Gelişmiş Arama
Ziyaret
9907
Güncellenme Tarihi: 2011/08/21
Soru Özeti
Beni Kureyze kabilesi hakkında Şia’nın görüşü nedir?
Soru
Beni Kureyze kabilesi hakkında Şia’nın görüşü nedir? Bunlar hangi kavim ve kabiledir? Neden bu adla meşhur olmuşlardır?
Kısa Cevap

Beni Kureyze Medine’de ikamet eden Yahudi kabilelerden biri olup birkaç boyutlu bir anlaşma esasınca bu şehirde Müslümanlar ile barışçıl bir şekilde yaşamaktaydı. Ahzab savaşı gelip çatınca onlar anlaşmalarını bozarak pratikte Medine’yi kuşatmış düşmanların beşinci sütunu rolünü oynadılar. Bu nedenle yüce İslam Peygamberi (s.a.a) bu savaşı başarı ile atlattıktan sonra ahitlerini bozanlara ihanetin bedelini ödetti. Şia ve Ehli Sünnet arasında bu maceranın esas kısmının naklinde önemli bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Onların bu adla adlandırılmasının sebebi hakkında da birçok Arap kabilesinin atalarına müntesip olduğunu ve onların adıyla adlandırıldığını belirtmeliyiz. Bu nedenle, muhtemelen “Beni Kureyze” adının konması da “Kureyze” adındaki bir ferde müntesip olma sebebiyledir.

Ayrıntılı Cevap

Yüce İslam Peygamberi (s.a.a) ve takipçileri Mekke şehrinde zulüm ve eziyet görüyordu, bir grup Müslüman’ın Habeşistan’a göç etmesi de baskıların şiddetini azaltmamıştı ve her an canları tehlikedeydi. Öte yandan Medine şehri sakinlerinin ekseriyetinin Müslüman olmasıyla, Müslümanlar o şehri kendi dinlerini tebliğ etmek için uygun bir yer olarak değerlendirdi. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.a), Müslümanları o şehre hicret etmeye sevk etti ve kendisi de gizli bir şekilde hicret etti veya başka bir tabirle hicret etmeye mecbur kaldı.[1] Medine bu önemli vakıadan sonra üç genel ve asıl grubun yerleşim merkezi oldu:

1. Birinci grup Medine şehrinde daha önce bulunan ve daha çok Evs ve Hazreç kabilelerine mensup olan yeni Müslümanlardan oluşmaktaydı. Bu iki kabilenin her biri de küçük ve ferî başka kabileleri kendi içlerinde barındırmaktaydı. Onlar diğer Müslümanlara yardım etmeleri ve mallarını paylaşmaları[2] sebebiyle “Ensar” olarak adlandırıldılar.[3]

2. İkinci grup, Mekke’de bu ilahi dine katılan ve kendilerine yöneltilen şiddet dozunun yükseltilmesiyle mecburi olarak Medine’ye hicret eden eski Müslümanlardan oluşmaktaydı. Müslümanların bu grubu da “Muhacir” olarak adlandırıldı.[4] 

3. Son olarak üçüncü grup ise yeni peygamberin bu bölgede zuhur edeceğini kendi kitaplarında okuyan, bu yüzden bu şehir ve etrafına göç eden ve vaat edilen kurtarıcının İsrail oğulları arasından çıkmasını bekleyen dağınık Yahudi kabileleri idi. İslam Peygamberi (s.a.a) Arap kabileleri ve İsmail oğulları içinden çıkması nedeniyle, kendisinin peygamberliğinin bu Yahudi kesimi tarafından kabul edilmesi zor ve çetin görünüyordu! Hayber ve Fedek gibi Medine şehri etrafında kümelenmiş Yahudilerin yanı sıra “Beni Kaynuka”, Beni Nezir” ve “Beni Kureyze” adlı üç asıl Yahudi kabilesi Medine şehri içinde yaşamaktaydı. Bu şekilde göründüğü üzere, Medine ahalisinin ekseriyeti kendi istek ve meyilleriyle Hz. Peygamberi (s.a.a) takip etmeyi benimseyen ve bu şehrin idare ve yöneticiliğini kendisine teslim eden fertlerden teşkil olmaktaydı. Diğer yandan ise Hz. Peygamber (s.a.a) tüm fertleri zorla İslam dinine sokmayı istemiyordu. Hakeza Medine Müslümanları (Ensar) ile Mekke Müslümanları (Muhacir) arasında bir takım uyuşmazlıkların çıkmasından da endişe duymaktaydı. Bu sebeple yüksek öngörüsüyle üç taraflı bir anlaşma yapma girişiminde bulundu. Bu anlaşma Medine’de bulunan her üç önemli grubu (Muhacir, Ensar ve Yahudileri) kapsıyordu. Yahudiler yaptıkları bu anlaşmada ahitlerini bozmaları durumunda can ve mallarının Hz. Peygambere (s.a.a) helal olacağını kabul etmişlerdi.[5] Bu anlaşmanın iki tarafı yani Muhacirler ve Ensar Hz. Peygamberin (s.a.a) müdahaleleriyle bertaraf olan bazı küçük uyuşmazlıklara rağmen sonuna dek belirtilen ahitnameye vefa gösterdiler. Ama Yahudi kabilelerinin tümü tek tek değişik zaman aralıklarıyla bu anlaşmayı ihlal etti ve doğal olarak bunun acı bedellerine katlandı. Anlaşma ihlalinin tür ve şekline göre bu bedeller hafif ve ağır olma noktasında değişikti. Sıralamayla şöyle belirtebiliriz:

1. Beni Kaynuka, Hz. Peygamberin (s.a.a) Bedir savaşından galip olarak dönmesinden sonra anlaşmasını ihlal etti ve Hz. Peygamber de bu nedenle onları Şam’a sürgün ederek anlaşmalarını bozmalarının bedelini kendilerine ödetti[6] ve onlar hakkında bir ayet nazil oldu.[7]

2. Beni Nezir de Hz. Peygamber (s.a.a) ve Müslümanların Uhud’ta zahiri yenilgisinden sonra anlaşmayı ihlal etme düşüncesine kapıldı, Kaab. b. Eşref adında onlar arasında belirgin bir şahıs kırk kişiyle birlikte Mekke’ye gitti ve müşriklerin lideri olan Ebu Süfyan ile görüştü. Onlar bir takım komplolar hazırladılar ve bu komplolardan biri de Hz. Peygambere yapılan başarısız suikast girişimiydi. Hz. Peygamber (s.a.a) anlaşma ihlalinden haberdar olunca onların iskân ettiği bölgeyi kuşattı ve bu anlaşmayı bozanları teslim aldıktan sonra onları öldürmekten vazgeçti ve sadece onlardan bir grubu Medine dışına sürgün etti. Yanı sıra onlara mallarının bir bölümünü kendi yanlarında götürmelerine izin verdi.[8] Haşir suresinin büyük bir bölümü Yahudilerin bu grubu hakkında nazil olmuştur.

3. “Beni Kureyze” Yahudilerinin akıbeti “Ahzab” savaşı macerasına bağlı olmuştur.[9] Ahzab veya Hendek savaşı, sanılarınca İslam’ı yok etmek için değişik kabilelerinden binlerce askerle müşriklerin Medine şehrine girmesiyle başladı. Hz. Peygamber (s.a.a) düşmanın hareketinden haberdar olduktan sonra Salman-ı Farsi adındaki İranlı bir ashabının önerisiyle Medine etrafında kanal ve diğer bir ifadeyle hendek kazdı. Düşmanın ordusu bu hendeğe vardığında yerine çakıldı ve onun diğer tarafına yerleşti. Onlar Medine’yi sızılması mümkün olmayan bir kale olarak gördüklerinden, Medine şehrinde o zamana dek Peygamber ile anlaşmalarına sadık kalan tek Yahudi grup olan Beni Kureyze’yi yanlarına almayı kararlaştırdılar. Onların bu planı gerçekleşti ve Yahudilerin bu grubu Medine şehrinde ayaklanma ve kargaşa çıkarmaya teşebbüs etti. Müslümanlar bu durumda kendilerine zor ve çetin şartlar dayatan ve hatta akidelerinin zayıflamasına neden olan dâhili ve harici iki cephe ile karşı karşıya kaldılar.[10] Ama her haliyle, Allah’ın yardımı ve Müminlerin Önderinin (a.s) fedakârlıkları ve de rüzgâr ve tufan gibi gaybî yardımların gönderilmesiyle ibre Müslümanlara taraf döndü[11] ve saldırgan müşrikler hiçbir belirgin neticeye ulaşmadan Medine etrafından yurtlarına geri döndüler. Düşmanın dönmesinden sonra Peygamber (s.a.a) anlaşmalarını ayaklar altına alıp şehir içinde düşmanın beşinci sütunu haline gelen ahit bozan Yahudileri cezalandırmaya karar verdi. Bu doğrultuda Müslümanlar, Müminlerin Önderinin (a.s) komutasında onların ikamet ettiği bölgeye girdi ve orayı yirmi beş gün boyunca kuşatma altında tuttu. Sonunda onları teslim olmaya mecbur kıldı ve onlara ne yapılacağı hakkında bir takım diyaloglar yapıldı. Neticede Yahudilerin kendileri Saad b. Muaz’ın hakemliğine teslim oldu ve o da onlardan bazılarının öldürülmesi ve bazılarının da esir alınması hükmünü verdi. Yüce Allah bu konuyu da Kur’an-ı Kerim’de hatırlatmıştır.[12] 

Bu, Beni Kureyze hakkında vuku bulan olayların özetidir. Ehli Sünnet kitapları ile Şiilerin kitaplarının karşılıklı incelenmesi neticesinde de bu önemli tarihî vakıanın naklinde temel ve gözle görünür bir farklılığa rastlamayacağız. Bu iki İslamî fırka arasında Hz. Peygamberin (s.a.a) Beni Kureyze karşısındaki uygulaması ve bunun zamanı hakkında pek bir ihtilaf bulunmamaktadır. Esasen ihtilaf için bir zemin ve sebep de mevcut değildir. Beni Kureyze’nin manasının ne olduğu hususunda ise özel isimlerin (şahıs, kabile ve şehir adları gibi) manasının bir faydası olmadığını söylemek gerekir. Ama özetle sayılı Arap kabilelerinin atalarının adıyla adlandırılmış olduklarını bildirmeliyiz. Bu doğrultuda Beni Kureyze’nin de “Kureyze” adında bir şahsın evlatları olması muhtemeldir. Bu ad, elma ağacının yaprağından daha küçük yaprakları bulunan ve terazi taşı olarak kullanılan ceviz gibi daneler veren bir ağacın adından alınmıştır. Aynı şekilde bu ağacın tahtası da sepicilik alanında kullanılmaktaydı.[13] “Kureyze” adında bir şahsın var olmaması ve bu kabilenin bu ağacı çok kullanması nedeniyle kendilerinin bu adla meşhur olması da muhtemeldir.



[1] Tövbe, 40, "...اذ اخرجه الذین کفروا ثانی اثنین ..."

[2] Haşr, 9.

[3] Tövbe, 100.

[4] Haşr, 8.

[5] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 19, s. 111, Müessesetü’l-Vefa, Beyrut, 1404 h.k.

[6] a.g.e., c. 20, s. 1.

[7] Haşr, 15, "کمثل الذین من قبلهم قریبا ذاقوا وبال امرهم..."

[8] Meclisi, Muhammed Bakır, Biharu’l-Envar, c. 20, s. 160-158.

[9] Bundan sonra açıklananlar özetle tanınmış Şii yazarlarından olan Allame Meclisi’nin Biharu’l-Envar, c. 20, s. 167’den alıntılanmıştır.

[10] Ahzab, 10-12, "اذ جاؤکم من فوقکم و من اسفل منکم و اذ زاغت الابصار و بلغت القلوب الحناجر و تظنون بالله الظنونا..."

[11] Ahzab, 9.

[12] Ahzab, 26-27, "و انزل الذین ظاهروهم من اهل الکتاب من صیاصیهم و ..."

[13] İbn. Manzur, Lisanu’l-Arab, c. 7, s. 454.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kuranı kerimde ayetlerin ve konuların tekrarlanması kuran ayetlerinin insicamsızlığına delil değil midir?
    12632 Fasahat & Balaghat 2015/05/04
    Kuranda zikir edilen kıssalardan güdülen hedef, insanların rüştü ve tekâmülüdür. Hedef insanların can ve ruhlarında aydınlığı ve nurlandırmayı icat etmektir. Dik kafalı nefisleri kontrol ve zalimliğe, zulme ve inhirafa karşı koymaktır. Kurandaki konuların dağınıklığının delili kuranın, asaleti muhtevaya ve ibret verici konulara vermesi, insanı ve toplumu yapılandırmaya ...
  • Senetleri sahih olan Mütevatir-i Lafzi, Mütevatir-i Manevi ve Mütevatir-i İcmali hadis çeşitlerinin kuralı nedir?
    15900 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/03/03
    Şii alimleri, bir haberin her tabakasında ki senet silsilesinde ravilerin sayısı ilime neden olacak ve rivayetin Masum’un (a.s) söylediğine yakin haddine ulaştıracak habere mütevatir hadis demekteler. Her tabakada yerine göre kişilerin sayısını farklı saymış ve ravilerin sayısı hakkında belli bir sayı belirtmemişlerdir. Onlara göre ölçü sözün Masumdan çıktığını ...
  • Dini mektep ve nizamlarla dini olmayanların arasında ne gibi ayrıcalıklar vardır?
    7258 Teorik Ahlak 2012/05/12
    İlk önce şunu hatırlatmamız gerekmektedir ki; İslam dini ve tahrif olmamış diğer semavi dinler arasındaki asli benzerlik, yeryüzünde tevhidin istikrarı ve Allah’a ibadet etme ve insanların kulluktan uzaklaştırma ve Allah’tan başkasına ibadet etmektir; Nitekim Kur’an’-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” ...
  • Acaba Mütalaada başarılı olmak ve daha iyi öğrenmek için Kur’an-ı Kerimden bir ayet veya bir dua var mıdır?
    11238 Pratik Ahlak 2010/01/16
    Mütalaa etmek, bir şey üzerinde onu anlamak ve öğrenmek için yoğunlaşmak ve düşünmektir. Bu yüzden bu özelliği taşımayan her okuma mütalaa değildir. Bir Mütalaanın faydalı ve verimli olması için diğer işler gibi özel şartların hazırlanmasına ihtiyacı vardır.
  • Şia mezhebinde namazın sırları ve felsefesi nedir?
    10034 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/05/16
    Şüphesiz ilahi hükümlerin tümünün felsefe ve delili vardır, ama ilahi hüküm ve buyrukların tümünün delillerini bulmamız gerekli değildir. Müslümanlar vahiy mesajı karşısında teslim olmalıdır. Bu teslim ve kabul etme psikolojisi insanın kemalidir ve esasen bazı buyruklar teslim ve kulluk ruhunu sınamak içindir. Ama bununla birlikte Kur’an defalarca ...
  • Akika kurbanının şartları ve sünnetleri nelerdir?
    10594 Pratik Ahlak 2019/11/10
    Akika: Yeni doğan çocuğun doğumunun yedinci günü belalardan korunması için bir koyunun veya kurban etmeye salahiyeti olan bir hayvanın kurban edilmesidir.Kurban kesmek yerine para bağışlanması akika yerine geçmez. Münasip olan kız çocuğuna dişi, erkek çocuğuna ise erkek koyunun kurban edilmesidir. Eğer mümkün değilse dişi ...
  • Neden İmam Hüseyin (a.s) Muaviye’nin döneminde kıyam etmedi?
    13678 Masumların Siresi 2010/04/07
    İmam Hüseyin’in (a.s) Muaviye’nin döneminde kıyam etmemesinin sebebi hakkında şunları söyleyebiliriz:1- İmam (a.s) kardeşi ve imamı olan İmam Hasan’ın (a.s) hayatı döneminde Muaviye’yle yaptığı anlaşmaya gösterdiği saygı ve Muaviye’nin de böyle bir anlaşmaya göstermelik olarak yaptığı saygıdan dolayı.2- ...
  • Tabiatı doğru bir şekilde kullanmanın yolu nedir?
    6333 Pratik Ahlak 2012/02/04
    İslam, başka mektepler gibi insanın ihtiyaçlarına tek bir açıdan bakmamış, tek maddi yönüne veya tek manevi yönüne odaklanmamış, aksine orta yolu tutmuştur. İlahi nimetleri doğru bir şekilde kullanmak, maneviyatla ve ahiretle çelişmediği gibi insanın saadet yolunda ilerlemesini de sağlar. ...
  • Bütün peygamberlerin kitabı var mıydı? Vardıysa Hz. Nuh’un kitabının adı nedir?
    29340 Eski Kelam İlmi 2012/05/15
    Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde Hz. Nuh’un kitabının olduğuna dair bir şey gelmemiştir. Ama ‘Andolsun ki biz, peygamberlerimizi, apaçık delillerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye onlarla beraber kitap ve terazi de indirdik...’ ayetinden bütün peygamberlerin kitap sahibi olduğu anlaşılsa da bazı rivayetlerde bu ayet değişik şekillerde ...
  • Farz namazların kazaları yerine sünnet namazları kılınabilir mi?
    7489 Kaza Namazı Ve Kiralık Namaz 2012/10/01
    İmam Humeyni (r.a) benzeri bir soruya yanıtta şöyle buyurmuştur: Geçmiş farz namazların kazası farzdır ve sünnet namazlarını kılmayla bir çelişki arz etmez. Lakin sünnet namazı, farz namazın kazasının yerini almaz.[1] Bundan dolayı her ne kadar sünnet namazları birçok fazilete sahip olsa da sizin kaza ...

En Çok Okunanlar