Please Wait
5804
Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinin açıkça bildirdiği üzere ve aklın yargısıyla Allah’ın bir benzer ve eşi yoktur [i] ve Arap edebiyatına dikkat edildiği takdirde sizin bu ayet hakkında yaptığınız tercüme doğru değildir. Bu yüzden Allah’ın benzerinin benzerini incelemenin bir anlamı bulunmamaktadır. Bu ayetteki “ کمثله ” tabirinde bulunan misil (benzer) kavramı, sadece vurgu içindir ve Kur’an’ın başka yerlerinde ve Arap edebiyatında benzer örnekler mevcut olup belirtilen kavramdan bu şekilde yararlanılmıştır. Elbette bazı müfessirler vurguyu Kur’an-ı Kerim’de bulunmaması gereken bir tür eklenti saymış ve bu ayet hakkında başka bir açıklamada bulunmuştur. Ama vurgu tabirinin eklenti olmadığı göz önünde bulundurulduğunda bu açıklamalara gerek kalmamaktadır.
Cevaba başlarken şu noktaya dikkat ediniz: Kur’an-ı Kerim’in açık bildirimiyle bazı ayetler “muhkem” veya açıktır ve Arap edebiyatına aşina olan herkes için bu tür ayetlerin manası açık ve belirgindir. Bu ayetler Kur’an’ın asıl çerçevesini oluşturmakta ve “kitabın anası” olarak adlandırılmaktadır. Ama “müteşabih” olarak adlandırılan başka ayetler de vardır ve bazı zarif lâfzî ve manasal noktalar ilgili ayetler hakkında bir takım fertlerin şüphe ve iphamlar öne sürmesine neden olmuştur.[1] Bu tür durumlarda doğru yol diğer ayetlere başvurmak ve mevcut karine ve delillerden yararlanarak ayetin doğru anlamını bulmamızdır. Belirtilen ön açıklamaları göz önünde bulundurarak, sizin sorunuzu incelemeye koyuluyoruz. Allah için her tür benzer ve ortağı reddeden “muhkem” ve kuşku bırakmaz ayetlerin bulunduğunu belirtmemiz gerekir. Örneğin:
1. “De ki: O, Allah’tır, bir tektir.”[2]
2. “Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur.”[3]
3. “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır.”[4]
Bu esas uyarınca, Allah’ın eşsiz olduğu birçok muhkem ayetten anlaşılabilir. Ama “کمثله” kelimesinin belirttiğiniz ayetteki manası nedir?! Bu, başka birçok Kur’an okuyucusu için de sorulan bir iphamdır! Bunun yanıtı olarak “kaf” harfinin ek oluşuna istinatta bulunulmuştur! Tefsirlerin birinde şöyle okumaktayız:
"لیس کمثله شیء" cümlesindeki “kaf” harfi, teşbih harfi olduğundan ve benzer manasına geldiğinden cümle şöyle bir mana vermektedir: “O’nun benzeri gibi bir şey yoktur.” Bu tekrar, birçok müfessirin genellikle vurgu için gelen ve edebiyatçıların literatüründe çok kullanılan “kaf” harfini ek bilmesine neden olmuştur.”[5] Başka bir tefsirde ise Arap şairlerinin şiirlerine istinatta bulunulmuş ve onların da şiirlerinde “کمثله” tabirini kullandıklarına ve de onların sadece “benzer” manasını güttüklerini ve benzerinin benzeri gibi bir mana gütmediklerine işaret edilmiştir.”! Örneğin Evs b. Hacer şöyle bir şiir okumuştur:
و قتلی کمثل جذوع النخیل یغشاهم سبل منهمر
Hurma dalları gibi ölüler ki kavurucu bir sel onları kuşatmıştır.
Bir başka şairin şiirinde ise şöyle yer almaktadır:
سعد بن زید إذا أبصرت فضلهم ما إن کمثلهم فی الناس من أحد
Eğer Saad’ın kabilesine dikkat ile bakacak olursan, halk arasında onlar gibi kimseyi bulamazsın.[6]
Kur’an-ı Kerim’in Arap ırkının istifade ettiği tarz ve üslupla nazil olduğu hususu da apaçıktır.[7] Nitekim diğer peygamberler de kendi kitabını içinden çıktığı kavmin diliyle sunmaktaydı.[8] Bu nedenle, Kur’an kelimelerini idrak etmek için Arap halkının sözlerine ve özellikle de onların ediplerine özel bir dikkat gösterilmelidir. Eğer onların kendi sözlerinde “کمثله” kavramından yararlandıklarını ve vurgu dışında başka bir manayı kastettiklerini gözlemlersek ve de kendilerinin hiçbir sözünde bu kavramı “benzerinin benzeri” manasında kullandıklarını bulmazsak, bu durumda "لیس کمثله شیء" ayetinin en doğru tefsiri, Arapların sözleri esasınca onu tercüme ve tefsir etmemiz ve vurgu dışında başka bir anlam öne sürmememiz olacaktır. Öte taraftan bu ayetin bir benzerini de Kur’an’ın bir başka yerinde şöyle okumaktayız: [9] "فإن آمنوا بمثل ما آمنتم به فقد اهتدوا"”Eğer onlar böyle sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, gerçekten doğru yolu bulmuş olurlar.” Dikkat ederseniz ayetin manası müminlerin iman ettiği şeye iman etmektir, onun benzeri bir şeye iman etmek değildir! Bu esas uyarınca bu ayette bulunan “بمثل ما آمنتم به فقد اهتدو” tabirinin manasından rahat bir şekilde "لیس کمثله " ayeti de belirtilen ayetle benzerlik taşımaktadır, bu örneklerdeki “misil” kavramının bağımsız bir konumu bulunmamaktadır ve sadece vurgu göstergesidir. Elbette vurguyu sözde eklenti ile eş bilen bazı müfessirlerin sözü eleştiriye açıktır; zira Yüce Allah’ın kelamı her türlü eksiklik ve eklentiden münezzeh olmalıdır. Belki de Kur’an’da artı kelimelerin kullanılmaması zorunluluğu meselesi, bu müfessirlerin ayet hakkında ne Arapların sözleri ve ne de mevcut delillerle bağdaşmayan başka tefsirler ileri sürmesine neden olmuştur. Örneğin şöyle tefsir etmişlerdir: “Eğer muhal farza göre, Allah’ın bir benzeri olsaydı bile, O’nun benzeri için bir benzer ve eş olmazdı. Bir başka tefsirde ise misil sıfat olarak alınmış, bir ek saklı bilinmiş ve şöyle denmiştir: Allah’ın sıfatının sahibinin benzeri bir şey yoktur ve bildiğimiz gibi Allah’ın sıfatının sahibi Allah’tır, o halde Allah’ın misli mevcut değildir![10] Veya şöyle bir tefsir yapılmıştır: “Bazen “senin gibi meydandan kaçmamaktadır” diye söylenmektedir. Bu, senin gibi bu cesaret, akıl, zekâ ve dirayet ile meydandan kaçmamalıdır anlamına gelmektedir. (Özetle senin özelliklerini taşıyan kimse böyle ve şöyle olmalıdır). Sözü edilen ayetin manası da şöyle olur: Belirtilen bu sonsuz ilim, azim ve sonsuz kudret vb. sıfatlar ile Allah’ın benzeri mevcut değildir.”[11] Ama göründüğü kadarıyla akla pek yatkın olmayan bu tefsirlere gerek yoktur. Bu gibi yerlerde Araplar tarafından kullanılan vurgu manasının burada da kullanıldığını ve vurgunun sözde eklenti olmadığını söylemek gerekir. Dolayısıyla ondan endişe duymamalı ve başka açıklamalar peşine düşmemeliyiz. Çünkü vurguyu eklenti bilirsek, bunun neticesinde hatta bu örneği açıklasak bile, daha fazla bir sorunla karşılaşacak ve “en”, “innema” ve “lam” gibi Kur’an’da bulunan birçok vurgu kelimesini ve fasıl zamiri “ve” sözcüğünü eklenti bilmek zorunda kalacağız. Hâlbuki Kur’an bu sözcüklerden yararlanmıştır ve hiçbir müfessir bunu kabul etmeyecektir. Bu ayette kullanılan vurgunun hiçbir şekilde Allah’ın benzerini ispat etmenin ve O’nun benzerinin benzerini reddetmenin göstergesi olmadığının en açık delili, her zaman Hz. Peygamber (s.a.a) ve Kur’an’ın bir açığını bulma ve onlara itiraz etme hedefi güden cahili Arapların hiçbir zaman bu hususu dile getirmemeleridir; çünkü onlar bu ayetten vurgu dışında bir şeyin anlaşılmayacağını bilmekteydiler.
[1] Âli İmran, 7, "و الذی أنزل علیک الکتاب منه آیات محکمات هن ام الکتاب و أخر متشابهات..."
[2] İhlâs, 4, "و لم یکن له کفوا احد"
[3] İsra, 111; Furkan, 2, "لم یکن له شریک فی الملک"
[4] Nisa, 171, "لا تقولوا ثلاثة انتهوا خیرا لکم إنما الله إله واحد..."
[5] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 20, s. 371, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1374 h.ş.
[6] Tabersi, Mecmeu’l-Beyan, c. 9, s. 37, İntişarat-ı Nasır Hosrov, Tahran, 1372 h.ş.
[7] Şuara, 195; Yusuf, 2; Rad, 37; Taha, 113 ve …
[8] İbrahim, 4, "و ما أرسلنا من رسول إلا بلسان قومه..."
[9] Bakara, 137.
[10] Tabersi, Mecmeu’l-beyan, c. 9, s. 38.
[11] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 20, s. 372.