Gelişmiş Arama
Ziyaret
9763
Güncellenme Tarihi: 2011/07/21
Soru Özeti
Birinin insan, diğerinin ise hayvan veya bitki olmasına neden olan varlıkların yaratılışındaki farklılığın temelinde ne vardır?
Soru
Birinin insanın, diğerinin ise bitki veya havyan olarak yaratılmasına neden olan varlıkların yaratılışındaki farklılığın temelinde ne vardır? Her varlığın layık olduğu şekilde yaratılmasının anlamı nedir?
Kısa Cevap

Varlık âlemi, Allah’ın imkânlar dâhilinde en güzel şekilde yarattığı en üstün düzendir. Burada bulunan her şey ve her fenomen özel bir yer ve mertebeye sahiptir. Bu düzen bir dizi kanunlar ile idare edilip onda değişim ve dönüşüm geçerli değildir. Varlıktaki üstün düzen, mahlûklarda değişik mertebe ve farklı derecelerin olmasını gerektirir. Bu farklılık ve ihtilaflar yaratılmazlar, bilakis mahlûkların zatî gereği olarak ortaya çıkarlar ve Yüce Allah varlık ve liyakat kapasitelerine göre onları yaratır. Bu yüzden bulundukları yer neyse sadece onu kabul edebilmişlerdir.

Ayrıntılı Cevap

Bu sorunun cevabı dört bölümden teşkil olmaktadır:

1. Bu âlemin bir düzeni bulunduğu ve bu düzenin zatî olduğu hususunda bir şüphe yoktur. Aynı şekilde onun cüzleri arasında tıpkı sayıların mertebeleri gibi gerçek bir bağ mevcuttur. Sayılarda bir sayısının iki sayısından önce geldiğini, iki sayısının üç sayısından önce ve bir sayısından sonra geldiğini gözlemlemekteyiz. Aynı şekilde bir sayısı dışındaki diğer her sayı, bir sayıdan sonra ve bir başka sayıdan önce gelmektedir. Her sayı bir mertebede yer almakta ve kendi mertebesince bir takım hüküm ve eserlere sahip bulunmaktadır. Hakeza bir hadde sahip olmayan sayılar kümesi bir düzen meydana getirmektedir. Sayıların mertebelerinde bulunan bu düzen ve nizam sayıların zatından kaynaklanır. Bu zatî düzen mahlûklar arasında varlık âleminde de egemendir. Aralarında hiçbir gerçek bağ olmaksızın, sıraya dizerek ve birini diğerinin ardına koyarak Allah’ın varlıkları yaratması diye bir şey söz konusu değildir.

2. Varlık âlemine egemen olan düzen, en üstün düzendir; yani bu âlemde bulunan her şey, daha iyi tasavvur edilemeyecek derecede en güzel ve en iyi halde yaratılmıştır. Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyuruyor: “O ki yarattığı her şeyi güzel yarattı…”[1]

3. Bu varlık düzenine bir dizi genel kanunlar egemendir ve Yüce Allah bu kanunlara göre varlık âlemini idare etmekte ve bu kanunlar dışında asla bir şey yapmamaktadır. Hakeza bu kanunlarda hiçbir değişim ve dönüşüm de olmaz. Nitekim Kur’an şöyle buyuruyor: “Allah’ın kanununda asla değişme bulamazsın.”[2]

4. Bu âlemin kanunlarından bir tanesi neden-sonuç kanunudur. Bu kanun esasınca varlık düzenindeki her mevcudun bir yer ve makamı vardır. Neden-sonuç kanununun olmamasının manası, her mevcudun her şeyin yaratılma menşei olabilmesi ve her sonucun her nedenin yerine ve her nedenin her sonucun yerine gelebilmesidir. Mesela kibrit alevinin güneş aleviyle bir olabilmesidir. Oysaki bu mümkün değildir. Neden-sonuç kanunun evrene egemenliği açıkça görünmektedir. Çünkü her sonucun özel bir nedeni vardır ve her nedenin belirli bir eser ve sonucu bulunur. Evrendeki varlıkların mertebeleri toplumsal ilişkilerde yaygın olan konsensüs ve itibarî mertebeler kabilinden değildir; birisinin yöneten veya yönetilen olması arasında fark olmayışına benzemez. Evrendeki varlıkların mertebeleri gerçek ve hakiki mertebelerdir. Bu mertebeler esasınca bir koyun insan olamaz ve insan da koyun ve nebat olamaz. Burada neden biri bitki, diğeri insan ve öteki ise hayvan olarak yaratılmıştır şeklinde bir nedensellikten bahsetmenin manası yoktur. Bir cümleyle söylemek gerekirse, evrendeki varlıkların farklılıkları onların zatlarından kaynaklanır ve bu neden-sonuç düzeninin gereğidir.[3] Bundan dolayı her varlığın liyakatine göre yaratıldığı söylenir; yani Allah zatî kapasite ve istidatlarına göre eşyaları yaratır. Yaratılışta varlıklar için belirlenen derece ve makamlardan birisi, onların liyakat ve kapasitesinin cansız varlıklardan veya bitkilerden veyahut başka şeylerden olmalarıdır. Bu, toplumsal statüler (yöneten ve yönetilen) gibi değişim ve dönüşüme açık değildir. Bu statüler hendesî şekillerin özellikleri gibi varlıkların zatî hususiyetleridir. Zaviyelerin toplamının iki açıyla eşit olması üçgenin özelliğidir veya zaviyelerin toplamının dört açıyla eşit olması dörtgenin hususiyetidir, diye bir tespitte bulunduğumuzda bunun manası birisine iki açı taşıma ve diğerine de dört açı taşıma özelliğini birilerinin vermiş olması değildir. Dolayısıyla “neden üçgene zulüm etmiş ve dört açı vermemişlerdir diye bir şey söylemek veya aksini ifade etmek mümkün değildir; çünkü üçgen belirtilen özellik ve belirli kapasite dışında başka bir şey taşıyamaz. Evrendeki varlıkların mertebeleri de bu şekildedir. Cansız varlıkların gelişmemesi ve idrak etmemesi ama bitkilerin gelişmesi ve derkten yoksun olması ve hayvanın hem gelişmesi ve hem de idrak edebilmesi, her birinin varlıksal zatî mertebelerindendir. Hepsi başta bir derecedeydi ve sonra Yaratan birine gelişme ve idrak etme liyakat ve kapasitesini vermiş, bir diğerine hiçbirini vermemiş, ötekine bir boyut vermiş ve diğerine ise onu vermemiştir diye bir tespit doğru değildir. O halde Allah’ın ilkönce tüm varlıkları eşit olarak yarattığına ve sonra da bazılarını diğer bazılarına üstün kıldığına dair düşüncemiz yanlıştır. Aksine evrendeki her şeyin sadece özel bir şekilde var olabileceğini ve Allah’ın da bunu ona vereceğini söylememiz doğru olacaktır. Nitekim İbn-i Sina şöyle demektedir: Allah kayısıyı kayısı yapmamıştır, aksine onu (baştan kayısı olarak) icat etmiştir.[4] Meselenin daha aydınlanması için şu örneğe dikkat ediniz: Bir otomobil vida, küçük ve büyük düğmeler, gövde motor, tekerlek, lamba, direksiyon vb. birçok parçadan teşkil olur. Ama üretici baştan tüm eşit parçaları bir şekilde üretmiş ve sonra birini direksiyon ve diğerini tekerlek vb. karar kılmıştır tespitinde bulunmak yanlıştır. Aksine ilkönce vida, küçük ve büyük düğmeler, gövde, motor, tekerlek, lamba ve direksiyon gibi her bir parçayı ayrı şekilde üretmiş ve otomobilin işini doğru yapabilmesi için her birini kendi yerine yerleştirmiştir.      



[1] «الذی احسن کل شیء خلقَهُ», Secde, 7.

[2] «ولن تجدَ لسُنةِ تبدیلاً», Ahzab, 62.

[3] Mürteza, Mutahari, Adl-i İlahi, s. 102-107, Sadra, çap-ı 30, 1378.

[4] «وما جعل اللهُ المشمشة * مشمشةً بل أوجدها»

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6102 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Şia neden abdeste ayaların yıkanmasını terk ederek farzı terk ediyor?
    20362 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Her fırka ve gurubun kendisini fırka-i Naciye (kurtuluşa eren fırka) bilmeleri gayet doğaldır ama biz, sizin aksinize kendi teklifimize boyun eğdiğimizi, farzı yerine getirdiğimizi ve Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin farzdan uzaklaştıklarını kabul ediyoruz ve bu iddiamızın delillerini Kur'an ve rivayetlerle ortaya koyacağız. Şia; ...
  • Mehdiliği tehdit eden şeyler nelerdir?
    7147 Eski Kelam İlmi 2012/08/22
    Mehdiliği tehdit eden hususlar çoktur. Biz burada sadece üç önemli şeye işaret edeceğiz: 1. Eğer en üstün kanunlar ehil olmayan uygulayıcıları eline düşerse veya eğer en pahalı şeyler ehil olmayan insanların elinde bulunursa, ne kanundan ve ne de belirtilen değerli şeyden bir sonuç alınamaz. Mehdilik ...
  • Müslümanlar neden biribirleriyle musafaha ederler?
    9443 Pratik Ahlak 2011/07/14
    Müfaala kipinden olup iki kişi arasında gerçekleşen musafaha, el vermek manasına gelmektedir. Birisi ‘Safehtuhu’ derse bu ‘Elimin içi onun elinin içine değdi’ anlamına gelir. Musafahatun, birbirine el vermek, ellerin içini biribirine değdirmek, demektir. Selam vermek ve tokalaşmak güzel davranışın örneğidir. İslam Peygamberi (s.a.a) ve Masum ...
  • Niçin bazıları ölülerin kabirlerini yarıp araştırma yapıyorlar? Acaba bu iş haram mıdır?
    5503 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2012/04/09
    Büyük taklit mercilerinin bu soruya cevapları şöyledir: Müminin kabrinin açılması haramdır. Ama aşağıda zikredilen konularda kabrin açılmasının sakıncası yoktur: 1. Cenaze gasbi yere defnedilmiş olursa ve yerin sahibi, cenazenin orada kalmasına razı olmazsa. 2. Cenazeyle birlikte defnedilen kefen veya başka bir ...
  • Alkol kullanmaktan nasıl uzak kalınabilir ve bundan tövbe etmenin yolu nedir?
    22117 Teorik Ahlak 2011/10/23
    Her günahtan tövbe etmenin dayanağı, şahsın gerçekten kabul ettiği inanç ve değerlerdir. Eğer insan Allah’a ve diriliş gününe iman ederse, diğer bir dünyada amellerinin neticesini göreceğini bilirse ve kendisini gafletten kurtarmak gerektiğine kanaat getirirse, rahatlıkla günahlardan el çekebilir. Eğer insan haram işlerin kendisini nasıl bir bedbahtlığa ve ...
  • Türkiye bankalarında yatan paramla devlete ait borç bonosu satın alıp karından yararlanabilir miyim?
    5422 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/03/02
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (Ömrü uzun olsun) Bürosu:Orası İslam ülkesi olması nedeniyle onlardan kar almak sakıncalıdır. Elbette orada şubesi olan İslamî olmayan bankalar veya gerçekten katılım bonosu olması müstesnadır.  Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin (Ömrü uzun olsun) Bürosu:
  • Namazda âmin söylemenin yasaklanmasının felsefesi nedir?
    9495 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/16
    Ehlibeyt rivayetleri esasınca namazda âmin sözünü söylemek caiz değildir ve bunu söylemek namazın geçersiz olmasına neden olur. Artı, caiz olmaması delile ihtiyaç duymaz; yani namaz ibadetsel bir fiil olduğundan ve insanın kendi tarafından namaza bir şey eklenemeyeceğinden, eğer şeriat tarafından bir şeyin caiz oluşu ispatlanmazsa, bunun kendi ...
  • Bahaîlerin düşüncelerinin yanlış oluşu, necis olmalarının nedeni ve onların inançlarını saflıkla kabul edenlerin durumu hakkında açıklamada bulununuz.
    11426 Eski Kelam İlmi 2008/02/17
    Bab adıyla tanınan Alimuhammed, ilk olarak 1847 yıllarında çok farklı inanç ve kurallar ortaya çıkarmaya başlamıştır. Sonraları onun düşüncelerini kabul eden ve daha da genişleterek Bahaîliği kuran Mirza Hüseyinali Baha'dır. Bu şahıs kitaplarında; kendisinin ve Alimuhammed Bab'ın gelmesiyle İslam dinin geçerliliğini yitirdiğini, İslami hükümlerin yürürlükten kalktığını ve Hz. Muhammed'in risaletinin ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7033 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...

En Çok Okunanlar