Gelişmiş Arama
Ziyaret
4060
Güncellenme Tarihi: 2019/06/16
Soru Özeti
Neden Allah Teala bütün kemallere sahip olmalıdır?
Soru
Allah Teala’nın tek ve yegâne olduğu bahsinde şöyle demekteyiz: eğer iki tane vacib’el-vücut olursa bunlar arasında farklılık olması gerekir. Yani bir vacib’el-vücudun sahip olduğu ve diğerinin sahip olmadığı bir sıfat olmalıdır. Bu önermeden sonuç alarak o sıfatın kemaline sahip olmayan vacip muhtaç bir varlıktır ve mümkün bir varlıktır denmektedir. Benim sormak istediğim şey şu o sıfatın kemaline sahip olmayan vacip bu kemale ihtiyaç duymuyorsa ne olur? Başka bir tabirle neden vacib’el-vücut bütün kemalleri taşımalıdır?
Kısa Cevap
Alemde var olan vahdet bizleri böyle bir tasavvura sahip olmaktan alıkoymaktadır. Zira kendine has kemallere sahip ve diğer, çeşitli kemallere ihtiyacı olmayan bir varlık sadece zihni kurguda ve hayali itibarda mümkündür ve tasavvur edilebilinir. Oysaki varlığın mertebeleri birbirinden ayırt edilemez ve varlıksal olarak böyle bir durum mümkün değildir.
Ayrıntılı Cevap
Soruda ifade edilen önermede geçen faraziyeye göre bir varlık söz konusudur ve bu varlık bütün kemallere sahiptir yalnızca bazı kemaller dışında. Elbette sahip olunmayan kemallerin vacib’el-vücut ile olan farklılığı ayrı bir faraziye gerektirmektedir.  Buradan alınan sonuç ise vacib’el-vücudun başka kemallere ihtiyacı olmadığıdır.
Burada dikkat etmemiz gereken nokta zihnimizde farz edebildiğimiz faraziyenin varlık aleminde ve gerçek evrende mümkün olup olamayacağıdır.
Hakikatte, tekvini (varoluşsal) ve varlıksal kemaller, itibari ve örfi değerlerin aksine birbiriyle hiçbir bağlantısı olmadan var olamazlar. Kemalleri birbirinden ebedi olarak ayıracak bir sınır söz konusu değildir. Elbette bu konu kendi yerinde net ve açık bir şekilde beyan edilmiş ve ispatlanmıştır.
Daha açık olmak gerekirse gerçek alemde gözlemlediğimiz şey kemaller arasındaki bağlantısızlık ve müteferrik oluş değil de irtibat ve birlikteliktir. Bilakis her varlık alemdeki diğer varlıklarla hemahenktir. Olaylar ve vakıalar arasında net bir ilişkisizlik olduğunu kesinlikle iddia edemeyiz.  Kemalin üst mertebelerine teveccüh ettiğimizde kesret halinde ki kemaller arasında ki vahdetin, birliğin ve hemahengin artığını gözlemlemekteyiz.
Bu anlaşılır durum sonrasında bir taraftan bütün kemallere sahip olan ama diğer taraftan diğer kemallerle bir ilişkisi olmayan bazı kemallere sahip olmayan bir varlık tasavvur dahi edemeyiz. Zira aslen böyle bir kemal ki diğer kemallerle irtibat halinde olmasın mümkün değildir. vacib’el-vücut zat’i olarak kamil olma hasleti gereği o kemale sahiptir. Bu konu felsefede imkân eşref kaidesiyle ispat edilmiştir.
Faraziyenizde geçen farz edilen mevcut kemalin üst mertebelerin bir varlık olarak tasavvur edilebilinir ama vacib’el-vücut olamaz. Bizce bu yaklaşımın altında yatan algı örfün kıyas yoluyla elde ettiği tasavvurların sonucudur. Vacib’el-vücut tasavvurunda iz bırakmış ve etki etmiştir.
Zira hayatımızda çokça karşılaştığımız olaylardan birisi bir kısım kemallere sahip olan bir fert diğer kemallere ihtiyacı olmadığını iddia etmektedir. Ne yazık ki sonuna kadar bu kara cehaletinde boğulmaktadır bu fertler. Ama varoluş aleminde böyle bir şey söz konusu değildir. Her hakkın bir hakikati vardır ve bu bir varlığın zatında mevcuttur. Bir mevcudun ihtiyaç sız olduğunu iddia etmesi onu ihtiyaç sız kılmaz.
Olayı bir cümlede özetleyecek olursak varlık aleminde var olan vahdet bizleri böyle bir tasavvura sahip olmaktan alıkoymaktadır. Zira kendine has kemallere sahip ve diğer, çeşitli kemallere ihtiyacı olmayan bir varlık sadece zihni kurguda ve hayali itibarda veya sanal teknolojide mümkündür ve tasavvur edilebilinir.
Kuran’ı kerim Allah Teâlâ’nın vahdeti konusunda şöyle buyuruyor:
Eğer yerde ve gökte Allah”tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu.[i]
Bu ayeti kerimede direkt olarak Allah Teâlâ’nın vahdeti yaratılış aleminde düzensizlik ve bozukluğun olmayışıyla ilişkilendirilmiştir. Vacib’el-vücutta kesretin muhal oluşu bedihi ve muayyen olan bir kanunla ifade edilmiştir. Bu yargı en net ve anlaşılır yargıdır Vacib’el-vücutta düalistliğin mümkün olamayacağının sebebini açıklayan.  Bu konuda ifade edilen diğer felsefi burhanlar uzun ve karmaşık burhanlardır ve sonuçta hepsi bu temel yargıya ulaşmaktadır.  
 
 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İkinci iş yapma hakkında fetva var mıdır? Veya ikinci işten elde edilen mal, dünyaya düşkünlük sayılır mı?
    6377 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/29
    İslam açısından iş sahibi veya ikinci bir işe sahip olmanın hiçbir sakıncası yoktur. İslam dini açısından beğenilmeyen, kınanan şey dünyaya düşkünlük, ona bağlanmak, maneviyat ve ahiretten uzaklaşmaktır ki bunlar bir işe sahibi olanlarda da görülebilir. Bir işi ve az bir geliri olanların içinde de dünayaya daha fazla ...
  • Eğer meseleyi bilmemeden ötürü ölüyü tahnit etmeksizin toprağa gömerlerse ne yapılmalıdır?
    7445 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/15
    Gusül aldırıldıktan sonra ölüyü tahnit etmek farzdır; yani ölünün alnı, el avuçları, diz kapakları ve ayaklarının büyük parmaklarının ucuna kâfur sürülmelidir.[1] Ama defin işleminden sonra ölünün tahnit edilmediğinin farkına varılırsa, beden kabirde kokmamış ve dağılmamışsa, kabrin açılıp kabirde tahnit işleminin yapılması fazdır ve onun ...
  • Namaz dinin direği ise neden fürû-u din’den sayılmıştır?
    9745 Eski Kelam İlmi 2010/10/12
    Usul-u din, insanın akıl ve idrakıyla kabul ederek İslam’a girdiği inançlar topluluğuna denir. İslam’agirildikten sonra insanın üzerine bir takım bireysel ve toplumsal vazifeler farz olur ki, onlardan biri namazdır. Namaz, ahkamın içinde çok önemli ...
  • İslam’ın intihar hakkındaki hükmü nedir?
    9073 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/17
    Kesinlikle her insanın hayatında dünyayı gözünde karanlık ve boş kılan rahatsızlıklar ve yenilgiler meydana gelmektedir. Bu durumda insanlar iki türlüdür: Bir grup bu sorunlar yumağından başı dik çıkmakta, tüm zorluklara göğüs germekte ve Allah’a tevekkül ederek yeniden yapılanmaya başlamaktadır. Bunun karşısında yer alan diğer grup ise eğilmekte, inzivaya çekilmekte ...
  • İslam dininin büyük ve görkemli evler hakkındaki görüşü nedir? Nasıl insanları ev yaparken ölçülü olmaya davet edebiliriz?
    2804 Hadis 2020/01/19
  • Neden biz Şiiler Hamd suresinden sonra “elhamdülillahi rabbi’l-âlemin diye söylemekteyiz?
    8783 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/23
    Bizim ile Ehli Sünnet arasında bir takım şekilsel ihtilaflar mevcuttur. Ehli Sünnet mensuplarının el bağlayarak namaz kılması, onların abdest alma şekli ve bunun Şia ile farklılığı, fıkıh konularındaki bazı şekilsel ihtilaf noktaları olarak adlandırılabilir. Bu ihtilafların nedeni, bu sitedeki diğer sorularda detaylıca işlenen daha genel konulara dönmektedir. (1523, 248 ...
  • Gıybeti dinleyen gıybet edenin günahına ortak mıdır?
    3852 Gıybet, Hakaret Ve Gözetleme 2020/01/20
  • Acaba “aşura gününde insan kedisi için dua yapmamalıdır” şeklindeki iddia doğru mudur?
    6103 Pratik Ahlak 2012/09/15
    Dua kulun fakirane bir şekilde hak Teâlâ’yla irtibat kurup dünyevi ve uhrevi ihtiyacını gidermek için dilekte bulunmaktır. Her durumda kendine ve başkalarına dua yapmak beğenilmekte ve oldukça fazla fazileti ve sevabı vardır. Aşura gününde kedin için dua yapmanın hiçbir işkâlı yoktur. Bilakis aşura gününde yapılması ...
  • Hz. İsa’nın evlenmemesinin özel bir nedeni mi vardı?
    26719 Eski Kelam İlmi 2012/05/30
    Hz. İsa’nın evlenmesi konusunda dini öğretilerde işaret edilen bazı meselelere bakıldığında ilk anda Hz. İsa’nın evliliğe karşı olduğu düşüncesini doğurmaktadır. Ancak Kur’an ve rivayetlerin önemle yaptıkları tavsiyeler göz önüne alındığında ve Hz. İsa’nın (a.s) yaşamı incelediğinde Onun evliliğe karşı olmadığı görülecektir. Onun evlenmemesinin nedeni kendi özel yaşamının ...
  • Cabir b. Efleh kimdir?
    5567 تاريخ بزرگان 2011/08/17
    Cabir b. Efleh-i İsmailî beş ve altıncı asırdaki İspanyalı gökbilimcilerinden olup “Kitabu’l-Hayat Fi Islahi’l-Mucesta” kitabının yazarıdır. O, muhtemelen Sivil’de (İşbiliye) dünyaya gelmiştir; zira bazı yazarlar ve özellikle de Cabir’in oğluyla tanışık olduğunu belirten Musa b.Meymun (529-600) ve Betruci onu İşbilî olarak adlandırmışlardır. Bazen Cabir b. Efleh’in adı başka şahıslar ...

En Çok Okunanlar