Gelişmiş Arama
Ziyaret
10477
Güncellenme Tarihi: 2011/07/21
Soru Özeti
Birinin insan, diğerinin ise hayvan veya bitki olmasına neden olan varlıkların yaratılışındaki farklılığın temelinde ne vardır?
Soru
Birinin insanın, diğerinin ise bitki veya havyan olarak yaratılmasına neden olan varlıkların yaratılışındaki farklılığın temelinde ne vardır? Her varlığın layık olduğu şekilde yaratılmasının anlamı nedir?
Kısa Cevap

Varlık âlemi, Allah’ın imkânlar dâhilinde en güzel şekilde yarattığı en üstün düzendir. Burada bulunan her şey ve her fenomen özel bir yer ve mertebeye sahiptir. Bu düzen bir dizi kanunlar ile idare edilip onda değişim ve dönüşüm geçerli değildir. Varlıktaki üstün düzen, mahlûklarda değişik mertebe ve farklı derecelerin olmasını gerektirir. Bu farklılık ve ihtilaflar yaratılmazlar, bilakis mahlûkların zatî gereği olarak ortaya çıkarlar ve Yüce Allah varlık ve liyakat kapasitelerine göre onları yaratır. Bu yüzden bulundukları yer neyse sadece onu kabul edebilmişlerdir.

Ayrıntılı Cevap

Bu sorunun cevabı dört bölümden teşkil olmaktadır:

1. Bu âlemin bir düzeni bulunduğu ve bu düzenin zatî olduğu hususunda bir şüphe yoktur. Aynı şekilde onun cüzleri arasında tıpkı sayıların mertebeleri gibi gerçek bir bağ mevcuttur. Sayılarda bir sayısının iki sayısından önce geldiğini, iki sayısının üç sayısından önce ve bir sayısından sonra geldiğini gözlemlemekteyiz. Aynı şekilde bir sayısı dışındaki diğer her sayı, bir sayıdan sonra ve bir başka sayıdan önce gelmektedir. Her sayı bir mertebede yer almakta ve kendi mertebesince bir takım hüküm ve eserlere sahip bulunmaktadır. Hakeza bir hadde sahip olmayan sayılar kümesi bir düzen meydana getirmektedir. Sayıların mertebelerinde bulunan bu düzen ve nizam sayıların zatından kaynaklanır. Bu zatî düzen mahlûklar arasında varlık âleminde de egemendir. Aralarında hiçbir gerçek bağ olmaksızın, sıraya dizerek ve birini diğerinin ardına koyarak Allah’ın varlıkları yaratması diye bir şey söz konusu değildir.

2. Varlık âlemine egemen olan düzen, en üstün düzendir; yani bu âlemde bulunan her şey, daha iyi tasavvur edilemeyecek derecede en güzel ve en iyi halde yaratılmıştır. Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyuruyor: “O ki yarattığı her şeyi güzel yarattı…”[1]

3. Bu varlık düzenine bir dizi genel kanunlar egemendir ve Yüce Allah bu kanunlara göre varlık âlemini idare etmekte ve bu kanunlar dışında asla bir şey yapmamaktadır. Hakeza bu kanunlarda hiçbir değişim ve dönüşüm de olmaz. Nitekim Kur’an şöyle buyuruyor: “Allah’ın kanununda asla değişme bulamazsın.”[2]

4. Bu âlemin kanunlarından bir tanesi neden-sonuç kanunudur. Bu kanun esasınca varlık düzenindeki her mevcudun bir yer ve makamı vardır. Neden-sonuç kanununun olmamasının manası, her mevcudun her şeyin yaratılma menşei olabilmesi ve her sonucun her nedenin yerine ve her nedenin her sonucun yerine gelebilmesidir. Mesela kibrit alevinin güneş aleviyle bir olabilmesidir. Oysaki bu mümkün değildir. Neden-sonuç kanunun evrene egemenliği açıkça görünmektedir. Çünkü her sonucun özel bir nedeni vardır ve her nedenin belirli bir eser ve sonucu bulunur. Evrendeki varlıkların mertebeleri toplumsal ilişkilerde yaygın olan konsensüs ve itibarî mertebeler kabilinden değildir; birisinin yöneten veya yönetilen olması arasında fark olmayışına benzemez. Evrendeki varlıkların mertebeleri gerçek ve hakiki mertebelerdir. Bu mertebeler esasınca bir koyun insan olamaz ve insan da koyun ve nebat olamaz. Burada neden biri bitki, diğeri insan ve öteki ise hayvan olarak yaratılmıştır şeklinde bir nedensellikten bahsetmenin manası yoktur. Bir cümleyle söylemek gerekirse, evrendeki varlıkların farklılıkları onların zatlarından kaynaklanır ve bu neden-sonuç düzeninin gereğidir.[3] Bundan dolayı her varlığın liyakatine göre yaratıldığı söylenir; yani Allah zatî kapasite ve istidatlarına göre eşyaları yaratır. Yaratılışta varlıklar için belirlenen derece ve makamlardan birisi, onların liyakat ve kapasitesinin cansız varlıklardan veya bitkilerden veyahut başka şeylerden olmalarıdır. Bu, toplumsal statüler (yöneten ve yönetilen) gibi değişim ve dönüşüme açık değildir. Bu statüler hendesî şekillerin özellikleri gibi varlıkların zatî hususiyetleridir. Zaviyelerin toplamının iki açıyla eşit olması üçgenin özelliğidir veya zaviyelerin toplamının dört açıyla eşit olması dörtgenin hususiyetidir, diye bir tespitte bulunduğumuzda bunun manası birisine iki açı taşıma ve diğerine de dört açı taşıma özelliğini birilerinin vermiş olması değildir. Dolayısıyla “neden üçgene zulüm etmiş ve dört açı vermemişlerdir diye bir şey söylemek veya aksini ifade etmek mümkün değildir; çünkü üçgen belirtilen özellik ve belirli kapasite dışında başka bir şey taşıyamaz. Evrendeki varlıkların mertebeleri de bu şekildedir. Cansız varlıkların gelişmemesi ve idrak etmemesi ama bitkilerin gelişmesi ve derkten yoksun olması ve hayvanın hem gelişmesi ve hem de idrak edebilmesi, her birinin varlıksal zatî mertebelerindendir. Hepsi başta bir derecedeydi ve sonra Yaratan birine gelişme ve idrak etme liyakat ve kapasitesini vermiş, bir diğerine hiçbirini vermemiş, ötekine bir boyut vermiş ve diğerine ise onu vermemiştir diye bir tespit doğru değildir. O halde Allah’ın ilkönce tüm varlıkları eşit olarak yarattığına ve sonra da bazılarını diğer bazılarına üstün kıldığına dair düşüncemiz yanlıştır. Aksine evrendeki her şeyin sadece özel bir şekilde var olabileceğini ve Allah’ın da bunu ona vereceğini söylememiz doğru olacaktır. Nitekim İbn-i Sina şöyle demektedir: Allah kayısıyı kayısı yapmamıştır, aksine onu (baştan kayısı olarak) icat etmiştir.[4] Meselenin daha aydınlanması için şu örneğe dikkat ediniz: Bir otomobil vida, küçük ve büyük düğmeler, gövde motor, tekerlek, lamba, direksiyon vb. birçok parçadan teşkil olur. Ama üretici baştan tüm eşit parçaları bir şekilde üretmiş ve sonra birini direksiyon ve diğerini tekerlek vb. karar kılmıştır tespitinde bulunmak yanlıştır. Aksine ilkönce vida, küçük ve büyük düğmeler, gövde, motor, tekerlek, lamba ve direksiyon gibi her bir parçayı ayrı şekilde üretmiş ve otomobilin işini doğru yapabilmesi için her birini kendi yerine yerleştirmiştir.      



[1] «الذی احسن کل شیء خلقَهُ», Secde, 7.

[2] «ولن تجدَ لسُنةِ تبدیلاً», Ahzab, 62.

[3] Mürteza, Mutahari, Adl-i İlahi, s. 102-107, Sadra, çap-ı 30, 1378.

[4] «وما جعل اللهُ المشمشة * مشمشةً بل أوجدها»

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Bedensel esenlik sırrını nasıl araştırabiliriz?
    7666 Yeni Kelam İlmi 2011/08/21
    Allah tarafından konulan tabiat kanunları bu dünyada hiçbir insanın baki kalmamasını ve değişik nedenlerle ve bu cümleden olmak üzere bedensel esenliği kaybederek dünyayı terk edip ebedi âleme geçmesini muayyen kılmıştır. Öte taraftan her ne kadar peygamberler ve imamlar (a.s) bir takım özel durumlarda Allah’ın izniyle hastalara (sadece Allah’ın evliyalarının ...
  • Bahailik konusu ve onların tarihi hakkında bilgi verebilir misiniz?
    11742 Eski Kelam İlmi 2008/02/16
    Bahailik fırkasının kurucusu, Mirza Hüseyin Ali Nuri’dir. O, Muhammed Bab’ın, Molla Hüseyin Beşruyeyi’nin tebliği vesilesiyle ortaya çıkmasından sonra Muhammed Bab’ın anlayışına yönelerek onun görüşlerini kabul etmiştir. Muhammed Bab’ın ölümünden ve onun yerine geçen kardeşi Yahya Subh-u Ezel’i kabul etmemesinden sonra Muhammed Bab’ın, zuhurunu vaat ettiği kimsenin (Men ...
  • Acaba iki yıldır süt veren bir kadına emzirme kefaretinin yanı sıra geciktirme kefareti de farz mıdır?
    12992 Orucun Kazası Ve Kefaretleri 2013/01/14
    Ayetullahe'l-uzma SİSTANİ’NİN (Allah yüce gölgesini devam ettirsin) defteri: Bebek emziren kadının sütü az olduğunda, eğer oruç tutması emzirdiği bebeğe zarar verecek olursa, oruç tutmak ona farz değildir. ister bu kadın bebeğin öz annesi olsun, isterse dadısı olsun veya ücretle süt veren bir kadın olsun, fark etmez. Ancak ...
  • Eğer Ehlibeyt (a.s) «خُزّان العلم» ilmin madeni iseler neden kumeyl duasını Hz. Hızır İmam Ali (a.s)’a öğretmiştir?
    6875 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2019/04/07
    Kumeyl duası Şeyh Tusi’nin “Misbah’ul-Muteheccid”[1] ve Seyit ibn. Tavus’un “İkbal’ul-Emal” adlı eserlerinde nakledilmiştir. Seyit ibn. Tavus bu duayı eserinde naklederken şöyle açıklama yapmaktadır: Şeyh Tusi’nin naklettiği rivayetten başka bir rivayette gördüm ki Kumeyl ibn. Ziyad Neğei diyor ki: Basra mescidinde İmam Ali (a.s)’ın yanında ...
  • Zatı âlinizin Kur’an’ın tahrif edildiği hadisler konusundaki görüşünüz nedir?
    6158 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Hz. Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani’nin bu bağlamdaki görüşü şöyledir: Kur’an’ın tahrif edildiğini söyleyen hadisler ya senet bakımından zayıftırlar ya da sadır olma cihetinden hüccet değildirler veya delaletleri kabul edilebilinir durumda değildir. Kur’an-ı Kerim hiçbir zaman tahrif olmamış ve olmayacaktır. Kur’anın tahrif ...
  • Cenabet olan kimse gusül almadan banyodan çıkarsa bütün bedeni necis sayılır mı?
    29968 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/06/12
    Sorunun cevabını vermeden önce şu noktayı hatırlamamız gerekir: Cenabetten maksat necasetle bütün bedenin necis olması değildir. Cenabet gerçekte manevi necasettir. Meni bedenin tümünü değil yanlızca bedenin değdiği yeri necis eder, yıkamakla ve necasetin gidermesiyle değdiği yer pak olur. Örneğin cenabet olan ...
  • Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt (a.s) diri midirler? Eğer diriyseler bunun manası nedir?
    9429 دانش، مقام و توانایی های معصومان 2012/07/24
    Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’inin (a.s) diri olması, hakiki hayat konusunda Kur’an’daki anlamı içerir ve özellikle şehitler hakkında buna vurguda bulunulmuştur: "وَ لا تَحْسَبَنَّ الَّذينَ قُتِلُوا في‏ سَبيلِ اللَّهِ أَمْواتاً بَلْ أَحْياءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَ". Aynı şekilde birçok rivayette de imamların diri oluşu hakkında bu anlama ...
  • Nahiye-i mukaddese ziyareti Şia'da muteber kabul edilir mi? Bunu teyit eden delil ve akide nedir?
    11085 Pratik Ahlak 2011/09/27
    Nahiye-i Mukaddese ziyareti mutlak ziyaretnameler türündendir. Yani onu her zaman (Aşura günü ve diğer günlerde) ve her yerde okuyarak Hz. Hüseyin (a.s)'ı ziyaret etmek mümkündür. Bu ziyaret peygamberlere, din önderlerine ve pak İmamlara selam ile başlar, sonra Hz. Hüseyin ve onun vefalı yaranlarına selamlamakla devam eder, daha sonra Hz. ...
  • İlime hakiki anlamda iştiyak kazanmanın yolu nedir?
    7859 Pratik Ahlak 2011/07/23
    Ayetullah Hadevi Tehrani'nin bu konuyla ilgili görüşü şöyledir:İlime duyulan iştiyak ilahi bir lütuftur. Ancak bu hissi bazı yollardan güçlendirmek mümkündür:1- Sırayı gözeterek ve düzenli bir şekilde ders okuma. Bu tür ders alma insanda öğrenme ve ilime ilgi hissini güçlendirir ...
  • İnsan kıyamette bu dünyada sevdiği ve ilgi duyduğu insanlarla mı haşır olacak?
    3293 Hadis 2020/01/20

En Çok Okunanlar