Gelişmiş Arama
Ziyaret
10058
Güncellenme Tarihi: 2012/02/15
Soru Özeti
İslamın beşer medeniyetinin ilerlemesindeki rolü nedir?
Soru
İslamın beşer medeniyetinin ilerlemesindeki rolü nedir?
Kısa Cevap

Medeniyet her milletin yücelişi ve ilerlediğinin göstergesidir. İslami ülkelerdeki medeniyetin icat edilişinin geçmişi şu anlamdadır: Müslümanlar fikir, düşünce, servet, sermaye ve hakeza kudret üretmiş olmalarıdır. Eğer böyle bir durum olmamış olsaydı hiç bir medeniyet şekillenmezdi.

Medeniyet şu anlamdadır: Şehirleşmeyi, düzen ve kanunu, diğer sosyal durumların gerekliliklerini ve toplumun fertlerinin bir diğerleriyle yardımlaşmayı kabul etmektir. Bir medeniyetin şekillenmesi için birçok unsur gereklidir. Bu unsurlar şunlardan ibarettir: Bilgi, düzen, emniyet, yardımlaşma, işbirlikçilik ve… İslam dininde ister asıl kaynağı olan kuranda olsun ister kuranın tefsiri konumunda olan sünnet ve masumların (a.s.) siresinde olsun, hepsinde medeniyeti şekillendiren unsurlara tekit edilmiştir. Gerçek irtibatıyla şunu diyebiliriz: İslam dini medeniyet şekillendiren bir dindir. Dünyada hali hazırda var olan medeniyet, tarih boyunca milletlerin sarf etmiş oldukları ceht ve çabanın ürünüdür. Bu arada İslam dininin de bu medeniyetin şekillenmesindeki rolü de çok ayadır. Zira İslam dini bilgi ve teknoloji üretiminin yanı sıra bilgi ve teknolojiyi Batıya da intikal ettirmiştir. Bu intikal üç yolla gerçekleşmiştir: Bir: Hıristiyanlarla irtibat kurarak ve onlarla muamelelerde bulunmak,

İki: Müslüman düşünürlerin ilmi eserlerini Avrupa milletlerinin diline çevirerek,

Üç: Avrupalıların ilmi merkezlerde tedris ederek.

Ayrıntılı Cevap

Her milletin medeniyeti o meletin ekonomik, sosyal ve kültürel yüceliğinin nişanesi ve o meletin bütün alanlardaki kalkınması ve ilerlediğinin, göstergesidir. Her milletin iftiharı tarihin değişik bölümlerinde sahip olduğu farklı medeniyetinin var olmasıyladır. Bu önemlilik bu cihetledir ki düzenli ve aralıksız bir şekilde medeniyetin şekillenmesi üç alanda üretime bağlıdır:

1-   Servet oluşturmak için ekonomik alanda üretim,

2-   Düşünce üretmek için kültürel alanda üretim.

3-   Kudret ve güç olarak yâd edilen siyaset alanında üretim.

Çok Önem arz eden noktalardan birisi şudur ki emniyet olmaksızın hiçbir alanda ne siyasette ne yeni kültürel ve ne ekonomik alanda yeni üretim gerçekleşemez. Bu nedenle bu alanlarda üretimlerin gerçekleşebilmesi için bir miktar da olsa emniyet gereklidir.

İslami ülkelerdeki medeniyetin icat edilişinin geçmişi şu anlamdadır: Müslümanlar fikir, düşünce, servet, sermaye ve hakeza kudret üretmiş olmalarıdır. Eğer böyle bir durum olmamış olsaydı hiç bir medeniyet şekillenmezdi. Medeniyetin icat edilmesi de şiddetli bir şekilde emniyete bağlıdır. Bilgiye bağlı olan emniyet, emniyetsel önermelere ve düşüncelerden şekillenmiştir. Dini, felsefi, irfani ve benzer şeyler var olmadığı sürece, tabii olarak emniyetsel nazariyeler şekillenmemiş olur ve dolayısıyla medeniyeti oluşturan yürütme kurumları ve kuruluşları da vücuda gelmez. Bu açıklamadan sonra medeniyetin tarifine geçeriz. Medeniyet nedir ve ne gibi tarifleri vardır?

Medeniyet Arapça köklü olan temeddün den gelmektedir. Temeddün kelimesi ise “mudun” kökünden gelmektedir. Bu kökün anlamı şehirleşme, şehirdekilerin huyunu, adabını ve ahlakını almaktır. Kanunu, düzeni ve sosyal hayatın diğer haletlerini, sosyal, siyasi, kültürel ve diğer konularda toplumun fertlerinin bir biriyle işbirliği yapmak anlamındadır. [1] Başka bir kitapta temeddün şöyle tarif edilmiştir: Şehirde yaşayanların ahlakını ve huyunu alıp cehalet ve bilgisizlikten şehirleşmeye ve insanlığa yönelmek şeklinde değişmektir. [2]

Fransalı büyük düşünür olan Wiil Durant temeddün’ün tarifiyle alakalı şöyle diyor: “Genel anlamda temeddün sosyal bir düzendir ki, varlığı neticesinde kültürel üretim olanaklı olur ve oluşmaya başlar. Temeddünde üç temel unsur var olmaktadır. Bu unsurlar şundan ibarettirler: Ekonomik, siyasi ve ahlaki kuralar bağlamındaki işlerde ihtiyatlı ve öngörüşlü (sonradan gerçekleşecekleri önceden kestirmek) olmak ve bilgi ve sanatı genişletmek için çabalamaktır. Temeddünün meydana gelişi hercü mercin ve güvencesizliğin bittiği yerde olanaklı olur. Zira korku ve tedirginlerin yok edildiği yerlerde meraklar başlar ve ibda ve üretime ihtiyaç hasıl olur. Bu durumdadır ki, insan kendini, onun yaşamını rahatlatacak araçları hazırlamasına ve ilim ve bilgi kesb etmeye sürükleyen yetiye teslim olur. [3]

Temeddünü Şekillendiren Unsurlar :

Bir medeniyetin şekillenmesi içi birçok unsur etkilidir. Burada önemli olan unsurlara değineceğiz:

İlim ve bilgi: Medeniyetin bir tabakasını ve en önemli temellerinden olan rükün ilimdir. İslam’da ilmin çok önemli bir yeri vardır. Kuranı kerimde ilme çok tekit edilmiştir. ““ Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu [4] şeklinde soru sorarak ilmin ne kadar yüce olduğunu belirler. Bir anlamda dolaylı bir şekilde bu ikisi bir biriyle mukayese edilmesinin yanlış olduğunu vurgular. Rivayetlerde de bu konuya tekit eden birçok rivayet görülmektedir: İmam Ali (a.s.) şöyle buyuruyor: “Ey insanlar biliniz ki, ilim öğrenip amel edildiğinde ancak din kâmil ve doğru olur. Biliniz ki ilmi tahsil etmek malı tahsil etmekten daha vaciptir [5]

Düzen ve Nazm : Düzen ve nazmden maksat cüzlerin arasında uyumluluk ve irtibat şekillenmiş bir şekilde her şeyin kendi yerli yerine koyulup dizilerek bir bütün olarak bir hedefe doğru hareket etirilmek anlamındadır. İnsanın yeryüzüne gelmesiyle ilk peygamberden tutun ta son Peygamber olan Hz. Muhammed’e (Allahın selamı hepsinin üzerine olsun) kadar sosyal ve içtimai düzenin şekillenmesi için bireysel ve toplumsal birçok kanun beyan etmişlerdir. İnsan bireylerinin bir birine karşı davranış biçimi hakkında, aile fertlerinin bir birine karşı vazifeleri, toplumun bireylerine, insanın içinde yaşadığı çevreye ve hâkimlere karşı vazifelerinin neler olduğu noktasında açıklayıcı kanunları beyan etmişlerdir. Bu konu da temeddünü şekillendirmede çok önemlilik arz etmektedir.

Emniyet : Hükümet, Devlet, düzen ve kanun çerçevesinde his edilen rahatlık ve aramış anlamındadır. Bu unsur gerçekleşmediği müddetçe temeddünün şekillenmesi olanaklı olamaz. İslamın temel kaynağı olan kuranı kerimde ekonomik, mali, cani bağlamında güvenceyi sağlayacak bir çok kanun açıklayan birçok ayetler var olmaktadırlar. Örneğin; Kısas, hırsızlık ve Müminlerin ırzını, namusunu, haysiyetini korunmasını sağlayan hükümler bağlamında açıklamalar yapan ayetler ve bu bağlamda koymuş olduğu katı kanunlar sosyal hayatı bağlamında güvence ve emniyeti tazmin etme hedefini güttüğünü çok rahatlıkla iddia edebiliriz.

Birlik, Yardımlaşma ve İşbirliği : Bu unsurun medeniyetin ilerlemesi bağlamında üstlenmiş olduğu rol çok büyüktür. Öyle ki eğer insanların yardımlaşma ve işbirlikleri göz ardı edilirse toplumlar dağılır ve bedevilik bir yaşama maruz kalırlar. Medeniyet ve temeddün toplumun kanunlara bağlı kalarak toplumsal bir hayatın gölgesinde tahakkuk bulur. Tefrika ve dağınıklık bedeviliktir. Kuranı kerim açık bir şekilde birlikteliğe, vahdete, gönül birliğine ve ilahi hakimlere itaat etmeye davet ediyor. Böylece insanları dağınıklıktan, parçalanmaktan ve tefrikadan menediyor ve böylelikle ilerlemenin ve yüceliğin sağlanmasını istiyor. Allah u Teala şöyle buyuruyor: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin”. [6] [7]

Yukarıda zikredilen unsurların yanı sıra medeniyet ve temeddünün şekillenmesinde etkili olabilen başka amillere de işaret edebiliriz. Göreceli ve nisbi refah, milliyetçiği açan bir düşünce şekli, ahlak, sabır, hilm ve benzer amiller gibi temeddünün şekillenmesinde etkileri vardır. Yukarıdaki unsurları dikkate alarak bu unsurların olmaksızın bir medeniyet ve temeddünün şekillenmesinin olanaklı olamayacağını söylemek mümkündür. İslam dininde mutaalası olan bir kimse İslam dinini şekillendiren kurandaki ayetlerde olsun rivayetler ve hadislerde olsun ve masumların (a.s.) siresinde olsun; bütün bunlarda bir medeniyetin şekillendirmesinde etkili olan söz konusu olan bütün bu unsurlara azami derecede tekit edildiğini müşahede edecektir. Öyle ki hiçbir dinde bu unsurlara İslam dininin tekit ettiği kadar tekit ettiğini göremez.

“Çok icmali bir şekilde İslam düşencesine kaynaklık yapan kuranı kerim, resuli Ekrem ve masum imamların (Allahın Selami hepsinin üzerine olsun)   siresine bakıldığında Allah ve Allahın velililerinin aralıksız kafirler, müşrikler, diğer dinlerin takipçileri ve müminler olmak üzere bütün insanları tefekküre, düşünmeye davet ettiğini görülecektir. Bu bağlamda o kadar ileri gidilmiştir ki müminlerden bile imanlarını taklit üzere bina etmelerini kabul gömüyor. Dinin temelini oluşturan tevhit anlayışını bile tefekkür ve ilme bina edilmesini istiyor”. [8]

Günümüz dünyasındaki medeniyet birçok muhtelif milletlerin tarih süresi içinde göstermiş oldukları ceht ve çaba neticesinde şekillenmiştir. Bu yeni medeniyetin şekillenmesinde İslam dininin büyük payı olmuştur. Zira İslam dini bilgi ve teknolojiyi üretiyor olmasının yanı sıra Batı dünyasına da intikal ettirmiştir. İslam tarafından Bilgi ve temeddünün Batı dünyasına intikal etmesinin hangileri olduğu bağlamında genel anlamda üç yol olduğunu söylemek mümkündür:

1-   İspanya, İtalya, Seyçel (el-Cezair) ve haçlı savaşlarında Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında gerçekleşen ilişkiler ve İslamın diğer dünya bölgelerinde İslam kültürü ve medeniyetiyle tanışmaları ve İslam dünyasının diğer ülkelerle olan komşuluk yoluyla.

2-   Tercüme hareketi (nehzeti) olarak adlandırılan Arapça diliyle yazılmış olan kitapların Latin diline çevrilme yoluyla ki bu hakaret de beş ile yedinci asırları arasında gerçekleşti.

3-   Müslüman düşünürleri tarafından yazılmış veya tercüme edilmiş olan kitapların Batı dünyasının ilmi merkezlerinde tedris edilmesiyle.

4-   Hıristiyanlar evlilik ve sosyal ilişkiler yoluyla ve Hıristiyanların giyim, adap ve gelenekler bağlamında Müslümanlara taklit etmekle [9]

1.   Müslümanlar İslamın asıl unsurlarından ilham ve kendisinden daha önce şekillenmiş medeniyetlerden; Yunan, Mısır, Rum, İran, Hindistan, iki nehir arasında, Çin ve dünyanın diğer bölgelerindeki medeniyetlerden yararlanarak İslam medeniyetinin temelini şekillendirdiler. Daha sonra bu konuda sarf ettikleri ciddiyet ve çaba neticesinde sekiz asır boyunca milletlerin fikirsel rehberliğini omuzlarında taşıdılar. Bu uzun dönemde Müslümanlar iki yönlü bir rol üstlendiler. Bir taraftan diğer milletlerin yazmış oldukları değerli eserlerini İslam dünyasına taşıyarak onları hem yok olunmaktan hem gaflette kalmaktan kurtardı ve o milletlerin yazmış oldukları kitaplarını tercüme ederek Arapça diline kazandırdılar. O kitaplarda bulunan düşünce noksanlıkları giderdi, onları tashih ettiler ve birçoğunu kâmil ettiler. Diğer taraftan bazı yeni ilimleri, örneğin; kimya, yeni fizik, cebir, üçgenler, jeoloji, biyoloji, sosyoloji ve tarih felsefesini insanlık âlemine kazandırdılar. Cabir b. Hayân ve Zekeriyai Razi kimya ilmini eski kavramsallıktan laboratuarlara taşıdılar. İbni Heysem fizik ilminde nur bölümünün temelini attı. Harezmi cebir ilmini ibda ederek bırakın isminin ebedileşmesini bir yana belki insanlığa büyük bir hizmet yapmış oldu. İbni Hldun tarihsel konularının tahlili ve incelenmesinde yeni bir yöntem geliştirdi. Gerçek itibariyle tarihi ve sosyolojiyi meydana getirdi. İşte bunun ardından İslam kültürü ve İslam medeniyeti Avrupa ve onun diğer bölgelerinde etkili ve o milletlerin uyanışına neden oldu. [10]

Zikir edilen konular dışında da birçok muhtelif ilim Müslümanlar tarafından ilerletilmiş ve bazen de kendileri icad etmişlerdir ki Avrupa’nın bu günkü medeniyetinde etkin olmuştur. Özellikle tıp ilminde ki Müslümanlar hem onun şekillendirmesinde çok etkili olmuşlardır hem kalkınmasında. Göz bağlamındaki tıpta, ameliyat, psikolojik konularda gelişen ilerlemede de Müslümanların etkin bir şekilde ilerlemesinde etkili oldukları konulardandır. Tıpta Müslümanların yazmış oldukları kitaplar yüzlerce sene Avrupalıların Üniversitelerinde tedris ediliyordu. Onlar kendi doktorlarını yetiştirmek için ibni Sina gibi düşünürlerimizin eserlerinden yaralanıyorlardı. Müslüman olan ibni Sina ile iftihar ediyorlardı.

Kimya ve fizik ilimlerinde de Batı dünyası İslam medeniyetine borçludur. Hali hazırda bile Cabir b. Hayân, ibni Heysem, Zekeriyai Razi ve… gibi bilgi düşünürleri; Cabir b. Hayan, ibni Heysem, Zekeriyai Razi ve… İlmin göğünde parlamaktadırlar.

Dikkate şayandır bu gün İslam medeniyeti unvanıyla bilinen birçok şeyler gerçeklikte Müslümanların medeniyetidir. İslam dinin genel öğretilerinden alınmıştır. Buna binaen bütün bunlara genel anlamda İslam medeniyeti diyerek takaddüs veremeyiz.

İlgili indeksler:

Din Ve Ferheng, 173 (Sayti 2382).

Din Ve Ferhg, 5297 (Sayt: 5489 ).



[1] Lugatnameha”; “ Deh Huda ”, “ Ferheng Muin ”, “ Ferheng Amid ”, made: “m-d-n-”.

[2] Ferheng ebcedi ”, Arabi-farisi s. 258.  Made; “m-d-n”.

[3] Wiil Durant, “ Tarih-İ Temeddün ”, tercüme: Ahmet Aram, baskı, 4, intişarati inkilabi İslami, 1372, c. 1, s. 3.

[4] Zümer, 9.

[5] Kuleyni, “ Usul Kafi ”, c. 1, bap, 1, hadis no: 4.

[6] Ali İmran, 103.

[7] Makale, Mehremi, Gulam Hüseyin, “ Nekş Enbiya Der Temeddün Beşer ”, www.tebyan-zn.ir

[8] Velayeti, Ali Ekber, “ puyayi ferheng ve temeddün İslam ve iran ”, tahran: merkez çap ve intişarat vezaret umuri haricie, 1382, c. 1, s.

[9] A.g.e.

[10] Muhammedi, zikrullah, “ nekşi ferheng ve temeddün İslami der bidari garb ”, intişarat danışgah feynel-mileli imam Humeyni, 1373.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Acaba Allah kadınla namahremidir ki namaz kıldıklarında tesettürlü olmaları gerekiyor?
    10028 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2009/11/10
    Allah’ın, her durumda her şeyden, haberi vardır; Onun için gizliliğin manası yoktur. Kullarına da namahrem değildir. Ama insan, ibadet ederken Allah’ın huzuruna çıkıp Onunla konuştuğu için bu halde en uygun elbisesini Onun huzurunda giymelidir. Kadının en uygun elbisesi ...
  • Allah’ın bazı kullarını unutacağı sözünden maksat nedir?
    17558 Tefsir 2010/05/04
    Allah-u Teala Kur’an’ın dört yerinde kullarını unutmayı kendisine nispet vermiştir. Nitekim bir ayette şöyle buyuruyor: ‘Onlar, nasıl bugüne kavuşacaklarını unutup bilebile ayetlerimizi inkâr ettilerse biz de bugün onları unuturuz.’ Bu ve benzeri ayetler ahirette (hatta bu dünyada) Allah’ın bazı kimseleri unutacağı konusunu teyit etmektedirler. Bu ...
  • Zamanın imamının (a.c) yaşadığı yer neresidir?
    8150 Eski Kelam İlmi 2011/03/01
    Bu alanda üç kısım rivayet ile karşı karşıyayız:Birinci kısım rivayetler, onun yaşam mekânı olarak özel bir yeri belirtmemektedir. Elbette bu kısma ait bazı rivayetler onun yerinin çöl ve dağlar olduğunu bildirmektedir. İkinci kısım rivayetler halk arasında tanınmayacak şekilde yaşadığını dile getirmektedir. Üçüncü kısım ...
  • İşlem emlakçılarının aldıkları ücretin şerî hükmü nedir?
    5313 Yeni Kelam İlmi 2010/07/05
    Kaidelergereği, bu gibi durumlarda tarafların mutabık olması durumunda bir sorun yoktur. İslam Cumhuriyeti düzeninin kanunlarına aykırı
  • İmamla halifenin farkı nedir?
    10595 Eski Kelam İlmi 2010/03/07
    İbn-i Haldun gibi bazı Ehl-i Sünnet âlimlerine göre İmamla halife arasında fark yoktur. Onlara göre her ikisi de dinin korunması ve dünya siyasetinde şeriat sahibinden taraf naip olmak demektir.  
  • Filozof ve mütekellimlerin perspektifinden dirilişin niteliği ve ispat delilleri nedir?
    7785 Eski Kelam İlmi 2011/11/21
    Diriliş insanın öldükten sonra kalkmasıdır. İnsan yeniden dirilmekte ve yeni bir hayatta amellerinin hesabı görülmektedir. Bu inanç genel itibariyle ve detaylarından sarf-ı nazar etmeyle tüm mütekellim ve ilahi filozofların üzerinde ittifak ettiği bir görüştür ve her Müslüman Kur’an’a göre ona inanmaktadır. Ama onun niteliği bağlamında İslam’da dirilişin cismanî olduğuna ...
  • İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamında şehitlerden kaç tanesi Allah Resulü’nün (s.a.a) ashabındandı?
    7231 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2012/08/26
    Son Aşura araştırmacıları arasında ve yaptıkları tahkikat sonucu, İmam Hüseyin’in (a.s) yarenleri arasında beş kişinin Peygamber’in (s.a.a) ashabından olduğu ve Aşura kıyamında şahadete eriştikleri meşhurdur. Bu beş kişi şunlardır: Enes b. Haris, Hani b. Urve, Müslim b. Evsece, Habip ibni Mezahir ve Abdullah b. Yektar ...
  • Birçok kılınmamış namazım var. Ama ne kadar olduğunu bilmiyorum, vazifem nedir?
    11564 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/23
    Bu mesele ilmihallerde şöyle yer almaktadır: Sayılı namaz kazası olan, bunun sayısını bilmeyen[1] ve mesela dört tane miydi yoksa beş tane miydi diye bir bilgisi olmayan bir şahsın en az miktarı kılması yeterlidir.[2] Aynı şekilde eğer onların miktarını ...
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6807 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Bazen kıbleye doğru oturuyor ve temiz imamlar (a.s) ile sohbet ediyorum ve bu esnada bedenimde özel bir hal hissediyorum ve deyim yerindeyse tüm tüylerim ürperiyor. Bu hal neyin işaretidir?
    9763 Pratik Ahlak 2012/01/18
    Bildiğiniz gibi masum hazretler (a.s) bizim amellerimizi gözetlemektedir ve rivayetlerde de bu konuya işaret edilmiştir. Kesinlikle bu ilgi onların haremindeyken veya dikkatle kendilerine sevgi ifadesinde bulunduğumuzda daha çok ve belirgindir. Öte taraftan bedenin heyecanlıyken ve manevi hallerde reaksiyon göstermesi, hepimiz için vuku bulmuştur ve ayet ve rivayetlerde de bunun ...

En Çok Okunanlar