Gelişmiş Arama
Ziyaret
9447
Güncellenme Tarihi: 2011/05/31
Soru Özeti
Fikhi açıdan had cezasının uygulanması niçin yargıcın sorumluluğundadır?
Soru
Fikhi açıdan had cezasının uygulanması niçin yargıcın sorumluluğundadır?
Kısa Cevap

Beşeri toplumların örfünde suçluların cezalandırılması, hükümetin sorumluluğundadır ve devlet dışında biri, bunu uygulayamaz. Bu ilke, İslam fıkhı tarafından da teyit edilmiştir. Müslüman fakihler hadlerin uygulamasını İmam’ın (a.s) var olduğu dönemde, Masum İmam’ın (a.s) ve onun tarafından atanan kimseler tarafından uygulanacağına inanırlar. Ancak gaybet döneminde, haddin uygulanması, gerekli tüm şartları üstünde bulunduran velayeti fakihin sorumluluğundadır, zira onlar, imamın naipleridirler. Müslümanlara haddin uygulanmasını emreden ayet ve rivayetler, Müslümanların her birinin haddi uygulamasının caiz olduğu anlamı değil, bilakis Müslüman toplumu kastedilmiştir. Hadlerin İslam hâkimi tarafından uygulanması gerekliliğinin delillerini aşağıdaki konularda özetlemek mümkündür:

1. Masumların (a.s) pratik yaşamları, 2. Rivayetler, 3. Düzenin korunması ve toplumun güvenliği, 4. Müslümanların icması, 5. Konunun uzmanlık alanını içermesi.

Ayrıntılı Cevap

Had; zina edene yüz kırbaç vurulması[1] örneğinde olduğu gibi ölçüsü Kur’an ve sünnette belirlenmiş akıbettir ve böyle bir kimsenin cezasını belirlemek şer’i hâkimin sorumluluğundadır. Had ve kırbaç cezaları, İslam’da kanuna muhalefet eden kimse için kararlaştırılmıştır ve bu cezaların uygulama yargısı, hükümlerin sorumluluğu dâhilindedir. Nitekim diğer hükümetler de ceza kanunlarının uygulanmasında bu rolü ifa eder.

İslam’da had cezasının icra edilmesine pek çok tavsiye edilmiştir. Birçok rivayette “Had, kırk gün (veya kırk gün kırk gece) yağmurdan daha faydalıdır” buyruğu, bunun bir örneğidir. Elbette had cezasının dikkatle ve yakin üzere uygulanmasına tekit edilmiştir.[2] Yargı kararından sonra hadlerin uygulanması ve suçluların cezalandırılması, onların mal ve kendileri üzerinde başkalarının bir tür sulta ve velayetleri vardır. Asıl ve birincil kural, bir şahsın diğer bir şahıs üzerinde sultasının olmamasıdır. Bunun için bir kimse üzerinde böyle bir sulta ve velayetin ispatı, delili ve kuşku götürmez ayet ve rivayetleri gerektirir ve yargı makamına sahip olmanın yanında had cezalarının uygulanmasına da hakları olan yalnızca Peygamber (s.a.a) ve Masum İmamlardır (a.s). Had cezalarının uygulanmasında Peygamberler ve Masum İmamların (a.s) pratik yaşamları da onların böyle bir haklarının olduğuna tanıklık eder. Ancak Masumun (a.s) izni olmaksızın başkası üzerinde sulta hakkına sahip olmanın sübutu şek ve kuşku konusudur ve asıl olan, böyle bir hakkın olmamasıdır, ama onların izniyle bu hak başkalarına taşınabilir, ni tekim yargı velayeti de böyledir. Ancak şu noktaya dikkat edilmesi gerekir ki; apaçık bir iznin olmaması – özel olarak – ve Masum İmama (a.s) ulaşma imkânı olmaması durumunda, ülke düzeni ve toplumun güvenliğinin korunması için böyle bir hak yalnızca tüm şartları üzerinde bulunduran fakih için sabittir.[3]

Hadlerin uygulanmasının Masumlara (a.s) has oluşu konusunda Şey Müfit’in (r.a) söylemi bu anlamı içerir:

“Hadlerin ikamesi, Allah tarafından atanmış İslam hâkimiyle alakalıdır ve bunlar, hidayet kılavuzları ve Ehli Beyt (a.s) imamları ve onların emirliğe ve yargı makamına seçtiği kimselerdir; Masumlar, imkânları olması durumunda bu yetkiyi Şia fakihlerine bırakmamışlardır.”[4]

“Havs b. Gıyas” hadisinde bu konuda şöyle gelmiştir: “Ben, İmam Sadık’a (a.s), kimin hadleri ikame edebileceğini; sultanın mı yoksa yargıcın mı? diye sorduğumda, İmam şöyle buyurdu: Hükümet kimin elindeyse.”[5]

Aynı şekilde “Eş’asiyyat” kitabında İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “İmamın (a.s) varlığına rağmen hüküm (kada/yargı), hadlerin icrası ve Cuma namazının ikamesi meşru değildir”.[6]

Bu hadislerin toplamından hadlerin ve kırbaç cezalarının ilk merhalede Masum İmamlara (a.s) has olduğu anlaşılır.[7]

Daha açık söylersek: Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun”.[8] Ve Yaptıklarına bir karşılık ve Allah’tan caydırıcı bir müeyyide olmak üzere hırsız erkek ile hırsız kadının ellerini kesin”.[9] Ayetlerinin had cezaları hakkındaki hitabı, genel ve mutlak olsa da; yani toplum fertlerinin tamamının uygulayabileceği anlaşılsa da, ancak kesinlikle ve yakinen ayetler hercümerci gerekli kılacak geneli(umumu istiğrai)  kastetmemiştir. Aksine tüm fertlerin – namaz gibi – bunun uygulanmasıyla sorumlu olmadığını, İslam toplumunun had cezalarını uygulamakla yükümlü olduğunu yani bu işin sorumlusunun icra edebileceğini ve halkında bu konuda İslam hükümetine yardım edip onu desteklemesi gerektiğini kastetmiştir.

İslam hükümeti tarafında hükmün icra edilmesinin delilleri şunlardan ibarettir:

  1. Düzenin korunması: Şer’i hadler, fertlerin tamamının eliyle uygulanırsa ve fertler, kendi belirlemeleri doğrultusunda had cezası uygularsa toplum; hercümerce, güvensizliğe, namusun çiğnenmesine, kan dökülmesine ve başka toplumsal fesatlara duçar olacaktır. Bunun için toplumun güvenliğiyle alakalı bu türden işlerin, hükümet aracılığıyla ve özel fertlerin yoluyla yerine getirilmesi gerekir.
  2. Meselenin uzmanlık isteyen bir konu olması: Suçun ispatı, hükmünün teşhisi ve had cezasının doğru icra edilmesi kolay bir iş olmayıp özellikle söz konusu bu mesele, fertlerin haysiyetleriyle alakalı olması hasebiyle, uzmanlığı gerektirir.
  3. Sire: Resulü Ekrem (s.a.a) zamanında Müslümanların ilmi yöntemleri ve bu dönem sonrası İslam hâkimlerinin de üslubu aşağıdaki şekilde idi: Suçlu ve günahkârların cezalandırılması, İslam hükümetinin ve Veliy-i Emrin veya yargıçların gözetimi altında uygulanıyordu. Fertlerin  doğrudan bu işlere karışma hakları yoktu ve tarih de bunun dışında bir nakilde bulunmamıştır.
  4. Hadisler: Bu konuda masumlardan hadisler gelmiştir ve biz, bunların bazılarını açıkladık.
  5. İcma: Fakihler topluluğunun sözlerinde[10] açıkça bu konuda Müslümanların umumunun icması nakledilmiş olup konu Şia’ya has değildir. Ehli Sünnet âlimleri de bu meselede ittifak etmişlerdir örneğin; “Fıkhu’s-Sünne” kitabının müellifi şöyle der: “Fakihlerin umumunun, hâkim (İslam hâkimi) veya onun tarafından atanan birinin hadleri ikame (ve icra) edebileceği ve fertlerin kendi başlarına amel edemeyecekleri konusunda görüş ittifakı vardır. Tahavi’nin Müslim b. Yesar’dan rivayet ettiğine göre; Allah Resulü’nün (s.a.v) ashabından birisi şöyle diyordu: Zekât, hudut, fey’ ve Cuma namazı, sultanın işidir. Bu şahıs şöyle devam ediyor: Bu konuda hiçbir sahabenin muhalefet ettiğini hatırlamıyordum.”[11]

 


[1] -Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun.”Nur, 2.

[2] -Humeyni, Seyit Ruhullah Musevi, Tevzihu’l Mesail (Mahşi-İmam Humeyni), Kum 1424 h. k, Defteri İntişarati İslami, c. 2, s. 815.

[3] -Daha fazla bilgilenmek için bakınız: Meşruiyeti İcrai Velayeti Fakih ve Nazariyeyi İntisab, 9957; Nispeti Velayeti Fakih ba Velayeti Peyamber ve İmaman, 9294(Site: 9467).

[4] -Âmuli, Muhammed Hasan, Vesailü’ş-Şia, Kum 1409 k, Müessesetü Alü’l Beyt, c. 18, s. 338, hadis no: 2.

[5] -Vesailü’ş-Şia c. 18, s. 338, hadis no: 1.

[6] -Muhaddis Nuri, Müstedrekü’l Vesail, Kum 1408 k, Müessesetü Âlü’l Beyt, c. 3, s. 220, hadis no: 1.

[7] -Halhali, Seyit Muhammed Mehdi, El-Hakimiyetü fi’l İslamiye, s. 433.

[8] -Nur, 2.

[9] -Maide, 38.

[10] -Bakınız: Necefi Muhammed Hasan, “Cevahiru’l Kelam”, Beyrut, Bi ta, Daru İhyai’t-Turas, c. 21, s. 386.

[11] -“Fıkhu’s-Sünne”, c. 2, s. 362 nakleden: Halhali, Seyit Muhammed Mehdi, “Hâkimiyet der İslam ya Velayeti Fakih”, Mütercim: Cafer El-Hadi, Kum 1422 k, Defteri İntişarati İslami, Birinci baskı, s. 115-118.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Ölen ve cenazesi geç defnedilen bir ferdin ruhu nasıl bir duruma girer?
    31081 Eski Kelam İlmi 2012/01/18
    Kur’an-ı Kerim’den istifade edildiği kadarıyla, Yüce Allah ölenlerin ruhunu özel bir âlemde korumaktadır ve geç defnedilme durumunda ruha bir zarar gemlememektedir; bununla birlikte rivayetlere göre, cenazenin çabuk defnedilmesi icap eder. ...
  • Acaba Hz. Masume (s.a) mezarının ziyareti için özel bir gusül mevcut mudur?
    6150 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/20
     Bazı Taklit Mercileri İmamların Haremlerine girmek ve ziyaret etmek için gusül almayı müstehap bilmektedirler. Diğer bazı taklit mercileri ise bu ziyaretler için gusül’ün müstehap oluşunu rivayet açısından sabit bilmemekte şöyle buyurmaktalar: Eğer bir kimse ziyaret için gusül almak isterse bunu reca (sevap ümidi) ile ...
  • Miraç nedir? Hz. Muhammed’in (s.a.a) dışında da bir peygamber miraca gitmiş midir?
    22418 Eski Kelam İlmi 2011/12/10
    Miraç, Arapça’da göğe çıkmak için kullanılan vasıta demektir. Rivayet ve tefsirlerde ise Peygamberimizin (s.a.a) fiziki olarak Mekke’den Beytu’l-Mukaddes’e gitmesine, oradan göğe çıkmasına, sonrada tekrar Mekke’ye dönmesine miraç denmektedir. Rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla Resulullah’ın (s.a.a) dışında herhangi bir peygamber miraca gitmemiştir; sadece Hz. Süleyman, Hz. İdris ve Hz. İsa ...
  • Şia ile sünninin evlenmesi caiz midir?
    47244 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/02/28
    Continue... ...
  • Şia Hz. Ali(a.s)'ın faziletlerini ispatlamada Ehl-i Sünnet'in mütevatir hadislerine dayanabilir mi?
    7463 Masumların Siresi 2011/06/21
    Tevatür yalan üzere anlaşmaları mümkün olmayan büyük bir kalabalığın bir konuyu nakletmelerine denir. Biz inanıyoruz ki Hz. Ali'nin faziletleri ve onun imameti hakkındaki nas tevatürle sabittir. Bunu Şia'nın hadis ve tarih kaynaklarının yanı sıra Ehl-i sünnetin kitaplarından ve sahabilerin hadislerini nakleden eserlerden istifade ediyoruz. Buna göre bizim bu konuyla ilgili ...
  • hangi sınıra kadar kocasına itaat etmelidir? Erkek onu yolculuğa mecbur edebilir mi?
    10470 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Hadevi Tahrani’nin belirtilen soru hakkındaki cevabının açıklaması şudur:Kadın cinsel doyum konusunda erkeğe itaat etmelidir ve erkek evden çıkmayı yasaklarsa bu durumda kendisi evden çıkamaz. Elbette evlilik hayatının farz ve haramlarla yetinmeyle sorundan yoksun olmasının imkânsız olduğuna dikkat edilmelidir. Ama ahlaka riayet etmek evliliğin pekişmesi ve tatlılığını ...
  • Peygamber Efendimize (s.a.a) göre başkalarına hediye vermenin adabı nasıldır?
    17497 هدیه 2012/05/19
    Hediye vermek ve almak Peygamber Efendimizin (s.a.a) ameli siresinde vardı. Ama Peygamber Efendimizden (s.a.a) gelen rivayetler esasınca hediye verme işi kendi ve diğerlerine meşakkat ve zahmeti beraberinde getirmemelidir; zira bu işteki hedef ünsiyet ve ülfet oluşturmaktır ve eğer onun adap ve şartlarına riayet edilmezse uygun olan neticeye ...
  • Geçici evlilikte iddet beklemenin felsefesi nedir?
    8946 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2009/10/18
    Kadın yaise ise iddet beklemesine gerek yoktur. Yaiseden kasıt Kureyişli ise altmış ve Kureyşli değilse elli yaşını doldurmuş olmasıdır. Kısır olan kadın yaise sayılmaz, bu yüzden evlendikten sonra iddet beklemesi gerekir.Bu hükmün felesefesine gelince ayet ve rivayetlerde hükümlerin bütün ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8453 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • İslam’ın Tebliğ Yöntemi Nasıldı?
    12515 Masumların Siresi 2011/08/17
    Tebliğ mesaj iletmek anlamındadır. Tüm ilahî peygamberlerin ve özellikle de yüce İslam Peygamberinin misyonu insanları karanlıklardan nura yöneltmek olduğundan, İslam’da tebliğ Allah’ın mesajını kullarına ulaştıran bir vesile olarak çok önemlidir. İslam’da tebliğ yöntemleri sözlü, yazılı ve amelî olarak üç kısma ayrılabilir. Bu her üç kısmın da değişik türleri vardır. ...

En Çok Okunanlar