Gelişmiş Arama
Ziyaret
7498
Güncellenme Tarihi: 2012/02/14
Soru Özeti
Nehcü’l Belağa’nın bir yerinde Hz. Ali (a.s)’nin Harici olan kimselerden birisine “Ey dişsiz adam” dediğini okudum. Acaba Hz. Ali (a.s)’nin böyle bir hakarette bulunması doğru mudur?
Soru
Nehcü’l Belağa’nın bir yerinde Hz. Ali (a.s)’nin Haricilerden olan bir kimseye “Ey dişsiz adam” dediğini okudum. Acaba Hz. Ali (a.s)’nin böyle bir hakarette bulunması doğru mudur?
Kısa Cevap

Alay ederek, bağırıp çağırarak ve hakarette bulunarak, karşı tarafın şahsiyetini tahrip etmeye çalışan kimseler vardır. İslami açıdan ve “Misliyle karşılık verme” kanununa göre bu tür uygunsuz davranışların önünü almak için, muhatabın hakaret içeren davranışına karşılık verilebilinir. Ne var ki Müminlerin Emiri (a.s) çoğunlukla istidlalle veya susarak haricilerin slogan ve tebliğlerine cevap vermiş ve sadece başka bir çözüm yolunun olmadığı yerlerde karşı tarafın hakaret içeren davranışına karşı misliyle cevap vermiştir ki sizin sorunuz da bu konulardan birisini içermektedir.

Elbette şu noktaya dikkat edilmesi gerekir: “Dişsiz” kelimesi hakareti gerektiren bir kelime değildir ve o zamanın toplumunda fertlerin çoğunun yüz şeklinin zahiri görünümüne uygun lakabı vardı ve söz konusu bu lakap, hakaret olarak telakki edilmiyordu. Bunun örneğini “Malik” için kullanılan “Eşter” lakabında görmek mümkündür.

Ayrıntılı Cevap

Öncelikle sizin söz konusu ettiğiniz Nehcü’l Belağa’nın 182. Hutbesinde geçen ibareyi mütalaa edip sonra cevap vereceğiz.

Haricilerden biri olan Burc b. Mushir’ut Tai’nin “Hüküm ancak Allah’ındır” feryadını duyduğunda Ali (a.s) şöyle buyurdular: “Ey dişleri düşmüş adam, sus! Allah çirkinleştirsin seni! Allah’a andolsun, Hak ortaya çıktığı ve hiçbir şek ve şüphenin olmadığı zaman senden ne bir eser vardı ve nede feryadın işitiliyordu. Batılın, hakkın karşısında savaş açtığı şu anda, sen, hızla büyüyen erkek keçinin boynuzu gibi kendini ortaya atıp ön plana çıkartmaya çalışıyorsun!”

Tarihe baktığımız zaman Hariciler “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganını çarpıtıp ortaya atarak Müminlerin Emiri hz. Ali’inin (a.s) Sıffin savaşını sonuçlandırmak için yaptığı çabayı sorguladıklarını, onlardan birçoğunun sahip oldukları zaaf ve dar görüşlülüğünden ötürü imam Ali tarafından kabul görülen sulhu onun aleyhine döndürerek kabul ettiği barıştan ötürü O’nun (a.s.) küfre girdiği için bir gerekçe göstediklierini Ve Nihayet her hükümeti batıl sayarak bir çeşit anarşizme inandıklarını görürüz.

Saygı değer İmam (a.s), defalarca bu tür istidlalin batıl olduğunu mantık ve delille ispat etmeye çalışmıştır.[1]Bu kimselere yumuşak davranmanın faydalı olacağını düşündüğü bazı yerlerde hiç tereddüt etmeden yumuşak davranmıştır. Bunun örneklerinden birisi şöyledir: İmam Ali (a.s) hutbe irat etmekle meşgulken Haricilerden birisi “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganı attı, ne var ki imam susarak geçiştirdi. Daha sonra ikinci kişi aynı sloganı tekrar etti ve imamın sessizliğiyle yüz yüze kaldı. İmamın bu sessizliği, sloganın mescidin dört bir yanından işitilmesine kadar devam etti. Bu haldeyken İmam Ali (a.s) onlara doğru dönüp şöyle buyurdu: Doğru olan bu slogandan siz yanlış bir güdü güttüğünüz halde ama her halükarda şu üç ayrıcalığa sahipsiniz:

1. Bizim mescitlerimize gelip ibadet edip namaz kılmakta serbestsiniz.

2. Bizden ayrılmadığınız müddetçe beytülmalden hak ve hukukunuz kesilmeyecektir.

3. Bize karşı savaş açmadığınız müddetçe kesinlikle sizin aleyhinize savaş açılmayacaktır.[2]

Başka bir örnekte şöyledir: Haricilerden birisi İmam Ali’nin (a.s) cemaat namazına katılıp namazın ortasında Kur’an’dan bir ayet okuyarak, İmam Ali’nin geçmişte yapmış olduğu cihadının faydasız ve geçersiz olduğunu söyleyerek O’nu suçlayıp ziyana uğrayanlardan saydı.

İmam, iki defa Kur’an’ın hürmetine sustu ve üçüncü defa ise biraz duraklayıp, insanı keskin ve haşinliğe yönlendirmeye çalışan kimselerin karşısında sabır ve metaneti ihtiva eden ayeti okudu ve daha sonra namazına devam etti.[3]

Bunca istidlal ve bağışlamaya karşın, hiç savaş geçmişi olmayan veya ilimden nasibini almayan kimseler vardı ve bu kimselerin İslam camiasında hiçbir varlıkları söz konusu değildi. Bu kimseler, isim ve şöhret aşığı olmaları hasebiyle o günün durum ve şartlarını dikkate alarak Müminlerin Emiri’nin (a.s) şahsiyetini tahrip etme vesilesiyle toplum içinde kendilerini ortaya atarak bir konum edinebilmek için bir alt yapı oluşturmayı düşünüyorlardı.

Böyle bir gurupla ilmi söyleşi yoluyla ve mantıki istidlalle uygun bir neticeye varılamayacağı gayet doğaldır. Anlık mizaç sahibi ve kendini büyük gören bu kimselerin karşısında, onların diliyle konuşmak ve onların yöntemiyle cevap vermekten başka bir çare yoktur ve affın belli bir miktardan öteye geçmesi ise sapır saçma konuşmalara mecal bırakmaktan ve sonuç itibariyle umumi düşüncenin saptırılmasından başka bir netice vermeyecektir.

İmam Ali (a.s) bu konuda Kumeyl ile dertleşmiş ve bazı gevşek kimselerin özelliklerini sayarak bu kimselerin ilimden nasibini almadıklarını veya kendi davranışı için uygun bir yorum getirmeksizin her türlü slogan ardınca kaçtıklarını ve her türlü esinti karşısında yönlerini değiştirdiklerini buyurmuşlardır.[4]

“Burc b. Mushir ‘de bu gurupta yer alan kimselerden bir kimse idi. Bu gurupta yer alan kimselerden olmamış hakikati arayan bir kimse olmuş olsaydı, hiçbir ön hazırlık olmaksızın toplum arasında zamansız feryat etmezdi. Ve İmam Ali’nin sabır ve tahammülünden kötü yönde yararlanmaz ve İmam’a hakaret içerikli davranışlarda bulunmazdı. Kendisi için açıklık kazanmamış meseleleri de toplum içinde değil, İmam’ın kendisine veya İmam’ın yaran ve tabilerine açar istidlal ve mantık yoluyla uygun bir sonuca ulaşabilirdi.

Diğer taraftan şartlara riayet ederek misliyle karşılık vermenin de İslam tarafından kabul edildiğini biliyoruz. Allah-u Teâlâ Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyuruyor: O hâlde kim size saldırırsa, size saldırdığı gibi siz de ona saldırın…”[5]

Bu doğrultuda şunu söylemek mümkündür: Eğer fertler tarafından ortaya atılan sloganlar, toplum içinde İmam Ali’ye (a.s) hakaret sayılıyor, onu küfürle suçlamak anlamına geliyor ve söz konusu sloganlardan İmam Ali’nin şahsiyetini tahrip etme amacı güdülüyorsa ve bunun ötesinde eğer şiar edinmiş sloganlar dini kavram ve öğretilerinin saptırılmasına kadar ilerliyorsa İmam Ali (a.s)’nin onlara karşı hakaret içeren davranışta bulunma hakkı doğuyor.

Ne var ki böyle bir hakka sahip olmakla birlikte, daha önce zikrettiğimiz gibi Müttakilerin mevlası Hz. Ali (a.s.) çoğu yerde mantıksal cevap vermeyi veya susmayı tercih ediyordu. Hatta karşı tarafın hakareti hak etmiş olduğunu görmüş olsaydı bile, zahirde hakaret anlamını içeren kelimeleri onlar için kollanmayı uygun gördüğü zamanlarda bile iki yönlü olan kelimelerden istifade ediyordu ki taşıdığı manalardan birisi hakaret içerikli olmasın. Bu bağlamda “Dişleri düşmüş” anlamını ifade eden “eserm” ve iki anlam ifade eden “ibni haik” kelimelerini örnek gösterebilinir.

Başka bir yerde İmam Ali (a.s), o zamanın valisi olan ve verdiği cihat emrine karşı çıkan bencil bir kimseyi tahkir etmek için “ibni haik” (örgücü çocuğu) kelimesini uygun görmüştür.[6] O zamanın şartlarına göre ilk bakışta “örgücülük” mesleği, düşük bir meslek olarak görülüyordu ama başka rivayetleri dikkate alarak[7] şöyle bir sonuca ulaşılması mümkündür: Gerçekte İmam bu sözüyle o mesleği aşağılamak maksadını gütmemiştir, bilakis o kimsenin “Yalan uyduran ve yalancı” bir kimse olduğunu vurgulamak istemiştir.

“Dişsiz” anlamını ifade eden “eserm” bir bağlamda sadece bir ferdin özelliğinin açıklayıcısı olup hakaret anlamı sayılmayabilir. “Gözü yarık” veya “Kaşı yarık” anlamına gelen “Eşter” lakabı, Ali (a.s)’nin çok değerli ordu komutanı “Malik” için hakaret içerikli bir anlamı taşımıyor olması gibi.

Başka bir anlamda belki de “Dişsiz” lakabı, istidlal ve mantık zaafının dolaylı ve kapalı (kinayeli) bir anlatım tarzı olabilir ki hariciler için bu söz konusuydu; zira mantıksız insan, dişsizlikten ötürü normal konuşmaktan mahrum olan fert gibidir.

Buna binaen bu açıklama doğrultusunda Allah’ın veli kullarının söylem ve davranışlarının tamamının, zahiri manada tefsir edilmemesi gerektiğini kabul etmemiz gerekir.

 



[1] Örnek unvanında bakınız: Nehcü’l Belağa, Kum: Daru’l Hicre Yayınevi,  40. Hutbe s. 82.

[2] Temim Mağribi, Nu’man b. Muhammed, De’aimü’l İslam, Mısır: Daru’l Mearif, 1385 h. k, c. 1, s. 393.

[3] Şeyh Tusi, Muhammed b. Hsan, “Tehzibu’l Ahkam”, Tahran: Daru’l Kütübü’l İslamiye, h. ş, c. 3, s. 35, hadis, 39.

[4] Nehcü’l Belağa, Kum: Daru’l Hicret Yayınevi, Hikmetli sözler 147, s. 496.

[5] Bakara, 194.

[6] Mecsisi, Muhammed Bakır, Biharu’l Envar, Beyrut: Müessesetu’l Vefa, 1404 h. k, c. 32, s. 86.

[7] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, “Kafi, Tahran: Daru’l Kutübü’l İslamiye, 1365, h. ş, c. 2, s. 340, Onuncu rivayet.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hatim merasimi ve mezarlığa çocukları götürmenin bir keraheti var mıdır?
    24562 Pratik Ahlak 2012/04/04
    Çocukları dinsel meclis ve merasimlere ve de mescide veya Muharrem ayındaki matem merasimlerine götürmek veyahut bayram namazı ve dinsel bayramlara katılmasını sağlamak kendilerinin dinsel duygularının gelişmesi için çok önemlidir. Ergin gençleri hatim merasimi ve mezarlığa götürmek hakkında ise, rivayetlerde ve fıkhi kitaplarda yaptığımız inceleme neticesinde bu işin ...
  • Akika kurbanının şartları ve sünnetleri nelerdir?
    9489 Pratik Ahlak 2019/11/10
    Akika: Yeni doğan çocuğun doğumunun yedinci günü belalardan korunması için bir koyunun veya kurban etmeye salahiyeti olan bir hayvanın kurban edilmesidir.Kurban kesmek yerine para bağışlanması akika yerine geçmez. Münasip olan kız çocuğuna dişi, erkek çocuğuna ise erkek koyunun kurban edilmesidir. Eğer mümkün değilse dişi ...
  • İranlıların matem, şenlik ve dini bayramlardaki gelenekleri neden diğer Müslümanlarla ve hatta diğer Şiilerle farklıdır?
    8187 Eski Kelam İlmi 2009/07/11
    Dini kutlamalar için genel kurallar olmasının yanı sıra ancak mukaddes İslam dininin görüş belirtmediği yerlerde her bölge örf ve adetlerine göre bu merasimleri yerine getirilebilir. Başka bir deyişle dinin önem verdiği şey örneğin İmam Hüseyin (a.s) için matem merasimlerinin düzenlenmesidir. Ama bunun yapılma şekli halkın kendisine bırakılmıştır. ...
  • Mastürbasyonun evlilikten farkı nedir?
    18619 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/08/08
    Mastürbasyon insanın ihtiyacını gerçek şekilde gidermez ve sahte bir doyumdur. İnsanın şehvanî ihtiyacı sadece meninin çıkmasıyla giderilmez. Bunun aşk, duygu, yakınlık ve sevgi ile beraber olması gerekir. Bu nedenle bu fiili işleyenler içlerinde eksiklik hissederler. Bu da cismanî ve ruhî hastalıkları peşinden getirebilir. Ama evlilik şehvanî ...
  • Yüzüğü sağ ele takmak mutlaka gerekli mi?
    53679 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/20
    Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamları(a.s)’nın sünnetlerinden biri ele yüzük takmaktır. Rivayetlerde yüzüğün çeşidi ve üzerindeki nakış hakkında da çeşitli bilgiler verilmiştir. Bir de yüzüğün sağ ele takılması tavsiye edilmiştir. Ancak İslam’daki yüzük takmak ile ilgili hükümlerin hepsi müstehap türündendir ve farz değildir. Sadece erkeklerin ...
  • Dinî ilimleri öğrenmenin önemi nedir?
    16342 Pratik Ahlak 2011/05/21
    Öğrenmek bazen amel ve yükümlülüğü yerine getirmek için ve bazen de başkalarını eğitmek ve yetiştirmek içindir. Birinci kısım genel bir sınıflandırmayla iki bölüme ayrılmaktadır: Birinci bölüm tüm Müslümanlar ile ilgili hükümler olup özel bir iş, uzmanlık ve cinsiyetle bağlantılı değildir. İlk etapta tüm yükümlüler ile ilgilidir. Namaz, oruç ve ...
  • Hamd suresinden sonra Elhamdülillah Rabbi’l-Alemin söylemek sadece tabi olanlar için mi müstehaptır, yoksa cemaat imamı için de müstehap mıdır?
    7350 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (ömrü uzun olsun) Bürosu:Tabi olanlar için müstehaptır.  Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Namazda müstehap olan şey, imamın arkasında namaz kılan fertlerin imamın Hamd suresini okumasının ardından Elhamdülillah Rabbi’l-Alemin cümlesini söylemesi ve namazda tevhid suresini şahsen okuyan kimsenin de ”kezalik Allah” ...
  • Küfe mescidinin amellerinin çokluğu göz önüne alındığında kimi kafilelerin çeşitli makamların amellerini bir mekanda yerine getirmeleri doğru mudur? Böyle yaptıklarında tam sevap alabilirler mi?
    9026 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/07/10
    Küfe ve Sehle mescidlerindeki amellerin faziletleri hakkındaki rivayetlere baktığımızda Masum İmamlardan (a.s) bu mescitlerin bütün amellerinin bir arada yapılmasına dair bir emir gelmemiştir. Bir sahabesine bir dua ve namaz öğretirken, bir başkasına başka bir namaz ve dua öğretmiştir. Bu yüzden ziyaretçileri mescitlerin tüm amellerini yerine getirmek veya ...
  • Eğer idrar sonrası istibra yapılıp abdest alınırsa ve daha sonrasında bir damla idrar gelirse hükmü nedir?
    8890 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/08/06
     Ayetullah uzma Hamaney’in bürosu:Eğer gelen sıvının idrar olduğuna eminseniz abdest batıldır ve o bölge necis olmuştur. Eğer idrar olduğuna emin değilseniz taharete hükmedilir ve abdesti bozmaz.Ayetullah uzma Sistani’nin bürosu:Eğer idrar olduğundan şüpheniz varsa taharete hükmedilir.Ayetullah ...
  • Kendimizi yetiştirmeye ve nefsimizi arındırmaya nereden başlamalıyız?
    11343 Pratik Ahlak 2010/05/06
    Tezkiye, nefsi arındırmak ve temizlemek anlamına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de nefsi arındırmanın önemi hakkında birçok ayet bulunmaktadır. Ama şu bilinmelidir ki; nefsi arındırmaya başlama noktası her insana göre değişir. İslam’ı henüz kabul etmemiş birisinin nefsi temizlemeye başlayacağı ilk aşama, İslam’ı kabul etmesidir. Müminler için ilk basamak, ...

En Çok Okunanlar