Please Wait
18602
Secdenin hakikati alçakgönüllülük, baş eğmek ve meyildir. Secde farzlardan biridir; çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler rükû ve secde edin…” Burada bir noktaya dikkat edilmesi gerekir ve bu nokta Şia’nın toprağa toprak için secde etmemesidir; zira yüce Allah’tan başkasına secde etmek tüm Şia âlimlerinin görüş birliği ile şirktir. Bazen neden sadece toprağa secde etmektesiniz diye sorulmaktadır. Bunun cevabı şudur: Biz bu meselede Hz. Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) sünnetinin takipçisiyiz; çünkü Ehlisünnetin muteber kaynak ve kitaplarında şöyle belirtilmiştir: Secde toprağa ve topraktan türeyen şeyler üzerine yapılır. Elbette bu şeyler tabii olarak giyilen ve yenilecek şeyler dışında kalanlardır. Lakin zorunluluk halinde elbise ve giyilecek şeylerin üzerine de secde yapılabilir! Burada her bölüm için bir rivayet aktarmakla yetiniyor ve konunun detaylarını ayrıntılı cevaba bırakıyoruz.
1. Toprağa Secde Etmek
Müslim kendi sahihinde şöyle nakletmektedir: (Allah) tüm yeryüzünü bizim için secde yeri ve suyun bulunmadığı zaman da toprağı temizleyici karar kılmıştır.
2. Topraktan Biten Şeyler Üzerine Secde Etmek
Buhari kendi sahihinde şöyle nakletmektedir: Ümmü Selim, evine gelmesi, namaz kılması ve bu vesile ile orayı sürekli bir namaz mekânı karar kılması için Allah Resulünü (s.a.a) davet etti! Allah Resulü (s.a.a) Ümmü Selim’in davetini kabul etti ve onun evine geldi. O, evinde bulunan bir hasırı su ile ıslattı ve orada namaz kıldı. Ümmü Selim Hz. Peygamber (s.a.a) ile namaz kıldı ve orayı kendi namaz mekânı karar kıldı.
3. Zorunluluk Durumunda Elbise Üzerine Secde Etmek
Buhari, Enes b. Malik’ten şöyle nakletmektedir: Biz (Müslümanlar) Hz. Peygamber (s.a.a) ile namaz kılıyorduk ve secde mekânının çok sıcak olması nedeniyle gömleğimizin bir bölümünü secde mekânına koyuyor ve onun üzerine secde ediyorduk.
Bundan dolayı görüldüğü gibi Şia, Ehlisünnetin muteber kaynaklarında belirtilen Allah Resulünün (s.a.a) sünnetine dayanmaktadır. Burada geride kalan soru ise şudur: neden Şia İmam Hüseyin’in toprağı üzerine secde etmede ısrar etmektedir. Bu sorunun cevabında şöyle söylemek gerekir: Evvela İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı diğer topraklar gibidir ve onun diğer topraklardan müstesna olan bir yönü bulunmamaktadır. İkincisi, İmam Hüseyin’in (a.s) toprağına secde etmek farz değil, bilakis müstehaptır. Üçüncüsü, Ehlibeyt (a.s) İmam Hüseyin’in (a.s) toprağına secde etmenin sevap taşıdığını vurgulamıştır. Dördüncüsü, İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı birçok inanç, mücadele ve tarihi meselenin simge ve göstergesidir. Bu açından ondan istifade etmemiz yerinde bir davranıştır.
Toprağa secde etmenin felsefesi hakkında İmam Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilmiştir: “Secde yüce Allah için alçakgönüllülük haline bürünmektir. Bundan dolayı yenilecek ve giyilecek şeylere secde etmek doğru değildir; çünkü dünya insanları yenilecek ve giyilecek şeylerin kullarıdırlar. Oysaki secde eden kişi secdesinde Allah’a ibadet ve kulluk etmektedir. O halde dünya ile mağrur olmuş ve övünmüş kimselerin mabuduna secde etmesi doğru değildir.” Toprağa secde etmenin fazileti daha çoktur; zira böyle bir secde yüce Allah için tevazuda bulunma ve alçakgönüllülük sergilemede daha belirgin ve daha doğrudur.
Muhalifler tarafından cehalet veya düşmanlık nedeniyle dile getirilen ve bu vesile ile Şia’nın saldırıya maruz kaldığı hassas konulardan biri toprağa secde etme meselesidir. Oysaki bu mesele hak ve insaf çerçevesinde ve her türlü taassuptan uzak bir şekilde ele alınacak olursa, Şia’ya isnat edilen şeyin tam aksi bir netice ortaya çıkacaktır; zira Şia toprağa toprak için secde etmemektedir. Çünkü secde, bir şey için secde ve bir şeyin üzerine secde diye iki kısma ayrılır. Kuşkusuz birinci kısım şirk hallerinden sayılır ve Şia bu tür bir secdeyi haram bilir. Çünkü böyle bir secde Allah’tan başkası için yapılmış sayılır ve bunun ispatı da delillere ve büyük bir çabaya ihtiyaç duymaz. Sizi bu konuda Şia âlimlerinin fetvalarına yönlendiriyoruz. Meselenin ve konunun hakikatinin aydınlanması için bir takım konular eşliğinde tahlil ve incelemeye koyuluyoruz:
Secdenin Tanımı
Secde sözlükte alçakgönüllülük ve tevazu olarak belirtilmiştir. Kutsal şeriatta ise alnın bir bölümünün yer veya başka bir şey üzerine arada bir engel ve fasıla olmadan konulmasına denir. Bunun delili ise bir rivayettir: “Secde ettiğin zaman alnını yere koy ve hızlı bir şekilde(karganın yere gagasını vurması gibi) yere koyma.”[1] Aynı şekilde bu konuda bir rivayette şöyle aktarılmıştır: “Hz. Peygambere (s.a.a) alnımız ve ellerimizi üzerine koyduğumuz Mekke ve Medine topraklarının sıcaklığından şikâyet ettik. (Ama) Allah Resulü bizim şikâyetimize müspet bir cevap vermedi.”[2] Secde tüm âlim ve fakihlerin icmasıyla farzdır; çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler rükû ve secde ediniz…”[3]
Meselenin Fıkhi Olması
Bu konunun (secde) kelamsal konulardan değil, fıkhi konulardan olduğu apaçıktır; zira secde yükümlünün fiili ile ilintilidir. Fıkhi meselelerde Şia ve Ehlisünnet nezdinde birçok ihtilaf vardır ve bunun en iyi göstergesi Ehlisünnetin dört asıl mezhebe ayrılmış olması ve bu dört mezhebin de birçok fıkhi teferruatsal meselede birbirleri arasında ihtilafın bulunmasını gözlemlememizdir.[4]
Secde Konusundaki Rivayetler
Secde konusu hakkında nakledilen haber ve rivayetler üç kısma ayrılabilir:
1. Yere secde etmenin zorunlu olduğunu vurgulayan rivayetler.
2. Hasır gibi bitkiler üzerine secde edildiğine işaret eden rivayetler.
3. Pamuk veya yünden olan gömlek (kumaş) üzerine secde edildiğine işaret eden rivayetler.[5]
A. Yere secde etmeyi vurgulayan rivayetler: Bu alandaki rivayetler çoktur ve değişik ve farklı tabirlerle hadis kitaplarında nakledilmiştir. Biz burada birkaç numuneyi aktarmakla yetiniyoruz:
1. “Yeryüzü benim için secde mahalli ve temiz kılıcı karar kılınmıştır. Bu hadis Müslim’in kitabında şöyle belirtilmiştir: Tüm yeryüzü bizim için secde mahalli ve suyun bulunmadığı durumda da toprağı temizleyici karar kılınmıştır.” Tirmizi’nin Sünen’inde şöyle belirtilmiştir: “Tüm yeryüzü benim için mescit ve temizleyici karar kılınmıştır.” Beyhaki’nin kelamında şöyle nakledilmiştir: “Yeryüzü benim için temizleyici ve mescit karar kılınmıştır.” Beyhaki’nin kelamında şöyle de aktarılmıştır: “Yeryüzü benim için temiz ve mescit karar kılınmıştır. Nerede namaz vakti gelirse hangi şekilde olursa olsun namaz kılarım.”[6]
2. Ebuzer Allah Resulünün şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Yeryüzü senin için secde mahallidir. O halde her nerede namaz vakti gelirse namaz kıl.”[7]
3. İbn. Abbas şöyle demektedir: “Peygamber (s.a.a) taş üzerine secde ederdi.”[8]
4. Ebu Said Hodri şöyle aktarmaktadır: “Ben kendi gözlerimle Allah Resulünün alnı ve burnunun ucunda toprak ve çamur izi gördüm.” [9]
5. Cabir b. Abdullah şöyle demektedir: “Ben Allah Resulü (s.a.a) ile öğle namazını kılıyordum ve çok sıcak olduğundan soğutup üzerine secde etmek için elime bir parça taş aldım.”
6. Enes b. Malik şöyle demektedir: “Biz Hz. Peygamber (s.a.a) ile birlikte şiddetli sıcaklıkta namaz kılardık. Her birimiz bir taş alır ve soğuması için avucumuzda tutardık. Soğuduğunda yere koyar ve üzerine secde ederdik.[10]
7. Ömer b. Hattab şöyle demektedir: Yağmurlu bir gecede sabah namazı için dışarıya çıktık; yer çamurlu olduğu için hepimiz bir miktar taş topladık, mescidin avlusuna koyduk ve üzerinde namaz kıldık. Hz. Peygamber (s.a.a) bu meseleyi anlayınca şöyle buyurdu: Bu ne güzel bir şeydir! O halde bu taş üzerine secde etmeyle namaz kılmanın başlangıcıydı.”[11]
8. Ayaz b. Abdullah Kareşi şöyle nakletmektedir: “Hz. Peygamber (s.a.a) bir adamın başında olan sarık üzerine secde ettiğini görünce, sarığını arkaya çekmesini ve alnıyla secde etmesini işaret etti.”[12]
Bunlar, secdenin toprak ve yere yapılması gerektiğini belirten birçok rivayetten bir numunedir.[13]Beyhaki şöyle demektedir: Eğer kumaş ve elbise üzerine secde etmek caiz olsaydı, rivayetlerde buna işaret edilmesi gerekirdi; çünkü bunlar üzerine secde etmek taş ele almak ve secde etmek için onu soğutmaktan daha rahat idi.[14]
B. Bir özür olmadan yerden başka şeyler üzerine secde etmenin caiz olduğunu belirten rivayetler:
1. Enes b. Malik şöyle nakletmektedir: Büyük annem (Melike) Allah Resulünü (s.a.a) kendisi için hazırladığı bir yemeğe davet eder Hz. Peygamber (s.a.a) bu yemekten yer ve sonra şöyle buyurur: Kalkınız benim ile namaz kılınız. Enes b. Malik şöyle demektedir: Kalktım ve zaman aşımıyla siyah olmuş bir hasıra su serptim ve onu yere serdim. Hz. Peygamber (s.a.a) onun üzerinde durdu. Ben Hz. Peygamberin arkasında ve yaşlı kadın (büyük annesi) da benim arkamda hep birlikte namaza durduk.[15] Aynı şekilde Enes’ten şu içerikte başka bir rivayet de mevcuttur: “Halalarımdan biri Hz. Peygamber (s.a.a) için bir yemek hazırladı ve Hz. Peygambere (s.a.a) hitap ederek ben evimde yemek yemenizi ve orda namaz kılmanızı istiyorum dedi! Enes şöyle demektedir: Hz. Peygamber (s.a.a) geldi, evde bulunan büyük hasırı odanın bir köşesine sermemi emretti ve biz de onun üzerini su ve süpürge ile temizledik. Sonra Hz. Peygamber (s.a.a) onun üzerinde namaza durdu ve biz de Hz. Peygamberin (s.a.a) arkasında namaz kıldık.”[16] Aynı şekilde Enes b. Malik’ten şöyle aktarılmıştır: “Ümmü Selim Allah Resulünden (s.a.a) evine gelmesini, namaz kılmasını ve kendisinin orayı sürekli bir namaz mekânı karar kılmasını istedi! Allah Resulü (s.a.a) Ümmü Selim’in davetini kabul etti ve evine geldi. Biz evde bulunan bir hasırı su ile ıslattık ve Hz. Peygamber (s.a.a) onun üzerinde namaz kıldı. Ümmü Selim Hz. Peygamber (s.a.a) ile birlikte namaz kıldı ve orayı kendi namaz mekânı karar kıldı.”[17]
2. İbn. Abbas şöyle nakletmektedir: “Allah Resulü (s.a.a) küçük bir hasır üzerinde namaz kılardı.”[18]
3. Ebu Said Hodri şöyle demektedir: “Hz. Peygamberin (s.a.a) yanına geldim, onu hasır üzerinde namaz kılarken ve hasır üzerine secde ederken gördüm.”[19]
4. Meymune (Hz. Peygamberin (s.a.a) eşi) şöyle nakletmektedir: “Allah Resulü (s.a.a) namaz kılıyordu ve ben onun yanında bulunuyordum; öyle ki secde ettiği ve hasır üzerinde namaz kıldığı zaman gömleği bana değiyordu.”[20] Bu konuda birçok rivayet vardır ve kısa ve öz olması nedeniyle bu kadarıyla yetiniyoruz.
C. Zorunluluk durumunda yer dışındaki şeylere secde etmenin caiz olduğunu belirten rivayetler:
Bu kısımda Enes b. Malik’in hadisini beyan etmekle yetiniyoruz. Enes şöyle demektedir: “Biz Allah Resulü (s.a.a) ile namaz kılıyorduk. Her ne zaman bizden biri sıcaklığın yüksek olması nedeniyle alnını yere bırakmak istemediği vakit, gömleğini yere serer ve onun üzerine secde ederdi.”[21] Bu rivayet Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim gibi Ehlisünnetin değişik kaynaklarında değişik söz ve tabirler ile nakledilmiştir. Her araştırmacı bu hadisleri araştırarak ve inceleyerek açıkça bütün bu rivayetlerin evvela secdenin toprak üzerine olması gerektiği, ondan sonra da yenilecek ve giyilecek şeylerin dışında topraktan biten şeyler üzerine yapılabileceği ve sonraki merhalede (zorunluluk durumunda) gömlek (kumaş) üzerine secde edilebileceği hususuna odaklandığını açıkça kavrar. Bu nedenle ve bu rivayetler esasınca Ehlibeyt mektebinin fakih ve âlimleri imamların rivayetlerine uyarak şöyle derler: Namazda secdenin yer veya yerden biten ve de genellikle yenilecek ve giyilecek olmayan şeyler üzerine yapılması farzdır.[22] Biz Şiaların bir miktar toprak ve çamuru kurutup mühür haline dönüştürmemiz ve üzerine secde etmemiz ise bir takım sebeplerden kaynaklanmaktadır. Bu sebeplerden bazıları şunlardır:
1. Kurutulmuş toprağın pak ve temiz olduğuna güvenilmesi ilk sebeptir; zira secde mahallinin şartlarından biri (üzerine secde edilen şey) temiz olmasıdır. Aynı şekilde bu secde mekânının mubah olmasından emin olmak içindir; çünkü secde mahallinin şartlarından biri de onun mubah olmasıdır.
2. Bizim zamanımızda genellikle evlerin yüzeyi ve mescitler halılar ile kaplanmıştır ve bu yerlerde toprak bulunmamaktadır. Bundan dolayı kurutulmuş toprak üzerine secde ediyoruz.
İmam Hüseyin’in (a.s) Toprağı Üzerine Secde Etmenin Felsefesi
Şia’nın neden İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı üzerine secde ettiği hususunda şunları söylemek gerekir:
1. Şia fakihleri arasından İmam Hüseyin’in (a.s) toprağına secde etmenin farz olduğuna inanan bir fakih bulmak imkânsızdır. Onlar sadece temiz ve mubah olan her toprak üzerine secdenin doğru olduğunu söylerler. Nitekim bu açıklandı. Evet, onlar İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı üzerine secde etmenin müstehap olduğunu belirtirler.[23]
2. İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı üzerine secde etmek toprağa secde etmenin bir numunesidir ve Müslümanlar toprak ve yer üzerine secde etmenin doğru olduğu hususunda icma etmişlerdir. O halde İmam Hüseyin’in (a.s) toprağını diğer yer ve topraklardan istisna etmek için geriye herhangi bir neden kalmamaktadır. Dolayısıyla neden Şia İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı üzerine secde etmektedir diye söylenmesi bir anlam taşımamaktadır.
3. Ehlibeyt İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı üzerine secde etmeyi çok vurgulamıştır. İmam Seccad (a.s), İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı üzerine secde eden ilk imamdır. İmamların hepsi İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı üzerine secde eder ve bunun müstehap olduğunu vurgularlardı. Nitekim İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Şehitlerin efendisinin toprağı üzerine secde etmek yedi hicabı parçalar.”[24]
4. Şehitlerin efendisinin toprağı üzerine secde etmenin tercih edilir olduğuna delalet eden ve bu konuda ilim ehli için saklı olmayan birçok husus mevcuttur. Örnek:
A. İnançsal Öğretiler:
Ömer b. Saad, Aşura günü sabah namazını askerleri ile cemaat halinde kıldı. Lakin aynı günün öğle vakti İmam Hüseyin’i (a.s) şehit etti. Şia, namazda İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı üzerine secde ederek Ömer b. Saad ve onun önderi Yezit’in namazı gibi ölü ve ruhsuz bir namaz kılmadığını ve Şia’nın namazının İmam Hüseyin’in (a.s), babasının ve dedesinin namazı olduğunu ilan etmektedir. Bu, Ehlibeytin velayet mefhumunu Şialar nezdinde pekiştiren ve sağlam kılan şeydir. Bu nedenle imamlar İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı üzerine secde etmeyi vurgulamışlardır; yani İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı üzerine secde etmek Allah’ın velilerinin yolunu takip ederek O’na teslim olmak ve karşısında alçakgönüllü olmaktır.
B. Tarihsel Öğreti: Bazıları, Hz. Ali’ye (a.s) imam ve halife sıfatıyla biat edildiği Gadir öğretilerini ve Ümeyye oğulları zamanında meydana gelen Aşura’yı unutturmaya çabalamışlardır. İmam Hüseyin’in (a.s) toprağı, Aşura gününde Ümeyye oğulları yöneticilerinin cinayetlerine dair tarihsel diri bir senettir. Tarih boyunca bugüne dek zalimler Gadir ve Aşura’nın öğretilerini etkisiz kılmak ve ortadan kaldırmak için tüm imkânlarını seferber etmişlerdir. Lakin imamlar ve Ehlibeyt (a.s) Hüseynî Aşura hadisesini mersiye, ağlama ve ziyaretler aracılığıyla halkın kalbine oturtmuş, sonraki nesillere aktarmış ve onlar ile Aşura kıyamı arasında irtibat sağlamıştır. Bu bağlamda Hz. Hüseyin’in (a.s) toprağının önemi ve onun vurgulanması meselesi açıklığa kavuşmaktadır.
C. Cihat ve Şehadet Öğretileri: Hz. Hüseyin’in (a.s) toprağı, Müslüman halkın ekseriyetinde devrim ve cihat ruhu yaratabilir. Bu, İslam ümmetinin ihtiyaç duyduğu şeydir. Özellikle bugün bizim içinde yaşadığımız dünya ve İslam toplumu türlü savaşlar ile karşı karşıyadır. Hz. Hüseyin’in (a.s) toprağı ile ilişki kurmak ve onu anlamlandırmak bir miktar cansız ve ruhsuz toprak ile irtibat kurmak değildir, bilakis hareketli bir güç ve de devrim ve cihat mefhumuyla irtibat ve ilişki kurmaktır. Bunlara ek olarak, Hz. Hüseyin’in (a.s) toprağı ahlaki, siyasi, inançsal ve önemli dini öğretiler taşır. Bu konu hakkındaki detaylı bahisleri Hüseynî hareket ve kıyam ile ilgili kitaplarda incelemek gerekir.[25] Son olarak Şia’nın ne günahı olduğunu soruyoruz. Şia Allah Resulünün (s.a.a) öğretilerine tutunup onun sünneti ve yolu esasınca amel ettiğinde, Hz. Peygamberin (s.a.a) kesin fiil ve davranışlarına bağlı kaldığında ve gömleğe ve halıya bahane olmadan ve bir zorunluluk hali bulunmadan secde etmek gibi şeriatta şüpheli şeylerden uzak sakındığında ne gibi bir günah işlemiştir. Bu konu hakkında birçok rivayet mevcut olup yenilecek ve giyilecek şeyler üzerine secdenin yasaklanmasının felsefesine işaret etmektedir. Bunlardan biri Hişam b. Hakem’in rivayetidir. Hişam şöyle demektedir: Ben imam Sadık’a (a.s) secdenin üzerine yapılmasının caiz olduğu ve caiz olmadığı şeyleri bize bildir diye söyledim. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: Yer ve yerden biten şeyler dışında başka şeyler üzerine secde etmek caiz değildir. Elbette yenilecek ve giyilecek şeyler üzerine secde etmek caiz değildir. Hişam ben canım size feda olsun bunun nedeni nedir diye sorduğunu belirtir. İmam (a.s) şöyle buyurur: Çünkü secde Allah için alçakgönüllülük duymaktır. O halde yenilecek veya giyilecek şeyler üzerine secde etmek doğru olmaz; çünkü insanlar yenilecek veya giyilecek şeylerin kuludurlar. Oysaki secde eden secdesinde Allah’a ibadet ve kulluk eder. O halde alnını mağrur ve dünya ile övünen dünya kullarının mabudu üzerine koymamalıdır. Toprağa secde etmenin fazileti daha fazladır; zira yüce Allah için tevazu ve alçakgönüllülük sergilemede böyle bir secde daha belirgin ve yerindedir.[26]
[1] İbn. Habban, Sahihe, c. 1, s. 264.
[2] Müslim, Sahih, c. 3, s. 312; İbn. Mace Sünen, c. 2, s. 360.
[3] Hac Suresi, 77. ayet.
[4] Daha fazla bilgi için: el-Fıkıh ale’l-Mezahibi’l-Erbeaa, el-Ceziri, Abdurrahman.
[5] Alleme Emini, es-Sucudale’t-Turbeti’l-Hüseyniyye, s. 13.
[6] Sahihu’l-Buhari, c. 1, s. 113; Sahih-i Müslim, c. 2, s. 64; Sahih-i en-Nesai, c. 2, s. 32; Sahih-i Ebi Davut, c. 2, s. 114; es-Sünenü’l-Kübra, c. 2, s. 433, 435.
[7] Sahih-i en-Nesai, c. 2, s. 37.
[8] Hakim, Müstedre’te bu rivayeti nakletmiş ve Zehebi onu tashih etmiştir, c. 3, s. 473.
حاکم در مستدرک ان روایت را نقل کرده و ذهبی آن را تصحیح نموده است، ج 3، ص 473.
[9] Sahihu’l-Buhari, c. 1, s. 2, 198, 163, 253, 256, 258, 259; Sünen-i Ebi Davut, c. 1, s. 143 – 144; Davut, c. 2, s. 114; es-Sünenü’l-Kübra, c. 2, s. 106.
[10] es-Sünenü’l-Kübra, c. 2, s. 106.
[11] Sünen-i Ebi Davut, c. 1, s. 75; es-Sünenü’l-Kübra, c. 2, s. 440.
[12] es-Sünenü’l-Kübra, c. 2, s. 105.
[13] Bu hususta nakledilmiş rivayetler hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için bkz: “Ma Hiye Felsefetü’s-Sücud Âla’t-Türbe?” Soru: 508 (Site: 554).
[14] Müsned-i AhmedHanbel, c. 1, s. 321.; es-Sünenü’l-Kübra, c. 2, s. 105.
[15] Buhari, Sahihe, c. 1, s. 101; Sahih-i Nesai, c. 2, s. 57.
[16] İbn. Mace, c. 1, s. 255.
[17] Sahih-i Nesai, c. 2, s. 57.
[18] Türmizi, Sahih, c. 2, s. 126.
[19] Sahih Müslim, c. 2, s. 62, 126.
[20] Buhari, Sahih, c. 1, s. 101; Müslim, Sahih, c. 2, s. 128.
[21] Buhari, Sahih, c. 1, s. 101; Müslim, Sahih, c. 2, s. 109; İbn. Mace, es-Sünen, c. 1, s. 321; Ebu Davut, es-Sünen, c. 1, s. 106.
[22] Urvetu’l-Vuska, c. 1, babı es-Sucud, mayesihhu sücudu aleyh.
[23] Tahriru’l-Vesile, İmam Humeyni, c. 1, mayesihhu sücudu aleyh.
[24] Vesailu’ş-Şia, c. 6, s. 23.
[25] Abdu’l-Muim Hasan, Bi Nuri Fatıma İhtedeytu, s. 203 – 204; be nakli el-Ferifi, Seyit Abdullah, et-Teşeyyu, s. 206.
[26] Men la Yehzeruhu’l Fakih, c. 1, s. 273.