Gelişmiş Arama
Ziyaret
7537
Güncellenme Tarihi: 2012/02/14
Soru Özeti
Nehcü’l Belağa’nın bir yerinde Hz. Ali (a.s)’nin Harici olan kimselerden birisine “Ey dişsiz adam” dediğini okudum. Acaba Hz. Ali (a.s)’nin böyle bir hakarette bulunması doğru mudur?
Soru
Nehcü’l Belağa’nın bir yerinde Hz. Ali (a.s)’nin Haricilerden olan bir kimseye “Ey dişsiz adam” dediğini okudum. Acaba Hz. Ali (a.s)’nin böyle bir hakarette bulunması doğru mudur?
Kısa Cevap

Alay ederek, bağırıp çağırarak ve hakarette bulunarak, karşı tarafın şahsiyetini tahrip etmeye çalışan kimseler vardır. İslami açıdan ve “Misliyle karşılık verme” kanununa göre bu tür uygunsuz davranışların önünü almak için, muhatabın hakaret içeren davranışına karşılık verilebilinir. Ne var ki Müminlerin Emiri (a.s) çoğunlukla istidlalle veya susarak haricilerin slogan ve tebliğlerine cevap vermiş ve sadece başka bir çözüm yolunun olmadığı yerlerde karşı tarafın hakaret içeren davranışına karşı misliyle cevap vermiştir ki sizin sorunuz da bu konulardan birisini içermektedir.

Elbette şu noktaya dikkat edilmesi gerekir: “Dişsiz” kelimesi hakareti gerektiren bir kelime değildir ve o zamanın toplumunda fertlerin çoğunun yüz şeklinin zahiri görünümüne uygun lakabı vardı ve söz konusu bu lakap, hakaret olarak telakki edilmiyordu. Bunun örneğini “Malik” için kullanılan “Eşter” lakabında görmek mümkündür.

Ayrıntılı Cevap

Öncelikle sizin söz konusu ettiğiniz Nehcü’l Belağa’nın 182. Hutbesinde geçen ibareyi mütalaa edip sonra cevap vereceğiz.

Haricilerden biri olan Burc b. Mushir’ut Tai’nin “Hüküm ancak Allah’ındır” feryadını duyduğunda Ali (a.s) şöyle buyurdular: “Ey dişleri düşmüş adam, sus! Allah çirkinleştirsin seni! Allah’a andolsun, Hak ortaya çıktığı ve hiçbir şek ve şüphenin olmadığı zaman senden ne bir eser vardı ve nede feryadın işitiliyordu. Batılın, hakkın karşısında savaş açtığı şu anda, sen, hızla büyüyen erkek keçinin boynuzu gibi kendini ortaya atıp ön plana çıkartmaya çalışıyorsun!”

Tarihe baktığımız zaman Hariciler “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganını çarpıtıp ortaya atarak Müminlerin Emiri hz. Ali’inin (a.s) Sıffin savaşını sonuçlandırmak için yaptığı çabayı sorguladıklarını, onlardan birçoğunun sahip oldukları zaaf ve dar görüşlülüğünden ötürü imam Ali tarafından kabul görülen sulhu onun aleyhine döndürerek kabul ettiği barıştan ötürü O’nun (a.s.) küfre girdiği için bir gerekçe göstediklierini Ve Nihayet her hükümeti batıl sayarak bir çeşit anarşizme inandıklarını görürüz.

Saygı değer İmam (a.s), defalarca bu tür istidlalin batıl olduğunu mantık ve delille ispat etmeye çalışmıştır.[1]Bu kimselere yumuşak davranmanın faydalı olacağını düşündüğü bazı yerlerde hiç tereddüt etmeden yumuşak davranmıştır. Bunun örneklerinden birisi şöyledir: İmam Ali (a.s) hutbe irat etmekle meşgulken Haricilerden birisi “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganı attı, ne var ki imam susarak geçiştirdi. Daha sonra ikinci kişi aynı sloganı tekrar etti ve imamın sessizliğiyle yüz yüze kaldı. İmamın bu sessizliği, sloganın mescidin dört bir yanından işitilmesine kadar devam etti. Bu haldeyken İmam Ali (a.s) onlara doğru dönüp şöyle buyurdu: Doğru olan bu slogandan siz yanlış bir güdü güttüğünüz halde ama her halükarda şu üç ayrıcalığa sahipsiniz:

1. Bizim mescitlerimize gelip ibadet edip namaz kılmakta serbestsiniz.

2. Bizden ayrılmadığınız müddetçe beytülmalden hak ve hukukunuz kesilmeyecektir.

3. Bize karşı savaş açmadığınız müddetçe kesinlikle sizin aleyhinize savaş açılmayacaktır.[2]

Başka bir örnekte şöyledir: Haricilerden birisi İmam Ali’nin (a.s) cemaat namazına katılıp namazın ortasında Kur’an’dan bir ayet okuyarak, İmam Ali’nin geçmişte yapmış olduğu cihadının faydasız ve geçersiz olduğunu söyleyerek O’nu suçlayıp ziyana uğrayanlardan saydı.

İmam, iki defa Kur’an’ın hürmetine sustu ve üçüncü defa ise biraz duraklayıp, insanı keskin ve haşinliğe yönlendirmeye çalışan kimselerin karşısında sabır ve metaneti ihtiva eden ayeti okudu ve daha sonra namazına devam etti.[3]

Bunca istidlal ve bağışlamaya karşın, hiç savaş geçmişi olmayan veya ilimden nasibini almayan kimseler vardı ve bu kimselerin İslam camiasında hiçbir varlıkları söz konusu değildi. Bu kimseler, isim ve şöhret aşığı olmaları hasebiyle o günün durum ve şartlarını dikkate alarak Müminlerin Emiri’nin (a.s) şahsiyetini tahrip etme vesilesiyle toplum içinde kendilerini ortaya atarak bir konum edinebilmek için bir alt yapı oluşturmayı düşünüyorlardı.

Böyle bir gurupla ilmi söyleşi yoluyla ve mantıki istidlalle uygun bir neticeye varılamayacağı gayet doğaldır. Anlık mizaç sahibi ve kendini büyük gören bu kimselerin karşısında, onların diliyle konuşmak ve onların yöntemiyle cevap vermekten başka bir çare yoktur ve affın belli bir miktardan öteye geçmesi ise sapır saçma konuşmalara mecal bırakmaktan ve sonuç itibariyle umumi düşüncenin saptırılmasından başka bir netice vermeyecektir.

İmam Ali (a.s) bu konuda Kumeyl ile dertleşmiş ve bazı gevşek kimselerin özelliklerini sayarak bu kimselerin ilimden nasibini almadıklarını veya kendi davranışı için uygun bir yorum getirmeksizin her türlü slogan ardınca kaçtıklarını ve her türlü esinti karşısında yönlerini değiştirdiklerini buyurmuşlardır.[4]

“Burc b. Mushir ‘de bu gurupta yer alan kimselerden bir kimse idi. Bu gurupta yer alan kimselerden olmamış hakikati arayan bir kimse olmuş olsaydı, hiçbir ön hazırlık olmaksızın toplum arasında zamansız feryat etmezdi. Ve İmam Ali’nin sabır ve tahammülünden kötü yönde yararlanmaz ve İmam’a hakaret içerikli davranışlarda bulunmazdı. Kendisi için açıklık kazanmamış meseleleri de toplum içinde değil, İmam’ın kendisine veya İmam’ın yaran ve tabilerine açar istidlal ve mantık yoluyla uygun bir sonuca ulaşabilirdi.

Diğer taraftan şartlara riayet ederek misliyle karşılık vermenin de İslam tarafından kabul edildiğini biliyoruz. Allah-u Teâlâ Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyuruyor: O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın…”[5]

Bu doğrultuda şunu söylemek mümkündür: Eğer fertler tarafından ortaya atılan sloganlar, toplum içinde İmam Ali’ye (a.s) hakaret sayılıyor, onu küfürle suçlamak anlamına geliyor ve söz konusu sloganlardan İmam Ali’nin şahsiyetini tahrip etme amacı güdülüyorsa ve bunun ötesinde eğer şiar edinmiş sloganlar dini kavram ve öğretilerinin saptırılmasına kadar ilerliyorsa İmam Ali (a.s)’nin onlara karşı hakaret içeren davranışta bulunma hakkı doğuyor.

Ne var ki böyle bir hakka sahip olmakla birlikte, daha önce zikrettiğimiz gibi Müttakilerin mevlası Hz. Ali (a.s.) çoğu yerde mantıksal cevap vermeyi veya susmayı tercih ediyordu. Hatta karşı tarafın hakareti hak etmiş olduğunu görmüş olsaydı bile, zahirde hakaret anlamını içeren kelimeleri onlar için kollanmayı uygun gördüğü zamanlarda bile iki yönlü olan kelimelerden istifade ediyordu ki taşıdığı manalardan birisi hakaret içerikli olmasın. Bu bağlamda “Dişleri düşmüş” anlamını ifade eden “eserm” ve iki anlam ifade eden “ibni haik” kelimelerini örnek gösterebilinir.

Başka bir yerde İmam Ali (a.s), o zamanın valisi olan ve verdiği cihat emrine karşı çıkan bencil bir kimseyi tahkir etmek için “ibni haik” (örgücü çocuğu) kelimesini uygun görmüştür.[6] O zamanın şartlarına göre ilk bakışta “örgücülük” mesleği, düşük bir meslek olarak görülüyordu ama başka rivayetleri dikkate alarak[7] şöyle bir sonuca ulaşılması mümkündür: Gerçekte İmam bu sözüyle o mesleği aşağılamak maksadını gütmemiştir, bilakis o kimsenin “Yalan uyduran ve yalancı” bir kimse olduğunu vurgulamak istemiştir.

“Dişsiz” anlamını ifade eden “eserm” bir bağlamda sadece bir ferdin özelliğinin açıklayıcısı olup hakaret anlamı sayılmayabilir. “Gözü yarık” veya “Kaşı yarık” anlamına gelen “Eşter” lakabı, Ali (a.s)’nin çok değerli ordu komutanı “Malik” için hakaret içerikli bir anlamı taşımıyor olması gibi.

Başka bir anlamda belki de “Dişsiz” lakabı, istidlal ve mantık zaafının dolaylı ve kapalı (kinayeli) bir anlatım tarzı olabilir ki hariciler için bu söz konusuydu; zira mantıksız insan, dişsizlikten ötürü normal konuşmaktan mahrum olan fert gibidir.

Buna binaen bu açıklama doğrultusunda Allah’ın veli kullarının söylem ve davranışlarının tamamının, zahiri manada tefsir edilmemesi gerektiğini kabul etmemiz gerekir.

 



[1] Örnek unvanında bakınız: Nehcü’l Belağa, Kum: Daru’l Hicre Yayınevi,  40. Hutbe s. 82.

[2] Temim Mağribi, Nu’man b. Muhammed, De’aimü’l İslam, Mısır: Daru’l Mearif, 1385 h. k, c. 1, s. 393.

[3] Şeyh Tusi, Muhammed b. Hsan, “Tehzibu’l Ahkam”, Tahran: Daru’l Kütübü’l İslamiye, h. ş, c. 3, s. 35, hadis, 39.

[4] Nehcü’l Belağa, Kum: Daru’l Hicret Yayınevi, Hikmetli sözler 147, s. 496.

[5] Bakara, 194.

[6] Mecsisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, Beyrut: Müessesetu’l Vefa, 1404 h. k, c. 32, s. 86.

[7] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, “Kafi, Tahran: Daru’l Kutübü’l İslamiye, 1365, h. ş, c. 2, s. 340, Onuncu rivayet.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Lütfen Hz. Yusuf kıssasındaki önemli noktaları açıklar mısınız?
    45081 Masumların Siresi 2010/11/08
    Kur’an’daki en güzel kıssa olarak nitelendirilen Hz. Yusuf (a.s) kıssası ders, ibret ve şahsi, ahlakî, içtimai ve ailevî erdemleri içermektedir. Bu erdemlerden bazıları şunlardır: 1. İnsanları Allah’a doğru çağırma yolunda Peygamberlerin ifa ettikleri rolü ve çektikleri sıkıntıyı tanımak
  • Mü’minun Suresinin 101. Ayeti ile Saffat surenin 27 ve 50. ayetleri arasında var olan çelişkiyi nasıl bertaraf ediyorsunuz?
    8956 Tefsir 2012/06/10
    Genel anlamda kuranı kerim ayetleri arasında ve özel anlamda soruda zikredilen ayetler arasında çelişki ve tezat bulunmamaktadır. Zira “o günde hiç kimse başka bir kimseden sual etmez ve yârdim dilemez” şeklindeki ayetler, dirilmenin ilk merhalesine işaret etmektedir. Bu da o günün çok dehşetli bir gün ve o ...
  • Hz. Abbas su getirirken hangi şiiri okudu?
    15574 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2011/12/20
    Eskiden savaşçılar savaşlarda kendi safındakilere moral vermek, düşmanların da moralini bozmak için şiarlar verir, kahramanlık şiirleri okurlardı. İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı da aşura günü anlamlı ve etkili şiarlar verir, kahramanlık şiirleri okurlardı. İmamın (a.s) değerli kardeşi Hz. Ebulfazl Abbas da aşura gününde güzel ve eşsiz şiirler ...
  • 'Her gün Aşuradır, her yer Kerbela' sözü bir hadis midir? Hadis ise senet ve itibarı ne ölçüdedir?
    11651 Masumların Siresi 2009/02/22
    Hadis kitaplarında 'Her gün Aşuradır, her yer Kerbela' sözünün Masumlara (a.s) ait olduğuna dair bir delile rastlamadık. Ancak bu söz Kerbela olayı hedef ve maksadını ifade etmek yönünden güzel bir anlamı ifade eden anlamlı mesajlar içeren bir sözdür. Zira İmam Mehdi (a.s) zuhur edip zalimlerin kökünü ...
  • Bir insan Cuma gecesi veya günü ölürse, her zaman için kabir baskısından güvende olur, diye söylenen söz doğru mudur?
    10870 Eski Kelam İlmi 2012/01/18
    Hafta içinde Cuma gecesi ve gününün özel bir üstünlük ve değeri vardır ve bunlardan birisi şudur: Eğer mümin bir insan bu vakitte dünyadan göçerse, onun bereket ve değeriyle kabir ve berzah âlemindeki bazı sorun ve hadiseler ondan uzak kılınır. Peygamber-i Ekrem’den (s.a.a) şöyle rivayet edilmiştir: Cuma, günlerin efendisidir ve ...
  • Neden Allah cennetin çoğunu maddi hususlar ile nitelemiştir?
    6922 Eski Kelam İlmi 2012/05/27
    Kur’an-ı Kerim’de cennet ve cehennem hem maddi özellikler ve hem de ruhani ve manevi özellikler ile betimlenmiştir. Maddi nimetler ile nitelemek, birçok insanın manevi ve ruhani nitelemeler aracılığıyla bilgi edinmesinin zor ve hatta imkânsız olması nedeniyledir. Zira insanların zihni daha çok maddi konulara alışıktır ve bu nedenden ...
  • Evrendeki boylamsal silsileyi açıklar mısınız?
    7155 İslam Felsefesi 2010/09/22
    Meşa, İşrak ve Aşkın Hikmet ekolü taraftarı dâhil tüm ilahî bilgeler “bir kaidesi” esasınca şöyle demektedir: Yüce Allah yalın ve birdir. Hakeza bir cihete sahiptir. Bu nedenle yaratılış evreni ve birçok sonucun bir ve yalın olan ilahî zattan sadır olması muhaldir. Bundan dolayı bilgeler akıllar ...
  • İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamında şehitlerden kaç tanesi Allah Resulü’nün (s.a.a) ashabındandı?
    7876 Büyük Şahsiyetlerin Siresi 2012/08/26
    Son Aşura araştırmacıları arasında ve yaptıkları tahkikat sonucu, İmam Hüseyin’in (a.s) yarenleri arasında beş kişinin Peygamber’in (s.a.a) ashabından olduğu ve Aşura kıyamında şahadete eriştikleri meşhurdur. Bu beş kişi şunlardır: Enes b. Haris, Hani b. Urve, Müslim b. Evsece, Habip ibni Mezahir ve Abdullah b. Yektar ...
  • Pak ve tertemiz olan ehlibeyt İmamlarının (a.s.) kabirleri hangi şehirlerdedir?
    13840 تاريخ بزرگان 2011/09/21
    Pak ve tertemiz olan ehlibeyt İmamlarının (a.s.) kabirleri aşağıdaki Şehir ve Ülkelerdedir:1-  İmam Ali’nin (a.s.) mübarek kabri Irak’ın Necef şehrinde.
  • Niçin bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliği ile eşittir?
    21658 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2009/07/04
    Yüce Allah tarafında insanlar için belirlenen kanunlar yaratılış âlemi, evrenin gerçekleri ve insanın yaratılışı ile uyum içindedir. Kadının yaratılışı erkeğin yaratılış ve yapısı ile farklı olduğu için Bu iki varlığın görev ve hükümleri de farklıdır. Bu görevlerden biri mahkemede şahitlik yapmaktır Bu görev hislerin etkisinde kalınmadan ve ...

En Çok Okunanlar