Gelişmiş Arama
Ziyaret
7919
Güncellenme Tarihi: 2011/05/23
Soru Özeti
Eğer İmam Ali (a.s.) Masum ise neden dua ediyor, neden yakınıp yakarıyor ve rabbinden istiğfar diliyordu. Masum olan bir kimse için bunun ne anlamı var?
Soru
Nehcül belagada şöyle yazılmaktadır: Hz. Ali Rabbiyle münacat ediyor ve şu duayı okuyordu: “Allah’ım! Sen beni benden daha iyi tanıyorsun, benim hakkımda bildiğin ne varsa hepsini affet. Eğer tekrar günaha bulaşırsam tekrar beni affet. Allah’ım! Kendime söz verip yerine getirmediğim sözlerden dolayı beni bağışla. Allah’ım! Eğer dilimle kendimi sana yaklaştırmış ama kalbimle sana muhalefet etmiş isem beni bağışla. Allah’ım! Faydasız olan bakışlarımdan, sözlerimden ve yanlışlıklarımdan dolayı beni affet”.
Hz. Ali unutkanlıktan, hatadan ve diğer günahlardan dolayı affedilmesini diliyor ve bu bağlamda Rabbine yakınıyor ve yakararak dua ediyor. Bu iddia ettiğiniz Masumluk ile tezat teşkil ediyor mu?
Kısa Cevap

İmamlar (a.s.) yaptıkları bazı dualar ve münacatlarında kendilerini günah işlemiş kimseler olarak tanıtıp af edilmelerini diliyor olmaları onların ve Masum kimselerin günah işliyor anlamında değildir. Bu onların bulundukları makamın iktiza ettiği tam edep ve ubudiyetin devamlılığını sağlamak içindir. Onlar bu bağlamda sahip oldukları tüm gücünü sarf etmişlerdir. Ancak bu doğrultuda sarf ettikleri tüm gayretlerini, çabalarını, fedakârlıklarını ve özverilerini Allah’ın zatının sahip olduğu o yüce makama layık görmüyorlar. Bu nedenler yaptıkları bütün bu çabaları eksik görüyorlar. Eksik olarak nitelendirdikleri bu çabalardan ötürü kendilerini günah işlemiş kimseler olarak tanıtıyor, dolayısıyla dua ediyorlar, yakınıp yakarıyor ve istiğfar diliyorlar.

Ayrıntılı Cevap

Peygamberler ve imamların (a.s.) ve hz. Ali’nin şahsının (a.s.) özelliklerinden birisi Masumluktur. Masumluk ilmi ve ameli bir sıfat ve kudrettir. Bu sıfat insanı cehaletten, hatadan, sehivden, unutkanlıktan, fikir ve düşüncedeki demagojilikten koruyor. Dolayısıyla Masum bir kimse hem ilim boyutunda doğru olmayan algılardan uzaktır hem ameli boyutta uygunsuz işlerden korunma altındadır.[1] Bundan dolayıdır ki, bu zatlar yüce imamet makamını hak etmiş ve bu makam için seçilmişlerdir.

Pak ve temiz olan İmamlar (a.s.) yaratılış âleminin özü ve Allahın hidayet sıfatının mazharıdırlar. Onların işleri, söyleyişleri ve suskunlukları hidayet olduğu gibi zatları da hidayetin ölçüsüdür. Bu ölçüyle delalet, sapıklık, iman ve küfür tanınıyor. Bu nedenle onların yaşantı ve sözleri Allaha doğru seyir halinde olan her kes ve her salik için hüccet ve delildir. Zira onlar masumdurlar. Masum kimsenin yaşayışında hiçbir çeşit sapıklık şaibesi yoktur. Bu konu münasip ve uygun yerde akli ve nakli delillerle ispatlanmış bir konudur.[2]

Ama ehlibeyt imamlarından (a.s.) bize ulaşılan dualarda, kendileri Allah tan istiğfar dilediklerini veya günah işlemiş kimseler olarak kendilerini tanıttıklarını görüyoruz, örneğin imam Ali (a.s.) kendi münacatlarında şöyle buyuruyor: “Allah’ım! Beni gaflet sardığı halette keşke hangi durumda olduğumu bilseydim? Acaba bu halette iken benden yüzünü mü çevirmişsin yoksa bana mı bakıyorsun”? Bu Masumların günah işlediğini gösteriyor anlamında değildir. Konunun açıklanması için dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki gafletin birçok derecesi vardır. İnsanların duçar olduğu gaflet derecesi insanlara göre değişiyor. Masum olan kimseye ait olan dereceyi hakkiyle derk etmek bizim idraklerimizin dâhilinde bir mertebe değil, ama şunu söylemek mümkündür ki, Masum olan bir kimse hiçbir zaman Allahtan gafil değildir. Ancak Onun bu teveccühü yemek yerken, başkalarıyla konuşurken veya namaz kılarken eşit derecede değil. Namaz kılarken sahip olduğu teveccüh diğer eylemlerinde var olan teveccühe oranla çok daha kâmildir.  İşte bazı eylemlerinde var olan bu eksikliği gaflet olmadığı halde kendisi için gaflet, günah bilir ve ondan rabbine sığınır, dua eder ve affını diliyor. Bu onların sahip oldukları makamın büyüklüğü, ubudiyetlerinin devamlılığı ve sahip oldukları tam ve kâmil edepleri içindir. Bu durum (tam teveccüh) onların beşer olmaları gereğince bazı haletlerde (beşeri işlerle meşgul olduklarında) mümkün olamıyor olmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle bu beşeri haletlerini kendileri için günah telaki ederler. Yoksa onlar günahın her çeşidinden; küçüğünden, büyüğünden ve mekruhundan arî ve Masumdurlar.[3]

Masumlar (a.s.) her zaman iblis ve diğer şeytanlarla ahlaki ve diğer konularda çatışma halinde ve mücadele içindedirler. Ama ilahi Tevfik nedeniyle hiçbir zaman ayakları kaymadı. Peygamber (s.a.a.) hakkında kuranı kerim şöyle buyuruyor: “Onlar, sana vahiy ettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi. Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin.[4] Dolayısıyla Masumların (a. s.) kendisinden kaçıp ve ondan dolayı yakınıp yakardıkları günah harama bulaşmış oldukları şeyler türünden değil. Belki ilahi dergâha yakın olunduğu oranda Allah tarafından amellerin tartılması için belirlenecek tartıların daha da dakikleşiyor olması içindir. Öyle ki o tartılar diğerlerinin yanından çok sade ve hiç önem vermeksizin geçtikleri birçok şeyi Allahın yüce makamına uygun görmeyip onlar için günah sayacaklardır.[5] Erbili (Allahın rahmeti üzerine olsun) konuyla alakalı şöyle diyor: “Peygamberler ve imamlar (a.s.) sürekli Allah’ı yâd ederlerdi. Onlar ilahi kurb ve yakınlık bağlamında en üstün mertebede yer almışlardı. Sürekli Allah’ı yâd ederler ve bir an bile Allahtan gafil kalmalarını istemiyorlardı. Bu nedenle sürekli endişeli ve tedirgindilerdi. Bir an bile Allahtan gafil kalmak onlar için çok ağır gelirdi. Bu nedenle beşeri boyutlarıyla alakalı işler için; yemek yer, su içmek ve sosyal meselelere çözüm getirmek için bulundukları o yüce mertebeden inmek zorunda kaldıkları her zaman kendileri için büyük günah telaki ederlerdi. İşte onların diledikleri istiğfar, yakınarak yaptıkları tövbe ve duaları bundan dolayıdır.



[1] CEVADİ AMULİ, Abdullah, “Ali (a.s.) mazharı esmai ilahi”, baskı 2, mekezi neşri isra, 1385, s. 107- 108.

[2] Bkz. Soru 258:, (sayt: 2088).

[3] ŞEHİT DESTGAYB, seyit Abdulhüseyn, “1000 soru”, intişarat-i nas, s. 19.

[4] “Ve in kadu le yeftinuneke anillezi evhayna ileyke li tefteriye aleyna ğayrahu ve izel lettehazuke halîla. Ve lev la en sebbetnake le kad kidte terkenu ileyhim şey'en kalîla. İsra, (73- 74),  Tefsiri el-mizan”, Tercüme: MUSEVİ HEMEDANİ, Muhammed Bakır, c. 13, s. 366. (biraz değiştirme yapılmıştır).

[5] ERBİLİ, Ali b. İsa, “çaphane-i ilmiyei kum”, c. 3, s. 45.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İmamlar (a.s) neden takiyye ederlerdi?
    8518 Kelam İmi 2010/12/04
    Takkiyyenin nedeni yalnızca korku değildir, korku, takiyyenin nedenlerinden sadece biridir, tümü değil. Dikkat etmek gerekir ki, korku, soruda gelen iki çeşidin ötesinde bir şeydir. Zira korku takiyyesi bazen takiyye edenin canı, onuru, malı ve yakınlarına gelebilecek tehlikeden dolayı yapılırken, bazen başkalarına ve müminlere gelecek olan zarar ihtimalinden ...
  • Nevruz bayramı hakkında ne gibi bir şerî delil mevcuttur?
    13135 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2011/08/21
    Bu bayram, İslam öncesi yaygın olan İranlıların antik bayramlarındandır. Rivayet kitaplarında İmam Sadık’tan (a.s) nevruzun fazileti hakkında bir rivayet nakledilmiş ve son dönemdeki meşhur fakihler bununla amel etmiş ve de nevruzda gusül almanın müstehap olduğuna fetva vermişlerdir. Lakin bazıları da bu rivayet hakkında münakaşa yapmıştır. Bu nedenle, yüzde yüz ...
  • “Eğer melekler birbirleri ile tartışırlarsa Cebrail (a.s) Ali’nin (a.s) yanına nazil olur ve melekler arasında hüküm vermesi için Ali’yi (a.s) göğe çıkarır,” diye belirtilen hadis hakkında görüşünüz nedir?
    13048 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Dinsel öğretiler esasınca biz meleklerin kendilerine verilmiş görevler doğrultusunda hareket ederken hiçbir sapma ve itaatsizlik sergilemediklerine inanırız. Yüce Allah melekleri nitelerken şöyle buyurmaktadır: Onlar asla Allah’ın buyruğuna muhalefet etmezler ve emredildikleri şeyi (kâmil bir şekilde) yerine getirirler; yani melekler ilahi emir ve buyrukları kabul eder ve onlara ...
  • İddet ve delilleri hakkında açıklamada bulunur musunuz?
    9438 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/12/22
    İddet fakihlerin ıstılahında şerî bekleme halidir; kadının boşandıktan ve nikâhın zail olmasından sonra veya vefatın ardından zorunlu olarak bir süre beklemesi ve sonra başka biriyle evlenebilmesi durumudur. İddet türleri şunlardır: 1. Boşanma iddeti. 2. Vefat iddeti. 3. Kayıp iddeti, 4. Yanlışlıkla cinsel ilişki kurma iddeti. Belirtilen ...
  • Herhangi bir müçtehitten taklit etmeyen kimsenin humus konusundaki görevi nedir?
    5085 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/13
    Sorunuza taklit mercilerinin bürolarından verilen cevaplar şunlardır:Hz. Ayetullah el-Uzma Hamanaei: Mallarınızın humsunun durumunu bilmek için Ayetullah Hamanei’inin burosuna veya onun bu konudaki yetkili vekillerinden birine başvurunuz. Hz. Ayetullah el-Uzma Mekarim Şirazi: Amellerinizi ve görevlerinizibütün şartlara haiz bir müçtehidin görüşüne göre yapınız.
  • Kur'an'da namazın genel hükmü açıklanmıştır, ancak imametten genel olarak da söz edilmemiştir. Kur'an'dan imametin hak olduğuna dair bir kaynak verebilir misiniz?
    6152 Eski Kelam İlmi 2010/09/22
    Kur'an'da bir çok ayet imamet konusuna değinmiştir. Allame Hilli, El-Feyn adlı eserinde ve Allame Meclisi, Biharu'l-Envar adlı eserinde bu ayetleri genişçe açıklamışlardır. Bu ayetlerden bazı örnekleri şöyledir: Tebliğ ayeti, velayet ayeti, ulu'l-emir ayeti ve sadıkın ayeti. ...
  • Allah’a nasıl iman getireyim ve imanımı nasıl güçlendire bilirim?
    15475 Teorik Ahlak 2011/10/20
    Allah’ı olduğu gibi ve gerçek bir şekilde tanıman için tek bir yol var. Bunun dışında başka bir yol söz konusu değildir. Zira Allah u Teâlâ kuranı kerimde şöyle buyuruyor: “biz, ona şah damarından daha yakınız”. Eğer insan biraz ...
  • Salâvat getirirken Al-i Muhammed’i demezsek niçin savat eksik sayılır?
    15424 Tefsir 2009/07/23
    Al-i Muhammed’e salâvat getirmek bidat olmadığı gibi Kur’an ve hadis ve akıl ve irfanla da uyumludur, çünkü:Bidatin manası dinde olmayan bir şeyi dine dahil etmektir. Biz Al-i Muhammede salâvat getirmenin bidat olmadığını söylüyoruz çünkü bu konu Peygamber ve Ehl-i Beyt’ten gelen hadislerde yer ...
  • Arafat’ta durmanın sır, fazilet ve adabı nedir?
    10639 Pratik Ahlak 2011/08/17
    Arafat’ta durmanın sırrı hakkında birçok rivayet bulunmakta ve hepsi bu mübarek günün azamet ve faziletini göstermektedir. Arafat günü insanın kendisini tanıdığı ve de dua ve yakarış ile Allah’ın kerem ve ihsan sofrasında yer edinebilmek için arı bir niyet ile Allah’ın misafirliğine kabul olduğu gündür. Şeytan bu günde ...
  • Şeytan cennetten kovulduktan sonra, tekrar nasıl cennete girebildi?
    21252 Tefsir 2012/09/09
    Kısaca, şeytanın insanla irtibatında ve vesvese vermesinde fiziksel varlığa ihtiyaç duymadığını biliyoruz. Bu esas gereğince şeytanın cennete girmeden vesvese amelini yerine getirmesi imkânı vardır, ancak her halükarda soru için faraziyeleri söz konusu ettikten sonra soruyu cevaplandıracağız. 1. Hz. Âdem ve Havva’nın içinde oldukları cennet, Allah-u ...

En Çok Okunanlar