Gelişmiş Arama
Ziyaret
7608
Güncellenme Tarihi: 2011/08/21
Soru Özeti
Yüce Allah’ın dünyada kulları karşısında kendi hakkından geçtiği ama halkın hakkından geçmediği doğru mudur?
Soru
Yüce Allah’ın dünyada kulları karşısında kendi hakkından geçtiği ama halkın hakkından geçmediği doğru mudur? Ben defalarca Allah’ın esirgeyen ve bağışlayan olduğunu ve kulları karşısında dünyada kendi hakkından geçtiğini duydum; mesela ben bu yılın Muharrem ayında uydudan yayınlanan programların birinde şöyle duydum: Hz. Peygamber (s.a.a) Allah’tan Müslümanlar can verirken onların günahlarını bağışlamasını defalarca diler ve Allah da eğer insan ölümünden bir yıl önce tövbe eder ve kendisine dönerse onu bağışlayacağını belirten birkaç şart öne sürer. İkinci defa Peygamber (s.a.a) bu şartı Allah’tan kolay kılmasını ister ve bunun üzerine Allah eğer insan ölümünden altı ay önce tövbe ederse onun günahlarını bağışlayacağını buyurur. Son olarak ise Allah, Peygambere eğer insan ölüm anında sadece yüzünü kıbleye döndürmesi durumunda onun tüm günahlarını bağışlayacağını bildirir.
Kısa Cevap

Tövbe insanın alçaklık ve ilahi azaptan kurtulması için bir yoldur. Tövbe günahtan geri dönme ve Allah’ın dergâhına yönelme manasındadır. Allah insanı günahları sebebiyle meyus etmez ve içten, halis ve doğru bir tövbeye çağırır ve de tövbesinin kabul edileceği vaadini de verir. Tövbe etmek sade bir iş değildir ve günah işlememek tövbe etmekten daha kolaydır. Tövbenin kabul edilme şartlarından birisi Allah’ın hakkını ve halkın hakkını ödemektir. Bu haklar iade edilmezse tövbe kabul edilmez. Dinî metinlerden istifade edildiği kadarıyla Allah kendi haklarından çok halkın hakları hususunda hassastır. Lakin bu, O’nun kendi hakları bağlamında hikmetsizce tolerans gösterdiği ve bağışlamada bulunduğu anlamında değildir.

Ayrıntılı Cevap

Bazen İslamî rivayetler ve öğretilerde halkın hakkının azametini kavratmak için onu Allah’ın haklarıyla mukayese ettiklerini ve Allah’ın hakkından geçeceği ama halkın hakkından geçmeyeceğini belirttiklerini ilkönce hatırlatmak gerekir. Bu konu her ne kadar doğru olsa da biraz üzerinde durmak icap etmektedir.

1. Allah’ın hakkı çok azim ve ağırdır. Bazı ilahi haklar tüm halk haklarından daha önemlidir ve insan ona riayet etmediği takdirde gerçekte büyük bir günaha mürtekip olmuş olacaktır. Bunlardan birisi şirktir. Eğer bir insan şirk ile ölürse asla bu günah Allah tarafından bağışlanmayacaktır! Ama bunun altında olan her şeyi, istediği ve layık gördüğü her şahıs için bağışlayabilir.[1] İlahi hakların azameti hakkında nakledilen ve bu hakları çok muhterem ve farz sayan rivayetler mevcuttur. Namaz da ilahi haklardan biridir ve onu terk eden için kâfirlerin azabına benzer bir azap gözetilmiştir.[2] 

2. Allah’ın bağışlayıcı olmasının insanı ilahi vazifeleri yerine getirmekten alıkoymaması ve tövbede gecikmeye sebep olmaması için dikkatli olunmalıdır.

3. Bazı ayetlere göre, insan öleceğinden emin olduğu sırada tövbesi etmesi durumunda tövbesi kabul edilmeyecektir. Yüce Allah, Firavun’un dilinden şöyle buyurmaktadır: “İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, “İsrailoğulları’nın iman ettiğinden başka hiçbir ilâh olmadığına inandım. Ben de Müslümanlardanım” dedi.”[3] Bu ayet hakkında İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmaktadır: Firavun ölümün zorluk ve çetinliğini gördüğü için iman etti … onun imanı kabul edilmedi.”[4] O halde zikrettiğinize benzer rivayetleri bu Kur’anî kesin esasla uyuşmazlık göstermeyecek şekilde beyan etmek ve açıklamak gerekir. Bütün bu rivayetler, insanın ölümün çetinliğini görmeden, iradeyle ve bir dış etken olmadan iman etmesi durumunda geçerlidir. “Tövbe” Arapça bir sözcük olup “dönmek” anlamındadır.[5] Günahtan tövbe etmek, günahtan dönmek anlamındadır. Dinî metinlerimizde ve bu cümleden olmak üzere Kur’an’da hem “kulun tövbesi” ve hem de “Allah’ın tövbesi” dile getirilmiştir. Kulun tövbesi, günahları terk etmeyle kulun Allah’a dönmesi manasındadır. Allah’ın tövbesi ise Allah’ın lütuf ve merhamet bakışıyla kuluna dönmesidir. Günahkâr insanın tövbesi, Allah’ın iki tövbesi arasında yer alır.[6] Şöyle ki; ilkönce Allah günahkâr insana taraf döner ve günahkâr bu vesileyle tövbe etme başarısı kazanır. İkinci merhalede ise Allah kulun tövbe etmesinden sonra ona döner, kendisinin tövbesini kabul eder ve onu bağışlar.

Gerçek Tövbe

Dinî metinlerden istifade edildiği kadarıyla tövbe etmek kolay bir iş değildir. Müminlerin Önderi (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Günahı terk etmek tövbeden daha kolayıdır.”[7] Tövbe sadece estağfurullah demek değildir. Tövbe insanın tüm varlığıyla Allah’a dönmesi demektir. İnsanın günahından pişmanlık duyması, onu tekrar yapmamaya dair ciddi bir karar alması ve ister Allah’ın hakkı olsun ve ister halkın hakkı olsun bir hakkı zayi etmişse, onu telafi etmesi demektir. Kur’an müminleri içten bir tövbeye davet etmektedir.[8] İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “İçten tövbe; günahkârın kendi kalbinde pişman olması, dil ile istiğfar etmesi ve yaptığı günahı tekrar etmeyeceğine dair karar almasıdır.”[9] Nakledildiğine göre Müminlerin Önderi (a.s) bir şahsın estağfurullah dediğini duyar ve ona şöyle buyurur: Annen matemini tutsun! İstiğfarın ne manaya geldiğini biliyor musun? İstiğfar “İlliyin”’in derecesidir ve onun tahakkuk etmesi için altı şart vardır. Birincisi, geçmiş günahtan pişmanlık duymaktır. İkincisi, onu tekrar etmemeye dair ciddi karar almaktır. Üçüncüsü, Halkın haklarını ödemek ve hiçbir günahın boynunda olmayacağı tarzda temiz olarak Allah ile mülakat etmendir. Dördüncüsü, yerine getirmediğin her farz ameli yerine getirmendir. Beşincisi, deri kemiğe yapışıncaya ve yeni bir et bitinceye dek haramdan bedeninde biten eti eritmeye çalışmandır. Altıncısı, isyan tatlılığını tattırdığın gibi, ibadet meşakkatini tene tattırmandır. İşte bunlardan sonra estağfurullah de.”[10] Bu hadis-i şeriften anlaşıldığı gibi, tövbenin kabul şartı, yapılmamış farzları yerine getirmek ve halkın haklarını iade etmektir. İnsanın günahlarının bağışlanması için onun zayi ettiği Allah ve halkın haklarını telafi etmesi gerekir. Allah halkın hakların hususunda daha hassastır ve hak sahibi razı olmayana dek Allah da razı olmaz ve günahkârın tövbesini kabul etmez. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Bir saatlik bir zulüm ve sitem Allah nezdinde (Allah’a karşı yapılmış) atmış yıl günahtan beterdir.”[11] Bir diğer hadis de ise şöyle okumaktayız: “Zulüm üç kısımdır: Birincisi, Allah’ın bağışladığı zulümdür. İkincisi, Allah’ın bağışlamadığı zulümdür. Üçüncüsü ise Allah’ın görmezlikten gelmediği zulümdür. Allah’ın bağışlamadığı zulüm O’na şirk koşmaktır. Allah’ın bağışladığı zulüm, insanın kendi ile Allah arasında olan şeyler bağlamında kendisine yaptığı zulümdür. Allah’ın görmezlikten gelmediği zulüm ise kulların birbirlerinde olan haklarıdır.”[12]

Tövbeyi Ertelemek

Önlemek her zaman tedaviden daha iyidir. İnsan günaha mürtekip olmamaya çalışmalıdır ve mürtekip olması durumunda da hemen tövbe etmeli ve bunu ertelememelidir; çünkü tövbede avunmak ve başka bir ifadeyle tövbeyi ertelemek, tövbe etme başarısını insandan almak için şeytanın bir vesvesesidir. Tövbe hemen yapılması gereken bir farzdır ve günahtan hemen sonra tövbe etmek farzdır. Lokman evladına şöyle tavsiye etmiştir: “Ey evladım! Tövbeyi erteleme, zira ölüm aniden gelip çatar.”[13] Ölüm haber vermez ve günahkârın tövbe etme başarısı göstermeden eceli gelebilir ve tövbesiz dünyadan göçebilir. Aynı şekilde çok günah yapma neticesinde insanın inanç ve imanı daha zayıflar ve tövbe etmemekle beraber birçok inancı yalanlaması, kâfir olması ve küfür ile dünyadan gitmesi bile muhtemel olur. “Sonra, Allah’ın ayetlerini yalanladıkları ve onlarla alay etmekte oldukları için, kötülük işleyenin sonu daha da kötü oldu.”[14] Hayatından meyus olmayancıya dek herkesin tövbesinin kabul olacağı doğrudur; ama tövbenin ertelendiği oranda zor olacağına da dikkat etmek gerekir. Çünkü insan ne kadar çok günahın tadına varırsa, onu terk etmek o kadar zor olur.     



[1] Nisa, 48, إِنَّ اللَّهَ لا یَغْفِرُ أَنْ یُشْرَکَ بِهِ وَ یَغْفِرُ ما دُونَ ذلِکَ لِمَنْ یَشاءُ وَ مَنْ یُشْرِکْ بِاللَّهِ فَقَدِ افْتَرى‏ إِثْماً عَظیماً

[2] Hür Amıli, Muhammed b. el-Hasan, Vesailü’ş-Şia, c. 4, s. 22.

[3] Yunus, 90.

[4] Vesailü’ş-Şia, c. 16, s. 90.

[5] İbn. Faris, Mekayusü’l-Lügat, c. 1, s. 357, Mektebu’l-Alami’l-İslamî, Tahran, 1365 h.ş.

[6] Tövbe, 117’den iktibas edilmiştir.

[7] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Usul-i Kafi, c. 2, s. 451, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.

[8] Tahrim, 8.

[9] Harranî, Hasan b. Şube, Tuhafu’l-Ukul, s. 210, Camia-i Müderrisin, Kum, 1404 h.k.

[10] Nehcü’l-Belağa, Nüsha-i Feyzü’l-İslam, Kelimat-i Kısar, hadis. 409.

[11] Camiu’s-Saadat, c. 2, s. 221.

[12] Kuleyni, Kafi, c. 2, s. 231.

[13] Deylemi, Hasan b. Ebi el-Hasan, İrşadu’l-Kulub, c. 1, s. 72, Şerif Rezi, 1412 h.k.

[14] Şeyh Mufid, Evailu’l-Makalat, s. 85, Kongre-i Şeyh Mufid, Kum, 1413, h.k.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İmamlar (a.s) terörist saldırılara karşı neden kendi türbelerini koruyamadılar?
    6558 Eski Kelam İlmi 2010/07/17
    Allah-u Teala, Yüce Peygamberine (s.a.a) ve Masum İmamlara (a.s) teşrii (yasama, helal ve haramları belirleme) velayetin yanı sıra, tekvini velayette vermiştir. Onların alemi istedikleri şekilde idareetmeve müdahelegüçlerivardır. Böylesi bir velayet ve güç sadece ...
  • Fecr-i sadık ve Fecr-i kazib’ten kasıt nedir?
    36997 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Fecr-i sadık (gerçek/ikinci fecir) ve fecr-i kazib (yalancı/birinci fecir) iki fıkhi ve astronomik terim olup gece ve gündüzün özel vakitleridir. Fecr-i kazib doğuda görülen beyazlıkla meydana gelir. Bu zamanda namaz kılınamaz. Fecr-i sadık’ın zamanı, o beyazlığın doğu tarafından yayılmasıdır. Bu zaman, sabah namazının ...
  • Allah’ın gani olmasını akli açıdan ispat eder misiniz?
    6483 Eski Kelam İlmi 2012/06/14
    Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor: Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise her bakımdan sınırsız zengin olandır, övülmeye hakkıyla lâyık olandır.[1] Allah’ın muhtaç olmaması anlamına gelen gani sıfatı da Allah’ın varlığının, birliğinin ve nedene ihtiyaç duymamasının ispatlanmasından sonra müyesserdir. Biz burada Allah’ın bir neden ...
  • Neden Hz. Peygamber (s.a.a) hayır ve iyiliği güzel yüzlüler nezdinde arayın diye buyurmuştur? Hâlbuki İslam’da zahiri güzellik yerine deruni güzellik önemlidir!
    9575 معیار شناسی (دین و اخلاق) 2012/11/04
    Şüphesiz insanın Allah nezdinde derecesini yükselten şey deruni ve manevi güzelliktir. Allah’a yaklaşmaya neden olan şey deruni güzellik ve temizliktir.[1]Bu yüzden bir insan ne kadar zahiri olarak güzel olursa olsun manevi güzellik taşımazsa yüce Allah nezdinde hiçbir değer taşımaz. Ama bununla birlikte sosyal ilişkilerde ...
  • İslam dininin erkeklerin bakımı ve kişisel temizliği için tavsiyeleri nelerdir?
    4004 Teorik Ahlak 2019/10/09
  • İmam Hasan Askeri (a.s)’ın biyografisini anlatır mısınız?
    3339 Sire 2020/01/20
  • Sabah ezanının bitimine kadar sahur yenilebilir mi?
    9716 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/04
    Ayetullah el-Uzma Hamanei’nin Bürosu: Mükellef fecrin doğduğunu bilir veya itminan ederse yemek yiyemez, ama itminan etmezse yemenin sakıncası yoktur. Ayetullah el-Uzma Sistani’nin Bürosu: 1) Vaktin girdiğine yakin etmişseniz yiyemezsiniz. 2) Şehirden dört fersah (22 km) uzaklaşıp yolculuğa çıkar, orucunuzu yer, sonra da kaza edersiniz. Ayetullah el-Uzma ...
  • Dünyayı sevmekten kurtulmanın yolu nedir?
    16173 Pratik Ahlak 2010/08/08
    Dünya “edna”nın müennesi olup (ahret hayatı karşısında) daha aşağı ve daha değersiz şey anlamındaki “deni” ve “denaet”ten veya (ahret hayatı karşısında) daha yakın anlamındaki “denev”den türemiştir. Kur’an ve rivayetlerin açıklamasında dünya yerilen dünya ve övülen dünya diye iki kısma ayrılır. Dünyadan söz eden ve insanları onun ...
  • Darwin’in evrim teorisi hakkında görüşünüz nedir?
    10439 Eski Kelam İlmi 2012/11/11
    Doğa bilimcileri arasında bitkiler ve canlıları içine alan varlıkların yaratılışı hakkında iki hipotez mevcuttur. A. Türlerin evrim teorisi veya transformizm: Bu hipotez canlı varlıkların başlangıçta bir hücreli varlıklar olarak okyanuslarda ve denizlerin derin katmanlarındaki çamurlarda bir atılım ile ortaya çıktığını söylemektedir. B. Türlerin ...
  • Müslim b. Akil’in Kerbela’ya gelen kızlarının ismi nedir?
    8359 تاريخ بزرگان 2009/02/04
    Hz. Müslim b. Akil’in hayatını anlatan kitaplar incelendiği zaman, Onun Atike ve Hamide adlı iki kızının olduğu anlaşılmaktadır. Atike, Kerbelada Aşura günü, düşmanın çadırlara saldırması sonucu şehid oldu. Hamide ise, Kerbela’da esir düştü. Hz. Müslim’in nesli onunla devam etti. ...

En Çok Okunanlar