Gelişmiş Arama
Ziyaret
6701
Güncellenme Tarihi: 2013/08/27
Soru Özeti
Lezzet kısımları nelerdir? Üstün lezzete nasıl ulaşılabilir?
Soru
Lezzet kısımlarını sayar mısınız? En yüksek ve en kalıcı lezzet türü nedir? Üstün ve kalıcı lezzet türüne nasıl ulaşılabilir?
Kısa Cevap

İnsan lezzet ve dertsiz değildir. Bazı hususlardan lezzet almakta ve bazı hususlardan da rahatsız olmaktadır. Bu hususları tanzim etmede ahlakın önemli bir payı vardır. Ahlakî konular sayesinde gerçek lezzet ve dert, gerçek dışı olandan ayırt edilmekte ve böylece insan gerçek lezzete yönelebilmekte ve gerçek olmayandan da uzaklaşabilmektedir. Lezzet değişik bakışlar ve muhtelif açılardan tanımlanabilir, ama genel bir sınıflandırmayla lezzet türleri hissî lezzet, hayalî lezzet, aklî lezzet ve manevî lezzet diye dört kısma ayrılmaktadır. Hangi lezzetin üstün olduğu bireyin bakış ve dünya görüşüne bağlıdır. Mümin birey cismanî elemlerle birlikte olsa bile Allah’ın rızasını kazanma makamına ulaşmayı en üstün lezzet bilir. Üstün lezzete ulaşmanın yolu, insanın kendi ruhunu cisim ve bedenine hâkim kılmasıdır.

 

Ayrıntılı Cevap

Lezzetin hakikati, insan doğa ve ruhuyla uyuşan ve mülayim bir şeyi idrak etmekten ibarettir; yani böyle şeyleri idrak etmek insana lezzet vermekte ve onun sevinmesi ve ferahlamasına neden olmaktadır. Bunun mukabilinde, insan doğası ve ahlakına aykırı ve tatsız olan şeyleri idrak etmek ve duyumsamak da acı vermekte ve ruhun katılaşmasına ve rahatsızlığa neden olmaktadır. Bu esas uyarınca her insan bazı hususlardan lezzet almakta ve bazı hususlardan da rahatsız olmaktadır. Ama hangi hususlardan lezzet alması ve hangi hususlardan endişe duyması konusu kendisinin ahlakî terbiyesine kalmıştır. İnsan doğası gereği lezzet talibidir ve işlerini bir lezzete ulaşmak için yapmakta veya en azından bir şeye doğru yöneldiğinde onu motive eden şey, o şeydeki lezzettir. Bazı insanlar lezzetlerin hissî ve hayvanî lezzetler (mide ve şehvet) ile sınırlı olduğunu ve hissî lezzetlerini sınırladıkları ve Allah için haram lezzetler veya şanlarına yakışmayan lezzetlerden vazgeçtikleri takdirde zor bir yaşamları olacağını sanmakta ve gerçek müminler ve Allah’ın buyruklarına uyan kulların hiçbir şeyden lezzet almadıklarını ve yaşamın onlar için acı geçtiğini düşünmektedirler. Oysaki bu doğru değildir; zira lezzetler, hissî lezzetler ile sınırlı değildir. Aksine maddî ve hayvanî lezzetlerden çok üstün olan başka lezzetler de vardır. Lezzet değişik bakışlar ve muhtelif açılardan tanımlanabilir, ama genel bir sınıflandırmayla lezzet türleri dört kısma ayrılmaktadır:

 

1. Hissi Lezzetler: Beden uzuvları ve beş zahiri duyu organı yoluyla insana nasip olan lezzetlerdir.

 

2. Hayalî Lezzetler: Hayal yoluyla insana nasip olan lezzetlerdir. Rüyadaki lezzet, güzel bir yerde olmayı düşleyerek elde edilen lezzet ve hoş bir hatıradan alınan lezzet bu kabildendir.

 

3. Aklî Lezzet: Aklî hakikatleri idrak etmekten alınan lezzettir. Matematik ve fizik formüllerini keşfetmek alınan lezzet ve bilimsel hususları öğrenmekten kaynaklanan lezzet bu türdendir.

 

4. Manevî ve Ruhî Lezzet: İnsanın manevî hususlardan ve Allah’a kulluk etmekten aldığı lezzetler gibidir. Elbette kulun manevî ve ibadete ait hususlardaki hedefi lezzet almak olmamalıdır; çünkü ibadet ile ilgili hususlar Allah için halis bir şekilde gerçekleştirilmelidir. Ama maneviyat ve ibadet ehli kimseler doğal olarak bir tür lezzet de tatmaktadırlar. Bu lezzet maddî lezzetlerden daha aşağı değildir ve hatta birçok insan için ondan daha üstündür. Allame Caferî lezzet ve elem türlerini cismanî (maddî) lezzet ve elemler ile ruhî (manevî) lezzet ve elemler diye iki kısma ayırmıştır. Maddî lezzet; yemek, içmek ve giyinmek gibi direkt maddî lezzetleri ve maharet, sevilmek, başkalarına egemen olmak, düşünsel huzur ve özgürlük gibi endirekt maddî lezzetleri içermektedir. Ruhî lezzetler ise sorumluluğu yerine getirme ve Yüce Allah’a yakınlaşma gibidir.[1] Hangi lezzetin üstün olduğu konusu ise bireyin bakış ve dünya görüşüne bağlıdır. Mümin ve ilahî bir insanın perspektifinde Allah’ın rızasını elde etme makamından daha üstün bir lezzet yoktur. Bundan ötürü, onu Allah rızasına yakın kılan her iş üstün bir lezzet taşır. Mümin her zaman hayırlı bir iş yapmanın peşindedir, hissî lezzet ve dünyevî kârın peşinde değildir. Elbette bu iş, bazen lezzetli ve faydalı ve bazen de acı ve zararlıdır ve eğer insan his ve doğasına göre incelenecek olursa, tadım ve maddî menfaatler açısından lezzetli ve kârlı değildir. Ama akıl onu iyi görmektedir. Hatta bazen bir takım işler tadım, his, lezzet ve maddî açılardan bir getiri taşımamakla birlikte akıl tarafından iyi oluşları da tespit edilememektedir, ama aklın üstünde olan, öğretmeni sayılan, onu yetişkin kılan ve hazinelerini açığa çıkaran vahiy ona filan işin iyi olduğunu bildirmekte ve sonra da akıl onun iyi olduğunu anlamakta, kabul etmekte ve onu yapma emrini bedene vermektedir. Kur’an-ı Kerim’de işlerin ölçüsünün zahirî lezzet ve fayda değil, hayır olması ve hayrın da vahiy tarafında beyan edilmesi gerektiği belirtilmiştir. “Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”[2] Bu ayet-i kerimeden bizim hakikatimizi ruh ve fıtratın temin ettiği, beden ve beden menfaatlerinin ise bir araçtan öteye bir şey olmadığı ortaya çıkmaktadır.

 

Üstün Lezzete Ulaşmanın Yolu:

 

Üstat Cevadî Amulî bu hususta şöyle demektedir: “Akil, arif, abid ve Allah’ın kulu olan kimseler makam hazzını iyice tatmışlardır. Onlar toplumsal, siyasal vb. meselelerde söz etmeden önce kendi ruhlarındaki dâhili muhitte yöneten ve yönetilenin hükmünü belirler ve ruhun emir vermesi ve bedenin de itaat etmesi gerektiğini söylerler. Ancak böyle bir yönetim lezzet vericidir. Örneğin ruh size oruç tutmanızı emreder, ama beden acı çeker ve itaat eder. Ruh, bedene olan bu egemenliğinden lezzet duyar. Yahut ruh yabancılara karşı savunmada bulunmak, cihad etmek ve savaşmak için bedene emir verir ve beden itaat ederek bir yerden başka bir yere hareket eder, cihadı başlatır, düşmanın ok ve hançerinin acısına tahammül eder ve yaralanır. Burada ruh ben emir verdim ve beden itaat etti diye Allah’a şükreder. Namahreme bakmamak, haram müzikleri dinlememek, haram mal yememek ve diğer yüzlerce dinî buyruk da bu kabildendir. Cahil kimse ise bedeni ruha egemen kılar, onu emir ve reis yapar, yönetim makamına oturtur ve ilahî ruhu bedenin esaretine verir.”[3]                 

 

 

[1] Bkz: Caferî, Muhammed Taki, Aferineş Ve İnsan.

2] Bakara, 216.

[3] Cevadî Amulî, Abdullah, Mebadi-i Ahlak Der Kur’an, s. 241.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • Kur’an’a göre bir imamın sahip olması gereken özellikler nelerdir?
    10981 Eski Kelam İlmi 2011/03/03
    Kur’an-ı Kerim’de İmamet (insanın toplumsal liderliği manasında) meselesi ikiye ayrılmıştır: 1) Nur İmamları: Salih ve ilahi imamlardır. 2) Ateş İmamları: Küfür ve dalalet imamlarıdır. Kur’an’da nur imamları için zikredilen birçok özellik şunlardır: Masumiyet, hidayet eden, yakin ehli olan, ibadet eden, sağlam ve sabit, şahid, Allah yolunda cihad eden, ...
  • Şiiler Allah ile imamlar arasında fark olduğuna inanırlar mı?
    7227 Eski Kelam İlmi 2012/08/11
    Diğer ekoller gibi Şia ekolü de tarih boyunca sürekli ifrat ve tefrit eksenli akımların ilgisine muhatap olmuştur. Bu akımlar Gulat, Mukassire ve Nasibiler gibi değişik isimler ile Şiiler ve imamlar için zorluklar yaratmıştır. Şii imamları bu sapık akımların tehlikelerinden Şiileri korumak için sürekli çabalamışlardır. Onlar kendi konumlarını açıklayarak, ...
  • İmamlar, ne zaman şehid olacaklarını bildikleri halde, buna engel olmak için neden önlem almadılar?
    6729 Eski Kelam İlmi 2009/02/22
    Cevabın anlaşılabilmesiiçin önce bir kaç noktaya açıklık getirmek gerekir:1- Masum İmamlar (a.s), kendi şehadetlerinin yer ve zamanı da olmak üzere acaba bütün olayları biliyor muydular? Bunun kendisi incelenmesi gereken bir konudur ve ispatlanmış değildir.
  • Ben bir miktar çeyizimi kendi maaşımla hazırlayabilir miyim? Kocam, buna muhaliftir ve tüm çeyizi ailen hazırlamalıdır ve ben razı değilim demektedir! Ben onun görüşünün aksine davranabilir miyim?
    5351 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaşınızın tasarruf hakkı kendi elinizdedir ve eşinizin rızası şart değildir.Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaş size aittir ve her türlü tasarruf sizin için caizdir.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Herkesin kendi malında tasarruf ...
  • Allah’ın bir olduğunun akli delili nedir?
    21428 Eski Kelam İlmi 2011/04/28
    İbrahimi dinlerin en önemli ilkesi olan tevhid, Allah Teala’yı bir bilmek, Onun bir olduğunu kabul etmektir. Tevhidin zıddı Allah’a şirk koşmaktır. Allah’ın her türlü şerik, eş ve benzerinin olmaması, her türlü harici akli ve vehmi terkipten uzak olması ve terkipsizliğinin ispatı Onun birliğinin ve tevhidinin ispatı dairesine girer.
  • SMS kanalıyla okunan talakın hükmü nedir?
    7260 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/07/12
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Hükümetin başında bir fakihin bulunması (veliyi fakih) dini istibdadın önünü alıyor mu yoksa istibdadın kendisine neden olacak mı?
    6278 Düzenler 2012/04/02
    Kendini beğenme, bencil ve nefis mihverlilik[i] istibdadi nizamların en önemli özelliklerindendir. Baskıcı hükümetler çok çeşitlilik içermesine rağmen aşağıdaki özelliklerde müşterektirler: Şahıs veya belli bir tabaka, halkın rızası olmadan onlara hükümet ediyor. Hükümetin gücünün genişliği kanundan daha üstündür ve hiçbir kanun onu ...
  • Şeyh Tusi’nin siyasî düşüncesinin devletsel boyutları nelerdir?
    5761 Düzenler 2010/09/22
    Şeyh Tusi’nin devlet hakkındaki siyasî düşüncesinin değişik boyutları vardır:1- İslam Devletin Hedefleri: Şeyh Tusi İslam devleinin nihai hedeflerinin şunlar olduğuna inanmaktadır:1-1- Toplumda düzen ve emniyetin sağlanması. Bunların olmaması durumunda kaos hakim olacaktır.
  • Haram aylarda savaşmak hakkında İslam’ın görüşü nedir?
    27588 Tefsir 2012/04/15
    Ayet ve rivayetlere göre, İslam haram aylarda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep) savaşmayı caiz görmemekle kalmamış, hatta hiç kimsenin bu aylarda savaşmayı düşünmemesi için katı bir tutum sergilemiştir. Hatta soruda belirtilen ayette haram aylarda savaşmak büyük bir günah sayılmış ve istenmeden işlenen cinayetlerin diyeti bile artırılmıştır. Bütün ...
  • Dualar, hangi şart ve durumlarda kesinlikle kabul edilmektedir?
    118898 Pratik Ahlak 2008/02/17
    Arapça bir kavram olan dua; seslenmek, çağırmak, birisine istekleri söylemek, onunla irtibat kurmak anlamına gelir. Terimsel olarak da; kulun Rabbine karşı elini ve tabii gönlünü açıp tazarru ve niyazda bulunması şeklinde tarif edilebilir. Öyleyse dua; küçük olanın büyük olana, hiçbir şeyi olmayanın sonsuz zenginlik sahibine, güçsüzün güçlüye, acizin kudret sahibine; ...

En Çok Okunanlar