Gelişmiş Arama
Ziyaret
10104
Güncellenme Tarihi: 2010/03/09
Soru Özeti
Lütfen imameti ispatlayan akli delilleri ve imamın varlılığın gerekliliğini açıklar mısınız?
Soru
Lütfen bir imamın olmasının gerekliliğini ve imameti ispatlayan akli delilleri açıklayın.
Kısa Cevap

İmamet meselesi İslam’da çok önemli bir yere sahiptir. İmamet insanın tekamül yolundaki son durağıdır.

Bu makam, Hz. İbrahim (a.s) ve İslam Peygamberinde (s.a.a) olduğu gibi bazen nübüvvet ve risalet makamıyla beraber olmuş, bazen de Masum İmamlarda (a.s) olduğu gibi nübüvvet olmadan tek başına da olmuştur.

Nasıl ki, insanın gelişip ilerlemesi için peygamberlere ihtiyaç varsa dinin korunması ve Peygamberlerin yolunun devam etmesi içinde imama ihtiyaç vardır.

Bütün zamanlarda masum bir insan ve ilahi bir hüccetin olmasının gerekliliği birçok akli delillere dayanmaktadır. O delillerden biri imamet ve nübüvvetin Allah-u Teala tarafından manevi bir feyiz olduğudur. Lütuf kaidesine göre böyle bir feyiz hep olmalıdır.

Burhan-ı mazhar-ı cami, burhan-ı imkan-ı eşref, illet-i gai vb. deliller de imamın gerekliliğini ortaya koymaktalar.

Ayrıntılı Cevap

İmamet İslam’da önemli bir yere sahiptir. Kur’an-ı Kerim onu yalnızca büyük peygamberlerin ulaştığı insanın tekamül yolculuğunun son merhalesi olarak kabul ediyor ve Hz. İbrahim (a.s) hakkında şöyle buyuruyor: ‘Hani Rabbi İbrahim’i bir takım kelimelerle denemiş, o da tam olarak onları yerine getirmişti. (İşte o zaman Allah,) ‘Ben seni insanlara imam (önder) kılacağım.’ dedi. (İbrahim,) ‘Benim soyumdan da.’ dedi. (Allah,) ‘Benim ahdim (imamet makamı) zalimlere erişmez.’ dedi.’[1] (pak ve masum evlatlarından başka, kimse bu makama layık değildir).

Ayetten, bu makamın çok yüksek bir makam olduğu anlaşılmaktadır. Zira Hz. İbrahim (a.s) nübüvvet ve risalet makamına sahip olmasına rağmen ömrünün sonuna doğru ve zor imtihanları geçtikten sonra ona ulaşmıştır.

İmamet makamı bir çok yerde nübüvvet makamıyla beraberdir. Hz. İbrahim (a.s) gibi ulu’l azm peygamberlerin imamet makamları vardı. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a) de hem imam, hem resul, hem de nebi idi. Bazı yerlerde ise imamet ve nübüvvet birbirlerinden ayrılabilirler. Masum İmamlar (a.s) kendilerine vahiy nazil olmayan yalnızca imam olan kimselerdeler.

Bütün zamanlardaki genel imametin akli delilleri şöyledir:

a) Burhan-ı Lütuf: Nübüvvet ve imamet İnsanı yaratılış gayesine yakınlaştıran Allah tarafından verilmiş manevi bir feyizdir ve lütuf kaidesine göre bu feyiz devamlı olmalıdır. Lütuf kaidesi İslam toplumunda hakkın merkezi olacak ve toplumu mutlak hatadan koruyacak bir imamın olmasını gerektirmektedir.

Gaybetteki imamın varlığının faydalarını şöyle sıralayabiliriz:

1-             Allah’ın dinini genel manada korumak.[2]

2-             Eğitime müsait nefisleri eğitmek manevi feyiz yetiştirmek.

3-             Mezhebin varlığını sürdürmek.

4-             İnsanların örnek alabilecekleri yaşayan bir örneğin varlığını bilerek ona bağlanmaları.[3]

b) Burhan-ı İllet-i Gai: Kelam ilminde Allah-u Teala’nın fiillerinde bir hedef ve amaç olduğu ispatlanmıştır. Ancak bu gaye Allah’a ait değil bizzat yaratığın kendisine aittir; çünkü Allah-u Teala mutlak kemaldir ve onda her hangi bir eksiklik yoktur. Allah’ın fiillerinin gayesi kullarına/yaratıklarına dönmektedir. İnsanın var olmasının gayesi insan-ı kamil olmasıdır; yani insan bir ağaç gibidir, meyvesi ise insan-ı kamildir.[4]

 

c) Burhan-ı İmkan-ı Eşref: Felsefede eşref imkanı kuralı diye bilinen kural uyarınca eşref varlik, (en üstün ve şerefli varlık) varlık mertebelerinde, düşük mertebelerden daha önce olmalıdır.[5]  

Varlık âleminde insan eşref-ul mahlukattır. Varlık, hayat, ilim, kudret, cemal vb. şeyler yeryüzünün hücceti olan insan-ı kâmile ulaşmadan önce normal insanlara ulaşması imkânsızdır.

d) Burhan-ı Mazhar-ı Cami’: Zuhur makamında Allah’ın mutlak hüviyetine vahdet ahkamının galebesi vardır ve zati vahdette ayrıntılı isimlere yer yoktur. Öte yandan dış alemde kendini gösteren ayrıntılı mazharlarda çokluk ahkamı vahdete galiptir. İşte burada, zati vahdet veya çokluk imkânının ayrıntılı isimleri hakiki vahdet yönünden hakka mazhar olabilmesi için birbirine galip gelmediği ilahi ferman, itidali bir sureti gerektirmektedir. O itidali surette insan-ı kâmildir.[6]

Allame Hilli (r.a) Nasıruddin Tusi’nin imamın gerekliliği konusunda getirdiği delillerin açıklamasında şöyle buyuruyor:

1-             İnsan aklı, kavrayışının yükselmesi için, nakli beyanlarla takviye edebilecek, bir peygamberin varlığına ihtiyacı vardır; zira insana aklıyla dinin bir çok usul ve furu’unu anlamak mümkün olsa da ona güvenme, onları yerine getirme konusunda bazen kalbinin derinliklerinde vesvese ve sarsıntılar meydana gelebilir. Ama bu akli hükümler ilahi bir önder tarafından güçlendirilirse her türlü şüphe ve ikilem giderilecek ve insanın kalbi daha güçlü bir şekilde akli bulgularının peşinden gidecektir.

2-             Bir çok şey var ki akıl onların iyi ve kötü olduğunu anlayamıyor. Onların iyi ve kötü olduğunu anlayabilmesi için ilahi önderlere ihtiyaç vardır.

3-             Bir çok şey faydalı, bazı şeyler de zararlıdır. İnsan yalnızca kendi aklıyla onların fayda ve zararını kavrayamaz. İşte burada ona faydalı ve zararlı olan şeyleri açıklayacak birine ihtiyacı vardır. O kimse de ancak vahiy kaynağıyla beslenen ilahi önderlerdir.

4-             İnsan toplumsal bir varlıktır; bütün bireylerin haklarını koruyacak ve onları doğru bir kanala yönlendirecek kanunlar olmadıkça arzu edilen kemal düzeyine ulaşamayacaktır. Böyle kanunların doğru tespiti ve icrası pak, masum ve bilgin rehberlerden başkasından taraf gerçekleştirilemez.

5-             İnsanlar kemali derk etmekte, ilim ve maarif öğrenmekte ve faziletler kazanmakta farklıdırlar. Bazıları bu yolda gitme gücüne sahipken, bazıları da bundan acizdir. İlahi önderler mümkün olan kemale ulaşmak için birinci grubu takviye ederken ikinci gruba da yardımcı olurlar.

6-             İnsanların ahlaki yapıları farklı olduğundan faziletlerin eğitilmesinin tek yolu pak ve masum önderlerdir.

7-             İlahi önderler, itaat ve günahların karşılığı olan sevap ve cezaları tam olarak bilmekteler; bunları başkalarına söylediklerinde onlarda vazifelerini daha bir azimle yerine getirirler.[7]

İmametin nübüvvetin devamı olmaktan başka bir şey olmadığı göz önüne alındığında bu felsefelerin çoğu Masum İmamlar (a.s) içinde geçerlidir. Başka bir ifadeyle, Allah-u Teala insanı, kemal ve saadet için yarattığı için onun hidayeti için vahye dayalı ve masumluk makamına sahip peygamberler göndermesi gerektiği gibi bu yolun devamı için peygamberlerden sonra masum halifeler seçmeli ki insanlığı amaçlanan hedefe götürmeye yardımcı olsunlar. Bu gerçekleşmezse hedefe varılmaz; zira:

1- İnsan aklı tek başına kemal yolunda ilerleme sebeplerini tespit etmekte kesinlikle yeterli değildir, hatta bazen onun onda birini dahi bilmemektedir.

2- Peygamberlerin getirdikleri din, Onlardan sonra çeşitli tahriflere uğratılabilir. Bunu önlemek amacıyla masum ve ilahi koruyucular gereklidir. Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim hakkında ‘Kuşkusuz Zikr’i (Kur’an’ı) biz indirdik ve elbette onu biz koruyacağız.’[8] diye buyurmaktadır, ama bunun hiçbir sebep olmadan yapacağını buyurmamıştır. Dinin korunması sebeplere dayanmaktadır ve o sebeplerden en önemlisi Masum İmamlar (a.s)’dır.

3- İlahi hükümetin kurulması, adaletin yerleştirilmesi ve insanın yaratılış hedefine ulaştırılması masum insanların dışında kimsenin yapabileceği şeyler değildir. Zira tarih, beşeri hükümetlerin hep şahsi veya belli grupların menfaatini temin ettiğini, onların tüm çabalarının bu yönde olduğunu göstermektedir. Asırlarca demokrasi, halkın egemenliği, insan hakları vb. gibi sloganlar atılmış ama uygulamada bütün bunlar, şeytani güçlerin hedeflerine ulaşmak için kullandıkları araçtan başka bir şey olmamıştır ve onlar bunlardan faydalanarak sinsi bir şekilde niyetlerini insanlar üzerinden gerçekleştirmişlerdir. Bunun başlıca sebebi her türlü hataya maruz olan yani masum olmayan kişilerin mihver olmasıdır.

4- Toplumda din kanunlarının devam edebilmesi için, dinin bütün ayrıntılarını en küçük bir belirsizlik kalmayacak şekilde tümüyle bilen imamlara ihtiyaç vardır.

 

Bütün bu söylediklerimizden Masum İmamların olmasının gerektiği ve varlıklarının felsefesi güzel bir şekilde ortaya çıkmaktadır.[9]



[1] - Bakara/124

[2] - Şerif-ul Ulema, Keşfu’l Kına’ s.148

[3] - Bkz: Mehdeviyetin Kelami Dayanağı, 220. Soru

[4] - Bkz: Mehdeviyet Felsefesinin Temelleri, 221. Soru

[5] - Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabai, Nihayetu’l Hikme, s.319-320

[6] - Bkz: Temhid-ul Kavaid, s.172; Abdullah Cevadi Amuli, Tahrir-u Temhid-il Kavaid,

[7] - Şerh-i Tecrid, s. 271, (az bir değişiklik ve özetle), Peyam-ı Kur’an’dan yapılan lıntıdır,

.9, s. 37-38

[8] - Hicr/9

[9] - Daha fazla bilgi için bkz:

-Kur’an’dan İmam Ali (a.s)’ın İmametinin İspatı, 324. Soru

-İmamet ve İmamlara İnanmanın Delilleri, 321. Soru

-İmam Mehdi (a.s)’ın Yaşadığına Dair Deliller, 582. Soru

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bedensel esenlik sırrını nasıl araştırabiliriz?
    7666 Yeni Kelam İlmi 2011/08/21
    Allah tarafından konulan tabiat kanunları bu dünyada hiçbir insanın baki kalmamasını ve değişik nedenlerle ve bu cümleden olmak üzere bedensel esenliği kaybederek dünyayı terk edip ebedi âleme geçmesini muayyen kılmıştır. Öte taraftan her ne kadar peygamberler ve imamlar (a.s) bir takım özel durumlarda Allah’ın izniyle hastalara (sadece Allah’ın evliyalarının ...
  • Bahailik konusu ve onların tarihi hakkında bilgi verebilir misiniz?
    11742 Eski Kelam İlmi 2008/02/16
    Bahailik fırkasının kurucusu, Mirza Hüseyin Ali Nuri’dir. O, Muhammed Bab’ın, Molla Hüseyin Beşruyeyi’nin tebliği vesilesiyle ortaya çıkmasından sonra Muhammed Bab’ın anlayışına yönelerek onun görüşlerini kabul etmiştir. Muhammed Bab’ın ölümünden ve onun yerine geçen kardeşi Yahya Subh-u Ezel’i kabul etmemesinden sonra Muhammed Bab’ın, zuhurunu vaat ettiği kimsenin (Men ...
  • Acaba iki yıldır süt veren bir kadına emzirme kefaretinin yanı sıra geciktirme kefareti de farz mıdır?
    12992 Orucun Kazası Ve Kefaretleri 2013/01/14
    Ayetullahe'l-uzma SİSTANİ’NİN (Allah yüce gölgesini devam ettirsin) defteri: Bebek emziren kadının sütü az olduğunda, eğer oruç tutması emzirdiği bebeğe zarar verecek olursa, oruç tutmak ona farz değildir. ister bu kadın bebeğin öz annesi olsun, isterse dadısı olsun veya ücretle süt veren bir kadın olsun, fark etmez. Ancak ...
  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6875 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Zatı âlinizin Kur’an’ın tahrif edildiği hadisler konusundaki görüşünüz nedir?
    6158 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Hz. Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani’nin bu bağlamdaki görüşü şöyledir: Kur’an’ın tahrif edildiğini söyleyen hadisler ya senet bakımından zayıftırlar ya da sadır olma cihetinden hüccet değildirler veya delaletleri kabul edilebilinir durumda değildir. Kur’an-ı Kerim hiçbir zaman tahrif olmamış ve olmayacaktır. Kur’anın tahrif ...
  • Cenabet olan kimse gusül almadan banyodan çıkarsa bütün bedeni necis sayılır mı?
    29968 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sorunun cevabını vermeden önce şu noktayı hatırlamamız gerekir: Cenabetten maksat necasetle bütün bedenin necis olması değildir. Cenabet gerçekte manevi necasettir. Meni bedenin tümünü değil yanlızca bedenin değdiği yeri necis eder, yıkamakla ve necasetin gidermesiyle değdiği yer pak olur. Örneğin cenabet olan ...
  • Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt (a.s) diri midirler? Eğer diriyseler bunun manası nedir?
    9429 دانش، مقام و توانایی های معصومان 2012/07/24
    Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’inin (a.s) diri olması, hakiki hayat konusunda Kur’an’daki anlamı içerir ve özellikle şehitler hakkında buna vurguda bulunulmuştur: "وَ لا تَحْسَبَنَّ الَّذينَ قُتِلُوا في‏ سَبيلِ اللَّهِ أَمْواتاً بَلْ أَحْياءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ". Aynı şekilde birçok rivayette de imamların diri oluşu hakkında bu anlama ...
  • Nahiye-i mukaddese ziyareti Şia'da muteber kabul edilir mi? Bunu teyit eden delil ve akide nedir?
    11085 Pratik Ahlak 2011/09/27
    Nahiye-i Mukaddese ziyareti mutlak ziyaretnameler türündendir. Yani onu her zaman (Aşura günü ve diğer günlerde) ve her yerde okuyarak Hz. Hüseyin (a.s)'ı ziyaret etmek mümkündür. Bu ziyaret peygamberlere, din önderlerine ve pak İmamlara selam ile başlar, sonra Hz. Hüseyin ve onun vefalı yaranlarına selamlamakla devam eder, daha sonra Hz. ...
  • İlime hakiki anlamda iştiyak kazanmanın yolu nedir?
    7859 Pratik Ahlak 2011/07/23
    Ayetullah Hadevi Tehrani'nin bu konuyla ilgili görüşü şöyledir:İlime duyulan iştiyak ilahi bir lütuftur. Ancak bu hissi bazı yollardan güçlendirmek mümkündür:1- Sırayı gözeterek ve düzenli bir şekilde ders okuma. Bu tür ders alma insanda öğrenme ve ilime ilgi hissini güçlendirir ...
  • İnsan kıyamette bu dünyada sevdiği ve ilgi duyduğu insanlarla mı haşır olacak?
    3293 Hadis 2020/01/20

En Çok Okunanlar