Gelişmiş Arama
Ziyaret
11752
Güncellenme Tarihi: 2011/03/01
Soru Özeti
"Eck" tarikatı nasıl bir tarikat ve maksadı nedir? Böyleli bir tarikatin hak olması mümkün müdür?
Soru
"Eck" tarikatına yakalanarak bu tarikata mübtela olan dindar ve mütedeyin gençlere yol göstericilik ve kılavuzluk yapınız, acaba böyleli bir tarikatın hak olması mümkün müdür?
Kısa Cevap

Bu fırkanın ismi Eckankar'dir. Pual Tvyychl 1965 yılında bu fırkanın temelini attı. Onun ortaya attığı öğretilerin kaynağında şek edildi. Ancak  kendisi ortaya attığı öğretilerin kaynağı şühut ve sezgi olduğunu ve "Eck ustadları serisi"nden,  canlı ustd unvanıyla elde ettğini iddia etti.

Ana fikirleri:

1-      Eckunkar şu fikir ve akideye sahiptir ki Sogmand, insanlar ve bireylerin ruh ve tvazy boyutuyla, ses veya nur yoluyla tamas kurar ve irtibata geçiyor. chla'nın (eck'un öğrencisi) asıl hedefi kendini analiz etmek ve nihayette de Allahı tanımak ve Onun hakkında bilgi sahip olmaktır. Allah tanındığında chla Allah'ın meslektaşı ve iş arkadaşı oluyor.

2-   Kendini ve Allahı tanımak tayu'l-arz (bir anda iki mekanda olabilmek) veya bu gün eckistlerce "ruh yolculuğu" olarak adlandırılan şey ile hasıl oluyor.

3-   Eckankar tarikatı sürekli bir değişim içinde ve sürekli dönüşüm haletinde olan bir din biliyorlar. Bu anlayış Eckistlerin kendi dini rehberlere şiddetli bir şekilde bağlı olmalarına neden olmuştur.

4-   Eckistler Budist ve Hinduistler gibi Karma veya eski Manevi borç akidesine inanıyorlar. Her ferdin hedefi geçmiş yaşamda Karma borcundan kurtulmak ve Allah ile bir olmaktır.

5-   Diğer eğitim: diğer eğitim şundan ibarettir ki nur ve sesin veya Manevi Mahanta şeklinden bilinen şey üzerinde temerküz etmek ve ona odaklamaktır. Eckankar Maneviyatında yüzden fazla değişik ruhsal eğitim ve alıştımalar söz konusudur. "HV"'i okumak ve onu yad etmek bunlardan birisidir. Bu tarikatın takipçilerinin anlayışı ve itikatlarına göre bu kelime (HV) Allahın eski ismidir. Ve….

Bu fırkayı eleştirme bağlamında şu noktaya dikkat etmek çok önem arz etmektedir ki, her Dinin ve her Ayinin öğretilerinin doğru olup olmadığı noktasında güven kazanmak ve itminan sahibi olmak için aklın kurallarıyla ve masumların sözleriyle kıyas edilme edilmesi gerekir.

Bir taraftan bu fırka büyük din bilginleri tarafından çalınmış bir tarikat ve Manevi yöntemdir. Diğer taraftan bu fırkanın rehberleri masumluk makamına haiz olmadıkları gereğince iddia ettiklerei bütün şeyler (öğretilrler, fikirler ve önermeler) kendi hayallarının ürünü olmadığı ihtimalı yok değildir. Bu kısa mekalede sunulan akide ve inaçlarına bakıldığında şu neticeye varılacak ki, bu öğreti ve inançların bir kısmı Vahyin ve Masumların (a.s.) öğretileriyle hiçbir bernzerlikleri ve uyumlulukları söz konusu değil, kökten yanlış ve hiçbir değerleri yoktur..   

Ayrıntılı Cevap

Her Müslümanın temel vazefelerinden birisi dinin inançlarını ve Mezhebin temel uslullerini kabul etmektir. Öyle ki; değerli Fakih ve müçtehitler konuyla iligili şöyle buyurmuşlardır: her  Müslünanın, Dinin usullerine inanması kesinlikle delile dayallı olmalıdır.[1] Eger her hangi bir Müslüman dinin usullerini ve itikadi meseleleri burhana ve delile dayandırmaksızın kabul ederse inhiraf ve sapılık vadilerine yovarlaması kendisi için her zaman söz konusu olabilir. Günümüzde sapık mekteplerin cazibeli bir duruma gelmeleri oldukça çoğalmıştır. Bu durumu ve şartları dikkate aldığımızda İslam dininin bu hükmünün ne kadar değerli ve ne kada önemlilik arz ettiğini daha açık ve net bir şekilde göreceğiz. Bu Mekteplerden birisi "eck" ya "eckankar" mektebidir. Şimdi kısa bir şekilde söz konusu olan bu mektebi birkaç mihver ve açıdan ele alacağız:  

1-   Mektebin tarifi ve tarihçesi:

2-   Mektebin itikat ve inançları:

 

Mektebin Tarihçesi ve Tanımı:

 

Bu fırkanın adı "Eckankar" ve onu tesis eden şahıs Pual Tvyychl dir.   Pual Tvyychl'in doğum tahrihi hakkında şu yıllar; 1908, 1910,1920, ve ölüm yılı için de 1971 yılı kayıt edilmiştir. Bu tarikatın tesis edildiği tarih ise miladinin 1965 tir. Eckankar 1960 larda gerçekleşen kültürel inkilap döneminde vücuda gelmiştir. Tam, eski çağlardaki yakarış ve razu-niyaz hikmetine (nameviyata) teşvik eden kültürün yayıldığı dönemde çıktı. Eckankar 22 ekim 1965 yılında Kaliforniya'nın San Diego kentin de özel ve devletten bağımsız olarak bir kuruluş şeklinde tesis edildi.    

Toviyychl gençlik dönminde değişik bir çok faaliyette bulunmuş. Yaptığı bütün bu faaliyetlerden kendi yaşamının gerçekliklerini açıklmak için bir araç şeklnde yararlanmak istmeiştir. Bu nedenle kendinden sonra birçok telif irs olarak geride bıraktı. Ancak telif ettiği bu kitaplar mübhem şeylerle dolu ve karışık oldukları için tarihçiler tarafından anlaşılmaları senelerce zaman aldı.

En belirgin baş döndürücü Pual Tvyychl'in doğum zamanı, doğum yeri ve doğum tabiatı, keza onun yaşamının ilk dönemiyle alakalı özelliklerdir.   Pual Tvyychl 1942 de deniz kuvvetlerine katıldı ve aynı senede Kamil Ballov (Camil Balloew) ile evlendi. Bu günlerde gazatecilikle kendi yaşamına başladı. Farklı isimlerle farklı neşriyatlarda yazı yazıyordu. Bu dönemde yazdığı yazılarla değişik dini grupları ele alıp açıklamaya çalışıyordu.

1950 senesinde kendi hanımıyla birlikte Vaşinton'da " Mutlak Self monizm-Vahiy Kilisesi" veya Mutlak Monizm, Kendini Analiz Etme Kilisesine" (Church of Self Monism-Revelation of Absolute) ve " Kendini Gerçekleştirme Bursu" veya "Kendini Analiz Yapma Şubesine" (Self-Realization Fellowship) öye oldular. Bu grubun rehberi Sıvami Perimananda idi. Pual Tvyychl'in son yazdığı kitaplarda Sudar Sink (sudar singh) diye de yad edilmış. 1955 yılında bu gruptan ayrılmasının ardından hanımından da ayrıldı. Ondan sonra "Kirpal Singh"e Radasevami'nin bursu " olan "Satsang Manaviyat"a öye oldu. Pual Tvyychl 1971 de öldü. Darwin Grass Eck'unun dokuz yüz yetmiş ikinci ustadı unnvanıyla onun yerine gerçti. Grass'in bu makama gelmesiyle, "eckankar"la alakalı bir çok tartışma meydan geldi. Zira bu Ayinin taraftarı olan bir çok kişi tarafından - her ne kadar Pual Tvyychl'in hanımının da içinde bulunduğu "eckankar"a mensup bir heyet tarafından bu makama seçildi isede - Grass'ın bir önceki ustadın yerine geçmesine layık olmadığı savunuldu. Bu tartışmalar neticesinde Grass bu tarikatın canlı ustadı unvanıyla sahip olduğu tüm yetkileri elden verdi ve Harold Klomp bu fırkanın dokuz yüz yetmiş üçüncü ustadı unnvanıyla Grass'ın oturduğu makama oturdu.

Mukaddes Veya İhtiram Duyulan Metinler:

Bu Ayinin asıl mukaddes olan metin şeriat-i–ki- sogmand (Shariyat-ki-Sugmand) dır. Bunun yanı sıra Pual Tvyychl'in kitaplarıdır. "Gizli alemlerin sırrı", "eckankar'a giriş", bu tarikatın yeni rehberi Harold Klomp'ın "vizyoner sanat manevi" gibi eserleri de bu tarikatın takipçileri tarafından ihtiram duyulan kitaplardır.

Bu Ayine Öye Olanların Sayısı:

Bu ayine mensup olan resmi siteye göre bu ayine mensup ve öye olanların sayısı ki, yüz ülkede taraftarı vardır yüzbin kişidir.

 

Ana Fikirleri

 

1-   Eckankar tarikatı, ne dişi ve ne erkek olan "sugmand" veya Allah ile meslekdaş ve iş arkadaşı olmak için bir tarikattır. Bu tarikat şu inanca sahiptir ki, sugmand ses veya nur vesilesiyle insanların ruhuyla irtibat kuriyor. Bu nedenle eckankar tarikatının bir diğer ismi "ses ve nur dini"dir. Bu irtibatı eck veya eck akımı tanıyor. Eck tarih süresi boyunca değişik isimlerle isimlendirilmiş. "Mukaddes Ruh", "Mukaddes Karartı veya Hayal", "Lugus", "Kelime", "Ruhu'l-kudus", "Bani" ve "Vadan", bu isimlerden bir kaçıdır. Eckistler "eck"uyu hayatın kulak verilmesine kabil şeklinde de tabir edilmiştir. Çela (eko öğrncisi) nin asıl hedefi kendini analiz etmek, kendini tanımak ve nihayet olarak Allahı tanımaktır. Allah tanındıktan sonra Çhala Allahın gerçek meslektaşı ve iş arkadaşı olacaktır. Aynı zamanda kendi kışısel kimliğini ve asıl hüviyetini kazanmış oluyor. Bu anlayış Budizm ve Hinduizmde, kişi Allahta kamil bir şekilde fani olmakla kendi şahsi kimlik ve hüviyetini elden veriyor anlayışından farlklı bir anlayıştır.  

2-   Kendini analiz etmek ve Allahı tanımak her ikisi de tayu'l-arz (aynı anda iki yerde olma) yoluyla veya bu gün eck'istler tarafından "ruh yolculuğu" olarak adlandırılan yolla hasıl olu veriyor.

3-   Eckankar'ı yaşayan ve değişim ve dönüşüm haletinde olan bir din olarak bilinmektedir. Süreklilik özelliğini taşıma nedeniyle eck'istler şiddetli bir şekilde dini rehberlere muhtaç ve onlara dayalı ve bağlı kalmalarını sağlanmıştır.  

4-   Eckistler de Budistler ve Hinduistler gibi Karma veya eski Manevi borç akidesine inanıyolar. Her ferdin hedefi karma'nın geçmiş yaşantısındaki zindandan kurtulup Allah ile birleşmektir.

5-   Diğer Eğitim ve alıştırma: yani nurun veya sesin veya Mahanata Maneviliğin şeklinde bilinen şeyler üzerinde tefekkür ve düşünmek anlamında bir eğitim. Yüz tane değişik ve farklı Manevi eğitim eckonkar tasvvufunda söz konusudur. "HV" onlardan birisidir. Bu kelime Allahın eski ismidir, ve onları bunlara benzer diğer akide ve fikileri.

Bu yeni tarikatın üst düzeyinde yer alan kesimler ararsında çelişki ve çekişmeler yok değildir. Yani üst düzeydekiler arasında çekişmeler söz konusudur. Eckankar hakkındaki çekişmeler ve munakaşalar 1970 lerin başlarında daha Pual Tvyychl'in vefat etmeden az önce başlmıştı. Bazıları bu tarikatın öğretilerinin kaynağında şüphe ettiler. Pual Tvyychl ise, kendisinin getirmiş olduğu öğretilere bazı kimselerin muvafık olmadıklarından ötürü kendisini tehdid ettiklerini iddia etti. Pual Tvyychl öğretilerinden hiçbirisini beşeri kaynakalardan ödünç almadığını, bilakis tüm öğretilerini şahsen 1965 de Allahı tanımaktan kaynaklandığı ve hepsi sezgisel ve bu sezgiler süresince eck'in canlı ustadı unvanıyla "eck'in ustadları serisi"nden aldığı öğretiler olduğunu iddia etti. Ancak bu iddilar tartışmaları sona erdirip bitiremedi. Dini bilgiler öğretmeni Lin, Pual Tvyychl'i hırsızlık ve kendi ustadlarından edibiyat hırsızlığını yapmak ve eckankar'ın tarihini tahrif etmekle suçlayarak, bu tartışmalar en üst zirveye çıktı. Lin esasen kendini "eckankar" ve "manevi uyandırma" hareketinin, RADASUVAMİ sünnetinden çalınan şeylerden başka bir şey olmadığını ispatlamak için kendini vakif etmişti. Bu gün eckankar tarikatına zid olarak birçok site söz konusudur. "Sfhe ekonkargayri mucaz, mevc-i nevar-i asabi hamiyan mesihi ve ruhaniyet-i tahkiki" bunlardan bir kaçıdır.[2]

Bazı bildiri ve raporlara göre eckankar okulu Hafızı Şirazi, Firdevsi ve Tusi gibi iranlı büyük şairleri de eck'unun takipçileri belki de ustadlarından saylmaktadırlar. Kendilerinin değimiyle bu şahıslar kuran ve ehlibeyt (a.s.) sayesiyle tüm ilahi bahışlara sahip ve irfanı biliyorlar. Hafızın kendisi bu bağlamda şöyle diyor:

Sabah kalk selamet iste hafız gibi

Her ne yaptımsa hepsi kuran devletinden yaptım[3]

Bu Öğretilerin Doğrulu Olup Olmadığını Sınacak Her Hangi Bir Yöntem Var mıdır?

Tarih boyunca bir çok şahıslar ve şahsiyetler irfah iddiasında bulunmuş ve bu bağlamda bazı tarikatler topluma sunduklarını kesin biliyoruz. Ama bilinmelidir ki irfan ile, dinin zahiri ve akıl arasında derin bir münasebet ve ilişki söz konusudur. Bu irtibatı ve nisbeti derk etmek ve anlamakla bizi birçok inhiraf ve sapkınlıklardan kurtaracaktır. Bu üçün arasında var olan bu irtibat, ilişki ve münasebet bir ölçü ve miyar olabilir ki, bu mikyas ve ölçüyle her tarikat ve tarikatın sahipleri tartılıp doğru olup olmadıkları ortaya çıkacak, dolayısıyla rast gele herkesin hakikata vardığını iddia edemeycektir.  

Şöyle ki, şeriat (din) akıl ve örf bilinen beşeri sistemleri meydana getiriyor ve zihnimizin haricindeki dış dünyayı şekillendiriyor. İrfanın varlık aleminin fiziksel boyutundan kaçıyor ve metafiziksel aleme yöneliyor niteliğe sahip olduğu dikkate aldığımızda şeriata olan nisbeti bakımından iki durumla yüz yüzeyiz: bir taratan bir irfan ve tasavvuf türüyle karşılaşıyoruz ki, hem dinin ve şeriatin ötesine gidiyor özellik ve niteliğini koriyor hem dine ve şeriata olan irtibatını kesmiyor ve onun düsturlarına bağlı kalıyor. Metafizik alemine seyr etmekle birlikte dinin zahiri boyutundan irtibatını kat etmiyor. Yani ikisini birlikte yörütiyor. Bir diğer taraftan bir başka irfan türüyle karşılaşuyoruz ki, dinin zahirinden ilişkisini kesmiş ve dinin düstürlarına bağlılığını ortadan kaldırmış. Birinci halette irfan şeriatin derinliklere inmesi ve dinin zahiri boyutu ile dinin batını boyutu arasında ilinti ve bağ kormuştur. İkinci hallette ise irfan şeriatın sınırını açmış dini geride bırakarak batını elde etmek için zahiri feda etmiştir.

İrfanın metefiziksel özeliğini ve niteliğini dakkate alarak akla olan nisbeti bakımından da iki halet söz konusudur: bir taraftan bir irfan türü söz konusudur ki, aklın ve aklın koyduğu kurallar ötesine varıyor. Ancak bu irfan şu anlamdadır ki, akla derinlik bağışlamış ve zahiri olan  sınırları genişletmiş ve zahiri alemden batıni aleme doğru kanat açmıştır. Bir diğer taraftan bir diğer irfan ve tasavvuf söz konusudur ki, aklın koyduğu kayıtlarından ve aklın gereksinimlerinden özgür olmuş ve serbest olduğunu kabul görmüş, dolayısıyla zahiri alandan kaçıyor. Hakkikatte ise bilinen aklı inkar ediyor ve aklın ötesine geçiyor.

Örf ve geleneklere oranla da bir taraftan bir tür irfanla karşı kaşıyayız ki, örfün kaidelerine, zahiri adaplara ve bireysel ve sosyal kurallara bağlı kalıyor. Her ne kadar onların ötesine de seyr ediyor. Bir diğer taraftan başka bir irfanla karşı karşıyayız ki, örfün kaide ve kurallarına, adap ve geleneklere itina etmemekle yetinmiyor, bilakis onalara karşı düşmanlık yapıyor. Höş görülü, müsamahakar ve mübahçi (her şeyi mubah görmek) dir.  

Görüldüğü gibi birinci türden olan irfan hakiki ve muteadıl irfan türüdür. Zira  zahir ile batını birlikte koruyor ve her ikisini istiyen bir irfan türüdür. birisini diğerinin behasına tard etmiyor. Birisine olan bağlılığı diğerinin bırakılmasını gerektirmiyor. İkinci irfan türü ise zarar görmüş ve zarar veren irfan şeklidir. En şiddetli haleti akla, şeriata, örfe ve geleneklere tes olmasıdır. En zayıf haleti   ise örf ve gelenek gibi kavramlara düşmanlık yapmıyor ama bu kavramların alanının ötesine çıkıyor.

Dolayısıyla asıl ve hakiki olan irfan veya kelimenin tam ve gerçek anlamıyla irfan (derin bilgi) olarak tanımlayabileceğimiz irfan zor, geç ulaşılan ve saf irfandır. Tembellerin ve rahatçıların işi değildir. Bunun karşısında oyduruk ve yarı irfanlar söz konusudur. Ki bu irfanlar şeriata, akla ve örfe itina etmiyor. Bu nedenle bu türden olan irfan ve tasavvuflar hem çokturlar hem ulaşılması kolay hem de onları uyduran hem onları savunan kimselerin sayısı çoktur.

Elbette irfan ve tasavvufsal fenomenler hakkında verilen bilgilerde açıklandığı gibi yarı irfan şeklinde olan irfanlar gerçek ve hakiki irfanlara yakın olduğundan ötürü hakkikatten bir pay almışlardır. Dolayısıyla bir taraftan bir çok insan tarafından istenilmekte ve onlar için cazibeli bir duruma sahiptir. Diğer taraftan hakikatten uzak olduklarında dolayı uzak oldukları oranda mecazi ve içi boştur. Bu nedenle hem kendileri zarar görmüş, yaralı ve eksiktir hem başkalarına zarar veriyorlar.

Bu açıklamadan, insan yarı irfan ve yarı ariflerle karşılaştığında kendisini koruyabilmek için bazı ölçüler, kaide ve kuralları çıkarıp göz önünde bulundurulması gerekir.

1-   Bütün Tasavvuflar, dini usullere ve dini metinlere geri dönderilmeleri kerekir ki, söz konusu dini metin ve usullerde mutlak ve yüce Allahın varlığı düşünülmüş ve varsayılmaktadır.

2-   Tasavvuf ve İrfanlarda tarikat ile şeriat yan yana koyulması lazım ve her ikisini ayırt etmeksizin birlikte okumak gerekir. .

3-   Akli selime dayanmalı ve bu temel üzerinde bina edilmeli ve güçlü teorik ilkelerle tevcih edilebilinmelidir. Teorik irfan ile pratik irfan bir birnden ayırt etmeksizin ikisi birlikte bilinmeli ve ikisi birlikte istenilmelidir.

4-   Gayri dini olan irfanlar dinsel irfanlarla tartılmalı ve bu çerçevede doğru olup olmadıkları ortaya konulması gerekir. Zira tüm irfaların ruhunu ve asıl temelini oluşturan vahdetçilik meselesi ve açıklanmayı kabullenmemektir. Dolayısıyla bu iki ilke de ancak dini irfanla açıklanır ve tevcih edilebilinir.

5-   İrfani tecrübelerle irtibatlı olan psikolojiksel ve metapsikolojiksel olan fenomenlerin bütünü, dini irfanların tecrübelerin mikyas ve ölçüleriyle tartılmalı ve yanlış olup olmadıkıları ortaya konulmalıdır.

6-   Yarı irfanların tecrübeleri, ister ruhsal ve psikolojik heletlerin muteadil oldukları dönemlere denk gelsin ister ruhsal ve psikolojik heletlerin anormal durumda gerçekleşmiş olsun yarı irfan veya mecazi irfan şeklinde telaki edilmelidirler. Bu tür yarı irfanlar hakında var olan "niçin" ve "içinler" kesinlikle sadece dinsel olan gerçek ve hakiki irfanların tecrübelerle tartılmaları gerekmektedir. Elbette bilinmelidir ki, bu tür irfanlar geniş bir kitleye yayılmaktadır; Hintlilerin falcılarıından tutun Çinlilere, Güneşselcilere kadar, ta enerji terapisi, mistik terapi, aşk tedavisi, ruhi eğitim, Dharma by, ackankar maneviyet, Yoga, Buda ve aşağıdaki şahısların yazmış oldukları eserlerin hepsini kapsiyor: Kastanda, Kvyly, Krshna, Silver Stein, Pual Tvyychl, Rod Astaygr, Uşşo, Efik Froom, Jack Kanfyld ve başkaları.[4]

Her halukarda bu fırkayı eleştimek için şu noktaya dikkat etmek önemlilik arz etmektedir ki, her Dinin ve her Ayinin öğretileri hakkında itminan ve güvence sahibi olabilmak için o dinin içermiş olduğu öğretileri akıl ve masumların (a.s.) sözleriyle tartılması gerekmektedir.

Bu fırka bilindiği üzere bir taraftan din bilginleri tarafından çalınımış bir tarikat olduğu berlirtilmiş ve bir diğer taraftan da bu grubun rehberleri masumluk makamına haiz olmadıkları için ortaya atmış olkdukları öğreti ve önermeler hayallerinin örünü olmadığı bilinmiyor. Bu esasa binaen bu tarikatın ve tasavvufun rehberlerinin söylemiş oldukları sözlerinin doğru olduğu hakkında itminan içinde değil ve hakkında bir gevencemiz de yoktur. Bu öğreti ve önermeler hakkında itminan ve güvence sahibi olmak için   onları tek tek araştırıp masum (a.s.) olan kimselerin söyledikleri sözler ve öğretilerle şekillenen ehlibeyt (a.s.) mektebinin öğretileriyle tarılması gerekiyor.  

Bunun yanı sıra bu mekalede kısa ve muhtasar bir şekilde bu tarikat ve tasavvufa ait olup sunulan temel fikir ve akidelerde biraz dikkat edildiğinde şu noktanın çok açık olduğunu göreceğiz: Ki, bu akidelerin bir kısmı vahiy ve masumların (a.s.) öğretieriyle hiçbir uyumlulukları ve benzerlikleri söz konusu değil ve kökten yanlış ve hiçbir değeri yoktur.

Bu tür fikir, düşünce ve inançları eleştirmek bu kısacık mekaleye sıkmak imkansızdır. Dilerseniz başka bir mekalede geniş bir şekilde ele alabiliriz.

İlgili endex:

Endex: vijegihayi irfani islami, soru: 1223 (sayt: 1220).

Endex: muhlefet ba itfan ve arif, sual: 2979, (sayt: 3221)

Endex: irfan ve islam, sual: 4170, (sayt: 4762)

Endex: rabıtei irfan ve şınagt nefs, sual: 924, (sayt: 1490)



[1] İmam HUMEYNİ, "tevdihul mesail, el-muhaşi", c. 1, s. 11.

[2] Ackankar mekalesinden yararlanımış. "Sayt-i ayende-i ruşen".

[3] Subh hizi ve selamet telebi çun hafız

Her çı kerdem heme ez devlet kuran kerdem

[4] VEKİLİ, Hadi, "tecrübehayi irfani ve şubhi irfani", (mekale), sayt tibyan.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İmamlar (a.s) neden takiyye ederlerdi?
    8518 Kelam İmi 2010/12/04
    Takkiyyenin nedeni yalnızca korku değildir, korku, takiyyenin nedenlerinden sadece biridir, tümü değil. Dikkat etmek gerekir ki, korku, soruda gelen iki çeşidin ötesinde bir şeydir. Zira korku takiyyesi bazen takiyye edenin canı, onuru, malı ve yakınlarına gelebilecek tehlikeden dolayı yapılırken, bazen başkalarına ve müminlere gelecek olan zarar ihtimalinden ...
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    13135 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • “Eğer melekler birbirleri ile tartışırlarsa Cebrail (a.s) Ali’nin (a.s) yanına nazil olur ve melekler arasında hüküm vermesi için Ali’yi (a.s) göğe çıkarır,” diye belirtilen hadis hakkında görüşünüz nedir?
    13048 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Dinsel öğretiler esasınca biz meleklerin kendilerine verilmiş görevler doğrultusunda hareket ederken hiçbir sapma ve itaatsizlik sergilemediklerine inanırız. Yüce Allah melekleri nitelerken şöyle buyurmaktadır: Onlar asla Allah’ın buyruğuna muhalefet etmezler ve emredildikleri şeyi (kâmil bir şekilde) yerine getirirler; yani melekler ilahi emir ve buyrukları kabul eder ve onlara ...
  • İddet ve delilleri hakkında açıklamada bulunur musunuz?
    9438 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/12/22
    İddet fakihlerin ıstılahında şerî bekleme halidir; kadının boşandıktan ve nikâhın zail olmasından sonra veya vefatın ardından zorunlu olarak bir süre beklemesi ve sonra başka biriyle evlenebilmesi durumudur. İddet türleri şunlardır: 1. Boşanma iddeti. 2. Vefat iddeti. 3. Kayıp iddeti, 4. Yanlışlıkla cinsel ilişki kurma iddeti. Belirtilen ...
  • Herhangi bir müçtehitten taklit etmeyen kimsenin humus konusundaki görevi nedir?
    5085 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    Sorunuza taklit mercilerinin bürolarından verilen cevaplar şunlardır:Hz. Ayetullah el-Uzma Hamanaei: Mallarınızın humsunun durumunu bilmek için Ayetullah Hamanei’inin burosuna veya onun bu konudaki yetkili vekillerinden birine başvurunuz. Hz. Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi: Amellerinizi ve görevlerinizibütün şartlara haiz bir müçtehidin görüşüne göre yapınız.
  • Kur'an'da namazın genel hükmü açıklanmıştır, ancak imametten genel olarak da söz edilmemiştir. Kur'an'dan imametin hak olduğuna dair bir kaynak verebilir misiniz?
    6152 Eski Kelam İlmi 2010/09/22
    Kur'an'da bir çok ayet imamet konusuna değinmiştir. Allame Hilli, El-Feyn adlı eserinde ve Allame Meclisi, Biharu'l-Envar adlı eserinde bu ayetleri genişçe açıklamışlardır. Bu ayetlerden bazı örnekleri şöyledir: Tebliğ ayeti, velayet ayeti, ulu'l-emir ayeti ve sadıkın ayeti. ...
  • Allah’a nasıl iman getireyim ve imanımı nasıl güçlendire bilirim?
    15475 Teorik Ahlak 2011/10/20
    Allah’ı olduğu gibi ve gerçek bir şekilde tanıman için tek bir yol var. Bunun dışında başka bir yol söz konusu değildir. Zira Allah u Teâlâ kuranı kerimde şöyle buyuruyor: “biz, ona şah damarından daha yakınız”. Eğer insan biraz ...
  • Salâvat getirirken Al-i Muhammed’i demezsek niçin savat eksik sayılır?
    15424 Tefsir 2009/07/23
    Al-i Muhammed’e salâvat getirmek bidat olmadığı gibi Kur’an ve hadis ve akıl ve irfanla da uyumludur, çünkü:Bidatin manası dinde olmayan bir şeyi dine dahil etmektir. Biz Al-i Muhammede salâvat getirmenin bidat olmadığını söylüyoruz çünkü bu konu Peygamber ve Ehl-i Beyt’ten gelen hadislerde yer ...
  • Arafat’ta durmanın sır, fazilet ve adabı nedir?
    10639 Pratik Ahlak 2011/08/17
    Arafat’ta durmanın sırrı hakkında birçok rivayet bulunmakta ve hepsi bu mübarek günün azamet ve faziletini göstermektedir. Arafat günü insanın kendisini tanıdığı ve de dua ve yakarış ile Allah’ın kerem ve ihsan sofrasında yer edinebilmek için arı bir niyet ile Allah’ın misafirliğine kabul olduğu gündür. Şeytan bu günde ...
  • Şeytan cennetten kovulduktan sonra, tekrar nasıl cennete girebildi?
    21252 Tefsir 2012/09/09
    Kısaca, şeytanın insanla irtibatında ve vesvese vermesinde fiziksel varlığa ihtiyaç duymadığını biliyoruz. Bu esas gereğince şeytanın cennete girmeden vesvese amelini yerine getirmesi imkânı vardır, ancak her halükarda soru için faraziyeleri söz konusu ettikten sonra soruyu cevaplandıracağız. 1. Hz. Âdem ve Havva’nın içinde oldukları cennet, Allah-u ...

En Çok Okunanlar