Gelişmiş Arama
Ziyaret
14187
Güncellenme Tarihi: 2012/02/14
Soru Özeti
Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamının önemli bölümlerini Kur’an ve rivayetler esasınca açıklar mısınız?
Soru
Lütfen Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamının önemli bölümlerini Kur’an ve rivayetler esasınca açıklar mısınız?
Kısa Cevap

Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamı üç belirgin aşamada söz konusu edilebilir: 1. Nübüvvetten önceki dönem. 2. Nübüvvet ve putperest Babil kavmiyle mücadele dönemi. 3. Babil’den hicret edip Mısır, Filistin ve Mekke topraklarında faaliyet gösterdiği dönem.

1. İbrahim (a.s)’in doğduğu yer ve çocukluğu

İbrahim (a.s), “Babil” topraklarında dünyaya geldi. İbrahim (a.s)’in doğumundan önce Nemrut’a, bu sene ülkede bir çocuğun doğacağı ve bu çocuk vesilesiyle hükümetinin yok olacağı söylendi. Bu sebeple Nemrut, doğan her çocuğun öldürülmesi emrini verdi. O günlerde İbrahim (a.s)’in annesi hamileydi ve çocuğunu korumak için mağaraya girerek İbrahim (a.s)’i dünyaya getirdi. Annesi İbrahim’i bir beze sardı ve mağaranın kenarına bırakarak mağarayı taşla kapattı ve şehre geldi. Çocuk, Allah’ın lütfüyle kendi parmaklarını emerek besleniyordu.

2. İbrahim (a.s)’in nübüvveti

İbrahim (a.s)’in kaç yaşında peygamber olduğu belli değildir ama büyük bir ihtimalle İbrahim (a.s), amcası Azer ile tartışırken peygamberlik makamına ulaşmıştı.

Babil kavmi, kendi yaptıkları putların yanında güneş, ay ve yıldızlar gibi gökyüzü varlıklarına da tapıyordu. İbrahim (a.s) burhan yoluyla; uyuyan halkı uyandırmak, fıtrat nurunun aydınlanması için onların temiz fıtratı üzerine çekilmiş karanlık cehalet perdelerini kaldırmak ve onların tevhit yolunda adım atmalarını sağlamak için karar aldı. O, uzun bir zaman gökyüzü, yeryüzü ve bunlara hükmeden kudreti ve bunların hayran uyandıran yaratılış düzeni hakkında mütalaa etmişti ve kalbinde yakin nuru parlıyordu.

İbrahim (a.s)’in putperestlerle macerası gün geçtikçe zorlaşıyordu ve bu mücadele, tamamen uygun bir fırsatla birlikte Babil’in put hanesindeki (büyük put hariç) tüm putların kırılmasıyla son buldu.

3. İbrahim (a.s)’in hicreti

Sonunda Nemrut’un tabileri, İbrahim (a.s)’in işini bitirmek için karar alarak özel bir merasimle onu herkesin gözü önünde alevlendirilen ateş deryasında yakmak suretiyle tamamen kurtulmak istediler. Ne var ki ateş Allah’ın emriyle söndüğü ve İbrahim (a.s) sağ salim bu sahneden kurtulduğu zaman Nemrut ve yandaşları, kendi hükümetlerinin devamını sağlamak için var güçleriyle İbrahim (a.s)’in karşısında durmak ve onu yok edene kadar geri adım atmamak için karar aldılar.

İbrahim (a.s) ise mümin ve kendine tabi olanlarla birlikte Babil’i terk etmeyi uygun gördü ve hakka daveti genişletmek için Şam, Filistin ve Mısır’a yöneldi. İbrahim (a.s), bu bölgelere tevhit hakikatini ulaştırıp birçok insanın iman getirmelerini sağlayarak tekbir Allah’a ibadet etmelerini başardı.

Ayrıntılı Cevap

Hazreti İbrahim’in (a.s) hayatını ele almadan önce birkaç noktanın açıklanması uygun olacaktır.

a) Hz. İbrahim (a.s)’in azamet ve büyüklüğü sebebiyle İlahi dinlerin her biri, onu kendilerine nispet veriyor ve kendilerinin de İbrahim (a.s)’in dininin tabileri olduklarını zannediyorlar. Yahudi ve Hıristiyanların her biri, kendilerinin İbrahim (a.s) ile bağları üzerinde duruyorlar. Kur’an, onlara cevap vererek bu hakikati şöyle açıklıyor: “İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan. Fakat o,hanif (Allah’ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir müslümandı. Allah’a ortak koşanlardan da değildi.”[1]

b) Genellikle büyük insanlar yaşamları boyunca imtihanlarla ve zorluklarla karşı karşıya kalmalarının yanında, onların doğumları da sır ihtiva eden gayri tabii işlerden olup zorluklarla birliktedir. Bu konuda Hz. Musa (a.s)’nın,[2]Hz. İsa (a.s)’nın,[3]son peygamber Hz. Muhammed (s.a.a)’in[4] ve aynı şekilde Hz. İbrahim (a.s)’in doğumuna işaret edilebilir.

Hazreti İbrahim (a.s)’in yaşamı üç belirgin aşamada söz konusu edilebilir: 1. Nübüvvetten önceki dönem. 2. Nübüvvet ve putperest Babil kavmiyle mücadele dönemi. 3. Babil’den hicret edip Mısır, Filistin ve Mekke topraklarındaki telaş ve uğraşı dönemi.

1. İbrahim (a.s)’in doğduğu yer ve çocukluğu:

İbrahim (a.s) dünyaya gözünü açtığı zaman zalim padişah Nemrut b. Ken’an Babil bölgesinin hâkimiydi. Nemrut kendini, Babil’in büyü tanrısı olarak tanıtıyordu. Elbette Babil halkı yalnızca Nemrut’a tapmıyor, Nemrutla birlikte çeşitli şekillerde ve türlü maddelerden yapılmış putların karşısında da dua edip secde etmekle meşgul oluyorlardı.[5]

İbrahim (a.s), dünyanın hayranlık uyandıran yemyeşil “Babil” topraklarında dünyaya geldi.[6] İbrahim (a.s) doğmadan önce Nemrut’a, bu sene ülkede bir çocuğun doğacağı ve bu çocuğun vesilesiyle hükümetinin yok olacağı söylendi.[7]Bunun üzerine Nemrut her doğan çocuğun öldürülmesini, kadınların eşlerinden ayrılmasını ve kadınların gözaltında tutulmasını; hamile kalan kadınları, doğum yapana kadar hapsetmelerini ve çocuğun erkek olması halinde cellâda teslim edilmesini emretti. O günlerde İbrahim (a.s)’in annesi hamile kalmış ve yavaş yavaş doğum gününe yaklaşmıştı. Anne başını alıp çöllere çıktı! Nemrut’un acımasız casuslarının gözünden ırak bir mağara buldu. Orada çocuk gözlerini dünyaya açtı. Anne, çocuğunu beze sarıp mağaranın bir köşesine koydu ve mağaranın ağzını da taşla kapatarak şehrin yolunu tuttu. Çocuk ilahi bir lütufla parmaklarını emerek besleniyordu. Çocuğun gelişmesi oldukça şaşırtıcıdır. Bir haftada diğer çocukların bir ayda büyümesi ölçüsünde gelişiyordu. Anne, zamam zaman fırsattan istifade ederek çocuğunu görmeye gidiyordu. Sonunda mağaranın kenarından dışına çıkacak kadar büyüyen çocuk, geniş bir alanda dolaşıp tefekkür etmekle meşgul oluyordu.[8]

2. İbrahim (a.s)’in peygamberliği ve putperestlerle mücadelesi

İbrahim (a.s)’in kaç yaşında peygamber olduğu tam olarak açık değildir ama büyük bir ihtimalle amcası Azer ile bahsederken peygamberlik makamına ulaşmıştı. Zira Meryem Suresi’nde şöyle buyrulmaktadır: “Kitap’ta İbrahim’i de an. Gerçekten o, son derece dürüst bir kimse, bir peygamber idi. Hani babasına şöyle demişti: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?”[9]

Babil kavmi, kendi yaptıkları putların yanı sınra güneş, ay ve yıldızlar gibi gökyüzü varlıklarına da tapıyordu. İbrahim (a.s) burhan yoluyla; uyuyan halkı uyandırmak, fıtrat nurunun aydınlanması için onların temiz fıtratı üzerine çekilmiş karanlık cehalet perdelerini kaldırmak ve onların tevhit yolunda adım atmalarını sağlamak için karar aldı.[10] “İşte böylece İbrahim’e göklerdeki ve yerdeki hükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun.”[11]

“Üzerine gece karanlığı basınca, bir yıldız gördü. “İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da,”Ben öyle batanları sevmem” dedi. Ay’ı doğarken görünce de, “İşte Rabbim!” dedi. Ay da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka ben de sapıklardan olurum” dedi. Güneşi doğarken görünce de, “İşte benim Rabbim! Bu daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi. “Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.”[12]

Putperestlerle ilmi mücadele

İbrahim (a.s)’in putperestlerle mücadelesi gün be gün daha bir zorlaşıyordu ve bu mücadele tamamen uygun bir fırsatla birlikte Babil’in put hanesindeki (büyük put hariç) tüm putların kırılmasıyla son buldu.[13]

3. İbrahim (a.s)’in hicreti

Sonunda Nemrut’un tabileri, İbrahim (a.s)’in işini bitirmek için karar alarak özel bir merasimle onu herkesin gözü önünde alevlendirilen ateş deryasında yakmak suretiyle ondan tamamen kurtulmak istediler. Ne var ki ateş Allah’ın emriyle sönüp de İbrahim (a.s) sağ salim bu sahneden kurtulduğu zaman Nemrut ve yandaşları, kendi hükümetlerinin devamını sağlamak için var güçleriyle İbrahim (a.s)’in karşısında durmak ve onu yok edene kadar geri adım atmamak için karar aldılar.

Diğer taraftan İbrahim (a.s)’de müminler topluluğu ve kendine tabi olanlarla birlikte Babil’i terk etmeyi uygun gördü ve hakka davetini genişletmek için Şam, Filistin ve Mısır topraklarına yöneldi. İbrahim (a.s), bu bölgelerde tevhit hakikatini ulaştırıp birçok müminin tekbir Allah’a ibadet etmesini başardı.[14]

İbrahim (a.s)’in misyonunun son merhalesi

Hz. İbrahim (a.s)’in kendi cariyesi Hâcer ile evlendi. Bu evlilikten ismini “İsmail” koydukları bir çocuğa sahip oldular. Bu evlilik ve çocuk Hz. İbrahim (a.s)’in ilk eşi Sâre’nin, Hâcer’e kıskanma vakası gerçekleşti. Bu olaydan sonra, Hz. İbrahim (a.s)’ büyük bir imtihan içeren Allah’ın emriyle Hâcer ile henüz sütle beslenen çocuğunu “Filistin” topraklarından alıp “Mekke”nin kızgın ve bir damla su bulunmayan kuru çöllerine; dört bir yanı sıradağlarla çevrili haşin ve ürkütücü vadisine bırakıp tekrar Filistin’e dönmesi istenildi.

“Zemzem” kaynağının bulunması ve “Cürhüm” kabilesinin gelip bu topraklarda yaşamak için Hâcer’den izin alması, bu yerin abad ve yapılanmasına sebep oldu. İbrahim (a.s), Allah’tan bu bölgenin bereketli bir yerleşim yeri yapmasını ve gün be gün çoğalan çocuklarına karşı halkın kalbini meylettirmesini istemişti.[15]

Bazı hadis rivayetçileri ve tarihçiler şöyle nakletmişlerdir: İbrahim (a.s), Hâcer ve sütten kesilmemiş çocuğu İsmail’i Mekke’ye bırakıp geri döneceği zaman Hâcer İbrahim (a.s)’e şöyle seslendi: Bizi, hiçbir bitkinin, süt veren bir hayvanın, hatta bir damla suyun bile bulunmadığı; üstelik azıksız ve alışık olduğumuz bir kimsenin olmadığı bir yerde bırakmanı kim emretti?! İbrahim (a.s) tekbir kelimeyle şöyle cevap verdi: “Böyle bir emri Rabbim bana vermiştir.” Hâcer bu cümleyi işittiği zaman: Mademki durum böyle ise! Allah kesinlikle bizi kendi halimize bırakmayacaktır! Dedi.[16]

İbrahim (a.s), İsmail’i görmek amacıyla defalarca Filistin’den Mekke’ye geldi. Seferlerinin birisinde hac merasimlerini yerine getirdi ve Allah’ın emri üzerine güçlü kuvvetli ve fevkalade temiz ve iman dolu genç İslamilini kurban edeceği yere götürdü ve ömrünün en güzel meyvesini kendi eliyle Allah yolunda kurban etmek için hazırlandı.

İbrahim (a.s), bu çok önemli imtihanın en mükemmel şekliyle üstesinden gelip son anlara kadar bu yolda kendini gösterdikten sonra, Allah, onun kurbanını kabul etti ve İsmail’i ona bağışlayarak kurban etmesi için bir koyun gönderdi.[17]

Sonunda İbrahim (a.s) bunca imtihanın hakkını eda edip bunca sınanma havanından başarıyla dışarı çıktıktan sonra, bir insanın ulaşabileceği mümkün olan en yüksek makama ulaştı. Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulur: “Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” demişti. Bunun üzerine Rabbi, “Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz” demişti.”[18]

Kur’an’da İbrahim (a.s)’in yüce makamı

Kur’an ayetleri incelendiğinde, Allah-u Teâlâ’nın İbrahim (a.s)’e, önceki hiçbir peygamber için karar kılmadığı fevkalade yüce bir makam bahşettiği görülür.

Bu peygamberin makamının büyüklüğü, aşağıdaki şu tabirlerde güzelce müşahede edilir:

1- Allah-u Teâlâ İbrahim (a.s)’i “ümmet” unvanıyla anmış ve onun şahsiyetini bir ümmet mesabesinde övmüştür.[19]

2- İbrahim (a.s)’e “Halilullah” makamını vermiştir.[20]

Bazı rivayetlerde Nisa Suresi’nin 125. Ayeti zeylinde şöyle gelmiştir: Bu makam, İbrahim (a.s) hiçbir zaman kimden bir şey istemediği ve kendisinden isteyeni de hiçbir zaman geri çevirmediği için ona verilmiştir.[21]

3- O; hayırlı ve seçkinlerden[22], Salihlerden[23], itaat edenlerden[24], sıddıklardan[25], tahammül karlardan[26] ve sözünü yerine getirenlerden[27] di.

4- İbrahim (a.s), fevkalade misafiri severdi[28] öyle ki; bazı rivayetlerde şöyle gelmiştir: O’na “ebu ezyaaf” misafirlerin babası ya da misafir sahibi lakabını vermişlerdi.[29]

5- O’nun benzersiz bir tevekkülü vardı; hiçbir işte ve hiçbir olayda Allah’tan başka kimsesi yoktu ve ne isterse Allah’tan ister ve O’nun kapısından başka hiç kimsenin kapısını dövmezdi.[30]

6- Onun benzersiz bir cesareti vardı ve putperestlerin adeta kaynayan tutuculukları seli karşısında tek başına durmuş ve en küçük korku ve vahşete kapılmamıştı. Onların putlarını aşağıladı ve onların put hanesini bir koz ve kapan olarak kullandı ve Nemrut ve onun yandaşları karşısında benzersiz bir yiğitlikle konuştu ki sayılan bu özelliklerin her birisi Kur’an ayetlerinde gelmiştir.[31]

7- İbrahim (a.s)’in fevkalade güçlü bir mantığı vardı; sapıkların karşısında küçük, muhkem ve delile dayalı ibarelerle sapıkların sorularını cevaplıyordu ve bu mantıkla inatçıların burnunu yere sürtüyordu. Bu bağlamda Enbiya Suresi’nin 63-67. Ayetlerine müracaat edebilirsiniz.

8- Dikkate alınması gerekir ki: Kur’an, müslümanların kendilerini İbrahim’in dininden saymalarını ve onlara “Müslüman” isminin onun tarafından konulduğunu, müslümanların iftiharlarından saymıştır.[32]

9- Hac merasimi, tüm görkem ve şatafatıyla, Allah’ın emri gereği ve İbrahim (a.s) vesilesiyle temellendirilmiştir ve bu doğrultuda haccın tüm merasimleri, İbrahim (a.s)’in ismi ve onun hatırasıyla iç içedir.[33]İnsan, bu merasimlerin hangi programında ve neresinde olursa olsun insan bu ilahi peygamberi hatırlar ve onun azametinin yansımasını kendi kalbinde hisseder. Asıl itibariyle İbrahim (a.s) hatırlanmaksızın hac merasimi anlamsızdır!

10- İbrahim (a.s)’in eliyle dört kuşun canlanması:[34]  Allah-u Teâlâ Hz. İbrahim (a.s)’e: şöyle buyurdu: “Dört kuş tut ve yanına topla. Sonra onları parçala ve her birisinden bir parçayı bir dağın üzerine bırak.” Salih b. Sehl, İmam Sadık’ın (a.s) bu ayet hakkında şöyle buyurduğunu söyler: İbrahim ibibik, baykuş, tavus ve kargayı alıp başlarını kesti. Sonra kuşların bedenlerini havana koyarak onların kanatlarını, etlerini ve kemiklerini birbirine karıştırdı ve sonra onları on parça yapıp her bir parçayı on dağın tepesine koydu. Sonra kendi yanına su ve yem aldı ve her bir kuşun gagası parmakları arasına aldı ve: Allah’ın izniyle gelin, dedi. Parçalardan bazıları, parçalar halindeki bazı etlere, kanatlara ve kemiklere doğru uçtular. Böylelikle kuşların bedenleri önceki suretlerine dönüşerek her bir beden, kendi gagasına mülhak oldu ve İbrahim, onların gagasını serbest bıraktı. Derken kuşların her biri gelip sudan içtiler ve taneleri yediler ve daha sonra İbrahim’e: Ey Allah’ın peygamberi! Bizi canlandırdın, Allah’ta seni canlandırsın, dediler, İbrahim’de onlara: Aksine! Allah yaşatır ve öldürür, dedi.[35]

11- Aynı şekilde Allah-u Teâlâ (bunlarla delil getirmesi) İbrahim’in yakin ehli olması için, göklerin ve yerin hâkimiyetini (Allah-u Teâlâ’nın onlara olan mutlak hükümetini) ona gösterdi.[36]

 



[1] İbrahim, 67.

[2] “Hani annene ilham edilmesi gereken şeyleri ilham etmiştik: “Onu (bebek Musa’yı) sandığın içine koy ve denize (Nil’e) bırak ki, deniz onu kıyıya atsın da kendisini, hem bana düşman, hem de ona düşman olan birisi (Firavun) alsın. Sana da, ey Musa, sevilesin ve gözetimimizde yetişesin diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım.” (Tâhâ, 38,39.)

[3] “Meryem, “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım halde, benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Cebrail, “Evet, öyle. Rabbin diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu, zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir” dedi.” (Meryem, 20,21.)

[4] “Seni yetim bulup da barındırmadı mı? Sen yolunu kaybetmiş olarak bulup da yola iletmedi mi? Seni ihtiyaç içinde bulup da zengin etmedi mi?” (Duhâ, 6-8.)

[5] Necefi Humeyni, Muhammed Cevat, Tefsiri âsan, Tahran: İslamiye Yayınevi, birinci baskı 1398 Kameri, c. 9, s. 7.

[6] Sait b. Cübeyir diyor: İmam Zeynel Abidin (a.s)’in şöyle buyurduğunu işittim: Bizim Kaimimiz (Hz. Mehdi) için peygamberlerin sünnetlerinden bir sünnet vardır; Âdem’den bir sünnet, Nuh’tan bir sünnet, İbrahim’den bir sünnet, Musa’dan bir sünnet, İsa’dan bir sünnet, Eyyüb’tan bir sünnet ve Muhammed (s.a.a)’den bir sünnet. Adem ve Nuh’tan kalan sünnet, uzun ömürdür; İbrahim ‘den kalan sünnet, doğumunun gizli kalması ve halktan uzak durmasıdır…; Allame Meclisi, Biharu’l Envar, Beyrut: Müesseseyi el-Vefa, 1404 h. k, c. 51, s. 217.

[7] Bazıları, Astronomi ilmi yoluyla böyle bir kehanette bulunduklarını söylerken bazıları, peygamberlerin haberleri üzerine buna ulaştıklarını ve bazıları da, Nemrut’un rüyasında bir yıldızın doğduğunu ve ayı mahvettiğini ve rüya tabircilerinin, Nemrut’un bu rüyasını, dünyaya bir çocuğun gelmesi ve Nemrut’un hükümetini yok etmesi olarak tabir ettiklerini söylemiştir.

[8] Tabersi, Mecmeu’l Beyan fi tefsiri’l Kur’an, Tahran: Nasır Husrov yayınevi, üçüncü baskı 1372 ş, c. 4, s. 503.

[9] Meryem, 41,42.

[10] “Tefsiri âsan”, c. 9, s. 8.

[11] En’âm, 75.

[12] En’âm, 76-79

[13] Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için Enbiya Suresi’nin 57-65. Ayetlerine müracaat ediniz.

[14] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, Tahran: Daru’l kutubi’l İslamiye 1365 h. ş, c. 4, s. 201.

[15] İbrahim, 37-41.

[16] Kuleyni, Kafi, Tahran: Daru’l kütübi’l İslamiye 1365 h. ş, c. 4, s. 201.

[17] Daha fazla bilgi edinmek için Saffat Suresi’nin 100-107. Ayetlerine bakınız.

[18] Bakara, 124. “Tefsiri numune”’nin 10. Cildinin 405. Sayfasından istifade edilmiştir.

[19] Nahl, 120.

[20] Nisa, 125.

[21] Şeyh Saduk, Uyunu ahbarı er-Rıza (a.s), Cihan yayınevi, 1378 h. k, c. 2, s. 76.

[22] Sâd, 47.

[23] Nahl, 122.

[24] Nahl, 120.

[25] Meryem, 41.

[26] Tevbe, 114.

[27] Necm, 37.

[28] Zariyât, 24-27.

[29] Ebu’l fettah Razi, Hüseyin b. Ali, “Ravzu’l cenan ve ruhu’l cenan fi tefsiri’l Kur’an”, Meşhet: Bunyadi pejuheşhayi İslami astani kudsi rezevi 1408 k, c. 18, s. 191.

[30] Şuara, 78-82.

[31] Enbiya, 57-63.

[32] Hac, 78.

[33] Hac, 27.

[34] Bakara, 260.

[35] Saduk, el-Hisal, Kum: İntişaratı camiayı müderrisin 1403 h. k, c. 1, s. 265.

[36] En’âm, 75. Rivayette de şöyle gelmiştir: Ebu Basir, İmam Sadık (a.s)’a: Acaba Muhammed (s.a.a) İbrahim (a.s) gibi göklerin ve yerin hâkimiyet ve azametini görüyor muydu? Diye sorduğunda İmam şöyle buyurdular: Evet, aynı şekilde sizin veliniz ve ondan sonraki imamınız da görüyor. İmam Bakır (a.s) buyuruyorlar: İbrahim’in yedinci semayı ve ondaki varlıkları ve yedi yeryüzünü ve ondaki varlıkları derunuyla birlikte görmesi için yedi gökyüzü yarıldı. Muhammed (s.a.a) için de böyle oldu. Ben, sizin velinizin ve ondan sonraki imamında böyle bir şeyi gördüğünü biliyorum. Ravendi, Kutbu’t din, “el-Haraiç vel ceraih,” Kum: Müesseseyi İmam Mehdi (a.c.f) 1409 h. k, c. 2, s. 867.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bakî'yi ziyaret edenler ve bunların içerisinde özellikle İranlılar, niçin ağlıyorlar?
    7583 Yeni Kelam İlmi 2008/02/17
    Bu soruya cevap verebilmek için, öncelikle ağlamanın içyüzünü ve nerelerde, nasıl kullanıldığını bilmemiz gerekmektedir.Ağlamanın bir dış yönü ve bir de iç yönü bulunmaktadır; öncelikle insanın iç dünyasında bir takım duygusal ve psikolojik etkileşimler olur, bununla birlikte beyinde bazı çalışmalar oluşur ve bu gözden yaşların dökülmesi olarak kendisini gösterir.İnsanın ...
  • Eğer yanlış hayallere dalarak ya da namahrem birisiyle çet yaparak insandan bir su çıkarsa ona gusül etmesi farz olur mu?
    8793 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/06
    Ehl-i Beyt’ten gelen hadislere dayalı olarak değerli taklid mercilerinin yazmış oldukları fetva ve ilmihal kitaplarında meninin tespiti için birkaç belirti ve alamet zikredilmiştir. Taklid mecileri şöyle demişlerdir:“Eğer insanın meni olup olmadığını bilmediği bir sıvı ondan çıkarsa şu belirtileri taşıdığı takdirde meni olduğuna hükmedilir:
  • İslami öğretiler acısından ’Kısas’ mı yoksa af ve bağışlama mı daha üstündür?
    2860 عفو و بخشش 2020/01/19
  • ilim ve bilginin önemliliğine değinen ayetleri açıklar mısınız?
    15158 Tefsir 2011/07/19
    Kuranı kerim saadet ve kemale hidayet ve kılavuzluk yapan bir kitaptır. Hidayet etme konusu da akıl ve ilim yoluyla ancak mümkündür. Bunun dışında hidayetin gerçekleşmesi imkânsızdır. Bu nedenle ilim ve bilgi kuran nezdinde çok önemli bir yere sahiptir. Bu önemlilik o denlidir ki kuranı ...
  • Şüphesine itina etmemesi gereken kesirü’ş-şekk, şüphelerinin hiç birisine mi itina etmemelidir?
    7369 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/15
    ‘Kesirü’ş-Şekk’in (Çok Şüphe Edenin) şüphesi yoktur.’ kaidesine göre çok şüphe eden kimse şüphesine itina etmemelidir. Fakihlerin çoğuna göre bu kaide sadece namaza özgü olmayıp, abdest, gusül ve teyemmüm gibi namazın mukeddamatını da kapsarken hac, muameleler, itikatlar gibi terkipli ibadetleri de içine almaktadır. Bu görüşte olanlar ‘Kesirü’ş-Şekkin şüphesi ...
  • Neden esir düşmüş evli kadınlar hakkında Müslümanlara helal olduğuna dair ayet nazil olmuştur?
    6538 Gayri Müslimlerle İlişki 2019/01/22
    Kutsal islam şeriati evli kadınlarla evlilik yapmayı haram bilmektedir. Bu hükümden sadece savaşta esir düşmüş ve belirli şartlara haiz olanlar istisna edilmiştir. Allah teala kafirlerden esir düşmüş esir kadınlar batıl inançlarından beraat ettikten sonra ve rahimleri önceki eşlerinden arınmış ise nikah kıymayı helal etmiştir. Başka bir tabirle ...
  • Ayat namazı kılarken Bismillahirrahmanirrahim’i surenin bir ayeti sayarak bir bölüm olarak okuyabilir miyiz?
    7456 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/28
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Akıl din ile neden çelişir?
    11906 Yeni Kelam İlmi 2010/07/24
    Akıl, insanların içsel hücceti olup kemal yolunda kendilerine rehberlik eder. Şeriat (din) ise kirlilik girdabından insanları kurtarmak ve onları insanî kemal ve saadete sevk etmek için dışsal bir hüccettir. Buna göre zahir ve batın hüccetlerin birbiriyle çatışır olması mümkün değildir. Akıl bir fenomen ve her fenomen ...
  • Kura bağlı az su kur hükmünü taşır mı?
    5741 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/12/18
    Kur suyu kapsamayan leğen suyu az sudur ve şehrin (kur veya akan) boru suyuna bağlı olan az su temizlemede ve necis olmada kur suyu hükmünü taşır; yani necis eşyaları (necasetin kendisi bertaraf olduktan sonra) bir defa yıkamayla temizler. Aynı şekilde onun sıçramaları temizdir ve necaset ile temas etmeyle necis ...
  • İslam dini zor ve çetin bir din midir?
    9904 دین اسلام 2015/06/29
    En kâmil ilahi din olan İslam’ın temeli kolaylık ve yumuşaklık üzerine kurulmuştur. Kolaylık ve yumuşaklık İslam’ın hüküm ve kanunlarında mevcuttur. İslam’ın temellerinin apaçık ve kavramlarının da basitliği her akıllı ve uygar insan için anlaşılır niteliktedir ve her temiz ve sağlıklı fıtrat onun basit, anlaşılır, mantıklı ve makul ...

En Çok Okunanlar