Gelişmiş Arama
Ziyaret
8286
Güncellenme Tarihi: 2010/03/13
Soru Özeti
Neden hikmet-i meşşa eşyayı birbirine zıt, ama hikmet-i mütealiye teşkik-ül vücud (varlığı dereceli) olarak kabul ediyor?
Soru
Neden hikmet-i meşşa eşyayı birbirine zıt, ama hikmet-i mütealiye teşkiki (dereceli) olarak kabul ediyor?
Kısa Cevap

Bu mesele filozofların bakış açılarına ve onların varlık felsefesi ekollerine bağlıdır. Meşşa filozoflarına ait olduğu söylenen ve ‘vücud ve mevcudun çokluğu’ diye bilinen görüşün özeti şudur: Varlıkların çokluğu inkar edebilecek bir şey değildir. Bu yüzden onların her biri kendilerine has varlıklar olacaklardır. Varlık gerçeği bileşik olmadığı için her varlık başka bir varlıkla tüm zatıyla zıttırlar.

Ama hikmet-i mütealiyeye göre bu ekol kabul edilemez. Onların ‘Çokluk olduğu halde vahdet’ görüşünü kabul ederek varlıkların gerçeğinin, hem birbirleriyle vahdet ve iştirakleri olduğuna hem de birbirlerinden farklı olduklarına inanırlar. Ama onların ‘iştirak yönü’yle ‘imtiyaz yönü’ varlığın zatında terkip oluşturmaya veya onu cins ve fasl (ayırım) diye analiz etmeye neden olacak şekilde değildir. Aksine onların farklılık yönleri şiddet ve zaafa göredir. Nitekim zayıf ışıkla kuvvetli ışığın farkı onların şiddet ve zayıflığına bağlıdır. Yani kuvvetlilik, kuvvetli ışıkta ışığın dışında bir şey veya zayıflık zayıf ışıkta ışığın dışında bir şeydir manasında değildir.

Ayrıntılı Cevap

Bu görüşün Meşşa filozoflarına ait olduğu şüphelidir. Üstad Mutahhari Şerh-i Manzume’de şöyle diyor: ‘Bu görüş Eşaire mütekellimlerinin arasında ortaya çıkmış ve muhtemelen bazı Meşşa hekimlerinin sözlerinde de görülmüş olabilir. Ama Farabi gibi Meşşa hekimleri, özellikle Meşşaların reisi olan İbn-i Sina böyle bir şeyden bahsetmemiştir; zira vahdet-i vücut konusu varlığın asil oluşu görüşünün bir kolu olduğu gibi varlıktaki çokluğun özdeki zıtlıktan kaynaklandığı konusu da varlığın asilliği meselesinin bir koludur; yani, önce o mesele onlar için söz konusu olmalı ve onu halletmeliler ki, bu meselede söz konusu olsun. Onlar için varlığın asilliği konusu söz konusu değildi. Bu mesele Farabi ve İbn-i Sina’dan sonra ortaya atılmıştır.’[1]       

 

Her halükarda Meşşa filozoflarına intisap edilen bu görüşe göre onlar, varlığı asıl olarak kabul ederler. Ama her varlık başka bir varlıktan tüm zatıyla ayrı ve zıttır derler. Yani, eşyanın mahiyetinin olmasının dışında bu mahiyet itibarı ile çeşitli kategorilere girerler ve bu kategoriler itibarıyla da birbirleriyle iştirak yönleri (eğer bir kategorinin içinde olsalar) ve imtiyaz yönleri (eğer birkaç kategorinin içinde olsalar) vardır. Varlık yönünden ise bütün eşya tüm zatlarıyla birbirleriyle zıttırılar; yani varlıkların hiçbir şekilde iştirak ve benzerlikleri yoktur. Varlıkların birbirlerine göre olan nispetleri, kategorilerin birbirleriyle olan nispetleri gibidir. Örneğin, nicelik kategorisi ile nitelik kategorisi hiçbir şekilde birbirleriyle iştirak yönleri yoksa (ve bu yüzden iki ayrı kategoridirler) bir varlık başka bir varlıkla aynı durumdadır.  

 

Meşşa filozofların açısından varlıkların gerçeği birkaç durumun dışında değildir. Ya onların tümü bir türün bireyleri gibi bir hakikatin bireyleridirler, ya bir cinste müşterek olmaları gibi çeşitli türleri vardır veya hiç iştirak yönleri yoktur ve tüm zatlarıyla birbirlerine zıttırlar. Bu üçüncü şık meşşa filozoflarının görüşüdür, diğer iki şık onlara göre batıldır.

 

Birinci şıkkın batıl olmasının nedeni şudur: Böyle bir şeye inanırsak o zaman  varlık tümel nitelik olur ki, belirleyici arazların eklenmesiyle çeşitli bireyler haline gelir. Ama burada yine arazlar hakkında, ‘onlarda varlıktırlar’ diye aynı soru karşımıza çıkmaktadır ve faraza bütün varlıklar birer hakikat iseler öyleyse nasıl bir taraftan arazla ma’ruz arasında, diğer taraftan arazların kendi arasında farklılıklar olur ve onların farklılıklarıyla varlığın farklı bireyleri meydana gelir?

 

Başka bir deyişle onlar şuna inanmaktalar: Gerçek varlıklar arasında iştirak varsa bu iştirak ya bütün zattadır, o zaman bu varlık, çeşitli bireyleri olan bir tür sayılır veya iştirak zatın cüzündedir, o zamanda varlık, çeşitli türleri olan bir cins sayılır ki, her iki durumda da batıldır.

 

İkinci şıkkın batıllığı ise şöyledir: Bu görüşe göre varlığın gerçeği iştirak ve imtiyaz yönünden terkip olmuştur, yani, cins ve fasıldan oluşmuşturlar. Böyle bir şey ise varlığın bileşimsizliği ile bağdaşmaz.

 

Demek ki, meşşa filozoflarına göre varlıklar (objeler) tüm zatlarıyla birbirlerine zıttırlar.

 

Hikmet-i Mütealiye’de Varlık

 

Hikmet-i mütealiye filozoflarına göre, bütün objektif gerçeklerden varlık mefhumu olan tek bir mefhum çıkar. Birçok gerçekten çıkarılan bu tek bir mefhum, bu tek mefhumun çıkarılmasının kaynağı olan varlıklar arasında gerçek bir iştirak noktasının olduğuna delildir. Eğer dış varlıklar arasında vahdet ciheti olmasaydı böyle tek bir mefhum onlardan çıkarılamazdı. Öte yandan onlara göre varlığın gerçekleri arasında illi ve maluli bir ilişki vardır. Hiçbir varlık illetler ve malullar silsilesinin dışında değildir. Binaenaleyh, bütün malullar var edici illetlere ve sonunda kendisinin dışında her şeye varlık veren Allah-u Teala’ya göre bağlıdırlar hatta bizzat bağlılıkla özdeştirler. Ve bütün varlıklar ilahi varlığın cilveleri olup kendi mertebelerine göre şiddet, zaaf, öncelik vs. vardır.

 

Buna göre varlık aleminin tümünü gerçek varlıklar silsilesi teşkil etmektedir ki, her halka bir üst halkaya bağlı olup, aşağı mertebe bir yukarı mertebeden varlık mertebesine göre daha sınırlı ve zayıftır. Allah’ın varlığının dışında bütün varlıkların istiklalini reddeden bu varlık bağı, gerçek varlıkta ve tabii olarak varlığın asıllığı esasına göre açıklanması mümkün olan özel bir birliği ifade eder.

 

Kısacası, ‘çokluk olduğu halde vahdet’ diye bilinen teze göre, varlıkların hem birbirleriyle vahdet ve iştirakleri vardır, hem de ihtilaf ve imtiyazları. Fakat onların iştirak ve imtiyaz yönleri varlığın zatında terkip oluşturmaya neden olacak veya cins ve fasıl manalarına tahlil edilebilecek türden değildir; aksine onların imtiyazları şiddet ve zaaflarına dönmektedir. Nitekim güçlü ışığın zayıf ışıktan farkı onların şiddet ve zayıflığına göredir. Yoksa güçlü ışığın gücü ışıktan başka bir şey veya zayıf ışıktaki zayıflık ışıktan başka bir şeydir demek değildir. Aksine güçlü ve zayıf ışıklar ışıktan başka bir şey değildirler. Ama şiddet ve zaaf yönünden birbirlerinden farklıdırlar. Ama farklılıklar onların arasında müşterek olan ışık gerçeğinin terkipsiz olduğuna zarar vermez. Başka bir deyişle gerçek varlıkların farklılıkları derecelerindedir ve farklı yönleri müşterek yönlerine dönmektedir.[2]  



[1] - Murteza Mutahhari, Mecmuay-ı Asar, c.9, s.193

[2] - a.g.e. s.190 ve 205; Muhammed Taki Misbah Yezdi, Amuzeş-i Felsefe, c.1, s.338-344

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • geçici nikahın aktı için kullanılan lafızlar nelerdir? Şartları ve Hükümleri nasıldır?
    7192 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/05/03
    Geçici nikâhın aktini okumak için birkaç şart gereklidir: Aktin sıgasını okumak; şöyle ki süreli akitte bayan ve erkek’in rızası tek başına yeterli değildir. Belki bunun yanı sıra akit için okunan has lafızların okunması şarttır. İhtiyati vacip gereğince aktin sıgası sahih Arapça ile ...
  • Yaşayan anne ve babaya yönelik yapılan hayırlar doğru mudur?
    19582 Pratik Ahlak 2011/04/11
    Her insan iyi işler yapıp sevabını başkalarına ve bu cümleden olmak üzere anne ve babasına bağışlayabilir. Böyle bir durumda bu hayırlı amelin sevabı onlara ulaşacak ve buna ek olarak aynı sevabın benzeri veya hatta ondan daha fazlası ameli bağışlayan için de göz önünde bulundurulacaktır. ...
  • Hamd, medh ve şükür’ün farkı nedir?
    12760 Eski Kelam İlmi 2012/02/14
    Lügatte ve Istılahta Hamd, Medh ve Şükür1- Hamd lügatte sena ve övgü manasına gelmektedir.[1] Istılahta ise iradeyle yapılan güzel iş ve sıfata denir.[2] 2- Medh ...
  • Mübarek Ramazan ayının 21’inde yolculuk yapmanın hükmü nedir?
    5215 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/14
    Mübarek ramazan ayında yolculuk yapmanın sakıncası yoktur, ancak oruçtan kaçmak için olursa mekruhtur.[1] insan yolculuktan dolayı tutamadığı orucunu ramazan ayından sonra tutmalıdır. Bu hükümderamazanın ayının 21’i ile diğer ...
  • Domuzun parçaları gibi necasetlerin bazı kısımları Müslüman olmayan kimselere satılabilinir mi?
    5962 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Hz. Ayetullah’el - Uzma Mekarim Şirazi (Allah ömrünü uzun etsin): Eğer bu konu hakkında yakininiz varsa onun alınıp satılması sakıncalıdır. Hz. Ayetullah’el - Uzma Safi Gülpeygani (Allah ömrünü uzun etsin): Soruda gelen konu hakkında bilgim yok ama eğer söz konusu maddeler ...
  • Yasin Suresi’nin altıncı ayetiyle İsra Suresi’nin on beşinci ayeti arasında bir uyuşmazlık mı var?
    10831 Tefsir 2008/08/12
    Bu iki ayet arasında herhangi bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Çünkü ikinci ayette (İsra Suresi, on beşinci ayet) bir peygamber göndermedikçe azap olmadığını söylüyor ancak birinci ayette (Yasin Suresi, altıncı ayet) “ataları uyarılmamış” diyor ve herhangi bir azaptan bahsetmiyor. ...
  • Sürmeyle abdest veya gusül alınabilir mi?
    38418 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/14
    Abdest ve gusül alırken bedende, suyun deri ve uzuvlarına ulaşmasına engel olacak herhangi bir şeyin olmaması gerekir. Buna göre sürme, gözün içine çekilirse abdest ve guslün doğruluğuna zarar vermez. Ama gözün etrafına veya kaşlara çekilirse bakılmalıdır, abdest veya gusül uzuvlarına suyun ulaşmasına engel midir, değil midir?
  • Kızla oğlanın doğru bir şekilde (günaha düşmeden) cinsel ilişkiye girmelerinin bir yolu var mı?
    51581 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/11/10
    İslama göre kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. Hekim olan Allah bu ikisini sükunet bulsun, duygusal, ruhsal ve cinsel ihtiyaçlarını karşılasınlar diye birbirleri için yaratmıştır. İslam iki tarafında ihtiyaçlarının giderilmesi ve kadınla erkeğin her türlü ilişkisinin belli bir sınır ...
  • Neden Peygamber (s.a.a) Talha ve Zübeyir’e İslam’ın kılıcı lakabını vermiştir?
    11310 تاريخ بزرگان 2011/01/20
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Ayat namazı nasıl kılınır?
    10355 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/28
    Konuyu iki bölümde ele alacağız: a) Ayat namazına neden olan şeyler.b) Ayat namazının nasıl kılındığı.a) Ayat namazı şu olaylardan biri vuku bulduğunda farz olur: Güneş tutulması, Ay tutulması (tutulmalar kısmi de olsa), deprem ve halkın genelini korkutan şimşek çakması, ...

En Çok Okunanlar