Gelişmiş Arama
Ziyaret
10445
Güncellenme Tarihi: 2007/08/23
Soru Özeti
Masumların (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?
Soru
Masumların (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?
Kısa Cevap

Dört ana kaynağa yani Kur’an’a, sünnete, akıla ve icmaya dayanarak Masumların velayet hakkına sahip oldukları isbatlanabilir.

Şia bilginlerinin bu konuda görüşbirliğine sahip olduklarında hiçbir kuşku yoktur. Bunu diğer mezhap bilginleri de kabul etmektedirler.

Akli (rasyaonal) delile gelince bazıları “lutüf delili”ni toplumun yönetimini bizzat Peygamberin veya masum bir imamın üstlenmesi gerektiğini isbatlamak için yeterli bilmişlerdir. Ancak bazı bilginler “hikmet delili”ne dayanarak bunu isbatlamaya çalışmışlardır.

Kur’an’da bir çok ayet peygamberin yöneticilik ve velayet yetkisine sahip olduğunu bildirmektedir. Bu ayetlerin ifade yönünden en açık olanı şu ayettir: “Kuşkusuz Peygamber, müminlere onların kendilerinden daha evla daha yetkilidir.”

Masumların velayet ve yönetim hakkına sahip olduklarına dair hadisler de pek fazladır. Bu hadislerden biri İmam Sadık (a.s)’ın “Gerçekten sadece sizin veliniz Allah, Resulu ve iman eden .... kimslerdir.” Ayetiyle ilgili şu sözüdür: Bu ayet şunu ifade ediyor: Sizin hakkınızda kendinizden daha yetkili olan işleriniz, kendiniz, ve mallarınızda tasarrufda sizden daha öncelikli olan Allah, Peygamberi ve iman eden kişiler yani Ali ve kıyamete kadar onun evlatlarıdır.”

Ayrıntılı Cevap

İslam kültüründe toplumun yöneticiye ihtiyacının gerekliliği dikkate alındıktan sonra kimsenin kendiliğinden toplumu yönetme ve hüküm sürme hakkına sahip olmadığı ilkesi gündeme gelir. Bu yetkinin sadece insanın bütün varlığını yaratan, koruyan ve onda mutasarrıf olan Allah’a aittir. Bu gerçek insanın onun emirlerine uymasını gerekli kılar.[1] Elbette o bizi belli bir şahıs veya topluluğa itaat etmeği emrederse onun bu emrine uymalıyız. Eğer yönetici için bir takım şartların olmasını ister ve bu şartların oluşup oluşmadığının tesbitini bize bırakırsa biz de bu çerçevede hareket etmeliyiz.

Müslümanlar ötedenberi şu gerçeğe inanırlar ki Allah Teala, İslam toplumunu yönetmek hakkını Peygamberine vermiştir. Ehl-i Beyt mektebine bağlı olanlar yukarıdaki gerçeğe inanmakla beraber Peygamber’den sonra bu yetkinin Peygamberden masum imamlara devrediğiline inanırlar.

Dört ana kaynağa yani Kur’an’a, sünnete, akıla ve icmaya dayanarak Masumların velayet hakkına sahip oldukları isbatlanabilir.

Şia bilginlerinin bu konuda görüşbirliğine sahip olduklarında hiçbir kuşku yoktur. Bunu diğer mezhap bilginleri de kabul etmektedirler.

Genel olarak Şia’da mezhebin temel ilkelerinden sayılan İmametin temel özelliği de budur. Bu temel çerçevesinde Resulullah’tan sonra onun taşımakta olduğu ümmeti yönetmek yetkisi Ehl-i Beyt imalarına geçmiştir. Buna göre şia inanıyor ki Resulullah peygamberlik makamının yanı sıra imamlık makamına da sahip idi.[2] Nübüvvet (Peygamberlik) makamı evren ve yasamada ilahi sırlardan haberdar olmağı ifade eder Risalet (elçilik) makamı ise kendi bilgilerini ilahi emir çerçevesinde insanlara ulaştırmak ve onlara yol göstermekle oluşur. İmamlık makamı ise toplumu yönetmek makamıdır.

Akli (rasyaonal) delile gelince bazıları “lutüf delili”ni toplumun yönetimini bizzat Peygamberin veya masum bir imamın üstlenmesi gerektiğini isbatlamak için yeterli bilmişlerdir. Ancak bazı bilginler “hikmet delili”ne dayanarak bunu isbatlamaya çalışmışlardır.[3]

Hikmet delili kısaca şöyle açıklanabilir: Akıl, Allah Teala ve madde ötesi bir alemin varlığını ve insanın ölümden sonra dirilişinin olacağını ispatladıktan sonra bu dünyadaki davranışlarının onu ahiretteki hayatında kalıcı etkilerinin olacağı sonucuna varır. Akıl bu etkinin ayrıntılarını idrak etmekte kendi aciz bulur. Bu yüzden evreni ve insanı yaratan Allah’ın hikmeti insanlara bunu bir vesileyle aydınlatmayı ve insanlara bir takım elçiler göndermeği gerekli kılar. Diğer yandan Peygamberlerin gönderiliş gayelerinin temin edilebilmesi için bu elçilerin masum olmaları gerekir. Yani ilahi mesaj ve emirleri almak taşımak ve iletmekte hatadan uzak olmaları gerekir. Sonra akıl masumluk konusunu inceleyerek vahyi alıp iletmekte masumluğun hata ve unutkanlığı da içine alacak derecede kapsamlı bir masum oluşu gerekli kıldığını anlar. Buna göre Peygamber her yönüyle masum olmalıdır. Yine akıl toplumu yönetmek işinin masuma verilmesi gerektiğini hükmeder. Buna göre Resul, din adına toplumun yöneticisi olur. Akıl imamet makamını inceleyip onun da peygamber vasıtasıyla ulaşan mesajın açıklayıcısı olduğun dikkate aldıktan sonra aynı yöntemle “imam”da da masumluk vasfının gerekli olduğuna hükmeder.

Buna göre akıl, resul ve imamın masumluk makamını ispatladıktan sonra ilahi hikmet gereği toplumun yönetiminin onlara verilmesini gerekli bilir. Bu yöntemle, toplumu yönetmek anlamına velayetin onlara mahsus bir hak olduğu sonucuna varır.

Kur’an’da bir çok ayet peygamberin yöneticilik ve velayet yetkisine sahip olduğunu bildirmektedir.[4] Bu ayetlerin ifade yönünden en açık olanı şu ayet sayılabilir: “Kuşkusuz Peygamber müminlere onların kendilerinden daha evla daha yetkilidir.”[5]

Ayetin kısaca anlamı şudur ki Peygamber mümin kişilere karşı onların kendilerine oranla daha fazla yetkilidir. Onlar kendileri hakkında bir karar alabilecekleri ve bir tasarrufta bulanbilecekleri gibi Peygamber bu işte onlardan daha yetkili ve önceliklidir. Eğer onlar hakkında bir karar alırsa ister bu karar onların ferdi hayatları ile ilgili olsun isterse toplumsal hayatları ile ilgili buna karşı çıkmak hakkına sahip değillerdir. Ona uymaları ve itaat etmeleri gerekir.

Peygamber (s.a.a) mutevatir hadisler gereğince isbatlanmış olan Gadir-i Hum olayında bu gerçeğe işaret etmiş ve halka hitaben şöyle demiştir: Ben size kendinizden daha yetkili değil miyim? Halk bu sen daha yetkilisin diye olumlu cevap verdikten sonra, Peygamber “Ben kimin önderi isem Ali de onun önderidir. Buna göre Peygamber için isbatlanan velayet ve yönetim hakkı Hz. Ali için ve sonra Ehl-i Beyt için geçerli kılınmıştır.

Hz. Peygamber ve İmam.Ali’nin velayet ve yöneticilik hakkını ispatlayan diğer bir ayette şudur:

“Sizin gerçek veliniz Allah, Peygamberi ve o iman eden kimselerdirler ki namazı kılar ve rükû halinde zekât verirler.”

Şia’nın velayet konusundaki velayet manifistosu olan bu ayette Allah ilk önce velayet hakkının kendisine sonra Peygamberine ait olduğunu açıklamış ve daha sonra bu hakkın iman edip namaz kılan ve ruku halinde zekat veren kimseler özgü olduğunu bildirmiştir.

İman edip namaz kılan ve ruku halinde zekat veren kimseler, tabiriyle ifade edilen kimselerin çeşitli somut örnekleri olabilir ancak Şia ve Ehl-i sünnet’in naklettiği hadisler gereğince bu ifadeden maksat Ali aleyhisselam’ın şahsıdır. Böylece bu ayette yönetim hakkı en geniş kapsamıyla kayıtsız şartsız olarak Allah’a Peygamber’e ve Ehl-i Beyt imamlarına ait olduğu beyen edilmiştir.

Masumların velayet ve yönetim hakkına sahip olduklarına dair hadisler de pek fazladır. Bu hadislerden biri İmam Sadık (a.s)’ın “Gerçekten sadece sizin veliniz Allah, Resulu ve iman eden .... kimslerdir.” Ayetiyle ilgili şu sözüdür: Bu ayet şunu ifade ediyor: Sizin hakkınızda kendinizden daha yetkili olan işleriniz, kendiniz, ve mallarınızda tasarrufda sizden daha öncelikli olan Allah, Peygamberi ve iman eden kişiler yani Ali ve kıyamete kadar onun evlatlarıdır.”

Daha fazla bilgi için kaynaklar:

1. Mehdi Hadevi Tahrani, Velayet ve Diyanet, Hikmet Ocağı Kültür Merkezi, Kum,2. Baskı,2001.



[1] Bkz. Cevadi Amuli, Fakih’ın Velayeti (İslam’da Önderlik) s. 29

[2] Burada İmamet makamından maksat İslam ümmetinin yönetmek ve önderliği konusudur. Masumlar hakkında kullanılan İmamet makamının diğer bir anlamı da Peygamberler de olduğu gibi masum imamın da ilahi vehdi ilme sahip olduğudur. Bazıları yanılarak İmamet makamının yalnız ikinci anlama geldiğini sanmışlardır. (Bkz. Mehdi Hairi Yezdi, Hikmet ve Hükümet s. 171)

[3] Bazıları gerekli araştırmayı yapmadıklarından bu konunun tek delilinin Lutuf delili olduğunu ileri sürmüşler ve asırlar öncesi Fahr-i Razi gibilerin bu delile yaptığı eleştirileri dikkate almayarak bu delili ilk eleştiren kişinin kendileri olduğunu sanmışlardır ve bu delili reddederek aklı delil yolunu kapadıklarını sanmışlardır. . (Bkz. Mehdi Hairi Yezdi, Hikmet ve Hükümet s. 173- 176)

[4] Bkz. Muntazari, Velayet-i Fakih, c. 1 s. 37-73)

[5] Ahzap Suresi: 6

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Fetvanın dayanak ve kaynakları nelerdir?
    9468 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/04/07
    İçtihat zorluklara tahammül, çaba ya da kudret ve güç demektir. Fıkhi terim olarak ise kaynak ve delillerden şer’i hükümleri çıkarmak için azami ilmi çabayı sarf etmek anlamındadır.Şii fıkhında fetvanın temeli içtihat kaynakları olarak bilinen Kur’an, sünnet, akıl ve icmadır. Ancak bu kaynaklardan, faydalanma ...
  • Acaba bütün peygamberlerin ismini zikrede bilir misiniz?
    3728 تاريخ بزرگان 2019/09/22
  • Dört seçkin kadın ve babalarının ismi nedir?
    20775 تاريخ بزرگان 2010/05/19
    İnsanlık tarihi boyunca tevhid yolunda ve ilahi hedefler uğruna büyük fedakârlıklar gösteren Evliya ve Salihlerin içinde kadınlarda vardır. Onların namı insanlığın karanlık tarihinde parlamaktadır. İslami rivayet ve kaynaklarda büyüklük, fazilet ve yüce makamlarından ötürü en üstün kadınlar ve cennet kadınlarının en üstünleri olarak yad edilen, yücelikle övülen ...
  • Allah İle İrtibat Zamanı Ne Zamandır?
    10242 Pratik İrfan 2011/08/03
    Her ibadetin ruhu Allah ile irtibat kurmak ve O’na yaklaşmaktır. Bu husus namaz, dua ve Allah’ın dergâhına yalvarma ve yakarma ile müyesser olacaktır. Allah ile irtibat kurmak özel bir zaman ve mekâna has değildir. Elbette gece yarısı gibi bazı zamanlar Allah ile irtibat kurmak için en güzel zamanlardır veya ...
  • Zikir nedir ve türleri nelerdir?
    17424 ذکر 2012/09/24
    Zikir ve Allah’ı anmanın birçok ruhi ve ahlaki yapıcı etkisi vardır ve bunun karşısında Allah’ın kulunu hatırlaması, kalbin aydınlanması, kalp huzuru, Allah’a itaatsizlik etmeden korkmak, günahların bağışlanması ve ilim ve hikmet bunlardan sayılır. Genellikle zikir kalpsel ve dilsel olarak iki türe ayrılır. Dille yapılan zikre “vird” de ...
  • İmam tarafından namazın teşehhüdüne bir harf eklendiği durumda tabi olanların hükmü nedir?
    7471 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/07/18
    Bu sorunun ayrıntılı cevabı yoktur. ...
  • Size göre inkârcıların İslam dini ve diğer dinlere karşı tavır almasının nedenleri ne olabilir?
    6887 Yeni Kelam İlmi 2011/11/21
    İnkârcılar dinler ve özellikle de İslam karşısında tavır almaları değişik siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel nedenler taşıyabilir. Bu dört neden hakkında bilgilenmek için lütfen ayrıntılı cevaba müracaat ediniz. ...
  • İslam dininin dinozor hakkındaki görüşü nedir?
    92226 Tefsir 2010/01/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Fakirlere infak etmenin felsefesi nedir?
    8186 انفاق و قرض الحسنه 2012/06/11
    Bazen falankes fakirdir ve mutlaka bir şey yaptığı için Allah onun fakir kalmasını istiyor; biz zenginiz ve mutlaka işlediğimiz bir amelden dolayı Allah’ın lütfü kapsamına girmişiz, o halde ne onların fakirlikleri ve ne de bizim zenginliğimiz hikmetsiz değildir!! Denilir. Hâlbuki infak emrinin çeşitli hikmet ve felsefeleri vardır. ...
  • İran ve Irak savaşında şehit düşen bazı fertlerin cenazelerinin dağılmadığını ve yok olmadığını duydum. Bu duyumlar muteber ve güvenilir midir?
    7921 Eski Kelam İlmi 2012/04/04
    Canlı yaratıkların cisimlerinin yapısı gereği, ruh bedenden çıktıktan sonra tabii olarak beden kokar, çürür ve yok olur. Bu nedenle bazı bedenlerin yıllar geçtikten sonra aynı şekilde salim kalması uzak bir ihtimaldir. Ama Allah her şeye kadir olduğundan[1] böyle bir şey zihinden uzak tutulmamalı ve ...

En Çok Okunanlar