Gelişmiş Arama
Ziyaret
7431
Güncellenme Tarihi: 2012/02/14
Soru Özeti
Nehcü’l Belağa’nın bir yerinde Hz. Ali (a.s)’nin Harici olan kimselerden birisine “Ey dişsiz adam” dediğini okudum. Acaba Hz. Ali (a.s)’nin böyle bir hakarette bulunması doğru mudur?
Soru
Nehcü’l Belağa’nın bir yerinde Hz. Ali (a.s)’nin Haricilerden olan bir kimseye “Ey dişsiz adam” dediğini okudum. Acaba Hz. Ali (a.s)’nin böyle bir hakarette bulunması doğru mudur?
Kısa Cevap

Alay ederek, bağırıp çağırarak ve hakarette bulunarak, karşı tarafın şahsiyetini tahrip etmeye çalışan kimseler vardır. İslami açıdan ve “Misliyle karşılık verme” kanununa göre bu tür uygunsuz davranışların önünü almak için, muhatabın hakaret içeren davranışına karşılık verilebilinir. Ne var ki Müminlerin Emiri (a.s) çoğunlukla istidlalle veya susarak haricilerin slogan ve tebliğlerine cevap vermiş ve sadece başka bir çözüm yolunun olmadığı yerlerde karşı tarafın hakaret içeren davranışına karşı misliyle cevap vermiştir ki sizin sorunuz da bu konulardan birisini içermektedir.

Elbette şu noktaya dikkat edilmesi gerekir: “Dişsiz” kelimesi hakareti gerektiren bir kelime değildir ve o zamanın toplumunda fertlerin çoğunun yüz şeklinin zahiri görünümüne uygun lakabı vardı ve söz konusu bu lakap, hakaret olarak telakki edilmiyordu. Bunun örneğini “Malik” için kullanılan “Eşter” lakabında görmek mümkündür.

Ayrıntılı Cevap

Öncelikle sizin söz konusu ettiğiniz Nehcü’l Belağa’nın 182. Hutbesinde geçen ibareyi mütalaa edip sonra cevap vereceğiz.

Haricilerden biri olan Burc b. Mushir’ut Tai’nin “Hüküm ancak Allah’ındır” feryadını duyduğunda Ali (a.s) şöyle buyurdular: “Ey dişleri düşmüş adam, sus! Allah çirkinleştirsin seni! Allah’a andolsun, Hak ortaya çıktığı ve hiçbir şek ve şüphenin olmadığı zaman senden ne bir eser vardı ve nede feryadın işitiliyordu. Batılın, hakkın karşısında savaş açtığı şu anda, sen, hızla büyüyen erkek keçinin boynuzu gibi kendini ortaya atıp ön plana çıkartmaya çalışıyorsun!”

Tarihe baktığımız zaman Hariciler “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganını çarpıtıp ortaya atarak Müminlerin Emiri hz. Ali’inin (a.s) Sıffin savaşını sonuçlandırmak için yaptığı çabayı sorguladıklarını, onlardan birçoğunun sahip oldukları zaaf ve dar görüşlülüğünden ötürü imam Ali tarafından kabul görülen sulhu onun aleyhine döndürerek kabul ettiği barıştan ötürü O’nun (a.s.) küfre girdiği için bir gerekçe göstediklierini Ve Nihayet her hükümeti batıl sayarak bir çeşit anarşizme inandıklarını görürüz.

Saygı değer İmam (a.s), defalarca bu tür istidlalin batıl olduğunu mantık ve delille ispat etmeye çalışmıştır.[1]Bu kimselere yumuşak davranmanın faydalı olacağını düşündüğü bazı yerlerde hiç tereddüt etmeden yumuşak davranmıştır. Bunun örneklerinden birisi şöyledir: İmam Ali (a.s) hutbe irat etmekle meşgulken Haricilerden birisi “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganı attı, ne var ki imam susarak geçiştirdi. Daha sonra ikinci kişi aynı sloganı tekrar etti ve imamın sessizliğiyle yüz yüze kaldı. İmamın bu sessizliği, sloganın mescidin dört bir yanından işitilmesine kadar devam etti. Bu haldeyken İmam Ali (a.s) onlara doğru dönüp şöyle buyurdu: Doğru olan bu slogandan siz yanlış bir güdü güttüğünüz halde ama her halükarda şu üç ayrıcalığa sahipsiniz:

1. Bizim mescitlerimize gelip ibadet edip namaz kılmakta serbestsiniz.

2. Bizden ayrılmadığınız müddetçe beytülmalden hak ve hukukunuz kesilmeyecektir.

3. Bize karşı savaş açmadığınız müddetçe kesinlikle sizin aleyhinize savaş açılmayacaktır.[2]

Başka bir örnekte şöyledir: Haricilerden birisi İmam Ali’nin (a.s) cemaat namazına katılıp namazın ortasında Kur’an’dan bir ayet okuyarak, İmam Ali’nin geçmişte yapmış olduğu cihadının faydasız ve geçersiz olduğunu söyleyerek O’nu suçlayıp ziyana uğrayanlardan saydı.

İmam, iki defa Kur’an’ın hürmetine sustu ve üçüncü defa ise biraz duraklayıp, insanı keskin ve haşinliğe yönlendirmeye çalışan kimselerin karşısında sabır ve metaneti ihtiva eden ayeti okudu ve daha sonra namazına devam etti.[3]

Bunca istidlal ve bağışlamaya karşın, hiç savaş geçmişi olmayan veya ilimden nasibini almayan kimseler vardı ve bu kimselerin İslam camiasında hiçbir varlıkları söz konusu değildi. Bu kimseler, isim ve şöhret aşığı olmaları hasebiyle o günün durum ve şartlarını dikkate alarak Müminlerin Emiri’nin (a.s) şahsiyetini tahrip etme vesilesiyle toplum içinde kendilerini ortaya atarak bir konum edinebilmek için bir alt yapı oluşturmayı düşünüyorlardı.

Böyle bir gurupla ilmi söyleşi yoluyla ve mantıki istidlalle uygun bir neticeye varılamayacağı gayet doğaldır. Anlık mizaç sahibi ve kendini büyük gören bu kimselerin karşısında, onların diliyle konuşmak ve onların yöntemiyle cevap vermekten başka bir çare yoktur ve affın belli bir miktardan öteye geçmesi ise sapır saçma konuşmalara mecal bırakmaktan ve sonuç itibariyle umumi düşüncenin saptırılmasından başka bir netice vermeyecektir.

İmam Ali (a.s) bu konuda Kumeyl ile dertleşmiş ve bazı gevşek kimselerin özelliklerini sayarak bu kimselerin ilimden nasibini almadıklarını veya kendi davranışı için uygun bir yorum getirmeksizin her türlü slogan ardınca kaçtıklarını ve her türlü esinti karşısında yönlerini değiştirdiklerini buyurmuşlardır.[4]

“Burc b. Mushir ‘de bu gurupta yer alan kimselerden bir kimse idi. Bu gurupta yer alan kimselerden olmamış hakikati arayan bir kimse olmuş olsaydı, hiçbir ön hazırlık olmaksızın toplum arasında zamansız feryat etmezdi. Ve İmam Ali’nin sabır ve tahammülünden kötü yönde yararlanmaz ve İmam’a hakaret içerikli davranışlarda bulunmazdı. Kendisi için açıklık kazanmamış meseleleri de toplum içinde değil, İmam’ın kendisine veya İmam’ın yaran ve tabilerine açar istidlal ve mantık yoluyla uygun bir sonuca ulaşabilirdi.

Diğer taraftan şartlara riayet ederek misliyle karşılık vermenin de İslam tarafından kabul edildiğini biliyoruz. Allah-u Teâlâ Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyuruyor: O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın…”[5]

Bu doğrultuda şunu söylemek mümkündür: Eğer fertler tarafından ortaya atılan sloganlar, toplum içinde İmam Ali’ye (a.s) hakaret sayılıyor, onu küfürle suçlamak anlamına geliyor ve söz konusu sloganlardan İmam Ali’nin şahsiyetini tahrip etme amacı güdülüyorsa ve bunun ötesinde eğer şiar edinmiş sloganlar dini kavram ve öğretilerinin saptırılmasına kadar ilerliyorsa İmam Ali (a.s)’nin onlara karşı hakaret içeren davranışta bulunma hakkı doğuyor.

Ne var ki böyle bir hakka sahip olmakla birlikte, daha önce zikrettiğimiz gibi Müttakilerin mevlası Hz. Ali (a.s.) çoğu yerde mantıksal cevap vermeyi veya susmayı tercih ediyordu. Hatta karşı tarafın hakareti hak etmiş olduğunu görmüş olsaydı bile, zahirde hakaret anlamını içeren kelimeleri onlar için kollanmayı uygun gördüğü zamanlarda bile iki yönlü olan kelimelerden istifade ediyordu ki taşıdığı manalardan birisi hakaret içerikli olmasın. Bu bağlamda “Dişleri düşmüş” anlamını ifade eden “eserm” ve iki anlam ifade eden “ibni haik” kelimelerini örnek gösterebilinir.

Başka bir yerde İmam Ali (a.s), o zamanın valisi olan ve verdiği cihat emrine karşı çıkan bencil bir kimseyi tahkir etmek için “ibni haik” (örgücü çocuğu) kelimesini uygun görmüştür.[6] O zamanın şartlarına göre ilk bakışta “örgücülük” mesleği, düşük bir meslek olarak görülüyordu ama başka rivayetleri dikkate alarak[7] şöyle bir sonuca ulaşılması mümkündür: Gerçekte İmam bu sözüyle o mesleği aşağılamak maksadını gütmemiştir, bilakis o kimsenin “Yalan uyduran ve yalancı” bir kimse olduğunu vurgulamak istemiştir.

“Dişsiz” anlamını ifade eden “eserm” bir bağlamda sadece bir ferdin özelliğinin açıklayıcısı olup hakaret anlamı sayılmayabilir. “Gözü yarık” veya “Kaşı yarık” anlamına gelen “Eşter” lakabı, Ali (a.s)’nin çok değerli ordu komutanı “Malik” için hakaret içerikli bir anlamı taşımıyor olması gibi.

Başka bir anlamda belki de “Dişsiz” lakabı, istidlal ve mantık zaafının dolaylı ve kapalı (kinayeli) bir anlatım tarzı olabilir ki hariciler için bu söz konusuydu; zira mantıksız insan, dişsizlikten ötürü normal konuşmaktan mahrum olan fert gibidir.

Buna binaen bu açıklama doğrultusunda Allah’ın veli kullarının söylem ve davranışlarının tamamının, zahiri manada tefsir edilmemesi gerektiğini kabul etmemiz gerekir.

 



[1] Örnek unvanında bakınız: Nehcü’l Belağa, Kum: Daru’l Hicre Yayınevi,  40. Hutbe s. 82.

[2] Temim Mağribi, Nu’man b. Muhammed, De’aimü’l İslam, Mısır: Daru’l Mearif, 1385 h. k, c. 1, s. 393.

[3] Şeyh Tusi, Muhammed b. Hsan, “Tehzibu’l Ahkam”, Tahran: Daru’l Kütübü’l İslamiye, h. ş, c. 3, s. 35, hadis, 39.

[4] Nehcü’l Belağa, Kum: Daru’l Hicret Yayınevi, Hikmetli sözler 147, s. 496.

[5] Bakara, 194.

[6] Mecsisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, Beyrut: Müessesetu’l Vefa, 1404 h. k, c. 32, s. 86.

[7] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, “Kafi, Tahran: Daru’l Kutübü’l İslamiye, 1365, h. ş, c. 2, s. 340, Onuncu rivayet.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • geçici nikahın aktı için kullanılan lafızlar nelerdir? Şartları ve Hükümleri nasıldır?
    7192 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/05/03
    Geçici nikâhın aktini okumak için birkaç şart gereklidir: Aktin sıgasını okumak; şöyle ki süreli akitte bayan ve erkek’in rızası tek başına yeterli değildir. Belki bunun yanı sıra akit için okunan has lafızların okunması şarttır. İhtiyati vacip gereğince aktin sıgası sahih Arapça ile ...
  • Yaşayan anne ve babaya yönelik yapılan hayırlar doğru mudur?
    19582 Pratik Ahlak 2011/04/11
    Her insan iyi işler yapıp sevabını başkalarına ve bu cümleden olmak üzere anne ve babasına bağışlayabilir. Böyle bir durumda bu hayırlı amelin sevabı onlara ulaşacak ve buna ek olarak aynı sevabın benzeri veya hatta ondan daha fazlası ameli bağışlayan için de göz önünde bulundurulacaktır. ...
  • Hamd, medh ve şükür’ün farkı nedir?
    12760 Eski Kelam İlmi 2012/02/14
    Lügatte ve Istılahta Hamd, Medh ve Şükür1- Hamd lügatte sena ve övgü manasına gelmektedir.[1] Istılahta ise iradeyle yapılan güzel iş ve sıfata denir.[2] 2- Medh ...
  • Mübarek Ramazan ayının 21’inde yolculuk yapmanın hükmü nedir?
    5215 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/14
    Mübarek ramazan ayında yolculuk yapmanın sakıncası yoktur, ancak oruçtan kaçmak için olursa mekruhtur.[1] insan yolculuktan dolayı tutamadığı orucunu ramazan ayından sonra tutmalıdır. Bu hükümderamazanın ayının 21’i ile diğer ...
  • Domuzun parçaları gibi necasetlerin bazı kısımları Müslüman olmayan kimselere satılabilinir mi?
    5962 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Hz. Ayetullah’el - Uzma Mekarim Şirazi (Allah ömrünü uzun etsin): Eğer bu konu hakkında yakininiz varsa onun alınıp satılması sakıncalıdır. Hz. Ayetullah’el - Uzma Safi Gülpeygani (Allah ömrünü uzun etsin): Soruda gelen konu hakkında bilgim yok ama eğer söz konusu maddeler ...
  • Yasin Suresi’nin altıncı ayetiyle İsra Suresi’nin on beşinci ayeti arasında bir uyuşmazlık mı var?
    10831 Tefsir 2008/08/12
    Bu iki ayet arasında herhangi bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Çünkü ikinci ayette (İsra Suresi, on beşinci ayet) bir peygamber göndermedikçe azap olmadığını söylüyor ancak birinci ayette (Yasin Suresi, altıncı ayet) “ataları uyarılmamış” diyor ve herhangi bir azaptan bahsetmiyor. ...
  • Sürmeyle abdest veya gusül alınabilir mi?
    38418 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/14
    Abdest ve gusül alırken bedende, suyun deri ve uzuvlarına ulaşmasına engel olacak herhangi bir şeyin olmaması gerekir. Buna göre sürme, gözün içine çekilirse abdest ve guslün doğruluğuna zarar vermez. Ama gözün etrafına veya kaşlara çekilirse bakılmalıdır, abdest veya gusül uzuvlarına suyun ulaşmasına engel midir, değil midir?
  • Kızla oğlanın doğru bir şekilde (günaha düşmeden) cinsel ilişkiye girmelerinin bir yolu var mı?
    51581 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/11/10
    İslama göre kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. Hekim olan Allah bu ikisini sükunet bulsun, duygusal, ruhsal ve cinsel ihtiyaçlarını karşılasınlar diye birbirleri için yaratmıştır. İslam iki tarafında ihtiyaçlarının giderilmesi ve kadınla erkeğin her türlü ilişkisinin belli bir sınır ...
  • Neden Peygamber (s.a.a) Talha ve Zübeyir’e İslam’ın kılıcı lakabını vermiştir?
    11310 تاريخ بزرگان 2011/01/20
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Ayat namazı nasıl kılınır?
    10355 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/28
    Konuyu iki bölümde ele alacağız: a) Ayat namazına neden olan şeyler.b) Ayat namazının nasıl kılındığı.a) Ayat namazı şu olaylardan biri vuku bulduğunda farz olur: Güneş tutulması, Ay tutulması (tutulmalar kısmi de olsa), deprem ve halkın genelini korkutan şimşek çakması, ...

En Çok Okunanlar