Please Wait
6893
Teklifi hükümler beş tanedir: Farz, haram, mustehap, mekruh ve mubah. Bu kısımlar her işin gerçek manada maslahat veya zararıyla ilişkilidir. Yani bir işi yapmak veya terk etmekte olan maslahat veya zararın azlık veya çokluk derecesi o işin hükmünü belirler. Açıktır ki işlerdeki maslahat derecesini bilmek genelde insan için mümkün olmadığına göre işlerin hükmünü bilmekte muteber delile ihtiyaç vardır. Ancak "sünnet işlerin delillerinde müsamaha" adı altında ulemanın kabul ettiği bir ilke vardır. Bu kaidenin delili hadis kaynaklarına yer alan sahih ve meşhur "men belağehe şeyun…" hadisleridir. Bu hadislere göre eğer bir rivayet bir amelin sevabının olduğunu bildirirse ve o işin haram olduğuna dair bir delil de elde bulunmazsa insan o sevaba ulaşmak için o amel yerine getirse o sevaba ulaşacaktır.
Bazı fakihler böyle bir amelin mustahab olduğuna fetva verirler, bunlara göre “Men belağ…” hadisleri bir amelin sevabının olduğunu ispatlıyorsa o işin mustehap olduğu da ispatlanmış olur. Bu görüş diğer fakıhler tarafından eleştirilmiştir. Bunlar şöyle demişlerdir: Bu hadislerden anlaşılan şu ki Allah sevap ümidi ile bir iş yapan kuluna lütuf olarak sevap verir. Bu da o amelin kendisinin sevabı olduğunu göstermez bir amelin kendisinin sevabı olmadığı sürece de o amel mustehap sayılmaz.
Teklifi hükümler beş kısımdır: Vacip, haram, mustehap, mekruh ve mubah. Ayrıca her hükmün bir sebebi olduğu bilinmektedir. Vücup (vacip olma) hükmünün sebebi elden çıkarılması caiz olmayan yüksek derece öneme sahip bir maslahattır. Haramın kaynağı Allah'ın yapılmasına izin vermediği bir mafsada ve zarardır. Mustahabın kaynağı yüksek derce öneme ulaşmamış yani terk edilmesi caiz olan bir maslahatın var oluşudur. Mekruhun kaynağı yüksek dereceye ulaşmayan bir zarardır, şöyle ki onu yapmak caizdir ama terk edilmesi daha iyidir. Ama mubah yapılıp yapılmaması eşit olan bir iştir.
Açıktır ki eğer bir muteber hadis bir işin mustehap olduğunu[1] veya o işi yapmakta elde edilmesi farz dercesine ulaşmamış bir maslahatın olduğunu[2] bildirirse o iş mustahap sayılır. Ancak şu noktayı bilmek önemlidir ki eğer bir işin sevabı olduğuna dair zayıf bir rivayet delalet ederse o rivayetin senedinin zayıf olduğu için onun mustehap olduğuna hüküm edilmese bile “Menbelağ…” hadislerini gereğince Yüce Allah o işi yapana -o zayıf rivette geçen- sevabı verir.
Açıklama: Ulema arasında "sünnetlerin delilinde tesamuh[3]" diye bilinen bir kaide vardır. Bu kaide “Menbeleğ”[4] hadislerinden istifade edilmiştir. Bu hadislerin anlamı hakkında fakihler arasında ihtilaf vardır. Bu konudaki tartışmaların ayrıntılarına girmeden kısaca işaret etmeliyiz ki, bazılarına göre bu hadisler sayesinde zayıf hadislerde sevap vaat edilen işlerin mustehap amel oldukları ispatlanır. Şöyle ki bir amelin sevabının olması o amelin mustehap olduğunun delil sayılır. Bu hadisler de sevabı ispatladığına göre amelin mustehap oluşunu da ispatlar.[5] Ancak diğer bir grup bu hadisler sadece sevabı ispatlar, yani Allah'ın kendi lütfü ile sevap vaat edilen o işi yapana sevap verir ancak bu o işin mustehap bir iş olduğuna delil sayılmaz.[6]
Buna göre dua ve ziyaret kitaplarında yer alan ve bazı işlerin yapılmasını tavsiye eden hadislere, örneğin abdest alırken, uyurken veya başka zamanlarda örneğin kadir gecelerinde belli duaların veya özel mekanlarda örneğin Masum imamların mezarlarının kenarında belli ziyaretnamelerin okunmasını tavsiye eden ve bunlara sevap verileceğini vaat eden hadislere göre amel etmek bu hadisler zayıf bile olsalar bir sakıncası yoktur. üstelik hem aklı yönden hem de işaret edilen hadisler gereğince Yüce Allah'ın inayet ve lütfünü kazanmaya da vesile olur. Elbette bu rivayetlere amel etmekte iki şartı gözetmek gerekir: 1- O işin haram veya mekruh olduğuna dair bir delilin bulunmaması 2- O işin sevabına ulaşmak niyetiyle yerine getirmesi.[7]
[1] Bu yolla o işteki maslahatın o işi tercihli kıldığını gösterir. (Buna hüküm yoluyla bir işin maslahat derecesini keşfetmek denir.)
[2] Bazen bir işteki maslahat derecesini bilmekle onun beş hükümden hangi hükmü taşıdığı örneğin müstehap olup olmadığı belli olur. Ancak bu durumlarda da muteber bir delile ihtiyaç vardır. Muteber olmayan rivayetler sayesinde şari'in görüşü bilinmez.
[3] Hatırlatılması gerekir ki bazı fakihler bu kaideyi fıkhi ve bazıları da usuli kaide bilmişlerdir.
[4] Kafi c. 3 s. 87'de yer alan şu hadis bunun örneklerinden sayılır. İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyrdu: “Kime Allah tarafından bir işe sevap ve mükafat verileceği bilgisi erişirse ve o kişi bu sevaba erişmek için o işi yaparsa o sevap ona verirler gerçi o hadis ona erişen şekilde olmasa bile.”
bk. Musavi Bucnurdi, Munteha'l-usul, c. 3 s. 313:
"و لا شک أن ترتب الثواب على عمل دلیل على استحبابه و المثبت لهذا الاستحباب هو عنوان البلوغ سواء کان بالخبر الموثق أو الضعیف فیکون خبر الضعیف حجة على الاستحباب کالخبر الصحیح و الموثق... "
bk. Resail ve Mesail Neraki c. 1 s. 107 ve c. 3 s. 104 Ancak Şia uleması arasında meşhur olan görüş bu sahih hadisler sayesinde bu tür amellerin müstehap olduğunu ispatlamak mümkündür.
[5] bk Seyid Ebu'l-Kasim Hoi, Misbahu'l-Usul c. 2 s. 320 Daveri yay. 5. baskı, 1417
"فان مفادها مجرد الاخبار عن فضل (اللَّه تعالى) و أنه سبحانه بفضله و رحمته یعطی الثواب الّذی بلغ العامل، و إن کان غیر مطابق للواقع، فهی - کما ترى - غیر ناظرة إلى العمل، و أنه یصیر مستحبا لأجل طرو عنوان البلوغ، و لا إلى إسقاط شرائط...".
[6] bk. Dua kitaplarının itibarı soru: 1364 (site 1389)
[7] bk. İtibar-i kutub-i dua soru: 1364 (site: 1389)