Gelişmiş Arama
Ziyaret
14303
Güncellenme Tarihi: 2010/05/04
Soru Özeti
Ehl-i Sünnetin Şia olabilmesi için nasıl bir akideye sahip olmaları gerekir?
Soru
Ehl-i Sünnet, kendilerinde ne gibi değişimler yapmalı ve nasıl bir akideye sahip olmalılar ki Şia olabilsinler?
Kısa Cevap

Şia ile Ehl-i Sünnet, itikat ve dinin füru’unda müşterek yönleri çok olan mezheplerdendir. Bazı yönlerden ise farklılıklar vardır. Şia ile Ehl-i Sünnet’in arasındaki asıl fark Resulullah’ın (s.a.a) Ehl-i Beyt’inin (a.s) velayet ve imamet meselesine bakış açıları ve inançlarıdır. Ehl-i Sünnet’in Şia olabilmesi için Resul-ü Ekrem’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inin (a.s) velayet ve imamet meselesine olan inançlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Çünkü Şia, Masum İmam (a.s) için, peygamberlik ve vahiy meselesi dışında Peygamberin (s.a.a) bütün yetki ve işlerine sahip olduğuna inanmaktadır. Masum İmam’ın (a.s), Allah tarafından seçildiğine, dini mercii (dinin açıklayıcısı, koruyucusu ve Kur’an’ın ayetlerinin müfessiri), Allah’ın istediği yerlerde tekvini velayete ve alemde tasarruf kudretine sahip olduğuna, siyasi mercî, toplumsal konularda en üstün rehber, yargı makamına sahip ve en bilgin kimse olarak kabul etmekte ve Ona tam itaati kendisine vacip bilmektedir. Ama ne yazık ki başka mezheplere mensup olanların inançları böyle değildir. Ehl-i Beyt ve Masum İmamlara (a.s) karşı yalnız onları sevmek ve güvenilir olduklarını kabul etmekle yetinmekteler.

 

Halbuki, ‘İmam ve Ehl-i Beyt’e sevgi beslemenin yanında tam bir itaatin gerekliliği de Ehl-i Sünnet kardeşlerin kabul ettiği rivayetlerin öğretilerindendir.

 

İşte Şii ile Sünni’nin ayrıldığı temel nokta budur. Yani Şia ve Ehl-i Sünnetin arasındaki fark onların imamet meselesine olan bakış açılarından kaynaklanmaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Şia ile başka mezhepler arasındaki asıl fark Resulullahın (s.a.a) Ehl-i Beyt’inin (a.s) velayet ve imamet meselesine bakışları ve inançlarından kaynaklanmaktadır. Burada Şia’nın imamet meselesi hakkındaki inançlarına işaret ediyoruz:

 

1- Şia, isimleri Peygamber Efendimizin (s.a.a) hadislerinde gelen[1] On iki imamı (a.s) her türlü hata, günah ve unutkanlıktan masum olarak kabul etmektedir.  

 

2- Şia, Masum İmam (a.s) için, vahiy ve peygamberlik dışında Peygamberin (s.a.a) bütün yetki ve işlerine sahip olduğuna inanmaktadır.

 

3- Şia, Masum İmam’ın (a.s), dini mercii (dinin açıklayıcısı, koruyucusu ve Kur’an’ın ayetlerinin müfessiri) olduğuna inanmaktadır.

 

4- Şia Masum İmam’ın (a.s), Allah’ın izni ile ve imametlerini ispat etmek için tekvini velayete ve alemdeki olaylara tasarruf etme kudretine sahip olduğuna inanmaktadır.

 

5- Şia, Masum İmam’ın (a.s), siyasi mercî, toplumsal konularda en üstün rehber, yargı makamına sahip olduğuna inanmakta ve Ona tam itaati kendisine vacip bilmektedir.

 

6- Şia, Masum İmamı (a.s), ilmi konularda en bilgin kimse olarak kabul etmektedir.

 

Ama maalesef diğer mezhepler ve bu cümleden Maliki, Şafii, Hanbeli ve Hanefi böyle bir inanca sahip değiller, Ehl-i Beyt ve Masum İmamlara (a.s) karşı yalnızca Onları sevmek ve güvenilir olduklarını kabullenmekle yetinmekteler.

 

7- Teşeyü’nün özelliklerinden ve İslam’a göre de çok önemli olan konulardan biri İmam Ali’ye (a.s) ve diğer Ehl-i Beyt (a.s) imamlarına tam bir itaatkarlık içinde olunmasıdır. Ehl-i Sünnet kaynaklı bir çok rivayette de geldiği gibi Allah’ın, insanların amellerini kabulünde ki şart ve ölçüsü Emir-ül Müminin Ali b. Ebi Talib’in (a.s) velayetini kabul etmektir.[2]

 

8- Şia, imameti İlahi bir iş ve bütün Masum İmamların (a.s) Allah tarafından atandığına inanır. Resul-ü Ekrem (s.a.a) buyuruyor: ‘Benden sonra on iki İmam gelecektir’ Bir çok hadiste de bu on iki İmam’ın isimlerini açıklamış ve bunların ilki Hz. Ali olduğunu buyurmuştur. Yine mutevatir olan Gadir-i Hum hadisinde Hz. Ali’yi müminlerin mevlası olarak tanıtmıştır. Ve diğer bir mutevatir hadis de Kur’an ve Ehl-Beyt’i kendisinden sonraki Müslümanların bağlanmaları gereken iki emanet olarak tanıtmıştır.[3]

 

Peki Hz. Ali’nin (a.s) velayetinden kasıt nedir? Kur’an-ı Kerim’de Hz. Ali’nin (a.s) velayetinin şanında gelen ayetlerin kullanım alanlarının neler olduğunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Kur’an buyuruyor: ‘Şüphesiz sizin veliniz, yalnızca Allah, Resulü ve namazı hakkıyla yerine getiren ve rükû halinde zekat veren müminlerdir.’[4]

 

‘Veli’ kelimesi ayette dost veya yardımcı manasında kullanılmamıştır. Zira dostluk ve başkasına yardımcı olmak yalnızca namaz kılıp rüku halinde zekat verenlere mahsus değildir. Aksine genel bir hükümdür. Yani bütün Müslümanları içine almaktadır. Müslümanlar birbirlerini sevmeli ve birbirlerine yardım etmeliler, hatta kendilerine zekat vacip olmayanlar bile. Çünkü onların bir şeyleri yok ki, rüku halinde zekat versinler. Bununla birlikte onlarda birbirlerini sevip yardımcı olmak zorundalar.

 

Bundan anlaşılıyor ki, ayette geçen ‘veli’den kasıt idarecilik, tasarruf hakkı, maddi ve manevi rehberliktir. Özelliklede bu velayet Allah’ın ve Peygamberinin velayetiyle aynı sırada zikredilmiş ve üçü de bir cümleyle ifade edilmiştir. Çeşitli İslami kitaplarda ve Ehl-i Sünnet kaynaklarında bu ayetin Hz. Ali’nin (a.s) hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir. Onların bazılarında rüku halinde yüzüğün bağışlanmasına işaret edilmiş, bazılarında edilmemiş, yalnızca ayetin Hz.Ali’nin (a.s) hakkında nazil olduğuna yetinilmiştir.[5]

 

Şianın bakışıyla imamet ve rehberliğe bakan kimse dini mesele, hükümlerinin herkesten almaz, Kur’an ve Ehl-i Beyt İmamlarından ve onlara dayalı olan kaynaklardan alır yönetim hakkının sıradan bir kişiye değil sadece Ehl-i Beyt İmamlarına hak bilir ve onlardan itaat eder.

 

Bütün İslami mezheplerde Hz.Ali’ye (a.s) ve Onun evlatlarına saygı ve sevgi vardır. Ama Kur’an’ın ve Peygamberin (s.a.a) nazara aldığı velayetin tam manası yalnızca on iki imam Caferi şialarında tezahür etmektedir. Her Müslüman ise Kur’an ve Peygamberin (s.a.a) sünnetine en yakın mektebi seçmekle görevlidir. Ehl-i Sünet’te aynı akideyi paylaşırsa yani Kur’an ve hadislerin buyurdukları şekilde Masum İmamların (a.s) her yönlü velayetini ve dini, siyasi, ilmi vs. merciliklerini kabul ederse o zaman Peygamber’in bıraktığı iki emanet sayesinde birlik sağlanır ve kurtuluş gemisi olan Ehl-i Beyt sayesinde bölünmeler ortadan kalkar.

 

Tarihte bazı Müslümanların cebr, kadercilik, tefvizcilik,[6] mücessime vb. fırkalara bölündüğünü görüyorsak bunun nedeni onların Masum İmamlardan uzak kalmalarından dolayıdır. Böyle olmasaydı yanlış inançlar Müslümanların içinde baş göstermez, bu şekilde ayrılığa ve aykırılığa düşmezlerdi.

 

Binaenaleyh bir kimse, Şia’daki imamet konusundaki akaid ve görüşleri kabullenip inanç ve amellerinde bunu gösterirse o da Ehl-i Beyt’in takipçisi yani Şia olur.

 

Daha fazla bilgi için Prof. Hanry Corbin’in Allame Tabatabai ile yaptığı yazışma ve müzakerelere ve Soru-Cevap’ın 1000. sayısına başvurulabilir.



[1] - Biharu’l-Envar, c.36, s.362

[2] - Menakıb-i Harezmi, s.19 ve 252

[3] - a.g.e. s.19 ve 212; Kifayetu’t-Talib (Genci-i Şafii), s.214

[4] - Maide/55

[5] - Tefsir-i Nümune, c.4, s.424-425

[6] - İslam’ın ilk dönemlerinde Ehl-i Beyt’e bağlı olmayan kesim arasında insanın fiilleri hakkında iki meşhur görüş hakimdi. Biri insan fiilinin Allah’ın tartışılmaz iradesine bağlı olduğu için insanı amellerinde mecbur biliyor ve insanın iradesinin herhangi bir değerinin olmadığını inanır (cebir inancı), diğeri ise insanı amelinde özgür bilir ve Allah’ın hiçbir şekilde insanın yaptığı işlerde etkili olmadığını savunurlardı. (tefviz inancı veya kadercilik) Ehl-i Beyt’inin (a.s) öğretisinde insanın amelinde irade sahibi olduğu, ama müstakil olmadığıdır. Allah, amelin iradeyle gerçekleşmesini istemiştir. (Şia Der İslam (Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabai (1348)), s.79; bu alanda faydalanılabilecek diğer kitaplar şunlardır: İnsan Şinasi (Mahmud Recebi), 5. ve 6. Fasıl, Müessese-i Amuzeşi ve Pejuheşi-i İmam Humeyni yayınları; Amuzeş-i Felsefe (Üstad Misbah Yezdi) c.2, 69. Ders, Sazman-ı Tebliğat-ı İslami yayınları; Adl-i İlahi (Murteza Mutahhari), İntaşarat-ı İslami)

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Zamanın İmamının (a.c) annesi Rum padişahının torunu muydu?
    7645 تاريخ بزرگان 2011/04/21
    Hadislerin ve tarihin naklettiği üzere İmam Zamanın (a.c) annesinin asıl adı “Melike”’dir. Melike, baba tarafından Rum kayserinin oğlu Yaşua’nın kızına ve anne tarafından da İsa’nın (a.s) vâsii olan Şamun b. Hamun b. Sefa’nın torunlarına ulaşmaktadır. ...
  • Kerbela esirleri ne zaman Şam’a hareket ettiler?
    6751 تاريخ بزرگان 2009/02/22
    Tarih ve Maktel kitaplarının yazdığına göre Kerbela esirleri, Muharremin on birinci günü Kerbela’dan hareket edip Muharremin on ikisinde Kufe’ye vardılar. Muharremin on dokuzunda da Kufe’den hareket edip, Safer ayının birinci günü Şam’a vardılar.[1]
  • Müstekbir dünyanın kadına ve kadının özgürlüğüne bakış açısı nasıldır?
    8706 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/12
    Günümüzde kadınların özgürlüğü konusu batıda, en önemli toplumsal meselelerden biri konumundadır. Kadın tarih boyunca erkek egemenliği altında olmuştur. Kadın her zaman, sosyal ve bireysel haklarının çiğnendiği bir toplumda yaşamıştır. Hatta bazı toplumlarda ona, aşağılık bir yaratık olarak bakarlardı. Ancak aydınlanma döneminde batılı kadınlar, batıdaki sosyal değişimlerle paralel ...
  • Mübarek Tekvir suresindeki yıldızların ‘kuvviret’ ve ‘inkederet’ olmalarının manası.
    8090 Tefsir 2011/04/28
    Kuvviret, dürülmek, toplanmak, atılmak veya kararmak manalarına gelmektedir. Buradaki maksat Güneşin ışığının sönmesi, kararması ve onun hacminin küçülmesi demektir. Aynı şekilde ‘inkederet’ kelimesi ‘inkidar’ kökünden olup düşmek ve dağılmak demektir. Yine kararmak ve karanlık demek olan ‘küdüret’ten de gelmektedir. Dolayısıyla ayetin manası şöyle olur: Kıyamete yakın zamanda yıldızlar ...
  • İnsan kendi çocuğuna Muhammed Mehdi ismini takabilir mi?
    12442 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/21
    Bu soruyu cevaplandırmak için iki noktaya dikkat etmek gerek:1-   Hadislerimiz bizi İmam-ı Zamanı (a.f.) Muhammed ismiyle zikir etmekten men ediyor; ama bu yasaklık hiçbir halette Muhammed ismini kollanamazsınız, hatta kendi ...
  • Ağlal ne demektir?
    7841 Tefsir 2011/11/12
    “Ğıll”ın çoğulu olan “Ağlal” kelimesi lügatte mahkûmların boynuna, eline takılan demir tasma, kelepçe ve zincir anlamınadır.[1]Kur’nı kerimde Araf suresinin 157. Ayeti olmak üzere dört yerde “ağlal” kelimesi zikredilmiştir: Âraf suresinin 157. Ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı ...
  • Hızlı bir şekilde günah vesvesesinin önü nasıl alılabilir?
    7712 Pratik Ahlak 2011/08/03
    Günah vesvesesi günah gibi bir tür hastalıktır ve ondan kurtuluşun (başka her hastalık gibi) önlem ve tedavi diye iki merhalesi vardır. Günah vesvesesini önleme merhalesinde insanın Allah ile irtibatını takviye ederek ve Ehli Beyte (a.s) tevessülde bulunarak sürekli olarak günah vesvesesinin altyapısını ortadan kaldırabileceğine dikkat edilmelidir. Hakeza günahların kötü ...
  • İbn-i Arabi’nin Zamanın İmamı Hz. Mehdi (a.s) hakkında ki görüşü nedir?
    49692 تاريخ بزرگان 2010/04/07
    İbn-i Arabi’nin eserlerini incelediğimizde onun Hz. Mehdi (a.s) hakkındaki inancı ortaya çıkar. Ahir-uz zamanda zuhur edecek Hz. Mehdi’nin (a.s) asker ve komutanları hakkında Fütuhat-ı Mekkiyye’nin 366. babında şöyle yazar: “Allah’ın yeryüzünde yaşayan ve zuhur edecek halifesi vardır. Onun zuhuru dünya zulüm ve kötülükle dolduğu zaman gerçekleşecek ve ...
  • Kalbi selimden maksat nedir?
    15765 Pratik İrfan 2012/04/07
    ''Selim'' sözcüğü ''silm'' ve ''selamet'' kökünden gelir. Zahiri ve batini afetlerden uzak olmak anlamı verir. İmam Sadık (a) bu kelimenin manası hakkında şöyle buyurmuştur: “Selim kalp, Rabbıyla mulakat ederken rabbi dışında hiçbir şey kendisinde barındırılmış olmayan kalptir”. Kur'an mufessirleri ''kalbi selim'' hakkında muhtelif yorumlar yapmışlardır ...
  • bi'setten önce ( peygamber olmandan) peygambere (s.a.a.) itaat edilmesi vacip miydi?
    7255 Eski Kelam İlmi 2011/04/13
    Söz konusu soruya cevap vermek için birkaç noktanın açıklanılması gerekli görülmektedir: 1-   İtaatin vacipliliğinin hükmü nedir? Bu hüküm şer'i midir yoksa akli midir?

En Çok Okunanlar