (s.a.a) sünnet ve siretinin, ahkamın, fıkhi ve gayrî fıkhi meselelerin açıklanması Peygamberimizin Ehl-i Beyt’inin üzerinedir. Ehl-i Sünnete göre ise insanları dini hidayete ulaştırmak Peygamberimizin ashabının görevidir.

Ahkamı açıklamak ve temel olarak fıkhi hassasiyetler ve Resulullah’ın (s.a.a) sünnetini anlamak hicri 40. yıla kadar Peygamberin (s.a.a) ashabının üzerineydi.[1] O tarihten sonra bazı sahabeler hayatta olmalarına rağmen fakihlerin geneli onların dışında kimselerdi. Daha sonra bu mesuliyet tabiine geçti ve hicri 1. asrın sonlarından 2. asrın başlarına kadar bu durum devam etti.[2]

Ehl-i Sünnet Mezheplerinin Ortaya Çıkışı

Ehl-i Sünnet fıkhı, Ehl-i Beyt’in (a.s) imamet ve rehberlik meselesini reddedikten sonra Ehl-i Beyt yolunun dışında bir yol tuttu. Onlar fıkhi meselelerde önce sahabeye, ardından tabiine uydular.

İslami fetihlerden sonra yeni meselelerin ortaya çıkması ve fıkıh alanındaki daha dikkatli incelemelerin başlamasıyla, yani hicri 2. asrın başından 4. asrın başlarına kadar Ehl-i Sünnet fıkhı kendi zirvesine ulaşıp fıkıhta yaygın olarak uygulanmaya başladığında dört mezhepte şekillenmeye başladı.

Ehl-i Sünnette çeşitli mezheplerin ortaya çıkması fıkhi meselelerin çokluğu, Müslüman toplumların ve yeni Müslümanların İslam hükümlerine duydukları ihtiyaca verilen doğal bir tepkiydi. Ancak mezheplerin çoğalmasında Ehl-i Beyt’i kenara itmek için bazı siyasi komploların olduğu göz ardı edilemez. Zira hakim güçlerin Ehl-i Beyt’in fıkhından uzaklaştıkları dikkate alındığında, onlar bu boşluğu görüntüde de olsa bazı fakihlerle doldurmaya çalıştılar.

Dikkat edilirse başlangıçta bu fıkhi mezheplerin dört mezheple sınırlı olmadığı görülecektir. Ehl-i Sünnet alimlerinden bir çoğu medrese ve görüş sahibi idiler. Her birisinin bulunduğu bölgelerde birçok taraftarı vardı. Hasan Basri (H. 21-110), Evzai (H.88-157), Zahiri (Davud b. Ali İsfahani, H.202-270) ve Muhammed b. Cerir Taberi (H.224-310) mezhep sahibi kimselerdendiler.[3] Ama çeşitli nedenleden dolayı bu mezhepler dörtle sınırlandı.

Ehl-i Sünnetin Fıkıh Mezheplerinin Dörtle Sınırlandırılmasının Nedeni

Ehl-i Sünnet mezheplerinin arasında baş gösteren birçok ihtilaf, halkında mezheplerin sınırlandırılmasıdan yana tavır almasına neden oldu. Ancak iktidardakilerin dört mezhebin hangileri olacağı konusundaki rolünü de göz ardı etmemek gerekir. Çünkü halkın mezhepleri belli bir sayıda sınırlandırma güçleri olamazdı. Devletler ve iktidarlar bu sınırlamanın ölçülerini belirlemiş, yeri geldiğinde bir mezhebi diğerlerine tercih etmişlerdir. Bazende bir mezhebin taraftarları fetva ve kadılık makamına gelerek kendi mezheplerini yaymış ve onu genele yaymaya çalışmışlardır. Örneğin Hanefi mezhebinin taraftarları daha çok güç ve imkana sahip olduklarından Ehl-i Sünnet arasında daha çok yayılmıştır. Abbasi devletinin kadılar kadısı Ebu Yusuf, onlardan saygı gördüğü için kendi mezhebine öncelik veriyor, kadılık görevine Hanefi mezhebinden olanlar getiriliyordu.[4]

Ehl-i Sünnet imamları sırasıyla şunlardır:

1- Ebu Hanife, Nu’man b. Sabit (Öl. Hicri:150)    

2- Malik b. Enes (Öl. Hicri:179)            

3- Şafii, Muhammed b. İdris (Öl. Hicri:204)            

4- Ahmed b. Hanbel (Öl. Hicri:240).

Ehl-i Sünnette İçtihat Kapısının Kapanmasının Nedenleri

İçtihat, temelde İslamın yaşam kaynağı ve kanunlarının dinamikliğidir. Müslümanlar 1400 senedir içtihat ışığının altında olduklarından gayri islami kanunlara muhtaç olmaktan kurtulmuşlardır. Mutlak içtihat, hicri 655’e kadar Ehl-i Sünnette yaygındı. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı dört mezhebin dışında diğer mezhepler görmezlikten gelindi ve hepsi resmiyetten düştüler. Yargı, cuma imamlığı, fetva verme gibi yetkiler sadece bu dört mezhebe uyanlara verildi.[5]

Ehl-i Sünnetin mutlak içtihattan vazgeçmesinin nedenlerini şöyle özetleyebiliriz:[6]

1- Mezhep Tassubu

Her mezhebin öğrencileri kendi mezhep reisinin eser ve görüşlerine karşı çok mutaassıp olup ona muhalefet etmeyi caiz bilmiyorlardı. Şii alimlerden biri bu konuda şöyle diyor: ‘Ehl-i Sünnette içtihat kapısının kapanmaya götüren nedenlerden biri -bu neden neredeyse Şiilerde de fıkıh ve fekahet kapısını kapatacaktı- ilmi bir şahsiyetin azamet ve büyüklüğü idi. Bu neden, Ehl-i Sünnetin dört fıkhi mezhebinin reislerinin (Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. İdris Şafii, Ebu Hanife, Malik b. Enes) döneminden sonra Ehl-i Sünnet camiasında ve ilmi havzalarda hissedilir bir şekilde etki bıraktı ve onların fıkhi akımlarından şaşılacak derecede öylesine etkilendiler ki, onlara muhalefet ve içtihat etme gücünü kaybettiler.’[7]

2- Yargıdaki Zorluklar

Bazen çeşitli mahkemelerin verdiği hükümler arasında büyük farklılıklar ortaya çıkıyordu. Mesela bir mahkemenin müçtehit olan kadısı kendi içtihadına göre fetva verirdi. Bu da halkın büyük itirazlarına neden oluyordu. Zira aynı konuda değişik mahkemelerde değişik hükümlerin veriliyordu. Bu yüzden devlet verilen hükümlerin halkın nazarında geçerli olabilmesi, nizanın, kargaşanın engellenmesi için kadıları dört mezhepten birinin hükmüne göre fetva vermekle görevlendirdi.

3- Siyasi Nedenler

Bu konuda deniliyor ki: ‘Görünen o ki o dönemin siyasi gücü ilim havzalarının ve alimlerin yükselmelerinden rahatsızdılar. Zira alimler ve müçtehitler içtihat dinamikleri ve özgür düşünceleri ile İslamı savunuyor, zalim yöneticilerin bidat ve sapmalarının önüne geçiyor, İslamı toplumda yaşatıyor ve uyguluyorlardı. Bu ise, zalim yöneticilerin hedeflerine ters düşüyordu.’[8]

Bir yere kadar koşullu içtihat Ehl-i Sünette vardı. Böyle bir içtihat müçtehide bir mezhebin dairesi içinde ve onun usul ve dayanaklarını göz önüne alarak ahkamı çıkarma ve açıklama izni verirdi. Ama dört mezhep belirlendikten sonra mutlak içtihadın kapısı kapandı.

Ehl-i Sünnetin Mutlak İçtihada Dönmesi

Son yıllarda Ehl-i Sünnetin içinde mutlak içtihat kapısının açılması yönünde talepler gelmeye başladı.[9] Onlar bir mezhepte içtihat ettikten sonra (yani fakih kendi mezhebinin, örneğin Hanefi mezhebine mensupsa yalnızca o mezhebin fıkhının çerçevesi içinde içtihat etmeye hakkı var) dört mezhep içinde içtihat etmeye (yani fakihin içtihat dairesi bir mezhepten çıkıp dört mezhebe kayacak ve bu dört mezhebin sınırları içinde içtihat edecektir) başlayacaktır. Günümüzde insan yaşamındaki ani ve birçok değişiklikler göz önüne alındığında mutlak içtihadı isteyenlerin çoğaldığını söyleyebiliriz.

Bugün Ehl-i Sünnet düşünürleri kendilerinden şöyle soruyorlar: ‘Asırlar önce yaşayan ve günümüz şartlarından asla heberi olmayan kimseleri neden taklit edelim?’

Yine: ‘Taklit gerekli ise o zaman dört mezhebin imamlarının kendileri kimi taklit ediyorlardı?’ diye sormaktan kendilerini alamıyorlar.

Bu düşüncenin taraftarı günümüzde Ehl-i Sünnet aydınları arasında çoğalınca kapanan içtihat kapılarının da yeniden açılması gündeme gelmeye başladı.

İlgili dizinler:

Soru:796 (Site:855): Şia’da İçtihat

Soru:795 (Site:854): Kur’an ve Rivayetlerde İçtihat

Soru:4932 (Site:5182): Mezheplerin Ortaya Çıkma Nedeni

   



[1] -Subhani, Cafer, Tarihu’l Fıkhi’l İslami ve Edvarihi, s.14, Müessese-i İmam Sadık (a.s), Kum, HK.1427.

[2] -a.g.e.

[3] -a.g.e, s.64

[4] -Kesiri, Seyyid Muhammed, el-Selefiyye Beyne Ehl-i Sünnet ve’l-İmamiyye, s.107, Neşru’l-Ğadir, Beyrut, HK.1418.

[5] -Subhani, Cafer, Rahnemay-ı Hakikat, s.577, Neşr-i Müşaar, Tahran, HŞ.1387

[6] -Tarihu’l Fıkhi’l İslami ve Edvarihi, Fasl-ı Esbab-ı Ğalki’l-İçtihat, adlı eserden faydalanılmıştır.

[7] -Rızvani, Ali Asgar, Şia Sinasi ve Pasuh Be Şübehat, c.2, s.615, Neşr-i Müşaar, Tahran, HŞ.1384

[8] -a.g.e.

[9] -Muhammed Ali Seyyas ve Ali Mansur el-Mısri gibi Ehl-i Sünnetin bazı düşünürleri bu alanda makaleler ele almışlardır. Bak: Tarihu’l Fıkhi’l İslami ve Edvarihi, s.100.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6102 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Şia neden abdeste ayaların yıkanmasını terk ederek farzı terk ediyor?
    20362 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Her fırka ve gurubun kendisini fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bilmeleri gayet doğaldır ama biz, sizin aksinize kendi teklifimize boyun eğdiğimizi, farzı yerine getirdiğimizi ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin farzdan uzaklaştıklarını kabul ediyoruz ve bu iddiamızın delillerini Kur'an ve rivayetlerle ortaya koyacağız. Şia; ...
  • Mehdiliği tehdit eden şeyler nelerdir?
    7147 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Mehdiliği tehdit eden hususlar çoktur. Biz burada sadece üç önemli şeye işaret edeceğiz: 1. Eğer en üstün kanunlar ehil olmayan uygulayıcıları eline düşerse veya eğer en pahalı şeyler ehil olmayan insanların elinde bulunursa, ne kanundan ve ne de belirtilen değerli şeyden bir sonuç alınamaz. Mehdilik ...
  • Müslümanlar neden biribirleriyle musafaha ederler?
    9443 Pratik Ahlak 2011/07/14
    Müfaala kipinden olup iki kişi arasında gerçekleşen musafaha, el vermek manasına gelmektedir. Birisi ‘Safehtuhu’ derse bu ‘Elimin içi onun elinin içine değdi’ anlamına gelir. Musafahatun, birbirine el vermek, ellerin içini biribirine değdirmek, demektir. Selam vermek ve tokalaşmak güzel davranışın örneğidir. İslam Peygamberi (s.a.a) ve Masum ...
  • Niçin bazıları ölülerin kabirlerini yarıp araştırma yapıyorlar? Acaba bu iş haram mıdır?
    5503 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/04/09
    Büyük taklit mercilerinin bu soruya cevapları şöyledir: Müminin kabrinin açılması haramdır. Ama aşağıda zikredilen konularda kabrin açılmasının sakıncası yoktur: 1. Cenaze gasbi yere defnedilmiş olursa ve yerin sahibi, cenazenin orada kalmasına razı olmazsa. 2. Cenazeyle birlikte defnedilen kefen veya başka bir ...
  • Alkol kullanmaktan nasıl uzak kalınabilir ve bundan tövbe etmenin yolu nedir?
    22117 Teorik Ahlak 2011/10/23
    Her günahtan tövbe etmenin dayanağı, şahsın gerçekten kabul ettiği inanç ve değerlerdir. Eğer insan Allah’a ve diriliş gününe iman ederse, diğer bir dünyada amellerinin neticesini göreceğini bilirse ve kendisini gafletten kurtarmak gerektiğine kanaat getirirse, rahatlıkla günahlardan el çekebilir. Eğer insan haram işlerin kendisini nasıl bir bedbahtlığa ve ...
  • Türkiye bankalarında yatan paramla devlete ait borç bonosu satın alıp karından yararlanabilir miyim?
    5422 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/02
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Orası İslam ülkesi olması nedeniyle onlardan kar almak sakıncalıdır. Elbette orada şubesi olan İslamî olmayan bankalar veya gerçekten katılım bonosu olması müstesnadır.  Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Ömrü uzun olsun) Bürosu:
  • Namazda âmin söylemenin yasaklanmasının felsefesi nedir?
    9495 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/16
    Ehlibeyt rivayetleri esasınca namazda âmin sözünü söylemek caiz değildir ve bunu söylemek namazın geçersiz olmasına neden olur. Artı, caiz olmaması delile ihtiyaç duymaz; yani namaz ibadetsel bir fiil olduğundan ve insanın kendi tarafından namaza bir şey eklenemeyeceğinden, eğer şeriat tarafından bir şeyin caiz oluşu ispatlanmazsa, bunun kendi ...
  • Bahaîlerin düşüncelerinin yanlış oluşu, necis olmalarının nedeni ve onların inançlarını saflıkla kabul edenlerin durumu hakkında açıklamada bulununuz.
    11426 Eski Kelam İlmi 2008/02/17
    Bab adıyla tanınan Alimuhammed, ilk olarak 1847 yıllarında çok farklı inanç ve kurallar ortaya çıkarmaya başlamıştır. Sonraları onun düşüncelerini kabul eden ve daha da genişleterek Bahaîliği kuran Mirza Hüseyinali Baha'dır. Bu şahıs kitaplarında; kendisinin ve Alimuhammed Bab'ın gelmesiyle İslam dinin geçerliliğini yitirdiğini, İslami hükümlerin yürürlükten kalktığını ve Hz. Muhammed'in risaletinin ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7033 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar