Gelişmiş Arama
Ziyaret
18077
Güncellenme Tarihi: 2009/02/28
Soru Özeti
Ömrü boyunca kötülük ve günah işlemiş olan bir kimse nasıl başkalarının onun adına yaptığı ihsan ve duasıyla bağışlanır ve kendisinin bir rolü olmadan ahiret hayatında durumu değişir?
Soru
Ömrü boyunca kötülük ve günah işlemiş olan bir kimse nasıl başkalarının onun adına yaptığı ihsan ve duasıyla bağışlanır ve kendisinin bir rolü olmadan ahiret hayatında durumu değişir?
Kısa Cevap

Soruda işaret edilen konu mutlak şekilde reddilemeyeciği gibi mutlak şekilde de kabul edilemez. Bu günahın çeşidine bağlı olduğu gibi günah işleyenin taşıdığı kişiliğe de bağlıdır. Çünkü Allah’a ortak koşmak gibi bazı günahlar asla insan o günahtan dönmedikçe bağışlanmaz yine insanların hakkını çiğnemek türünden olan günahlarda başkalarının duasıyla bağışlanmaz. Bunların bağışlanması için diğerlerinin hakkının telafi edilmesi ve hak sahiplerini razi etmek gerekir.

Günah işleyen kişi de bazen işlediği günahı bigisizlik ve cahillik yüzünden yapar ve sonra bu yaptığı işten dolayı pişmanlık duyar bu durumlarda günahın çabuk bağışlanması umulur ama bazen günah işleyen kişi azgınlığı yüzünden günahi bilerek yapar. Bu durumda bağışlanması zorlaşır. Elbette günahın telafi edilmesi kişinin kendisi tarafında olabileceği gibi diğer insanlar tarafından da onun adına yapılan iyi işler yoluyla mümkündür. İnsanın kendi çabasından fazlasını hak etmemesine rağmen Allah’ın kendi lütufuyla layık olan kişilere bir takım lütuflarda bulunması mümkündür.

Elbette burada şu hususu da unutmamak gerekir ki başkaları adına yapılan iyi işler veya onlar için Allah’tan bağışlanma dilemek gerçekte o adamın kendi hayatında yapmış olduğu iyiliklerden kaynaklanır. Çünkü diğer insanlar hakkında hep kötülük işlemiş olan ve hayatı kötülüklerle geçen bir kimse hakkında insanlar gönülden bağışlanma dilemezler ve onun adına kabul olacak şekilde iyi işler yapmazlar. Onun yakınları da kötü insanlar olsa duaları kabul olmaz. İyi insanlar olsalar o adamdan kötülük görseler gönülden ona bağışlanma dilemezler.

Ayrıntılı Cevap

Konunun açıklık kazanması için bazı noktalara değinmeliyiz:

1- İşlenen her günahın iki yönü vardır: Biri Allah’a karşı geliş olma yönü (yani Allah hakkında zulüm) diğeri ise kişinin kendisini ve toplumun diğer fertlerini ilgilendiren yönü. (Kendisinin ve diğer insanların hakkını ihlal edip zulüm etmesi)[1]

2- Günahlar, günahın işlenme zamanı, yeri ve şartları, günahkârın kişiliği, günahların mahiyeti açısından kötülükleri aynı düzeyde değildir. Buna göre cezaları da birbirinden farklıdır.

Örneğin Kur’an’da Peygamber’in eşleri hakkında şöyle buyurur: Ey Peygamber'in hanımları! Sizden kim açıkça bir kötü iş yaparsa, onun azabı iki kat olur. Bu Allah için kolaydır.”[2]

Yine İmam Riza’dan nakledilen bir hadis de şöyle denilmektedir. “Açıkça günah işleyen veya günahı yayan bir kimse zillete uğrar. Ama günahı örten bağışlanır.”[3] [4]

3- Günah bir açıdan hakkullah (Allah’ın hakkını çiğnemek ve hakkunnas (insanların hakkını çiğnemek) olarak iki kısma bölünür.

Bir hadiste yer aldığına göre, “Allah hakkunnas olan günahi hak sahibi olan kişi bağışlamadıkça bağışlamaz.”[5] Buna göre bu tür günahlar asla günahkâr olan kişinin veya yakınlarının duası ve bağışlanma dilemesi ile bağışlanmaz. İster günahkâr kişi hayatta olsun veya dünyadan gitmiş olsun. Evet, hak sahipleri razı olur ve haklarından geçerlerse bu başka. Örneğin bir başkasının malına hasar vermiş kişi mal sahibini hakkını ödemedikçe veya onu razı etmedikçe Allah bu tür günahı bağışlamaz.

4- Günahlar büyük ve küçük günahlar olarak ikiye bölünürler. Büyük günahlar önemi yüzünden Kur’an’da haram olduğu açıklanmanın yanı sıra onu işleyenin cehenneme gireceği açıklanan günahlardır; zina, Allah’ın izin vermediğ yerlerde bir insanı öldürme, riba yemek vb. günahlar bu türdendirler. Bu konu hadisler de açıklanmıştır.[6] Ama küçük günahlar sadece haram olduğu açıklanan günahlardır.

Kur’an-i Kerim küçük günahlar hakkında bağışlanma vadinde bulunmuştur. Şöyle buyurmuştur: “Eğer size yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız sizin küçük günahlarınızı giderir ve sizi iyi bir mevkiye çıkarırız.”[7]

Bu ayet uyarınca büyük günahlardan uzak durmak sonucu küçük günahlar da bağışlanmış olur. Ancak şu noktaya dikkat etmek gerekir ki bazı şartlarda küçük günahlar Allah’ın azap vaad ettiği büyük günahlara dönüşür ve bağışlanma ile ilgili ilahi vadenin dışında kalır. [8] [9]

5- Diğer açıdan günah işleyenleri şu iki sınıfa bölmek mümkündür:

A. Bilgisizlik ve cahillik yüzünden günah işlemiş olan ve sonra pişman olup hatalarını telafi etmeye çalışan ve tövbe eden kimseler. Allah bunlar hakkında kesin bağışlanma vadinde bulunmuştur.[10]

B. Günah ve suç olduğunu bilerek bir günaha irtikâp eden ve sonrada yaptıklarından pişman olmayan kimseler. Bu sınıfın bağışlanacağına dair kesin bir ilahi vaat yoktur.

Bu açıklamalardan alaşılıyor ki Allah’ın bağışlaması ve günahkar kişinin kıyamette durumunun değişmesi sadece sebepleri oluşunca Allah’ın bağışlama vaadinde bulunduğu günahlara mahsustur.[11]

Şimde ömrü boyunca günah işlemiş bir kimsenin diğerlerinin onun adına bazı iyi işler yapmasıyla durumu kıyamette nasıl değişir sorusuna gelelim.

İlk önc şuna dikkat edilmelidir ki her günahkar başkalarının onun adına yapacağı iyi işlerle bağışlanacaktır diye bir kaide yoktur. Bu sadece Allah’ın şartları oluşunca bağışlayacağını vaat ettiği günahlarla ilgilidir. Çünkü Kur’an buyuruyor ki: İyilikler kötülükleri giderir.[12] Buna göre günahkar insanın hayatında yaptığı iyi işleriyle kötülüklerinin yok olabileceği gibi hayatından sonrada başkalarını yapıp sevabını ona hediye ettikleri amellerle de kötülükleri silinebilir.

Ehl-i Beyt’ten gelen bir çok hadise göre biri dünyadan gidince başkaları yerine getirecekleri namaz, oruç, sadaka ve hac gibi iyi amelleri onun adına yapabilir veya yapıp sevabını ona hediye edebilir. Bu durumda bu işlerin sevab ve mükafatı ölen kişiye ulaşır.[13]

Kuşkusuz diğerlerinin yaptığı ve sevabını ölüye hediye ettikleri işler onun günahlarını örtecek ve giderecek değerde olursa bu işler onun bağışlanmasına vesile olurlar. Bu da Allah’ın adalet ve lütufunun bir göstergesidir. Bunu kendi peygamberi vasıtasıyla insanlara duyurmuş ve böyle insanlar için bu kurtuluş yolunu açık bırakmıştır.[14]

Bunu şu örnekle de açılayabiliriz. Eğer birisi bu dünyada başkasına bir zarar verir ve üçüncü şahis onun verdiği zararı zarar veren adına telafi ederse artık zarar gören kişi bir hak davası göremeyeceği gibi kişinin hataları onun adına ölümünden sonrada telafi edilirse bu hususta artık onun ceza ve sorumluluğu düşer.

Evet işlenen günah başkalarının onun adına yapacakları iyi işlerle telafi edilecek türden olmazsa o zaman başkalarının iyi işleri o adamın suçunu kaldırmaz ve sadece onun azabının hafiflemesine sebep olur.[15]

Bir de şuna dikkat etmek gerekir ki Allah adalet ve hikmet sahibidir. Hiç bir kuluna zulüm etmez ve hiç bir kulunun yaptığı iyi işleri zayi etmez buna göre bizim yetersiz bilgimizden dolayı cezalandırılmasını gerekli bildiğimiz birini kendi bildiği sebeplerden dolayı bağışlaması mümkündür. Çünkü Allah herşeyden haberdardır ve bize gizli kalan durumları O bilir. Bu durumda bizim kötü bildiğimiz bir kişinin bağışlamasının, bizlerin bilmediğimiz ama Allah’ın bildiği o kişinin yapmış olduğu iyi işlerinden kaynaklandığını söylemeliyiz.

Elbette burada şu hususu da unutmamak gerekir ki başkaları adına iyi işlerin yapılması veya yapıldıktan sonra sevabı kendilerine hediye edilmesi ya da onlar için Allah’tan bağışlanma dilenmesi yine o adamın kendi hayatında yapmış olduğu iyiliklerden kaynaklanır. Yoksa diğer insanlar hakkında hep kötülük işlemiş olan ve hayatı hep kötülükle geçen bir kimse hakkında insanlar gönülden bağışlanma dilemezler ve onun adına kabul olacak şekilde iyi işler yapmazlar. Onun yakınları da eğer kendileri kötü insanlar olsa duaları kabul olmaz. İyi insanlar olsalar ama o adamdan kötülük görseler yine gönülden ona bağışlanma duası etmezler.

Nümune adlı tefsirde şöyle deniliyor:

Kur’an’da şefaatın gerçekleşeceğini ispatlayan ayetler vardır ve Tur suresinin 21. ayetinde şöyle denilir:

“İman eden, soyları da imanda kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığının rehinidir.”

Oysaki o kişinin soyu bu makama erişmek için bir çaba göstermemiştir. Diğer yandan Kur’an insana sadece kendi çabasının yarar sağlayacağını açıklar. Bu iki konu nasıl birbiriyle bağdaşırlar?

Bu sorunun cevabı kısaca şöyledir: “İnsanın yalnız kendi çabasını almayı hak etmesi” Allah’ın kendi lütufuyla -hak etmeseler de bazı layık insanlara- bir şeyi vermesine engel olmaz. Buna göre bir şeyi hak etmek başka ve Allah’ın bir şeyi lutüf olarak vermesi başka bir konudur. Nitekim Allah iyilere on kat mükâfat vereceğini hatta bazen bu mükâfatı yüz kata ve daha fazlaya çıkaracağını da buyurmuştur.

Diğer yandan bilmek gerekir ki şefaat hesapsiz ve gelişi güzel değildir. Şefaata ulaşmak için de insanın kendisine şefaat edecek olanla bir manevi ilişki ve yakanlık kazanması gerekir.[16] Mümin kişilerin soylarının da onlara kavuşacağı konusuna gelince şuna dikkat etmek gerekir ki Kur’an ayni ayette “İman ile kendilerine uyan soyları” kaydını getirir ki böylece müminlere cennette kavuşacak soylarının imanda onları takip etmesini gerekli bilir.[17]

Allame Tabatabai El-Mizan tefsirinde şefaat konusunu ele alırken şöyle der:

“Şefaat, bir kişinin amel etmeden bir mükafata erişmesi veya yerine getirmediği bir mükellefiyetin azabından kurtulması için söz konusu edilir. Ancak şunu da bilmek gerekir ki bu herkes için geçerli değildir; çünkü bazı insanlar kesinlikle şefaate erişmek liyakatına sahip değillerdir. Örneğin avam bir insanı düşünün ki şefaatle en üstün bilgin olmayı ister, veya efendisine karşı gelen bir hizmetçiyi düşünün ki asla emre boyun eğmeği ve hatalarını düzetmeği düşünmediği halde şefaat yoluyla efendisinin kendisini af etmesini ister. İşte bu durumlarda şefaat bir yarar sağlamaz. Çünkü şefaat var olan bir sebebin eskikliğini gidermek ve onu tamamlamak içindir kendi başına sebep oluşturcak bir etken değildir. Verilen örneklerde olduğu gibi şefaat yoluyla bir cahilin en üstün bilgine dönüşmesi veya bir asinin efendisin gözde yakın bir adamı olması düşünülemez. [18]



[1] Nümune Tefsiri c. 6 s. 415

[2] Ahzab: 30

[3] El-Kafi c. 2 s. 428

[4] Tefsir-i Nümune, c. 2, s. 406

[5] El-Kafi c. 2 s. 433

[6] El-Kafi c. 2 s. 276

[7] Nisa: 31

[8] Küçük günahların büyük günaha dönüşmesine sebep olan şartlar şunlardan ibarettir:

a. Küçük günahın tekrarlanması, İmam Sadık (a.s) şöyle buyurrur: Tekrar tekrar işlendiği takdirde artık günah küçük olmaktan çıkar. Bk. El-Kafi, c. 2 s. 88.

b. Günah işleyen kişinin işlediği günahı küçük sayıp önemsememesi durumunda, Hz. Ali (a.s) şöyle buyurur: “Günahların en çetini işleyen kişinin hafif saydığı ve önemsemediği günahtır.” Bk. Vesailu’ş-Şia c. 15 s. 312

c. Günah işleyen kişinin azgınlık ve tekebbür ederek işlediği günah. Kur’an-i Kerim şöyle buyurur: “Artık kim azarsa ve dünya hayatını tercih ederse artık cehennem onun yeridir.”

d. Günah özel bir mevkie sahip olan birisi tarafından işlenirse: Örneğin Kur’an buyurur ki: “Ey Peygamber'in hanımları! Sizden kim açıkça bir kötü iş yaparsa, onun azabı iki kat olur. Bu, Allah için kolaydır.” Ahzap: 30

e. Günah işleyen işlediği günahtan dolayı sevinmesi. Peygamber (s.a.a) buyurmuştur ki: Kim gülerek bir günahı işlerse ağlayarak ateşe atılır. Bkz Vesailu’ş-Şia c. 15 s. 305

f: Günahkar Allah’ın kendisini cezalandırmamasını kendisinden razı olduğuna delil bilmesi. Nitekim Mücedele suresinin sekizinci ayetinde şöyle deniliyor: …Kendi içlerinde, ''Niçin Allah bu söylediklerimizden ötürü bize azap etmiyor?'' diyorlar. Girecekleri cehennem onlara yeter. Ne kötü dönüş yeridir orası!”

[9] Elbette bu konu şefaatin büyük günahlar işleyenler hakkında da geçerli olmasıyla çelişmez Allame Tabatabai şefaatin geçerli olduğu konular hakkında şöyle diyor: Şefaat iki kısımdır: 1. Tekvini şefaat 2. Teşrii şefaat. Tekvini şefaat tekvin aleminde sebeplerin sonuçlar üzerindeki etkisinden ibarettir. Teşrii şefaat ise mükafat ve ceza konusuyla ilgilidir. İkinci kısım şefaatin bazı türleri şirk de dâhil olmak üzere her günah hakkında geçerlidir. Bu da tevbe ve iman şefaatidir. Elbette dünyada gerçekleşen tevbe ve iman. Bazıları da sadece bir takım günahların cezasını giderirler. Ancak tartışma konusu olan şefaat yani Peygamberlerin ve velilerin kıyametteki şefaatlerine gelince önceden de açıkladığımız gibi bu tür şefaat dindar olup dinleri Allah tarafından beğenilen kimselerden büyük günahlar işleyenler içindir. Bkz. Tercüme-i el-mizan c. 1 s. 264.

[10] Kur’an Kerim şöyle diyor: Gerçekten tevbe (kabul olması kesin olan tevbe) bilmeyerek bir günahı işleyip çok geçmeden tevbe edenler hakkındadır. İşte Allah böyle kimseleri tevbe eder. Nisa 17.

[11] Müfessirler ayet ve rivayetler istinaden günahların bağışlanma vesilelerini şöyle saymışlardır:

1- Tevbe etmek yani önceden yaptıkları günahlardan tevbe edip gelecekte bir daha günah işlememeye karar almak.

2- Çok önemli iyi işler yapmak kötü işlerin bağışlanmasına sebep olur.

3- Şefaat yoluyla, Şefaat Peygamber ve Ehl-i Beyt imamlarının günah işleyen kimselerin hakkında dua etmesidir. Şefaat kesin bir İslami ilke olmasına rağmen bir kimsenin şefaate ulaşması için bir takım şartları haiz olması gerekir. Bunların arasında iman sahibi olması ve namaz gibi önemli dini farzları yerine getirmede ihmalkârlık yapmaması.

[12] “Gerçekten iyilikler kötülükleri giderir.” Hud suresi: 114

[13] Vesailu’ş-şia c. 2 s. 445 c. 3 s. 200 c. 6 s. 219 c. 11 s. 204

[14] Bkz. Mizanu’l-Hikme Ta harfi Tevbe maddesi

[15] Elbette şirk günahı için özel bir durum söz konusudur şöyle ki, Kur’an- Kerim şöyle diyor: “Müslümanlar yakınları bile olsa şirke düşenler için bağışlanma dilemek hakkına sahip değillerdir.” Sonra Hz. İbrahim’in babasına (amcasına) af dilemesinin bahane edilmemesi için şöyle diyor: “İbrahim’in ona bağışlanma dilemesi ona verdiği bir sözden dolayıydı Ancak onun Allah’ın düşmanı olduğunu anlayınca ondan uzak olduğunu açıkladı”.Tevbe suresi, ayet 114

[16] Bkz. Tefsir-i Nümune c. 13 s. 304 c. 9 s. 190; c 1 s 228 c 1 s 229 c 235 Tercüme-i el-Mizan c. 1 s. 238-265

[17] Tefsir-i Nümune c. 22 s. 555-556

[18] Tercüme-i el-Mizan c. 1 s. 240

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6102 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Şia neden abdeste ayaların yıkanmasını terk ederek farzı terk ediyor?
    20362 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Her fırka ve gurubun kendisini fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bilmeleri gayet doğaldır ama biz, sizin aksinize kendi teklifimize boyun eğdiğimizi, farzı yerine getirdiğimizi ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin farzdan uzaklaştıklarını kabul ediyoruz ve bu iddiamızın delillerini Kur'an ve rivayetlerle ortaya koyacağız. Şia; ...
  • Mehdiliği tehdit eden şeyler nelerdir?
    7147 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Mehdiliği tehdit eden hususlar çoktur. Biz burada sadece üç önemli şeye işaret edeceğiz: 1. Eğer en üstün kanunlar ehil olmayan uygulayıcıları eline düşerse veya eğer en pahalı şeyler ehil olmayan insanların elinde bulunursa, ne kanundan ve ne de belirtilen değerli şeyden bir sonuç alınamaz. Mehdilik ...
  • Müslümanlar neden biribirleriyle musafaha ederler?
    9443 Pratik Ahlak 2011/07/14
    Müfaala kipinden olup iki kişi arasında gerçekleşen musafaha, el vermek manasına gelmektedir. Birisi ‘Safehtuhu’ derse bu ‘Elimin içi onun elinin içine değdi’ anlamına gelir. Musafahatun, birbirine el vermek, ellerin içini biribirine değdirmek, demektir. Selam vermek ve tokalaşmak güzel davranışın örneğidir. İslam Peygamberi (s.a.a) ve Masum ...
  • Niçin bazıları ölülerin kabirlerini yarıp araştırma yapıyorlar? Acaba bu iş haram mıdır?
    5503 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/04/09
    Büyük taklit mercilerinin bu soruya cevapları şöyledir: Müminin kabrinin açılması haramdır. Ama aşağıda zikredilen konularda kabrin açılmasının sakıncası yoktur: 1. Cenaze gasbi yere defnedilmiş olursa ve yerin sahibi, cenazenin orada kalmasına razı olmazsa. 2. Cenazeyle birlikte defnedilen kefen veya başka bir ...
  • Alkol kullanmaktan nasıl uzak kalınabilir ve bundan tövbe etmenin yolu nedir?
    22117 Teorik Ahlak 2011/10/23
    Her günahtan tövbe etmenin dayanağı, şahsın gerçekten kabul ettiği inanç ve değerlerdir. Eğer insan Allah’a ve diriliş gününe iman ederse, diğer bir dünyada amellerinin neticesini göreceğini bilirse ve kendisini gafletten kurtarmak gerektiğine kanaat getirirse, rahatlıkla günahlardan el çekebilir. Eğer insan haram işlerin kendisini nasıl bir bedbahtlığa ve ...
  • Türkiye bankalarında yatan paramla devlete ait borç bonosu satın alıp karından yararlanabilir miyim?
    5422 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/02
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Orası İslam ülkesi olması nedeniyle onlardan kar almak sakıncalıdır. Elbette orada şubesi olan İslamî olmayan bankalar veya gerçekten katılım bonosu olması müstesnadır.  Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Ömrü uzun olsun) Bürosu:
  • Namazda âmin söylemenin yasaklanmasının felsefesi nedir?
    9495 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/16
    Ehlibeyt rivayetleri esasınca namazda âmin sözünü söylemek caiz değildir ve bunu söylemek namazın geçersiz olmasına neden olur. Artı, caiz olmaması delile ihtiyaç duymaz; yani namaz ibadetsel bir fiil olduğundan ve insanın kendi tarafından namaza bir şey eklenemeyeceğinden, eğer şeriat tarafından bir şeyin caiz oluşu ispatlanmazsa, bunun kendi ...
  • Bahaîlerin düşüncelerinin yanlış oluşu, necis olmalarının nedeni ve onların inançlarını saflıkla kabul edenlerin durumu hakkında açıklamada bulununuz.
    11426 Eski Kelam İlmi 2008/02/17
    Bab adıyla tanınan Alimuhammed, ilk olarak 1847 yıllarında çok farklı inanç ve kurallar ortaya çıkarmaya başlamıştır. Sonraları onun düşüncelerini kabul eden ve daha da genişleterek Bahaîliği kuran Mirza Hüseyinali Baha'dır. Bu şahıs kitaplarında; kendisinin ve Alimuhammed Bab'ın gelmesiyle İslam dinin geçerliliğini yitirdiğini, İslami hükümlerin yürürlükten kalktığını ve Hz. Muhammed'in risaletinin ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7033 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar