Gelişmiş Arama
Ziyaret
7378
Güncellenme Tarihi: 2010/04/21
Soru Özeti
İmam Humeyni’nin (r.a) inancına göre velayet-i fakih taabbudi bir esas mıdır?
Soru
Velayet-i Fakih hakkında bir merci sıfatıyla İmam Humeyni’nin (r.a) açıklamaları, fetva verme sürecinde bazı meşhur fakihlerin yöntem tarzı ve de dinin rükünlerinin taabbudi olması konuları göz önünde bulundurularak velayet-i fakih taabbudi bir esas olarak değerlendirilebilir mi yoksa değerlendirilmez mi? (Taabbudi olması durumunda) Lütfen açıklamada bulunur musunuz?
Kısa Cevap

Taabbud, yüce Allah’a kulluk ifadesi ve O’nun emirlerini sorgulamaksızın kabul etmektir. Bu anlamıyla Yüce Allah’ın rızasını kazanma doğrultusunda atılan her adım bir tür taabbud sayılır ve eğer velayet-i fakih de bu hedef doğrultusunda kabul edilirse taabbudun bir örneği haline gelir. Lakin din âlimleri “taabbud” ve “taabbudi” kavramları hakkında velayet-i fakih konusunu içermeyen bir takım sınırlı anlamlar da göz önünde bulundururlar; zira anlaşıldığı kadarıyla velayet-i fakih tevessüli farz karşısında taabbudi bir farz değildir ve taabbudi ve delilsiz onu kabul etmemek gerekir.

Ayrıntılı Cevap

Bu soruyu yanıtlarken ilk önce fıkıh ilminde “taabbud” kavramının hangi konularda kullanıldığı hususuna dikkat etmek gerekir. Yüce Allah karşısında ifade edilen her türlü kulluk, O’nun emirleri karşısında teslim olmak ve rızasını kazanmak için çabalamak “taabbud” olarak adlandırılır. Burada insanın yaptığı işin delilini bilmesi veya hikmetinden haberdar olmaması önemli değildir. İnsanın salt dini önderlere uymak için işe teşebbüs etmesi önemlidir. Her mümin bireyin Allah’a yakınlaşmasının zirvesi, kendi maddi ve manevi hayatını her davranışında taabbud ve kulluğun gözlemleneceği şekilde düzenlenmesidir. Bu tanım taabbudun manasına sınırsız bir bakışı ifade eder. Lakin daha kısıtlı yorumlarda şer’i buyrukların taabbudi oluşu iki başka konuda da kullanılmıştır:

1. Her ne zaman biz şer’i bir hükmün delil ve felsefesini açık bir şekilde bilmezsek, salt bu hükmün Allah tarafından olduğunu ve O’nun elçileri tarafından bildirildiğini ve bizim uymakla yükümlü olduğumuzu kabul ederek onu kesin bir şekilde uygularsak, ıstılahta bizim taabbud esasınca bu hükmü kabul ettiğimiz söylenir. Bazı rivayetlerde müminlerin böyle bir taabbud taşıması tavsiye edilmiştir.[1] Elbette bu tür bir taabbudun konusu dinin ilk esaslarının ispat edilmesinden sonra yer alan dini fer’i hükümleri kapsar. Bu tür hükümlerde hükmün felsefesini bilmeye gerek yoktur. Elbette bilmenin de bir zararı bulunmaz.

2. Son olarak din bilginleri arasında “taabbudi farz” karşılığında “tevvessüli farz” diye başka ıstılahlar da üretilmiştir. Bu kavramlar ilk İslam kaynaklarında mevcut olmayıp bu bilginlerin değişik farzları sınıflandırmaları neticesinde ürettikleri terimlerdir. Bu bakışta taabbudi farz, Allah’a yakınlaşma niyeti güdülmeksizin yapılması imkânsız olan farza denir. Örneğin eğer bir şahıs güneş doğduktan batana dek aç kalırsa Allah’ın rızasını kazanma hedefini taşımadan onun açlığı oruç olarak değerlendirilemez. Bu açlığın başka bir defa daha ve belirlenmiş hedef ile tekrar edilmesi gerekir. Çünkü oruç taabbudi bir farzdır. Lakin bunun karşısında başka bir farz olan boğulmak üzere olan bir şahsı kurtarmak, bu hedef göz önünde bulundurmadan yapılabilir ve bunun tekrar edilmesine gerek yoktur. Elbette bu fiil de belirtilen hedef ile gerçekleşirse daha fazla bir sevabı ardından getirecektir. Bu mukaddime ile sorunuza dönüyoruz:

Eğer mümin birey akli dirayet ve nakli hadisten faydalanarak velayet-i fakihin Allah tarafından belirlenmiş bir husus olduğunu ve O’nun tarafından onaylandığını tespit ederse kulluk ve Allah tarafından olan her şeyi kabul etme güdüsüyle bu konuya taabbudi olarak yaklaşabilir. Bu, sınırsız manasıyla belirtilen taabbudi tanımını ifade eder. İmam Humeyni’nin (r.a)  değişik dönemlerde dile getirdiği sözler göz önünde bulundurulduğunda onun da velayet-i fakih konusunda böyle bir taabbud taşıdığı anlaşılabilir. Örneğin İmam Humeyni (r.a) şöyle demektedir: “Velayet-i fakihi kabul ediyoruz, lakin velayet-i fakihin İslam’ı heder edeceğini söylememeliyiz! Bunun manası imamları tekzip etmektir, İslam’ı tekzip etmektir.”[2]Veya şöyle demektedir: “Millet velayet-i fakihi Allah buyurduğu için kabul etmektedir, oysaki sizler hayır lazım değildir diye söylemektesiniz.”[3] Başka bir yerde ise şöyle demektedir: “Uzmanlar konseyi velayet-i fakihi ispat etmek istemekteler. Uzmanlar konseyi Allah Tebarek ve Teâlâ’nın buyurduğu şeyi tasvip etmek istemekteler… Velayet-i fakih konusu uzmanlar konseyinin icat ettiği bir şey değildir. Velayet-i fakih Allah Tebarek ve Teâlâ’nın oluşturduğu bir şeydir.”[4] Taabbud hakkında belirtilen sınırlı iki yorum bağlamında velayet-i fakihin taabbudi olması hakkında ise şöyle söylemek gerekir:

1. Taabbud ilk sınırlı yorumuyla velayet-i fakih bağlamında göz önünde bulundurulamaz; zira böyle bir velayetin delili bellidir. Bu, bir uzmana müracaat etmektir; bu hususta bir rivayet olmasa bile insan akıl ve geleneğe dayanarak da bunu ispat edilebilir ve birçok din bilgini bunun delillerini kendi açıklamalarında dile getirmiştir.

2. İkinci sınırlı yorum bağlamında da şöyle söylemek gerekir: Velayet-i fakih esasını kalpsel olarak kabul etmek inançsal bir husus olduğundan, taabbudi farzlarda gerekli olan hedefin olmadığı durumda amelin tekrar edilmesi gerekliliği burada bulunamaz. Lakin veliyy-i fakihin emir ve buyruklarını uygulamak bağlamında velayetsel hükümler bu bakışta tevessüli farzlar olarak değerlendirilebilir ve bu hükümler ilahi yakınlaşma hedefi gütmeden uygulansa bile onu tekrar etmeye gerek kalmaz. 

 


[1] Örnek olarak; Hürr’üAmuli, Muhammed b. el-Hasan, Vesailu’ş Şia, c. 27, s. 45, hadis 33171, Müessese-i A’lulbeyt, Kum, 1409 h.k.

[2] Sahife-i İmam, c. 10, s. 59, Müessese-i tenzim ve neşri asarı İmam Humeyni(r.a), Tahran, 1386 h.ş, çapı çaharum.

[3]a.g.e, s. 223.

[4]a.g.e, s. 308.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Haram yoluyla meydana gelmiş cenabetin teri temiz midir?
    12134 Fıkıh 2011/10/30
    Ayetullah Mekarim Şirazi’nin görüşüne göre haram yoluyla meydana gelen cenabetin teri temizdir. Lakin namaz için elbiseyi değiştirmek gerekir. Ama guslün ardından (müstehap ihtiyat gereği) tüm beden bir defa yıkanmalıdır. Mastürbasyondan hâsıl olan cenabetin eserleri ile uyurken hâsıl olan cenabetin eseri arasında fark vardır; çünkü mastürbasyon haram ve günahtır, ama ...
  • Yabancı ülkelerden (Müslüman olmayan ülkelerden) ithal edilen deriler necis midir?
    7448 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/06
    Mobilya üzerindeki yabancı sözcüklerin yazılı oluşu her zaman onu üreten ülkenin gayri Müslim bir ülke olduğuna delil olmaz. Bu konuda vesveseci olmamak gerekir.  Vesveseci olmak bir nevi ruhi hastalıktır ondan kendini korumalısın.Ama sorduğunuz meselenin hükmü kısaca şöyledir:Hayvan deriden yapılmış ...
  • Kur’an’ın nazil olan son ayeti hangisidir ve vahyin çoğalmasının imkanı var mıydı?
    47414 Tefsir 2010/10/12
    Peygamberimize (s.a.a) nazil olan son ayetler hakkında çeşitli rivayetler vardır. Bütün rivayetleri göz önüne aldığımızda diyebiliriz ki, Peygamber’e (s.a.a) Mekke’nin fethinde ya da o yıl içinde nazil olan son tam sure ‘Nasr’ suresidir. Başlangıç ayetleri yönünden nazil olan son sure, hicretin 9. ...
  • Bidat ve onun İslam’daki ölçüsü nedir?
    8927 Eski Kelam İlmi 2010/11/08
    “Bidat” sözlükte yeni ve geçmişi olmayan iş manasındadır. Istılahta ise “dinde olmayan bir şeyi dine sokmak” anlamındadır; yani din ve şeraitin bir cüzü olmayan ve de hiçbir İslam kanun ve buyruklarıyla uyuşmayan bir şeyi dine isnat etmektir. Bu yüzden İslam’ın tümel buyruklarını yeni ve modern hususlara ...
  • Eğer bir kimse temiz ve necis olan iki şey arasındaki ıslaklığın birbirine ulaşmasından şüphe ederse temiz olan şey necis olur mu?
    7496 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/12
    Eğer bir şeyin temiz olduğunu kesin bilirseniz, ona necaset intikal ettiğini ve necis olduğunu kesin olarak bilmediğiniz sürece o şey temizdir.[1] Daha fazla bilgi için Bkz:808.
  • İmam Seccad’ın ahlaki yaşam tarzını açıklar mısınız?
    12617 Masumların Siresi 2010/12/22
    Dördüncü önder; Hak tarafından seçilen kâmil bir insan olup ahlak, ibadet ve ilim başta olmak üzere tüm alanlarda yetkinliğin zirvesine ulaşmıştı. Kendisi Kur’an ve Allah Resulü’nün (s.a.a) tecessüm etmiş ve aynî örneğiydi. İnsani değerlerin ve ahlaki faziletlerin unutulmaya yüz tuttuğu Emevilerin karanlık egemenlik döneminde o ulu imam ışıldayan ve ...
  • Masum imamlar evla olanı terk etmiş midir?
    6753 Eski Kelam İlmi 2012/10/09
    Masumların dua ve bağışlanma talepleri günahlardan kaynaklanmaz; zira Şiilerin inancına göre onlar günahlardan korunmuşlardır. Bu dualar birçok yerde salt öğretici ve tebliğ boyutlu olamaz, bilakis gerçeklik yönleri daha güçlüdür. Yukarıdaki iki konudan elde edilen netice, onların bağışlanma taleplerinin bizim için günah olmayan, lakin o büyük şahsiyetler için ...
  • Erkek karısını dışarıda çalışmaya mecbur edebilir mi?
    12116 Pratik Ahlak 2011/01/17
    Aile düzeninde masrafların karşılanması erkeğin vazifesi olup, erkek bu konuda karısını çalışmaya zorlayamaz. Ama kadın kocasının rızasını kazanmak için yapacağı her işin karşılığında çok sevap alır, ancak yapacağı iş dini kural ve ölçülerle çelişmemelidir. ...
  • İmam Cevad (a.s)'ın (İmam Muhammed Taki) kaç tane erkek çocuğu vardı?
    8800 تاريخ بزرگان 2011/08/30
     İmam Muhammed Taki'den sadece iki erkek çocuk İmam Ali Naki ve Musa Mubarka isimlerinde kalmıştır. Diğer erkek çocuklarının olduğu rivayet edilmiş olsa da ensap hakkındaki kaynaklarında da sadece bu iki erkek çocuk hakkında ittifak vardır. Bu konudaki ihtilafın sebebi nesep hakkındaki ilk kaynaklardaki var olan ihtilaf ya da diğer çocuklarından ...
  • Ramazan ve Kurban bayramları arasında evlenmenin hükmü nedir?
    7103 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/04/07
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar