Gelişmiş Arama
Ziyaret
10726
Güncellenme Tarihi: 2010/09/22
Soru Özeti
Zalimlerin zulmünün gerçek faili Allah değil midir?
Soru
Neden dünyada bir insan İmam Humeyni ve bir başkası da Saddam olmaktadır? Neden bir insan Bush ve bir diğeri ise Ahmedî Nejad olmaktadır? Bu Allah’ın iradesinin tahakkuk etmesinden başka bir şey midir? Bütün bu iş, eylem ve hareketler (nauzubillah) Allah’ın zulmünün göstergesi değil midir? Cevabınız nedir?
Kısa Cevap

Bu sorunun cevabında birkaç noktayı hatırlatmalıyız:

1- Tüm zalimlerin zulümlerinin kökü dört şeyde özetlenmektedir: 1. Cehalet; 2. İhtiyaç; 3. Ahlakî rezaletler; 4. Acizlik ve güçsüzlük. Lakin Yüce Allah bütün bu hususlardan arı ve münezzehtir. O hiçbir zulme tevessül etmez. Bundan ötürü O adildir ve adaletin kendisidir. Adil ve hikmet sahibi olduğu için de fiillerini adalet ölçü ve kıstasıyla yapar.

2- Yüce Allah tüm insanları eşit yaratmış, hidayet yolunu kendilerine göstermiş ve herkese irade ve seçme hakkı vermiştir. Ama bir grup kendi irade ve seçimiyle ve yukarıdaki etkenlerden biri veya birkaçı nedeniyle dalalet ve zulüm yolunu seçmektedir. Bir başka grup da kendi varlığındaki zulmün kökleri ile mücadele ederek hidayet ve adalet yolunu tutmakta ve kurtuluşa ermektedir. Her haliyle bu sorunun asıl menşei determinist perspektiften insana bakmaktır. Oysaki deterministlerin delilleri kabul edilir türden değildir. Biz Ehli Beyt (a.s) ekolu ve buyrukları esasınca iki görüş arasında yer alan üçüncü orta bir yola inanmaktayız; yani insanın tüm işleri Allah’ın tekvini iradesi esasınca gerçekleşmektedir ama tıpkı bu esas uyarınca insanın iradesi de kendi işlerinin gerçekleşmesindeki nedenin bir cüzü sıfatıyla rol ifa ettiğinden insan kendi fiillerinden sorumludur. Bu işler de teşrii irade perspektifinden Allah’ın gazabına konu olmaktadır.

Ayrıntılı Cevap

Bu sorunun cevabında birkaç noktayı hatırlatmalıyız:

A. Zulüm çirkin bir iştir ve hikmet sahibi olan Allah da asla çirkin bir iş yapmaz; zira zulmün nedenleri belirgin birkaç şeydir ve Allah onlardan münezzehtir. Zulmün neden ve kökleri şunlardır:

1- İhtiyaç: Bir takım hedeflere ulaşmaya ihtiyaç duyan ve zulüm yoluyla onlara ulaşabilen bir insan zulme mürtekip olur.

2- Cehalet ve Bilgisizlik: Zulmün çirkin ve berbatlığını bilmeyen bir insan zulüm yapar.

3- Ahlakî Rezaletler: Varlığında kin, düşmanlık, haset, bencillik ve hevese tapınma olan biri ancak zulüm işleyebilir.

4- Acizlik ve Güçsüzlük: Kendinden zarar ve tehlikeyi uzaklaştıramayan ve hedefe ulaşmak için zulüm dışında bir yolu olmayan bir insan ancak zulüm yapar.

Evrende gerçekleşen her zulüm bu etkenlerden birinden kaynaklanmaktadır. Bu etkenler olmasaydı hiçbir yerde hiçbir zulüm ve haksızlık gerçekleşmezdi. Belirtilen etkenlerden hiçbirinin Yüce Allah’ın mukaddes dergâhında bir etkinliği yoktur; zira Yüce Allah:

A- Mutlak anlamda ganidir, ihtiyaç duymayan bir varlıktır.

B- O’nun ilmi sınırsız ve sonsuzdur.

C- Tüm kemal sıfatlarını taşır ve tüm kusur ve eksikliklerden arı ve münezzehtir.

D- Sonsuz ve sınırsız güce sahiptir. O halde O adildir ve O’nun zulüm etmesi mümkün değildir. Allah’ın zulüm yapmaması zulmün çirkin olması nedeniyle değildir; zulmün hiçbir neden ve kökünün O’nun varlığında bulunmaması nedeniyledir.

Öte taraftan Yüce Allah tüm insanları eşit yaratmış ve herkese şefkat duymaktadır. Bu nedenle onlara sayısız nimetler bahşetmiştir. Bu cümleden olmak üzere şefkatli ve merhametli elçi ve peygamberleri açık ve belirgin delillerle yollamış ve onlar ile birlikte kitap ve mizan indirmiştir. İnsanların kendi iradeleriyle adaleti sağlamaları için[1] onlara hidayet yolunu göstermiş ve herkese irade ve seçme hakkı vermiştir. Ama hal böyleyken bir grup kendi irade ve seçimiyle ve yukarıdaki etkenlerden biri veya birkaçı nedeniyle dalalet ve zulüm yolunu seçmektedir. Bir başka grup da kendi varlığındaki zulmün kökleri ile mücadele ederek hidayet ve adalet yolunu tutmakta ve kurtuluşa ermektedir. Bu esas uyarınca Yüce Allah adaleti gereği iyilik ve kötülük yapanların eylemlerini hesaplamakta ve bunların karşılığında ceza ve ödül vermektedir. Nitekim Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.”[2] Gerçekte herkesin ceza ve ödülü kendi amelinin neticesi ve ameliyle kazandığı şeydir. Belirtilenler üzere her ne kadar Yüce Allah kullarının tüm amellerinden haberdar olsa da hiçbir zaman O’nun iradesi kulun zulüm ve haksızlık yapmasını gerekli kılmaz. Kulların her biri kendi amellerini kendi istekleriyle yapmaktadırlar.

B. Diğer bir nokta ise şudur: İslam’ın bakışında mevcut düzen, en iyi düzendir ve mevcut olandan daha güzel bir düzen mümkün değildir.[3] Dolayısıyla onun tüm merhalelerini irade ve tercihiyle seçmesi insan kemalinin gerçek gereğidir. Tüm insanların irade taşımasının gereği de hepsinin bir çeşit seçim yapma zorunluluğu taşımasıdır. Eğer Allah insanların tümünü iyi işler yapmaya mecbur kılarsa o zaman en iyi düzenin bir anlamı kalmaz. Bir başka açıdan en iyi düzenin gereklerinden biri de onda bir taraftan kötülük, çirkinlin ve adaletsizliklere yönelik bir çekimin olması ve bir başka taraftan da hak, adalet ve arılığın taraftarlığını yapmada zorluk ve sorunların bulunmasıdır. Böylece hak, adalet ve arılığın gerçek savunucuları bunların yalancı savunucularından olabildiğince açık ve belirgin şekilde farklılaşacaktır. Bu durum da iyi ve kötü insanların hayat sahnesinde yer almalarını gerektirmektedir. Elbette bu en iyi düzendeki zulüm, adaletsizlik ve musibetler zalimlerin bu dünya ve ahrette cezalandırılmaları ve iyilik yapanların da sevap almaları ve ödüllendirilmeleriyle karşılanacaktır. Her haliyle bu sorunun asıl menşei determinist perspektiften insana bakmaktır. Oysaki deterministlerin delilleri kabul edilir türden değildir.[4] Biz Ehli Beyt (a.s) ekolu ve buyrukları esasınca iki görüş arasında yer alan üçüncü orta bir yola inanmaktayız; yani insanın tüm işleri Allah’ın tekvini iradesi esasınca gerçekleşmektedir ama tıpkı bu esas uyarınca insanın iradesi de kendi işlerinin gerçekleşmesindeki nedenin bir cüzü sıfatıyla rol ifa ettiğinden insan kendi fiillerinden sorumludur. Bu işler de teşrii irade perspektifinden Allah’ın gazabına konu olmaktadır.[5]   


[1] Hadid, 25.

[2] Enbiya, 47.

[3] Adl-i İlahî, Şehid Mutahhari, s. 141-142.

[4] Bkn: 528. Soru (Site: 575).

[5] Daha fazla bilgi için bkn: 58. Soru (Site: 294).

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Zamanın İmamının (a.c) annesi Rum padişahının torunu muydu?
    7645 تاريخ بزرگان 2011/04/21
    Hadislerin ve tarihin naklettiği üzere İmam Zamanın (a.c) annesinin asıl adı “Melike”’dir. Melike, baba tarafından Rum kayserinin oğlu Yaşua’nın kızına ve anne tarafından da İsa’nın (a.s) vâsii olan Şamun b. Hamun b. Sefa’nın torunlarına ulaşmaktadır. ...
  • Kerbela esirleri ne zaman Şam’a hareket ettiler?
    6751 تاريخ بزرگان 2009/02/22
    Tarih ve Maktel kitaplarının yazdığına göre Kerbela esirleri, Muharremin on birinci günü Kerbela’dan hareket edip Muharremin on ikisinde Kufe’ye vardılar. Muharremin on dokuzunda da Kufe’den hareket edip, Safer ayının birinci günü Şam’a vardılar.[1]
  • Müstekbir dünyanın kadına ve kadının özgürlüğüne bakış açısı nasıldır?
    8706 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/12
    Günümüzde kadınların özgürlüğü konusu batıda, en önemli toplumsal meselelerden biri konumundadır. Kadın tarih boyunca erkek egemenliği altında olmuştur. Kadın her zaman, sosyal ve bireysel haklarının çiğnendiği bir toplumda yaşamıştır. Hatta bazı toplumlarda ona, aşağılık bir yaratık olarak bakarlardı. Ancak aydınlanma döneminde batılı kadınlar, batıdaki sosyal değişimlerle paralel ...
  • Mübarek Tekvir suresindeki yıldızların ‘kuvviret’ ve ‘inkederet’ olmalarının manası.
    8090 Tefsir 2011/04/28
    Kuvviret, dürülmek, toplanmak, atılmak veya kararmak manalarına gelmektedir. Buradaki maksat Güneşin ışığının sönmesi, kararması ve onun hacminin küçülmesi demektir. Aynı şekilde ‘inkederet’ kelimesi ‘inkidar’ kökünden olup düşmek ve dağılmak demektir. Yine kararmak ve karanlık demek olan ‘küdüret’ten de gelmektedir. Dolayısıyla ayetin manası şöyle olur: Kıyamete yakın zamanda yıldızlar ...
  • İnsan kendi çocuğuna Muhammed Mehdi ismini takabilir mi?
    12442 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/21
    Bu soruyu cevaplandırmak için iki noktaya dikkat etmek gerek:1-   Hadislerimiz bizi İmam-ı Zamanı (a.f.) Muhammed ismiyle zikir etmekten men ediyor; ama bu yasaklık hiçbir halette Muhammed ismini kollanamazsınız, hatta kendi ...
  • Ağlal ne demektir?
    7841 Tefsir 2011/11/12
    “Ğıll”ın çoğulu olan “Ağlal” kelimesi lügatte mahkûmların boynuna, eline takılan demir tasma, kelepçe ve zincir anlamınadır.[1]Kur’nı kerimde Araf suresinin 157. Ayeti olmak üzere dört yerde “ağlal” kelimesi zikredilmiştir: Âraf suresinin 157. Ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Onlar, yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı ...
  • Hızlı bir şekilde günah vesvesesinin önü nasıl alılabilir?
    7712 Pratik Ahlak 2011/08/03
    Günah vesvesesi günah gibi bir tür hastalıktır ve ondan kurtuluşun (başka her hastalık gibi) önlem ve tedavi diye iki merhalesi vardır. Günah vesvesesini önleme merhalesinde insanın Allah ile irtibatını takviye ederek ve Ehli Beyte (a.s) tevessülde bulunarak sürekli olarak günah vesvesesinin altyapısını ortadan kaldırabileceğine dikkat edilmelidir. Hakeza günahların kötü ...
  • İbn-i Arabi’nin Zamanın İmamı Hz. Mehdi (a.s) hakkında ki görüşü nedir?
    49692 تاريخ بزرگان 2010/04/07
    İbn-i Arabi’nin eserlerini incelediğimizde onun Hz. Mehdi (a.s) hakkındaki inancı ortaya çıkar. Ahir-uz zamanda zuhur edecek Hz. Mehdi’nin (a.s) asker ve komutanları hakkında Fütuhat-ı Mekkiyye’nin 366. babında şöyle yazar: “Allah’ın yeryüzünde yaşayan ve zuhur edecek halifesi vardır. Onun zuhuru dünya zulüm ve kötülükle dolduğu zaman gerçekleşecek ve ...
  • Kalbi selimden maksat nedir?
    15765 Pratik İrfan 2012/04/07
    ''Selim'' sözcüğü ''silm'' ve ''selamet'' kökünden gelir. Zahiri ve batini afetlerden uzak olmak anlamı verir. İmam Sadık (a) bu kelimenin manası hakkında şöyle buyurmuştur: “Selim kalp, Rabbıyla mulakat ederken rabbi dışında hiçbir şey kendisinde barındırılmış olmayan kalptir”. Kur'an mufessirleri ''kalbi selim'' hakkında muhtelif yorumlar yapmışlardır ...
  • bi'setten önce ( peygamber olmandan) peygambere (s.a.a.) itaat edilmesi vacip miydi?
    7255 Eski Kelam İlmi 2011/04/13
    Söz konusu soruya cevap vermek için birkaç noktanın açıklanılması gerekli görülmektedir: 1-   İtaatin vacipliliğinin hükmü nedir? Bu hüküm şer'i midir yoksa akli midir?

En Çok Okunanlar