Gelişmiş Arama
Ziyaret
17358
Güncellenme Tarihi: 2011/08/30
Soru Özeti
Mümkünse nur suresinin 30 ve 31. Ayetlerini açıklayınız. Yani bu iki ayet hakkında zikredilen tefsirleri açıklayınız. Elimde bir araştırma var bu araştırmamda açıklamanıza ihtiyacım var.
Soru
Mümkünse nur suresinin 30 ve 31. Ayetlerini açıklayınız. Yani bu iki ayet hakkında zikredilen tefsirleri açıklayınız. Elimde bir araştırma var bu araştırmamda açıklamanıza ihtiyacım var.
Kısa Cevap

Bu iki ayet İslam’da kadınların hicabı ve örtünmeleri ve örtünmelerinin haddi hakkındadır. “Tefsiri nümüne” farklı tefsirlerin özeti ve onların bir alıntısı konumda olduğu itibariyle bu iki ayetin tefsirini söz konusu tefsirde yapılmış açıklamayı burada zikrediyoruz.

Ayrıntılı Cevap

Çok değerli bir tefsir kitabı olan “tefsiri nümüne”de bu iki ayetin tefsiri hakkında şöyle zikredilmiştir: ““Kâfi” adlı hadis kitabında birinci ayetin nüzul sebebi hakkında İmam Bakır’dan (a.s.) şöyle nakledilmiştir: “Ensarlardan bir genç bir yoldan yürürken bir kadınla karşılaşıyor. – o dönemde kadınlar örtülerini kulaklarının arkasına atıyorlardı- (bu durum tabii olarak kadınların boyunlarının ve sinelerinin bir kısmının açıkta kalmasına neden olurdu). O kadının çehresi o gencin dikkatini üzerine çekti. Genç o kadını gözleriyle takip ediyor. Kadının yürümesiyle gençte gözleriyle onunla yürüyor ve ona beraberlik ediyor. Bu haletle genç dar bir sokağa giriyor. Bu dar sokakta bile genç o kadına gözlerini dikmiş haliyle yürüyor. Bu esnada genç farkında olmaksızın ani bir şekilde yüzü duvara çarpıyormuş. Duvarın üzerinde var olan keskin bir kemik veya bir şişe parçası gencin burnunu yarıyor. Kadın gidip kayıp olduktan sonra genç adam kendine geliyor ve burnunun yarıldığını ve dolayısıyla kanın akıp göğsünden cari ve elbisesine bulaştığını fark ediyor. (genç bu durumu fark eder etmez çok rahatsız oluyor). Kendi kendine Allaha yemin ederim Peygamberin (s.a.a.) yanına gidip bu olayı olduğu şekilde kendisine anlatacağım şeklinde karar alıyor. Peygamberin (s.a.a.) yanına vardığında Allah Resulü (s.a.a.) kendisine; ne olmuş diye sordu?

Genç gerçekleşen macerayı olduğu gibi Peygamber (s.a.a.) için anlatıyor. Peygambere Allahın vahyini getiren Cebrail (a.s.) bu esnada iniyor ve Peygambere (s.a.a.) bu ayeti kerimeyi “Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır” sunuyor.

Tefsir: Göz Zinası Ve Hicapsızlıkla Savaşmak:

Bu sure aslında iffet, namuslu olma ve cinsel sapıklılıklardan temizleme konularını içeren bir suresidir. Bu perspektifle içermiş olduğu konuları belli bir insicam ve düzene içindedir. Bakmak, göz zinası ve hicap bağlamındaki konumuzla alakalı açıklanan hükümler de kâmilen bu konuyla irtibatlıdır. Bu konunun namus bağlamındaki töhmetler konusuyla irtibatlı olduğu da kimseden kapalı değildir.

İlkin şunu söylüyoruz:  Mümin erkeklere, gözlerini (namahrem olan kadınlara ve bakılması haram olan şeylerden) sakındırsınlar ve ırzlarını korusunlar de. “Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar”.

Ayeti kerimede “yağuddu” kelimesi etimolojik olarak “ğadd” (hazz veznindedir). “Ğadd” kelimesi asıl itibariyle eksik ve noksanlık anlamındadır. Birçok yerlerde ses tonunu ve bakmayı kısaltmak için kollanılıyor. Buna binaen ayeti kerime müminlere gözlerini kapatsınlar demiyor. Belki bakışlarınızı(n alanını) kısaltınız (daraltınız) diyor. Bu tabir çok ince ve latiftir. Zira eğer ayeti kerime insana, namahrem bir kadınla karşılaştığında gözlerini kâmil bir şekilde kapatmasını emretmiş olsaydı insan yoluna devam edemezdi veya o esnada meşgul olduğu kendiişlerini yapamaz hale gelirdi. Ama eğer namahrem kadının yüzüne ve bedenine yönelik olan bakışını kesip önüne bakarsa adeta bakışlarını kısaltmış alanının daraltmış olur ve haram olan sahneyi tamamen görme alanından uzaklaştırmış oluyor.

Kuranı kerim, bakışlarının nelerden eksiltmesine işaret etmemesi ve bunların neler olduğunu belirtmemesi de dikkat çekicidir. (Istılahça fiilin taalluk ettiği şey ayette hazfedilmiştir) ta ki umuma delil olmuş olsun. Yani yapılan bu hazıfla bakılması haram olan her şeyden gözlerin kısıtılması gerekli olduğu ifade edilmiştir.  

Ayetlerin akışına özellikle hicap meselesi hakkında konuşan bir sonraki ayete dikkat edildiğinde çok açık bir şekilde namahrem olan kadınlara bakılmasının haram olduğu anlaşılmaktadır. Yukarıda aktarılmış olan nüzul sebebi de bu konuyu teyit etmektedir.

Yapılan açıklamadan şu nokta anlaşılmış ve açıklanmış oldu; Yukarıdaki ayetin dolaylı anlamı şu değildir ki erkekler kadınlara bakma noktasında konsantre olmasınlar, dolayısıyla bakmaları konsantre şeklinde olmazsa bakmaları caizdir. Bilakis ayetin maksadı şudur: İnsan bakarken genelde geniş bir alanı gözetiminin alanına alır. Gözlerinin kapsadığı alanın içine namahrem bir kadın girdiği zaman,  namahrem kadın onun görme alanının dışına çıkacak şekilde gözlerini ayarlamalıdır. Yanı ona bakmamalı ama kendi yolunu ve gideceği güzergâhı görsün ve yoluna devam etsin. Daraltma ve kısaltma anlamında olan “Ğad” daraltma ve kısaltma anlamındadır olduğundan maksatta işte budur, (dikkat edilmeli).

Yukarıdaki ikinci düstur “namusu” koruma meselesidir.

Arapçadaki “ferc” şeklindeki kelimenin anlamı “yarık” ve iki şeyin arasındaki fasıla anlamındadır. Ama bu gibi yerlerde avrattan kinayedir. Biz Farsçada bu kinaye şeklindeki anlamını muhafaza etmek için “damen” (etek) (ırz ve namus) kelimesini kollanıyoruz.

“Ferc”ini (namusunu) korumaktan maksat hadislerde anlatıldığı üzere onu kapatarak başkalardan gizletip ona bakılmasını engelle ve bu yöntemle onu koru anlamındadır. İmam-i Sadıktan (a.s.) nakledilmiş bir hadisi şerifte şöyle denilmektedir: “Kendisinde “fercinizi koruyun” ifadesi bulunan kuranı kerimdeki tüm ayeti Şerifeler, “zinadan kendinizi, namusunuzu koruyun” anlamını kast etdilmiş, ancak bu ayet hariç. Zira bu ayette zikredilen “ferc”den maksat başkasına bakmaktan kendini koruyunuz anlamındadır”.

Neden İslam dini insanlarda birçoğunun istek ve arzularıyla uyumlu olan bu işi yasaklamış şeklinde bir soru insanların zihnine gelebildiği için ayetin sonunda “bu onlar için daha nezihtir” şeklinde bir ibare kollanılmıştır. Sonra ayeti kerime bakışlarını nefsanî arzularla karıştırılarak bulandırmış ve bu bakışlarımız ihtiyarımız dışında gerçekleşiyor şeklinde bu fiillerini meşrulaştırmak isteyen kimseleri uyarmak için “Allah yaptıklarınızdan haberdardır” denilmiştir.

Bir sonraki ayet kadınların bu bağlamdaki vazifelerini açıklıyor: İlkin: Kadınların vazifeleri de erkeklerin vazifeleriyle aynı olduğuna işaret ediyor: “İmanlı kadınlara gözlerinizi (namahrem olan kimselere bakmaktan) sakındırsın ve ırzlarını korusunlar denilmektedir. “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar”. Bu nedenle göz zinası (namahreme bakmak) erkek için haram olduğu gibi kadınlar için de haramdır. Diğerlerinden korumak için avret yerlerini kapatmak erkekler için zorunlu ve vacip olduğu gibi kadınlar için de zorunlu ve vaciptir. Sonra kadınların özelliklerinden olup onlara has olan hicaba da üç cümle de işaret etmektedir:

1- Onlar doğal olarak dışarıda ve aşikâr olan zinetler hariç kendi diğer ziynetlerini dışarı vermemeliler. “(tabii olarak) zahir olan kısım hariç zînetlerini göstermesinler”. Kadınların kapatmalarını gereken zinetin ve dışarıda bırakmasında ruhsat olan zinetin hangi zinet olduğu bağlamında tefsirciler arasında söylenen sözler çok ve farklıdır. Bazıları gizli zineti tabii ve doğal (kadının fiziksel güzelliği) zinet anlamında almışlar. Oysaki “zinet” kelimesi bu anlamda çok az kollanılmıştır. Bir başka kısım müfesirler zineti “zinet yeri” anlamında almışlar. Zira küpeler ve bilezikler gibi zinetlerin kendilerini göstermekte sakınca yoktur. Yasaklık diye bir şey söz konusu ise zinetlerin takıldığı yerlere aittir. Yani küpelerin takıldığı kulaklar, bileziklerin takıldığı kollar ve gerdanlığın takıldığı boynunun kendisidir. Bir diğer kısım tefsirciler zineti “zinetin aletleri” anlamında olduğunu söylemişlerdir. Bundan zinetlerin beden üzerinde olduğu haletteki durumu kastetmişler. Tabiidir bu durumda bu zinetlerin gösterilmesi zinetlerin takılı olduğu bedenin göstermesi anlamındadır. (Son iki tefsir meseleye giriş noktasında farklı iki yol olsa bile netice itibarıyla aynıdır). Doğrusu şudur ki biz ayeti önyargılardan arî ve ayetin zahiri şekline uygun tefsir etmeliyiz. Ayetin zahiri manası üçüncü manadır. Buna binaen kadınlar normal halette kapalı olan zinetlerini gösterme hakkına sahip değildirler. Zinetlerin takılı olduğu organları göstermezlerse bile. Bu nedenle adi ya çadır (manto) gibi elbiseler altında gizli olan has zinet elbiselerini gösterme hakkına sahip değildirler. Zira kuranı kerim bu tür zinetlerin dışarı vermelerini yasaklamıştır.

Ehlibeyt İmamlarından (a.s.) nakledilen farklı ve birçok hadislerde de bu anlam anlaşılmaktadır. Batın zineti “kalade (gerdanlık), “damlec” (bileklere takılan bilezik) “halhal” (Arap kadınlarının ayaklarının bileklerine taktıkları zinet) şeklinde tefsir edilmiştir. Diğer birçok hadislerde zahiri zinet yüzük, sürme ve benzer zinetler şeklinde tefsir edildiği için batını zinetten maksadın da gizli ve kapalı zinetlerin olduğunu anlıyoruz. (dikkat ediniz).

2- Ayeti kerimede zikredilen ikinci hüküm şudur: Onlar kendi başörtülerini göğüslerini kapatacak şekilde örtmeleri gerekir. “Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar”.

Ayetteki “humur” hicap vezninde olanlar “himar”ın cemidir. Asıl itibarıyla örtü anlamındadır. Ama genelde kadınların onunla başlarını örttükleri şeye (başörtüsüne) deniliyor.

“Ciyup” (gayb vezninde olan) “ceyb”in cemi ve gömleğin yakası anlamındadır. Ona gariban deniliyor. Bazen de sinenin üst kısımlarına da gömleğin yakasının oralara geldiği için deniliyor.

Bu cümleden anlaşılan şu: Kadınlar ayet daha inmeden önce başörtülerinin kenarlıklarını omuzlarının üzerine veya arkaya doğru saldıkları istifade ediliyor. Öyle ki onların boyunları ve sinelerinin bir kısmı dışarıda kalıveriyordu. Kuranı kerim örtülerinizi sinelerinizi kapatacak şekilde örtünün emrini veriyor. Ta ki hem boyunlarını hem görünen sine kısımlarını kapatılmış olsun. (daha önce aktardığımız ayetin nüzul sebebinden de bu anlaşılmaktadır).

3- Ayette zikredilen üçüncü hüküm kadınların aşikâr edebilecek zinetleri hakkındadır. Bu hüküm aşağıdaki ibarelerle beyan edilmiştir. Onlar (on iki yer hariç) zinetlerini aşikar etmemelidirler. Zinetlerini açabilecekleri on iki yer şunlardır:

1-  Kendi kocaları için, (illa li buuletihinne).

2-  Kendi babaları için, (ev abaihinne).

3-  Kocalarının babaları için (kayınpeder), (ev abaibuuletihinne).

4-  Kendi çocukları için, (ev ebnaihinne).

5-  Kendi kocalarının çocukları (üvey çocukları) için, (ev ebnai buuletihinne).

6-  Kendi kardeşleri için, (ev ihvanihinne).

7-  Kendi kardeşlerinin çocukları için, (ev beni ihvanihinne).

8-  Kendi bacılarının çocukları için, (ev beni ehavatihinne).

9-  Müslüman kadınlar için, (ev nisaihinne).

10-           Kendi köleleri (cariyeleri) için, (ev ma meleket eymanuhunne).

11-           Kadınlara meyilli olmayan yaşlı ve çocuklar için, (cinsel meyillere sahip olmayan sefih ve ebleh kimseler) için, (ev et-tabiine gayri ulil-irbeti miner-rical).

12-           Kadınların avretlerinden (cinsel şeylerden) bihaber olanlar için, (evi’t-tiflil-lezine lem yezharu ala avrati’n-nisai).

4- Ayeti kerime dördüncü hükmü şöyle beyan ediyor: “onlar yolda yürürlerken gizli zinetlerinin var olduğunu belirleyecek şekilde (ayaklarına takılı ayak bileziklerinin var olduğunu aşikâr edecek şekilde) kendi ayaklarını yere vurarak yürümesinler” (Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar).

Onlar iffet kuralına riayet etme ve erkeklerin kalplerinde şehvetin alevlerini alevlendirecek davranışlardan sakınmalıdırlar. Zira bu davranışları sebebiyle kalplerinde alevlenecek şehvet alevleri insanları iffet caddesinden çıkarıp onları yanlış ve inhirafa sürükleme olanağı söz konusudur. Kadınlar öylesine dakik ve zor almalılar ki hatta ayaklarına bağlamış oldukları ayak bileziklerinin sesi yabancı erkeklerin kulaklarına gitmeyecek şekilde dikkatli ayaklarını yere koymalılardır. Bu İslam dininin bu bağlamda ne kadar ince düşündüğüne bir delildir.

Sonuç itibariyle ayeti kerime bütün müminleri; erkek ve kadınlarını genel bir şekilde tövbe etmeye davet ediyor ve şöyle buyuruyor: “hepiniz Allaha dönün ki kurtuluşa eresiniz” (Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz).

Eğer daha önce bu bağlamda aykırı işler yapmıştınız ise şimdi ise Allahın emirleri sizin için açıklığa kavuşmuş olmuştur. Hatalarınızdan tövbe ediniz. Kurtuluş için Allaha doğru gelin. Zira kurtuluşu sadece ve sadece onun kapısında bulabilirsiniz. Yolunuzun üzerinde çok tehlikeli kaygan yerler var olmaktalar. Onun lütfü olmaksızın onlardan korunmak ve kurtulmak imkânsızdır. Kendinizi ona teslim ediniz. Doğrudur ki İslam’ın hükümleri gelmeden önce bu tür işler bağlamında günahın bir anlamı yoktu. Ama cinsel kirliliklere ilişkin bazı konuların bir yönü aklani olduğunu biliyoruz. Istılahen aklın bağımsız olarak anlayabildiği “müstekillati akliye” şeklinde olduğunu biliyoruz. Ki buralarda yalnız aklın derk etmesi, sorumluluğu getirmek için yeterlidir.

Nükteler:

1-   Hicabın felsefesi:

Şüphesiz bazılar çağımıza çıplaklık ve cinsel özgürlük çağı ismini vermişler ve Batılılaşma düşüncesine duçar olmuş bazı kimseler kadının kayıtsız kalması onun özgürlüğü şeklinde tefsir etmişler. Bu düşünceye duçar olmuş kimselerin var olduğu bu dönemde hicaptan konuşmak kendilerini rahatsız eder. Bu konudan bahsetmek onları hoşnut etmediğini biliyoruz. Bazen de hicaptan konuşmak bu tür insanlar için çok eskilere ait olan bir efsane şeklindedir. Ama kadınlar bağlamında var olan bu kayıtsız ve şartsız şeklinde olan özgürlüklerin getirmiş olduğu hesapsız ve kontrol edilmeyecek denli fesatlıklar, artık bu sözlere kulak vermek ve duymak isteyen bazı kimselerini ortaya çıkardığını da görmekteyiz.

Elbette İslami ve mezhepsel muhitlerde özellikle İran İslam Cumhuriyeti’nin inkılâbı gerçekleştikten sonra İran muhitinde bu bağlamda birçok mesele çözüldü ve bu bağlamda var olan soruların çoğuna kani edici ve yeterli cevaplar verildi. Ama konunun önemliliği bu konunun daha geniş ve daha dakik bir şekilde konu edilmesi icap eder.

Konu şudur: Acaba (çok özür dilerim) işitme, görme ve dokunma (cinsel ilişki kurmaksızın) gibi yollarla kadınlardan yararlanması her kes için olmalı ve kadınlardan bu tür yararlanmasının sağlanması için kendilerini çıplak edip her kesin ihtiyarine kendilerini sunmaları mı lazım yoksa bu tür yararlanmalar sadece ve sadece kendi kocalarına has olması mı gerekir? Asıl mesele şu: Acaba kadınlar kendi fiziksel boyutlarını başkalarına göstermeleri için sonsuz bir yarış içine girerek erkeklerin kirli hava heveslerini ve şehvani duygularını tahrik etmekle meşgul olmaları mı lazım? Yoksa bu durumlar toplumsal hayattan uzaklaştırılıp evlere ve karı kocaya has alanlara sevk edilmesi mi gerekir? İslam dini ikinci şıkka ve programa taraftardır. Hicap ve kadının örtünmesi ikinci şıkkın tahakkuku için İslam dini tarafından alınmış bir önlem ve sunmuş programlardan bir programdır. Oysa Batılılar ve Batılılaşmak isteyen hava ve heveslerine mahkûm olan kimseler birinci programa taraftadırlar. İslam dini cinsel ilişki, göz, duyu ve dokunma yoluyla kadından alınan cinsel lezzetler kocalara has olduğunu savunur. Kadından bu tür lezzetlerin alınması kocalara hastır. Kocalar haricindeki kimselerin bu tür yollarla kadınlardan lezzet almalarını haram kılmış. Zira bu tür durumlar camianın içine taşındığı zaman camianın kirliliğine ve bozuşmasına kaynaklık yapar. Yukarıdaki ayette var olan şu cümle “zalike ezka lekum = bu sizler için daha nazihtir” işte buna işarettir.

Hicabın felsefesi gizli ve kapalı değil bilakis çok açıktır. Zira:

1-  Kadınların çıplaklıkları tabii olarak güzelleştirmek, makyaj ve saire haletleri beraberinde getiriyor. Yani kadınlar kendilerini güzelleştirerek çıplak ederler. Onların bu durumu erkekleri özellikle gençleri daimi bir tahrike sürükler. Bu tahrik o denlidir ki gençlerin sinir sistemini bozacak ve psikolojik hastalıklarına neden olacak şekilde heyecanları meydana getirir. Bu heyecanlar bazen ruhsal hastalıklara kaynaklık yapıyor. İnsanın sinir sistemi heyecanlar yükünü ne kadar taşıyabilir ki? Psikiyatrlar ve ruhsal hastalıkların uzmanları daimi heyecanlar hastalıklara neden olacaklarını söylemiyorlar mı?

Özellikle insanda var olan cinsel duygu insanda en köklü ve en güçlü bir duyu olduğuna dikkat ettiğimizde bunun faturasının ne kadar daha ağır olacağını daha net bir şekilde anlayabiliyoruz. Tarih boyunca bu duyunun öldürücü ve büyük ve korkunç cinayetlere kaynaklık yaptığına şahidiz. Bu duyunun kaynaklık ettiği cinayetler o denli ağır olmuştur ki hakkında aşağıdaki şu sözü söylemek hiçte abartı değildir: “Tarihte gerçekleşmiş hiçbir önemli hadise bulamazsın ki kadının ayağı içinde olmasın”. Bunları dikkate aldığımızda çıplaklık yoluyla bu duyuya vurgu yapmak ve bu yolla onu uyandırmak ateşle oynamak anlamında değil mi? Acaba bu iş rasyonel midir?

İslam dini Müslüman kadın ve Müslüman erkeklerin sakin ve huzur içinde olan bir ruha, sağlam ve salim sinir sistemine, pak ve temiz kulak ve göze sahip olmalarını diliyor. İşte hicabın felsefesi ve hikmetlerinden bir tanesi budur.

2-  Kesin ve istatistik rakamlar şunu göstermektedir ki dünyada çıplaklığın ve hicapsızlığın fazlalaştığı oranda boşama olayları ve aile yuvalarının dağılması da o oranda dünyada sürekli fazlalaşmaya yönelik olmuştur. Zira “görülen her şeyi yâd eder kalp”. Buradaki kalp hava hevestir. Yani isyankâr olan hava hevesler ne istese pahası ne olursa olsun peşine düşer. Bu nedenler her gün bir kalbi, başka bir kalbe yöneltir ve ona bağlarken diğer bir kalpten de vedalaşıyor.

Hicabın bulunduğu (ve İslam’ın diğer emirlerinin uygulandığı) muhitlerde karı koca birbirine aittirler. Hissiyat ve duyguları, aşk ve Atifeleri kendilerine mahsustur.

Ama “çıplaklığın özgür olduğu pazarlarda” ki burada adeta kadınlar (en azında cinsel ilişkiler dışındaki halette) herkes için ortak mal konumuna getirtirilmiştir. Artık burada koca karı için okunan mukaddes aktın bir anlamı söz konusu değildir. Aile yuvaları örümcek ağı gibi suratla dağılıyor ve çocuklar ana babasız kalıyor.

3-  Fuhuş’un yayıldığı ve gayri meşru çocukların sayısının artması hicapsızlığının en acı ve dertli neticelerinden birisidir. Sanıyoruz bunun istatistik rakamlarını vermeye gerek yok. Bunun delilleri özellikle Batı dünyasında kâmil bir şekilde açıktır. Bu açıklık o denli aşikârdır ki dile getirmeye bile gerek yok.

Biz fuhuş’un ve gayri meşru çocuklarının sayısının fazlalaşmasının asıl nedeni hicapsızlığa münhasır olduğunu, sömürgecilerin ve tahrip edici siyasi meselelerin bunda hiç etkisinin olmadığını söylemiyoruz. Bilakis etkili amillerden birisinin çıplaklık ve hicapsızlık olduğunu söylüyoruz.

Fuhuş’un ve ondan daha kötüsü gayri meşru çocukların var olması, insani toplumlarda türlü cinayetlerin gerçekleştiğini ve gerçekleşmekte olduğuna dikkat ettiğimizde bu meselenin tehlikeli boyutlarının ne kadar daha net olduğu daha açıktır…[1]  



[1]Tefsiri nümüne”, c. 14, s. 436–445.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

En Çok Okunanlar