Please Wait
10045
Pratik irfanın iki manası söz konusudur:
1- Sulûkun bizzat kendisi ve davranış.
2-Sulûk yöntemini içeren öğretiler.
Pratik irfan bazen birinci anlamın karşısında kullanılırken bazen de ikinci anlamın karşısında; yani pratik irfan, salikin bulgularını veya varlık felsefesi ve bilgi felsefesi konularını araştırmaktadır.
Teorik irfan ve pratik irfanın aydınlığa kavuşması ve bu ikisi arasındaki farkın ortaya çıkması için, uzmanların çeşitli tabirleri vardır:
Birinci açıklama:
İrfanın iki yönü vardır:
1-Toplumsal yönü (tasavvuf): Bu yönde arifler, toplumsal bir fırka unvanıyla özel vasıflarıyla inceleme konusu olurlar.[1]
2- İlmi ve kültürel yönü:
Buda iki kısımdır:
A)- Pratik yönü, bu yönüyle irfan, insanı değiştirmek ister ve özetle insanın kendisiyle, dünyayla ve Allah ile ilişki ve görevlerini açıklar.
B)- Teorik yönü, bu yönüyle irfan, varlığı açıklamak ister; yani Allah, dünya ve insanını yorumlar.[2]
İkinci açıklama:
İnsanı tanıma, kâmil insan, tevhit, isimler, Allah’ın sıfatları ve varlık felsefesi gibi yönlendirici konular pratik irfanın söylemi olup, züht, muhabbet, riyazet, zikir, ihsan, ibadet ve… gibi konular ise tamamen pratik irfanın söylemidir.[3]
Üçüncü açıklama:
Teorik irfanda arif, kalp gözü ile müşahede ettiği şeyleri, akıl diliyle açıklar.[4]
Dördüncü açıklama:
“İrfan i Nazari” kitabının sahibi, İslam İrfanının en temel konusu (İrfan esaslarının temeli); vahdet, şuhut, fena, riyazet ve aşk konularından ibarettir dedikten sonra, pratik irfan ile teorik irfanın farkı konusunda şöyle der:
“Pratik irfan; çok ince ve meşakkatli bir programın uygulanmasıyla merhale ve menzilleri geçmek ve yoldaki makam ve hallere ulaşarak, irfani bir bilinç elde etmek ve tarikat olarak tabir edilen tevhit ve fenaya ulaşmaktır.
Pratik irfan ise, ariflerin dünya ve insanın hakikati konusunda kendi bilinç ve şuhudi bulgularının tamamının yorumlanmasıdır.[5]
Beşinci açıklama:
Temhidu’l-Kavait kitabında “Kamil insanın varlığının zorunluluğu” ilkesiyle ilgili eleştirileri açıkladıktan sonra, - kevni cami makamına ulaşmak için tavsiye edilen- pratik irfan ilkesiyle ilgili eleştirileri söz konusu ederek şöyle der: “ Önceki eleştiriler, irfanın teorik kısmıyla alakalıdır, bu eleştiriler ise, pratik ile alakalıdır…
Ayetullah Cevadi, bu kısmın açıklamasında şöyle der: “ Burada pratik irfandan kastedilen; suluk ve davranış yöntemini kapsayan öğretilerdir ve bunun için, burada zikredilen pratik irfan ile suluk ve davranışın özünü oluşturan ve lafız ve önermeler ile sınırlandırılamayan pratik irfan arasında fark vardır.”[6] O şöyle devam eder: “ İrfanda mesele ve önermelerden bir iz ve bir eser olmaz irfanda merhaleler söz konusu edilir; yani arif merhaleleri geçerek aynü l- yakine ulaşmak için çaba gösterir, aynü l- yakin ise, kavramların aracılığı ile bilgi elde edilmesinden farklıdır. Gerçeğin özünü müşahede etmektir.”
Gerçeği kavramlar aracılığıyla algılayan kimse, ateşin dumanını uzaktan seyredip, ateş konusunda konuşan kimse gibidir. Ama Hariset b. Malik gibi vasıtaları aradan kaldıran bir şahıs, aynü l yakin ile doğrudan ateşin hünerini müşahede etmeyi elde edebilir.
Ateşi görmeyi hüner bil
Dumanı görmek hüner değil
Teorik irfana gelince, kavramlar üzerine kurulu olan bu ilim, bir ilim olarak önermeleri ve burhanı vardır.
Sonuç:
Peş peşine gelen bu açıklamalarda görünürde bir aykırılığın olduğu göze çarpmaktadır, ama söz konusu edilen açıklamalardan, teorik irfan kavramının anlamının genişleyip darlaşması, zihnimizde var olan pratik irfanın anlamlarına bağlı olduğu anlaşılır.
Buna göre
Pratik irfanın iki manası olduğu söz konusu edildi:
1- Suluk’un bizzat kendisi ve arifin Allah’a doğru seyri.
2-Suluk yöntemini içeren öğretiler.
İlk iki açıklama, teorik irfan ikinci mananın karşısında yer alması hasebiyle teorik irfan ile pratik irfanın farkıyla alakalıdır. Ama son üç açıklamada ise teorik irfanı birinci mananın karşısında değerlendirmişlerdir ve bu ikinci anlayış gereğince Esfar-ı Erbea’nın bütün konularının, seyr ü suluk merhalelerinin açıklanmasının, kavs ı suut, züht, muhabbet, riyazet ve benzeri konuların, teorik irfanda söz konusu edilmesinin bir sakıncası yoktur.
[1] Bu yönüyle bu fırkaya sufiyye diyorlar. Doktor Kasım Ensari, Mebaniy i İrfan kıtabının birinci dersinde bu fırkanın sufiyye fırkası olarak isimlendirilmesi yönleri açıklanmıştır.
[2] Şehit Mutahhari, İslam İlimleriyle Tanışma, İrfan bölümü, s 70–75.
[3] Nazım Zade Kummi, İrfan Aynasında Ali (a.s), s 40–41.
[4] Şehit Mutahhari, İslami İlimlerle Tanışma, İrfan bölümü, s 76–77
[5] Doktor Yesribi, İrfani Nazari, s 38–53.
[6] Ayetullah Cevadi Amuli, Tahrir i Temhidu l Kavait, s 598–601.