Gelişmiş Arama
Ziyaret
17675
Güncellenme Tarihi: 2009/02/28
Soru Özeti
Ömrü boyunca kötülük ve günah işlemiş olan bir kimse nasıl başkalarının onun adına yaptığı ihsan ve duasıyla bağışlanır ve kendisinin bir rolü olmadan ahiret hayatında durumu değişir?
Soru
Ömrü boyunca kötülük ve günah işlemiş olan bir kimse nasıl başkalarının onun adına yaptığı ihsan ve duasıyla bağışlanır ve kendisinin bir rolü olmadan ahiret hayatında durumu değişir?
Kısa Cevap

Soruda işaret edilen konu mutlak şekilde reddilemeyeciği gibi mutlak şekilde de kabul edilemez. Bu günahın çeşidine bağlı olduğu gibi günah işleyenin taşıdığı kişiliğe de bağlıdır. Çünkü Allah’a ortak koşmak gibi bazı günahlar asla insan o günahtan dönmedikçe bağışlanmaz yine insanların hakkını çiğnemek türünden olan günahlarda başkalarının duasıyla bağışlanmaz. Bunların bağışlanması için diğerlerinin hakkının telafi edilmesi ve hak sahiplerini razi etmek gerekir.

Günah işleyen kişi de bazen işlediği günahı bigisizlik ve cahillik yüzünden yapar ve sonra bu yaptığı işten dolayı pişmanlık duyar bu durumlarda günahın çabuk bağışlanması umulur ama bazen günah işleyen kişi azgınlığı yüzünden günahi bilerek yapar. Bu durumda bağışlanması zorlaşır. Elbette günahın telafi edilmesi kişinin kendisi tarafında olabileceği gibi diğer insanlar tarafından da onun adına yapılan iyi işler yoluyla mümkündür. İnsanın kendi çabasından fazlasını hak etmemesine rağmen Allah’ın kendi lütufuyla layık olan kişilere bir takım lütuflarda bulunması mümkündür.

Elbette burada şu hususu da unutmamak gerekir ki başkaları adına yapılan iyi işler veya onlar için Allah’tan bağışlanma dilemek gerçekte o adamın kendi hayatında yapmış olduğu iyiliklerden kaynaklanır. Çünkü diğer insanlar hakkında hep kötülük işlemiş olan ve hayatı kötülüklerle geçen bir kimse hakkında insanlar gönülden bağışlanma dilemezler ve onun adına kabul olacak şekilde iyi işler yapmazlar. Onun yakınları da kötü insanlar olsa duaları kabul olmaz. İyi insanlar olsalar o adamdan kötülük görseler gönülden ona bağışlanma dilemezler.

Ayrıntılı Cevap

Konunun açıklık kazanması için bazı noktalara değinmeliyiz:

1- İşlenen her günahın iki yönü vardır: Biri Allah’a karşı geliş olma yönü (yani Allah hakkında zulüm) diğeri ise kişinin kendisini ve toplumun diğer fertlerini ilgilendiren yönü. (Kendisinin ve diğer insanların hakkını ihlal edip zulüm etmesi)[1]

2- Günahlar, günahın işlenme zamanı, yeri ve şartları, günahkârın kişiliği, günahların mahiyeti açısından kötülükleri aynı düzeyde değildir. Buna göre cezaları da birbirinden farklıdır.

Örneğin Kur’an’da Peygamber’in eşleri hakkında şöyle buyurur: Ey Peygamber'in hanımları! Sizden kim açıkça bir kötü iş yaparsa, onun azabı iki kat olur. Bu Allah için kolaydır.”[2]

Yine İmam Riza’dan nakledilen bir hadis de şöyle denilmektedir. “Açıkça günah işleyen veya günahı yayan bir kimse zillete uğrar. Ama günahı örten bağışlanır.”[3] [4]

3- Günah bir açıdan hakkullah (Allah’ın hakkını çiğnemek ve hakkunnas (insanların hakkını çiğnemek) olarak iki kısma bölünür.

Bir hadiste yer aldığına göre, “Allah hakkunnas olan günahi hak sahibi olan kişi bağışlamadıkça bağışlamaz.”[5] Buna göre bu tür günahlar asla günahkâr olan kişinin veya yakınlarının duası ve bağışlanma dilemesi ile bağışlanmaz. İster günahkâr kişi hayatta olsun veya dünyadan gitmiş olsun. Evet, hak sahipleri razı olur ve haklarından geçerlerse bu başka. Örneğin bir başkasının malına hasar vermiş kişi mal sahibini hakkını ödemedikçe veya onu razı etmedikçe Allah bu tür günahı bağışlamaz.

4- Günahlar büyük ve küçük günahlar olarak ikiye bölünürler. Büyük günahlar önemi yüzünden Kur’an’da haram olduğu açıklanmanın yanı sıra onu işleyenin cehenneme gireceği açıklanan günahlardır; zina, Allah’ın izin vermediğ yerlerde bir insanı öldürme, riba yemek vb. günahlar bu türdendirler. Bu konu hadisler de açıklanmıştır.[6] Ama küçük günahlar sadece haram olduğu açıklanan günahlardır.

Kur’an-i Kerim küçük günahlar hakkında bağışlanma vadinde bulunmuştur. Şöyle buyurmuştur: “Eğer size yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız sizin küçük günahlarınızı giderir ve sizi iyi bir mevkiye çıkarırız.”[7]

Bu ayet uyarınca büyük günahlardan uzak durmak sonucu küçük günahlar da bağışlanmış olur. Ancak şu noktaya dikkat etmek gerekir ki bazı şartlarda küçük günahlar Allah’ın azap vaad ettiği büyük günahlara dönüşür ve bağışlanma ile ilgili ilahi vadenin dışında kalır. [8] [9]

5- Diğer açıdan günah işleyenleri şu iki sınıfa bölmek mümkündür:

A. Bilgisizlik ve cahillik yüzünden günah işlemiş olan ve sonra pişman olup hatalarını telafi etmeye çalışan ve tövbe eden kimseler. Allah bunlar hakkında kesin bağışlanma vadinde bulunmuştur.[10]

B. Günah ve suç olduğunu bilerek bir günaha irtikâp eden ve sonrada yaptıklarından pişman olmayan kimseler. Bu sınıfın bağışlanacağına dair kesin bir ilahi vaat yoktur.

Bu açıklamalardan alaşılıyor ki Allah’ın bağışlaması ve günahkar kişinin kıyamette durumunun değişmesi sadece sebepleri oluşunca Allah’ın bağışlama vaadinde bulunduğu günahlara mahsustur.[11]

Şimde ömrü boyunca günah işlemiş bir kimsenin diğerlerinin onun adına bazı iyi işler yapmasıyla durumu kıyamette nasıl değişir sorusuna gelelim.

İlk önc şuna dikkat edilmelidir ki her günahkar başkalarının onun adına yapacağı iyi işlerle bağışlanacaktır diye bir kaide yoktur. Bu sadece Allah’ın şartları oluşunca bağışlayacağını vaat ettiği günahlarla ilgilidir. Çünkü Kur’an buyuruyor ki: İyilikler kötülükleri giderir.[12] Buna göre günahkar insanın hayatında yaptığı iyi işleriyle kötülüklerinin yok olabileceği gibi hayatından sonrada başkalarını yapıp sevabını ona hediye ettikleri amellerle de kötülükleri silinebilir.

Ehl-i Beyt’ten gelen bir çok hadise göre biri dünyadan gidince başkaları yerine getirecekleri namaz, oruç, sadaka ve hac gibi iyi amelleri onun adına yapabilir veya yapıp sevabını ona hediye edebilir. Bu durumda bu işlerin sevab ve mükafatı ölen kişiye ulaşır.[13]

Kuşkusuz diğerlerinin yaptığı ve sevabını ölüye hediye ettikleri işler onun günahlarını örtecek ve giderecek değerde olursa bu işler onun bağışlanmasına vesile olurlar. Bu da Allah’ın adalet ve lütufunun bir göstergesidir. Bunu kendi peygamberi vasıtasıyla insanlara duyurmuş ve böyle insanlar için bu kurtuluş yolunu açık bırakmıştır.[14]

Bunu şu örnekle de açılayabiliriz. Eğer birisi bu dünyada başkasına bir zarar verir ve üçüncü şahis onun verdiği zararı zarar veren adına telafi ederse artık zarar gören kişi bir hak davası göremeyeceği gibi kişinin hataları onun adına ölümünden sonrada telafi edilirse bu hususta artık onun ceza ve sorumluluğu düşer.

Evet işlenen günah başkalarının onun adına yapacakları iyi işlerle telafi edilecek türden olmazsa o zaman başkalarının iyi işleri o adamın suçunu kaldırmaz ve sadece onun azabının hafiflemesine sebep olur.[15]

Bir de şuna dikkat etmek gerekir ki Allah adalet ve hikmet sahibidir. Hiç bir kuluna zulüm etmez ve hiç bir kulunun yaptığı iyi işleri zayi etmez buna göre bizim yetersiz bilgimizden dolayı cezalandırılmasını gerekli bildiğimiz birini kendi bildiği sebeplerden dolayı bağışlaması mümkündür. Çünkü Allah herşeyden haberdardır ve bize gizli kalan durumları O bilir. Bu durumda bizim kötü bildiğimiz bir kişinin bağışlamasının, bizlerin bilmediğimiz ama Allah’ın bildiği o kişinin yapmış olduğu iyi işlerinden kaynaklandığını söylemeliyiz.

Elbette burada şu hususu da unutmamak gerekir ki başkaları adına iyi işlerin yapılması veya yapıldıktan sonra sevabı kendilerine hediye edilmesi ya da onlar için Allah’tan bağışlanma dilenmesi yine o adamın kendi hayatında yapmış olduğu iyiliklerden kaynaklanır. Yoksa diğer insanlar hakkında hep kötülük işlemiş olan ve hayatı hep kötülükle geçen bir kimse hakkında insanlar gönülden bağışlanma dilemezler ve onun adına kabul olacak şekilde iyi işler yapmazlar. Onun yakınları da eğer kendileri kötü insanlar olsa duaları kabul olmaz. İyi insanlar olsalar ama o adamdan kötülük görseler yine gönülden ona bağışlanma duası etmezler.

Nümune adlı tefsirde şöyle deniliyor:

Kur’an’da şefaatın gerçekleşeceğini ispatlayan ayetler vardır ve Tur suresinin 21. ayetinde şöyle denilir:

“İman eden, soyları da imanda kendilerine uyan kimselere soylarını da katarız. Onların işlediklerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığının rehinidir.”

Oysaki o kişinin soyu bu makama erişmek için bir çaba göstermemiştir. Diğer yandan Kur’an insana sadece kendi çabasının yarar sağlayacağını açıklar. Bu iki konu nasıl birbiriyle bağdaşırlar?

Bu sorunun cevabı kısaca şöyledir: “İnsanın yalnız kendi çabasını almayı hak etmesi” Allah’ın kendi lütufuyla -hak etmeseler de bazı layık insanlara- bir şeyi vermesine engel olmaz. Buna göre bir şeyi hak etmek başka ve Allah’ın bir şeyi lutüf olarak vermesi başka bir konudur. Nitekim Allah iyilere on kat mükâfat vereceğini hatta bazen bu mükâfatı yüz kata ve daha fazlaya çıkaracağını da buyurmuştur.

Diğer yandan bilmek gerekir ki şefaat hesapsiz ve gelişi güzel değildir. Şefaata ulaşmak için de insanın kendisine şefaat edecek olanla bir manevi ilişki ve yakanlık kazanması gerekir.[16] Mümin kişilerin soylarının da onlara kavuşacağı konusuna gelince şuna dikkat etmek gerekir ki Kur’an ayni ayette “İman ile kendilerine uyan soyları” kaydını getirir ki böylece müminlere cennette kavuşacak soylarının imanda onları takip etmesini gerekli bilir.[17]

Allame Tabatabai El-Mizan tefsirinde şefaat konusunu ele alırken şöyle der:

“Şefaat, bir kişinin amel etmeden bir mükafata erişmesi veya yerine getirmediği bir mükellefiyetin azabından kurtulması için söz konusu edilir. Ancak şunu da bilmek gerekir ki bu herkes için geçerli değildir; çünkü bazı insanlar kesinlikle şefaate erişmek liyakatına sahip değillerdir. Örneğin avam bir insanı düşünün ki şefaatle en üstün bilgin olmayı ister, veya efendisine karşı gelen bir hizmetçiyi düşünün ki asla emre boyun eğmeği ve hatalarını düzetmeği düşünmediği halde şefaat yoluyla efendisinin kendisini af etmesini ister. İşte bu durumlarda şefaat bir yarar sağlamaz. Çünkü şefaat var olan bir sebebin eskikliğini gidermek ve onu tamamlamak içindir kendi başına sebep oluşturcak bir etken değildir. Verilen örneklerde olduğu gibi şefaat yoluyla bir cahilin en üstün bilgine dönüşmesi veya bir asinin efendisin gözde yakın bir adamı olması düşünülemez. [18]



[1] Nümune Tefsiri c. 6 s. 415

[2] Ahzab: 30

[3] El-Kafi c. 2 s. 428

[4] Tefsir-i Nümune, c. 2, s. 406

[5] El-Kafi c. 2 s. 433

[6] El-Kafi c. 2 s. 276

[7] Nisa: 31

[8] Küçük günahların büyük günaha dönüşmesine sebep olan şartlar şunlardan ibarettir:

a. Küçük günahın tekrarlanması, İmam Sadık (a.s) şöyle buyurrur: Tekrar tekrar işlendiği takdirde artık günah küçük olmaktan çıkar. Bk. El-Kafi, c. 2 s. 88.

b. Günah işleyen kişinin işlediği günahı küçük sayıp önemsememesi durumunda, Hz. Ali (a.s) şöyle buyurur: “Günahların en çetini işleyen kişinin hafif saydığı ve önemsemediği günahtır.” Bk. Vesailu’ş-Şia c. 15 s. 312

c. Günah işleyen kişinin azgınlık ve tekebbür ederek işlediği günah. Kur’an-i Kerim şöyle buyurur: “Artık kim azarsa ve dünya hayatını tercih ederse artık cehennem onun yeridir.”

d. Günah özel bir mevkie sahip olan birisi tarafından işlenirse: Örneğin Kur’an buyurur ki: “Ey Peygamber'in hanımları! Sizden kim açıkça bir kötü iş yaparsa, onun azabı iki kat olur. Bu, Allah için kolaydır.” Ahzap: 30

e. Günah işleyen işlediği günahtan dolayı sevinmesi. Peygamber (s.a.a) buyurmuştur ki: Kim gülerek bir günahı işlerse ağlayarak ateşe atılır. Bkz Vesailu’ş-Şia c. 15 s. 305

f: Günahkar Allah’ın kendisini cezalandırmamasını kendisinden razı olduğuna delil bilmesi. Nitekim Mücedele suresinin sekizinci ayetinde şöyle deniliyor: …Kendi içlerinde, ''Niçin Allah bu söylediklerimizden ötürü bize azap etmiyor?'' diyorlar. Girecekleri cehennem onlara yeter. Ne kötü dönüş yeridir orası!”

[9] Elbette bu konu şefaatin büyük günahlar işleyenler hakkında da geçerli olmasıyla çelişmez Allame Tabatabai şefaatin geçerli olduğu konular hakkında şöyle diyor: Şefaat iki kısımdır: 1. Tekvini şefaat 2. Teşrii şefaat. Tekvini şefaat tekvin aleminde sebeplerin sonuçlar üzerindeki etkisinden ibarettir. Teşrii şefaat ise mükafat ve ceza konusuyla ilgilidir. İkinci kısım şefaatin bazı türleri şirk de dâhil olmak üzere her günah hakkında geçerlidir. Bu da tevbe ve iman şefaatidir. Elbette dünyada gerçekleşen tevbe ve iman. Bazıları da sadece bir takım günahların cezasını giderirler. Ancak tartışma konusu olan şefaat yani Peygamberlerin ve velilerin kıyametteki şefaatlerine gelince önceden de açıkladığımız gibi bu tür şefaat dindar olup dinleri Allah tarafından beğenilen kimselerden büyük günahlar işleyenler içindir. Bkz. Tercüme-i el-mizan c. 1 s. 264.

[10] Kur’an Kerim şöyle diyor: Gerçekten tevbe (kabul olması kesin olan tevbe) bilmeyerek bir günahı işleyip çok geçmeden tevbe edenler hakkındadır. İşte Allah böyle kimseleri tevbe eder. Nisa 17.

[11] Müfessirler ayet ve rivayetler istinaden günahların bağışlanma vesilelerini şöyle saymışlardır:

1- Tevbe etmek yani önceden yaptıkları günahlardan tevbe edip gelecekte bir daha günah işlememeye karar almak.

2- Çok önemli iyi işler yapmak kötü işlerin bağışlanmasına sebep olur.

3- Şefaat yoluyla, Şefaat Peygamber ve Ehl-i Beyt imamlarının günah işleyen kimselerin hakkında dua etmesidir. Şefaat kesin bir İslami ilke olmasına rağmen bir kimsenin şefaate ulaşması için bir takım şartları haiz olması gerekir. Bunların arasında iman sahibi olması ve namaz gibi önemli dini farzları yerine getirmede ihmalkârlık yapmaması.

[12] “Gerçekten iyilikler kötülükleri giderir.” Hud suresi: 114

[13] Vesailu’ş-şia c. 2 s. 445 c. 3 s. 200 c. 6 s. 219 c. 11 s. 204

[14] Bkz. Mizanu’l-Hikme Ta harfi Tevbe maddesi

[15] Elbette şirk günahı için özel bir durum söz konusudur şöyle ki, Kur’an- Kerim şöyle diyor: “Müslümanlar yakınları bile olsa şirke düşenler için bağışlanma dilemek hakkına sahip değillerdir.” Sonra Hz. İbrahim’in babasına (amcasına) af dilemesinin bahane edilmemesi için şöyle diyor: “İbrahim’in ona bağışlanma dilemesi ona verdiği bir sözden dolayıydı Ancak onun Allah’ın düşmanı olduğunu anlayınca ondan uzak olduğunu açıkladı”.Tevbe suresi, ayet 114

[16] Bkz. Tefsir-i Nümune c. 13 s. 304 c. 9 s. 190; c 1 s 228 c 1 s 229 c 235 Tercüme-i el-Mizan c. 1 s. 238-265

[17] Tefsir-i Nümune c. 22 s. 555-556

[18] Tercüme-i el-Mizan c. 1 s. 240

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Rastgele Sorular

  • İslam ve imanın şartları nelerdir?
    10887 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/07/17
    İslamın ve imanın dereceleri vardır. Şehadetyni yani ‘Eşhedü en la ilahe illallah’ ve ‘Eşhedü enne Muhammeden Resulullah’ı söyleyen herkes Müslümandır ve bu İslamın ilk derecesidir. Dolayısıyla kendisinin ve çocuklarının bedeninin pak olması, Müslüman kadınla evlenmesi, Müslümanlarla yaptığı ticaretin doğru oluşu, mal, can ve ırzının haram ve özel ...
  • Ben sekiz yıldır evlenmiş bulunuyorum ve şimdiye dek humusumu vermedim. Lütfen bana kılavuzluk eder misiniz?
    5683 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/03
    Hz Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü uzun olsun) bürosu: İlk iş günü, onun yılbaşıdır ve her yıl o günde kalmış her şeyin humusunu ödemelidir; ister nakit para olsun ister azık gibi kalmış kullanılabilecek maddeler olsun ve ister yıl boyunca istifade edilmemiş eşya, elbise ve benzeri şeyler olsun durum ...
  • İkili ağ pazarlamacılığı sistemi hakkında İslam’ın görüşü nedir?
    7139 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/08
    Elektronik ticaret tanımlandığı üzere müşterinin gerçek eşya yahut bir takım servisleri vasıtasızca internet aracılığıyla satın almasından ibaret olan ticarete denmektedir. Bu tür ticaret elektronik, sade ve ulaşılması hızlı olması cihetiyle hiçbir sakınca taşımaz. Bu, İslamî Şura Meclisi’nde tasvip edilmiş ve Anayasa Koruyucular Konseyi’nin onayını almıştır. Şu ...
  • Hz. İsa Ve Suyun Üzerinde Yürüme
    12237 Eski Kelam İlmi 2011/10/23
    Peygamberleri tanımanın yollarından birisi mucizedir. Mucize ıstılah olarak öğretilecek ve öğrenilecek türden olmayan ve insanların yapmaya güç yetiremeyeceği olağanüstü işlere denir.[1] Hz. İsa (a.s) bazı mucizelere sahipti. Ölüleri diriltmek, doğuştan kör olanlara şifa vermek ve hastaları iyileştirmek bu mucizelerin bazılarıdır. Kur’an’da şöyle buyrulmaktadır: “…
  • Eğer bir ferdin çantası açık olursa insanın istemeden ona bakmasının hükmü nedir? Onun sahibinden helallik istemek gerekir mi?
    5173 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/23
    Başkalarının kusurunu aramak ve ayıplarını araştırmak İslam’da yasaklanmıştır.[1] Ama sizin istemeden ve bilerek bakmadığınızdan, bir sakıncası yoktur ve helallik istemek lazım değildir.[1] Kuleyni, Kâfi, c. 2, s. ...
  • İran İslam Cumhuriyetinin anayasası nasıl yazıldı?
    8600 Düzenler 2010/12/04
    İran İslam Cumhuriyetinin anayasası, halkın dini ve milli misakı olup, devletle İran halkının mahiyet, görev ve hakları hakkında olup İslam dini şeriatı esası üzerine yazılmıştır. İran İslam cumhuriyeti halka dayalı dini bir sistem olduğu için anayasasıda halkın katılımı ve İslam dini şeriatı esası üzerine yazılması gerekmekteydi. Bu yüzden ...
  • Müslümanlar İran’ı fethettiklerinde neden İranlılara dinlerini özgürce seçme hakkını tanımadılar?
    11322 Yeni Kelam İlmi 2011/03/03
    Dinde zorlama mümkün değildir ve İslamın İran’da yayılışı, İranlıların zorla Müslüman oldukları iddiasını teyit etmemektedir. Aslında böyle bir şey özgürlükçü İranlıların yapılarına da uygun değildi ve olmayacaktırda. Örneğin Moğollar İran’a saldırdıklarında -İran’a yapılan belkide en mehametsiz ve en kanlı saldırı idi ve İslami İran’ın kültür mirasının büyük bir ...
  • Evrendeki şerlerin arazî olarak Allah’a isnat edilmesinin nedeni nedir?
    6742 İslam Felsefesi 2011/11/21
    Şer olarak anılan şeyler soyutlar âleminde mevut değildir ve bu konu madde âlemiyle ilişkilidir. Hayır ve şerrin manasının tahlilinde şöyle denmiştir: Hayır, her şeyin kendi doğası hasebince talep ettiği, sevdiği ve birkaç husus arasında tereddüt ettiğinde onların en iyisini seçtiği şeydir. Şer ise hayrın karşısındadır. Eşya hayır ve şer ...
  • Farz veya müstehap oruç tutarken dalgınlıkla yemek ve içmek orucu batıl eder mi?
    6775 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/11/21
    Oruçlu kimse bilerek bir şeyi yer ve içerse orucu batıl olur.[1] Bu meselede farz ve müstehap oruç arasında fark yoktur. Ama bilmeden ve dalgınlığına gelerek bir şey yer ve içerse orucu batıl olmaz.[2] ...
  • Allah’ın hikmet sahibi olduğunu ispat edebilir misiniz?
    9360 Eski Kelam İlmi 2012/09/24
    Bilgeler ve mütekellimler Allah’ı ispat etmek için bir takım yollar belirlemişlerdir. Akli deliller ve evreni incelemek bu yöntemlerden sayılır. Bu kanıtlarda yaratılışın beyhude olmasının reddedilmesi ve evrenin düzen içinde bir son hedefe doğru hareketi esasınca Allah’ın hikmet sahibi olduğu ispat edilmektedir. ...

En Çok Okunanlar