Gelişmiş Arama
Ziyaret
7053
Güncellenme Tarihi: 2012/07/09
Soru Özeti
Bazı ruhların başka bir bireyin varlığına girmesi mümkün müdür? Aynı şekilde savunma ışınları nedir?
Soru
“Dünya bağlılıkları olan insanlar, öldükten sonra zihni kalıp olarak adlandırılan kendi ruhlarına benzer bir şeyle başka insanların varlığına girer ve onlara etki eder.” Meta tedavi kurslarında dile getirilen bu husus doğru mudur? Eğer doğru değilse savunma ışınları ne manaya gelmektedir? Neden biz bu halde gerçekten de tam özellikler bildiren bir takım ruhlar görmekteyiz?
Kısa Cevap

İslam mektebinde hulul ve reenkarnasyon meselesi ahiret, cennet ve cehennemi inkar etmeyi getirmesi nedeniyle reddedilmiştir, ancak ruhların varlığını idrak etmek ve bir tür onlar ile irtibata geçmek her ne kadar tavsiye edilmemişse de imkan dâhilindedir. Aynı şekilde bireyin içinin ıslah edilmesi ve bu tür fenomenlerin ortaya çıkmasının kökünü kurutmak ile bir irtibatı olmayan dış bir etken sıfatıyla savunma ışınlarına sığınmak, gerçekte yanlış bir sürecin doğal neticesinden kaçmak ve yoldaki sapkınlığın getirilerinden uzaklaşmaktan ibarettir.

Ayrıntılı Cevap

İslam mektebinde hulul ve reenkarnasyon meselesi cennet, cehennem ve ahireti inkâr etmeyi gerektirdiğinden reddedilmiştir[1], ancak ruhların varlığını idrak etmek ve bir tür onlar ile irtibata kurmak her ne kadar tavsiye edilmemişse de imkan dâhilindedir. Bir takım ruhsal ve psikolojik fenomenlerin ortaya çıkması ve mistisizm iddiasında bulunan ekollerde onların anlaşılamaması reenkarnasyon vehmine neden olmuştur. Onlar, bazı ruhların başka insanların bedenlerine girdiğini sanmışlardır. Bu konu (hulul ve reenkarnasyon vehmi) hem Allah’ın ruhu, hem insan ruhları ve hem de cin ve şeytanlar hakkında dile getirilmektedir. Ayrıca mistisizmde dile getirilen tecelli ve zuhur konusu ve de ruhsal ve diğer irtibatlar meselesi reenkarnasyon dışındadır ve kendi yerinde bu konulara değinilmelidir.

Reenkarnasyon bu cihetten küfürdür ve batıl[2]

Bu, dar görüşlülüklerden olmuştur hâsıl…

….

Bu reenkarnasyon değildi

Tecelli halinde zuhurlardan ibaretti[3]

Ruhlar, gaybi varlıklar ve birçok zihni, ruhi ve psikolojik fenomenler ile irtibata geçmenin imkânı ve bunlardan hasıl olan sayılmayacak etki ve tesirler ayrı bir şekilde dile getirilmeli ve incelenmelidir. Ancak kesin olan şey, bu fenomenler ile bilerek uğraşmanın ve onları hedef karar kılmanın irfanın gayesinden çok uzak olduğudur. Bu meselelere girişmek, asıl hedeften sapmanın yanı sıra her türlü ruhsal ve psikolojik sorunları arttıracaktır; özellikle birey bu yolda salih bir ferdin ve kâmil bir arifin kılavuzluğundan yoksun olursa problemleri daha çoğalacaktır. Olumsuz dalgaların etkisi karşısında veya menfi fenomenleri def etmede bir muhafız tabakası icat ettiği iddiasını güden ve genellikle bu hususlara karşı koymak için öğrenci veya hasta veyahut isteyen şahsa bildirilen “savunma ışınları” teriminin mahiyeti bizzat iddia sahipleri için de meçhuldür ve pratikte bazı bireylerin ele geçirdiği ve başkalarına intikal ettirdiği bir tefviz unvanıdır. Bu intikal boyunca –bunu yanlışlıkla kutsal ruh ve tanrıya isnat etmeleri de muhtemeldir- istenmeyen ve menfi ruhsal fenomenlerin def edildiği iddiası güdülmektedir. Bununla birlikte bireyin başka bir defa daha benzeri sorunlara maruz kalması da muhtemeldir. Bazı ruhsal ve psikolojik fenomenlere karşı koymak için bireyin başka etkenler kanalıyla korunup korunamayacağı konusu ayrı bir şekilde ameli irfanın bir konusu olarak ruhsal yansımalar ve onun muhtemel neticeleri boyutunda incelenebilir; ancak burada iki önemli noktayı hatırlatmak gerekir: Birincisi, kamil bir tarikat esasınca müspet veya menfi hiçbir fenomen nedensiz değildir. Eğer birey herhangi bir nedenden ötürü bu cümleden olmak üzere ruhsal algılarında menfi konular ve bazı zararlar ile karşı karşıya gelirse bu direkt olarak bireyin kendi içindeki bağlılık ve sapmalar ile irtibatlı sayılır ve esasen irfanın asıl görevi bu bağlılıkları yok etmek için yolcuya yardımcı olmaktır. Bu yüzden kâmil üstat nefsin tezkiye edilmesi ve bağlılıklardan kurtulma noktasında itminan sahibi olmadan yolcuyu bu ruhsal meseleler ile yüz yüze getirmez; çünkü bu ona hiçbir fayda sağlamaz, aksine ruhsal bozukluklara veya bireyin ruhsal düzlemde daha şiddetli sapkınlıklara yönelmesine neden olur. Bu problemler bağdaşır tekâmülün yeri olmadığı ruhun tabii olmayan bir şekilde ve ters bir süreç içinde kendi özündeki kirlerin pençesinden kurtulmadan gerekli olmayan mavera tecrübeleri ile uğraşması yolunda ortaya çıkar. Bunun ortaya çıkma sebebi de genellikle şeytanidir. İkincisi, eğer birey herhangi bir delilden ötürü böyle sorunlara maruz kalırsa, elbette doğru yol vasıtasıyla bu sorunlardan kurtulmak imkân dâhilindedir. Gerçek irfanda şeriat ve takvaya kâmil bir şekilde bağlı olmaktan ve iman veya ilahi veliler kanalıyla ilahi hidayet ve velayet egemenliğine girmekten başka hiçbir korunak mevcut değildir. Bu yüzden takva sahibi temiz ve kâmil bir arifin terbiyesi altında bulunan kişiler, asla böyle ruhsal ve psikolojik tehlikelere maruz kalmaz ve savunma ışınları gibi şeylere de ihtiyaç duymazlar. Genel olarak bireyin karşılaştığı bu istenmeyen fenomenlerin tümü gerçekte bizzat kendisinin isteğiyle çağrılmıştır. Birey belirgin olarak böyle bir istekte bulunmamış olabilir, lakin metafizik güçleri elde etmek ve şahsi arzulara ulaşmaktan başka bir hedefi olmayan temizlenmemiş bir nefis ile kendini tanınmamış ve şüpheli güçlerin önüne bıraktığı vakit, gerçekte önceden böyle hadiselerin gerçekleşme iznini vermiş sayılır. Bundan dolayı giderilmesi için savunma ışınlarına sığınılan ruhsal muhtemel zarar, gerçekte bireyin içindeki sapma altyapılarında yer alır. Bu hususlar, bunun altyapılarını ortadan kaldırmayla, bireysel menfaatler elde etmek için dış güçlere sığınmaktan vazgeçmekle ve nefis tezkiyesi ve irfandan ibaret asıl hedefe varmaya çalışmayla tedrici olarak ortadan kalkar. Aynı şekilde bireyin içinin ıslah edilmesi ve bu tür fenomenlerin ortaya çıkmasının kökünü kurutmak ile bir irtibatı olmayan dış bir etken sıfatıyla savunma ışınlarına sığınmak, gerçekte yanlış bir sürecin doğal neticesinden kaçmak ve yoldaki sapkınlığın getirilerinden uzaklaşmaktan ibarettir. Bu, bir hastalığı temelden tedavi etmek yerine onun zahirdeki belirtilerini gidermemize benzer. İnsan ilahi şeriata ameli olarak bağlılık göstermek ihtiyacı duymadan, ahlaki yapılandırma ve nefis tezkiyesine önem vermeden, bir hastalığı tedavi etmek gibi menfaatleri elde etmek veya mistik tecrübeler elde etmek ümidiyle kendi özünü tamamıyla bilinmeyen, muğlak ve tanınmaz güçlerin inisiyatifine bırakıyorsa (öyle ki iddia esasınca hatta bu hususlara inanmak bile gerekli değildir), esasen şeytani güçlerin sızması için en olanaklı altyapı hazırlanmış olur. Bu, yolcu veya öğrenci veya hastayı sürekli giriftleşen bir takım hususlar ile çatışır kılar ve hiç kimse de buna maruz kalan kişiye kılavuzluk etme ve kendisini hidayete erdirmek sorumluluğu üstlenmez. Bugün birçok psikolojik, meta psikolojik ve mistik okul, değişik toplumların dinsel inançları, kültür ve kavramlarıyla koordineli bir halde sunulmaktadır. Bu, doğal olarak ilgi duyanlar için geniş çaplı ama sahte bir heyecan yaratmaktadır. Lakin bu dinsel kabuk ve deri çekicilikten başka reel vakıada pek önemli bir değişiklik yaratmamaktadır. Bildiğimiz üzere değişik toplumlarda bu gibi okullardan onlarca ekol ve üstat türemiştir. Neticede bazı ruhsal güçlerden istifade etmek ve müritler tarafından bunun pekiştirilmesinden başka bunların bir kanıtsallığı bulunmamakta ve insanların bilgisel ve mistik ihtiyaçlarını yanıtlayamamaktadırlar. Bu nedenle İslam irfanında kâmil üstat ve ermiş arif çok kere vurgulanmıştır; çünkü böyle bir fert doğru yolda mistik terbiyeyi üstlenir ve mistik hususların mahiyetine dair tam bir bilgi ve bilinç taşır. Böyle bir mistisizmin temel taşı, takva derecelerinde yükselmek ve tüm dünyevi isteklerden arınmaktır. Lakin bunun tersine eksik okullarda bir taraftan ruhsal ve psikolojik algılar ve öte taraftan da bunların mahiyetine yönelik katmerli cehalet bireyi müphem ve tanınmaz bir dünyada yalnız başına bırakır. Bu, genel olarak mistik tecrübe ve ruhsal meselelere geleneksel ve modern şekliyle ilgi duyan kimseleri tehdit eden bir tehlikedir. Önceki dönemlerde de irfan yolunda bu sorunlar mevcuttu. Bu yüzden irfan yolunda hareket etmek (veya metafizik tecrübelere ermek) için masum imam veya Allah’a doğru yapılan yolculuğu sona ulaştırmış kâmil bir arifin eksende bulunası ve irşadı yolun zorunluluklarındandır. Aksi takdirde birçok sapma ihtimali mevcuttur ve en sonda bunun zarar ve ziyanları faydalarından daha çok olacaktır.  

 


[2] Şeyh Mauhmut Şebisteri, Gülşeniraz.

[3] a.g.e.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar