Gelişmiş Arama
Ziyaret
6958
Güncellenme Tarihi: 2012/04/02
Soru Özeti
Vilayet-i fakihin uygulamaya geçmesinin meşruiyeti nasıl açıklanabilir ve acaba vilayet-i fakih Allah tarafından mı yoksa halk tarafından mı naspediliyor?
Soru
Vilayet-i fakihin uygulamaya geçmesinin meşruiyeti nasıl açıklanabilir ve acaba vilayet-i fakih Allah tarafından mı yoksa halk tarafından mı naspediliyor?
Kısa Cevap

Çeşitli suretlerde “vilayet-i fakih” ve vilayeti fakihin uygulamaya geçmesinin meşruiyetini ispatlayabiliriz. İspatı için önemli olan ayrıntılı cevapta okuyacağınız akli ve nakli delillerdir.

Şia’nın görüşünde velayeti fakihi ispatlayan delillere dikkatle velayeti fakih gaybet döneminde (asri gaybet) vilayeti fakihin vilayeti, imamların velayeti Peygamberimizin (s.a.a) velayetinin devamında olduğu gibi, Masum imamların (a.s) velayetinin devamındır. İslam-ı tanıyan, ülke içinde ve ülke dışında gerçekleşen olaylardan haberdar ve toplumu idare etme gücüne sahip olan veliyi fakih velayeti meşru ve bir İslam hükümetinin idare etme sorumluluğunu taşır.  İşte bu veliyi fakih Allah’ın naspettiği veli ve hâkim unvanındadır. Ancak intisap (Allah tarafından atanmış) nazariyesini kabul etmekle birlikte dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki eğer bir toplum için zamana ve mekâna has olmayacak bir şekilde bir kanun koymak istiyorsak o kanunun toplum tarafından kabul edilmesi gerekmektedir. Velayeti fakih nazariyesi de Allah tarafından belirtilmiş olmasına rağmen bundan müstesna değildir. Dolayısıyla uygulamaya geçebilmesi için toplum tarafından kabul görülmesi gerekmektedir.

Ayrıntılı Cevap

Velayeti Fakih’in Uygulamaya Geçmesinin Meşruiyeti:

Fakihin velayetini ve uygulamaya geçmesinin meşruiyetini çeşitli suret ve şekillerde ispatlayabiliriz ki bu ispatlama yöntemi akli ve nakli deliller içermektedir. Şimdi bu deliler aşağıda beyan edilmektedir:

  1. Akli Delil.

Şüphesiz bir açıdan bakıldığında toplumun bir yönetici ve rehbere ihtiyacı vardır. Diğer taraftan hükümet işleri de din çerçevesi dışında değildir; belki dinin dünya unsurları kapsaması bu alanda bir kamil nizam şeklinde sonuncu dinde sunulmuştur. Akıl dinin yönetmeliğe dehalet etmesine karşı hiçbir engel olmadığıyla yetinmiyor bilakis hikmet gereğince bunun zaruri olduğuna ısrar ediyor. Hal böyle olunca şimdi hükümete dini açıdan bakar ve dinin asıl vazifesinin ilahi değerleri, İslamın ideal hedefini ve şer’in hükümlerini korumak olduğunu kabul edersek akıl şuna hüküm eder: bu hükümetin başına ilahi hükümleri bilen ve dini vazifelere tasallutu olan ve hükümeti idare edecek birinin gelmesine gerekmektedir. Eğer toplumun arasında Masum olan bir kimse olursa tabii olarak akıl onun başa geçmesini uygun görür. Ama şimdi böyle bir kimsenin olmadığı için adil ve toplumu idare edebilecek bir fakihlerin bu makama geçmesine hüküm eder.

Başka bir tabirle akıl inançlı ve ideal hedefi olan bir hükümetin başına bu hükümetin ideal hedefini bilen bir kimsenin geçmesine hüküm eder. İlahi kanun ve hükümlerin ayini olan İslam şeri’atinde böyle bir kimseler fakihlere tekabül ediyor.[1]

  1. Nakli Delil:

Fakihin velayetinin ve yürürlüğe geçmesinin meşruiyetinin ispatlanması için birçok rivayete istinat edilmiştir.[2] Burada bir rivayeti zikrederek onunla yetiniyoruz:

  1. Merhum Saduk’un İmam Ali (a.s)’den naklettiğine göre Allah Resulü şöyle buyurmuştur:

Allahumme irhem hulafa-i, ellezine ye’tune min badi ve yervune hadisi ve sünneti”.  Yani “Allah’ım benim halifelerime (yerime geçenleri - varislerimi) merhamet et”. Peygamber Efendimizden sizin halifeleriniz kimlerdir diye soruldu? Allah Resulü şöyle buyurdu: “Benden sonra, benim hadis ve sünnetimi nakleden kimselerdir.”

Zikredilen rivayet farklı senetlerle çeşitli kitaplarda nakledilmiştir.[3] Bu hadisin sadır olduğuna itimadımız vardır ve itibarında şüphe yoktur.[4]

Bu hadisin “ Velayeti fakih” konusuna delalet ettiğinin nasıllığını açıklamak için önce iki noktaya değinmemiz gerekmektedir:

  1. Resulü Ekrem (s.a.a) genel anlamda üç temel şana (makama) sahiptir:

Risalet: İlahi ayetleri tebliğ etme ve şer’i hükümleri ulaştırma ve halkın kılavuzluğu.

Yargı: İhtilaflı konularda hüküm verme ve husumeti yok etmek.

Vilayet: İslam toplumunu sevk ve idare etmektir.

  1. “Peygamber Efendimizden (s.a.a) sonra gelen ve onun hadis ve sünnetini nakledenlerden ” kasıt fakihlerdir,  raviler ve muhaddisler değil; zira sadece hadisi nakleden bir ravi naklettiği hadisin Peygamber Efendimizin kendi sünneti ve hadisi olup olmadığını teşhis edemez. O sadece duyduğu lafızları yâda gördüğü amelleri bu lafızların ve amellerin neden sadır olduğunu, muarız ya muhassız yada onun kayıtlandıranını tanımaksızın ve muarız olduğu zaman onu nasıl birleştireceğini bilmeksizin nakleder. Bu konulardan haberdar olan kişi içtihat ve fetva verme makamına ulaşmış birisidir ve yüce fakihlik derecesine nail olmuştur.

Bu iki noktayı göz önünde bulundurduğumuz zaman hadisten elde edilen anlam şöyle olmaktadır: “Fakihler Peygamber Efendimizin (s.a.a) varisleridirler” ve Peygamberimizin (s.a.a) farklı yönleri olup varisleri için özel bir yön belirtmemiştir. Netice itibarı ile fakihler bütün yönleri ile Peygamber Efendimizin (s.a.a) varisleridirler.[5]

Sonuç itibari ile Şia’nın görüşünde fakihlerin velayetini (velayeti fakihin) ispatlayan deliller gereğince fakihlerin velayeti gaybet döneminde Masum imamların (a.s) velayetinin devamıdır, nasıl ki masum imamların velayeti Peygamberimizin (s.a.a) velayetinin devamı olduğu gibi. Sonuçta İslam toplumunun başında ve ağır idarecilik makamının başında, eğer Masum (a.s) varsa kendisi eğer yoksa fakihler bu sorumluluğu üstlenmeleri inancı hâsıl olmaktadır. Bu görüş, İslam’ın görüşüne göre hükümetin asli vazifesinin toplumda ilahi hüküm ve değerleri genişletmesi noktasının kabul edilmesinin neticesidir ve böyle bir hedefin tahakkuku için karar alma makamının en tepesinde dini tanıyan birinin olmasına ihtiyaç vardır. Elbette şüphesiz bu şahsın ülke dışı durumlarından haberdar olması ve aynı şekilde toplumu idare etme yeteneğine sahip olması gerekmektedir.[6]

Yukarıda belirtilen konular esasınca, gaybet asrında, ülke içi ve dışı konulardan haberdar ve toplumu idare etmeye gücü olan veliyi fakihin velayeti meşru olup, İslam hükümetinin yürütme sorumluluğunu üstlenebilir.

Velayeti Fakih’in İntisabı:

Velayeti fakihin gaybet asrındaki velayeti, Masum imamların (a.s) velayetinin devamıdır, nasıl ki masum imamların velayeti Peygamberimizin (s.a.a) velayetinin devamında olduğu gibi ve açıklanan konulara bakıldığında, velayeti fakih, veli ve idareci[7] unvanıyla Allah tarafından naspedilmiştir.  Başka bir tabirle velayeti fakih, vilayet makamına sahip ve İslami toplumların işlerinin idarecisi olmaktadır ve mukaddes şeriat onu bu makama seçmiştir.[8]

İşte bu veliyi fakih Allah’ın naspettiği veli ve hâkim unvanındadır. Ancak intisap (Allah tarafından atanmış) nazariyesini kabul etmekle birlikte dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki eğer bir toplum için zamana ve mekâna has olmayacak bir şekilde bir kanun koymak istiyorsak o kanunun toplum tarafından kabul edilmesi gerekmektedir. Velayeti fakih nazariyesi de Allah tarafından belirtilmiş olmasına rağmen bundan müstesna değildir. Dolayısıyla uygulamaya geçebilmesi için toplum tarafından kabul görülmesi gerekmektedir.[9]

Rehberlik şartlarına sahip olan fakihi seçmek için iki yol vardır:

  1. Direk seçme.
  2. Dolaylı seçme.

Hatta intisap (Allah tarafından atanmış) nazariyesine göre bile her ne kadar fakihin başında bulunduğu hükümetin meşruiyeti Allah ve Masum imamlar (s.a.a) tarafından sağlanılıyor ve meşruiyeti halkın seçimine kaynaklanmamıştır ama halkın rehberi belirtmek noktasında büyük bir rolü vardır. Elbette halkın rolü sadece nizamı işlevli hale getirmek ve rehberin arzularını yerine getirmekle sınırlı değildir. Bilakis dolaysız veya dolaylı olarak “gerekli şartlara haiz olan fakihi” keşif etmek ve toplumun rehberliğini üstlenecek emir sahibi olan kimsenin (veliyi emrin) kim olduğunu reel âlemde tayin etmek ve örneğini bulmak onların işidir. Fakihin kendi mesuliyetini ve vazifelerini yerine getirme imkânını tanıyan yine halktır.[10]

Bu konu hakkında daha geniş bilgi için yazarı Mehdi Hadevi Tahrani olan “Velayet ve Diyanet” kitabının 59. – 64.- 102. ve 107. sayfalarına müracaat edebilirsiniz.

 


[1] Hadevi Tahrani, Mehdi, “Vilayet ve Diyanet”, baskı, 5, Kum:  müessesei ferhengiyi hanei hired, 1389, s. 94 – 95.

[2] A.g.e s. 95 - 102

[3]  Saduk, “Men La Yehduru’l Fakih” c. 4, s: 420, (Babu’n Nevedir, hadis 5919); Saduk, “Kitabu’l Amali”, s: 109, (34. Meclis, hadis 4); Saduk, “Uyun-i Ahbari’r Rıza” c: 2, s: 37, hadis 94; Saduk, “Meaniu’l Ahbar”, c: 2, s: 374, bab 423; El-Hürrü’l Amuli, “Vesailu’ş Şia” c: 18, s. 65 ve 66 (Kitabu’l kada, Ebvabı Sıfatu’l kadi, bab 8, hadis 50 ve 53); Merhum Nuri, “Müstedreku’l Vesail” (Kitabu’l Gaza, Ebvabı Sıfatu’l Gazi, bab 8, hadis 52, 48, 11, 10); Meclisi, “Biharu’l Envar”, c: 20, s: 25, (Kitabu’l ilm, bab 8, hadis 83); Hindi, “Kenzu’l Ummal”, c: 10, s: 229 (Kitabu’l İlm min gısmıl Egval, bab 3, hadis 29209).    

[4] “Velayet ve Diyanet”, s: 96.

[5] Fıkıh literatüründe bu konuya “mütaallakın silinmesinden kaynaklanan itlak” denilmektedir. Daha fazla bilgi için: İmam Humeyni (r.a), “Kitabu’l Bey”, c. 2, s: 468; Hairi, Seyit Kazım, “Esasu’l Hükümetu’l İslamiye”, s. 150; Muntezeri, “Vilayetu’l Fakih”, c: 1, s: 463.

[6] Hadevi Tahrani, Mehdi, “Velayet ve Diyanet”, s: 63 – 64.

[7] A.g.e, s: 102.

[8] A.g.e, s: 111.

[9] A.g.e, s: 107 – 108.

[10] A.g.e, s: 107 – 108.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Erkek karısını dışarıda çalışmaya mecbur edebilir mi?
    11433 Pratik Ahlak 2011/01/17
    Aile düzeninde masrafların karşılanması erkeğin vazifesi olup, erkek bu konuda karısını çalışmaya zorlayamaz. Ama kadın kocasının rızasını kazanmak için yapacağı her işin karşılığında çok sevap alır, ancak yapacağı iş dini kural ve ölçülerle çelişmemelidir. ...
  • Zaman nedir? İnsan tarafından kontrol edilebilir mi?
    13370 İslam Felsefesi 2011/11/22
    Filozofların önemsedikleri ve görüş ayrılığına düştükleri felsefî önemli konulardan birisi zaman meselesidir. Zaman hakkında değişik teoriler öne sürülmüştür. Meşhur filozoflar şöyle demektedir: Zaman hareketin miktarıdır, müstakar olmayan bir varlıktır ve hareketle vardır. Hareket onu taşır. Molla Sadra şöyle der: Zaman hareketin miktarıdır ve hareket etmeleri açısından hareket eden şeylerin ...
  • Acaba Allah yetmiş yaşındakileri seviyor ve seksen yaşındakileri, azap etmeyeceğini söylemiş midir?
    8027 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2015/05/27
    İmam Sadık’tan (a.s.), rivayi (rivayet içerikli) kaynaklarda müminlerin mükâfatı noktasında bir rivayet nakil edilmiş ki şöyle buyuruyor: kırk yaşından sonra imanlı kimseler her on senede Allah tarafından özel merhamet ve lütufla karşılaşıyorlar. Eğer bu rivayetin senedinde, azıcık tesamuh göstersek ve başka rivayetleri de bunun yanına koyup, dikkate alırsak ...
  • Neden kötü bir olay yaşandığında maslahatın bu olduğu söylenir?
    4043 شبهه شناسی 2020/01/20
  • Niçin İslami düşünceyi açıklamak için her yönlü kamil bir sistematik teoriye ihtiyaç vardır?
    7270 Yeni Kelam İlmi 2007/08/23
    Şimdiye kadar din bilginleri, evrensel ve belli dönemlere ait unsurları içeren İslami öğretiler karşısında tikelci bir yöntem kullanmışlardır. Böyle bir yöntem ve yaklaşım İslami araştırmaların sistematik bir yapıya sahip olmasını önlemiştir. İslami düşünceyi oluşturan öğeler birbirleriyle aralarında bir düzene tabii tutulmadan bir araya toplanmıştır. Bu bir araya ...
  • Mümkünse nur suresinin 30 ve 31. Ayetlerini açıklayınız. Yani bu iki ayet hakkında zikredilen tefsirleri açıklayınız. Elimde bir araştırma var bu araştırmamda açıklamanıza ihtiyacım var.
    17828 Tefsir 2011/08/30
    Bu iki ayet İslam’da kadınların hicabı ve örtünmeleri ve örtünmelerinin haddi hakkındadır. “Tefsiri nümüne” farklı tefsirlerin özeti ve onların bir alıntısı konumda olduğu itibariyle bu iki ayetin tefsirini söz konusu tefsirde yapılmış açıklamayı burada zikrediyoruz. ...
  • İslam’a ve Şia’ya göre İnsan hangi alanlarda ihtiyar ve hürriyete sahiptir?
    8467 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Dini metinlere başvurduğumuzda ayet ve hadislerin manalarında dikkat ettiğimizde insanın muhayyer olduğu görüşü ortaya çıkar. Bu sözden insanın her yönlü muhayyerliğe sahip olduğu ve hiçbir etkenin onun davranış ve işlerine etki yapmadığı anlamı kastedilmiyor. Maksat sadece şu ki bütün bu faktörlerin, koşulların varlığının ve ilahi iradenin egemenliğinin yanı sıra yine ...
  • Estetik ameliyatlar konusunda İslam’ın görüşü nedir?
    7884 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/05/14
    Ehl-I Beyt Mektebinin büyük Taklit Mercilerinin güzellik amaçlı estetik ameliyatları konusunda ki çeşitli görüşleri aşağıda sıralanmıştır:Ayatullah el-Uzma Hamei’nin yetkili bürosu tarafından yayınlan fetva:Mahrem olmayanın insana dokunmasının ve başka günahı gerektirmediği müddetçe, estetik ameliyeti haddi zatında caizdir.Ayetullah el Uzma Mekarim Şirazi’nin bürosu tarafından yayınlana fetva:Başka bir haramı ...
  • Acaba "Bütün imamlar İslam peygamberiyle aynı derecededirler" hadisi (Kafi, c. 1 s. 270) doğru mu?
    7407 Eski Kelam İlmi 2010/09/20
    Ondört masum manevi, melekuti ve insani kemaller yönünde en doruk noktada yer almalarına rağmen Son Peygamber (s.a.a) bunların en kamili ve nuru en üstün olanıdır. Resul-i Ekrem Hz. Muhammed hiçbir imam'ın taşımadığı üstünlük ve özelliklere sahiptir. Nitekim ayni hadiste şöyle deniyor: İmamlar Peygamber'in makamındadırlar ancak peygamberlik makamı hariç ve ...
  • İmam Ali (a.s) ölüleri diriltebilir mi?
    12748 Tefsir 2012/07/24
    Bir kimsenin bağımsız olarak ve Allah’a ihtiyaç duymadan böyle bir işi yapması fiilsel tevhit (yaratılışta tevhit) ile çelişir; çünkü ölüm ve hayat sadece Allah’ın elindedir. Ama bir kimse ilahi izin ile böyle bir iş yapmak isterse, böyle bir fiil gerçekleşebilir ve bu hususta hiçbir akli bir engel ...

En Çok Okunanlar