Gelişmiş Arama
Ziyaret
8288
Güncellenme Tarihi: 2008/03/13
Soru Özeti
Rum ordusunu başında (İran’la olan savaşta) imparator Heraklüyus vardı. Bu imparator, Allah’ın sevgili kullarından ve mümin midir? Acaba cennete gidecek midir?
Soru
Rum suresinde, ilk önce kitap ehli olan doğu Rum’un (Bizans’ın), Fars ateşperestler karşısındaki yenilgisi söylenmekte ve sonra da şöyle devam edilmektedir: “Rumlar, (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Hâlbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Eninde sonunda emir Allah'ındır. O gün müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, dilediğine yardım eder. O, mutlak güç sahibidir, çok esirgeyicidir.” Şeyh Sait Nursi, “Risale-i Nur” adlı kitabında imparator Heraklüyus’u övmekte ve onun müslüman olduğunu ve müslüman olarak da dünyadan gittiğini yazmaktadır.
Benim sorum şudur: Rum ordusunun başında imparator Heraklüyus bulunmaktaydı. Acaba böyle bir savaşı komuta eden bu imparator ve bu savaşta hayatlarını kaybeden isimsiz askerler Allah’ın sevgili kulları mıdırlar? Acaba onlar mümin midirler ve cennete mi gideceklerdir?
Kısa Cevap

Müslümanların, Rumluların zaferinden sonraki sevinçleri, onların ve imparatorlarının müslüman oldukları anlamına gelmez. Ama iman getiren ve iyi amel yapan herkes cennete gitmeyi hak edecektir.

Ayrıntılı Cevap

Sorunuzu iki kısma ayırabiliriz:

1. Rum suresindeki işaret ettiğiniz ayetlere dayanarak, Rumluların kendi savaşlarındaki haklılıklarını, ölülerinin şehit ve imparatorlarının da hak yolda olduğunu ispatlayabilir miyiz?

2. Bu ayetlere bakmadan, diğer İslami kaynakları göz önünde bulundurursak, o savaştaki Rumlu askerler ahiret gününde ne halde olacaklardır?

Birinci soru hakkında şunlar söylenmelidir: Rum kıralı, İran padişahına göre Peygamber’in (s.a.a.) mektubuna daha fazla saygı göstermiştir ve bu bizim hadis kaynaklarımızda da geçmektedir.[1] Ama geçerli tarihi nakillerde, onların müslüman olduklarına ve İslam’dan sonra İslam’ın ilerlemesi için savaştıklarına dair bir delil yoktur ve Risale-i Nur kitabından naklettiğiniz konu, tarihi gerçeklerle uyuşmamaktadır. Çünkü o zamanda, iman getiren her grup Peygamber’e (s.a.a.) biat ederek onun emri altında savaşmaktaydı ve bu her iki durum da Rum imparatoru hakkında söz konusu değildir.

Ama müslümanların, Rumlulara karşı iyi olan duyguları ve onların savaşı kazanmalarını istemeleri, onların Hıristiyan oldukları için müslümanlarla ortak yönlerinin çok olmasından kaynaklanmaktadır. Karşımızda duran iki gruptan, bize en yakın olanın, her ne kadar da bizim dinimizden olmasalar ve başka düşünceler üzerinde olsalar da, başarı elde etmesini istememiz doğaldır.

Bu konun doğruluğunun onaylanması için Kuran’daki şu ayete bakabiliriz: “İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak Yahudiler ile şirk koşanları bulacaksın. Onlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da "Biz Hıristiyanlarız" diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.”[2]

Bu ayeti dikkatlice incelediğimizde, Kuran’ın, İslam dini geldikten sonra Hıristiyanlık dini üzerine kalmayı tasvip etmemesine rağmen müslüman olmayanlar arasında Müslümanlara yakınlık ve uzaklık yönünden fark gözettiği anlaşılır. Müşrikler ve Yahudiler, İslam dinini kabul etmemeleriyle beraber ona karşı özel bir düşmanlıkları da vardır. Ama Hıristiyanlar, müslüman olmasalar da, onlar arasında bazı güzel ahlaki sıfatların bulunması sebebiyle müslümanlarla aralarında daha iyi bir ilişki söz konusu idi.

Ama müminlerin sevinmeleri hakkında Kuran, şöyle buyurmaktadır: (Eğer bugün Rumluların yenilmesinden dolayı müşrikler sevindilerse) “O gün (Rumluların galip gelecekleri gün) müminler de Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir.”

Acaba müslümanların o gün sevinmelerinin sebebi nedir? Bazıları, sadece Rumluların zaferinden dolayı müslümanların sevindiğini söylemektedirler. Çünkü her ne kadar da onlar kâfirlerin safında olsalar da kutsal kitaba sahip olduklarından dolayı bu, müşrik olan Mecusilere karşı, tevhidin şirke karşı olan bir zaferi sayılırdı.

Bazıları şunları da eklemekteler: Müminler, bu olayı müşriklere galip geleceklerine dair bir uğur vesilesi olarak yorumladıkları için sevinmişlerdir ya da Kuran’ın gelecek hakkında kesin doğru bilgi vermesi, müminler için önemli bir manevi zafer olduğundan sevinmişlerdir.

Şöyle bir ihtimal de mümkündür: Rumluların zaferi, müslümanların müşriklere karşı elde ettikleri zaferlerden birisi ile aynı zamana denk gelmiştir. Özellikle, büyük müfessirlerin bazılarının naklettiğine göre, bu zafer, “Bedir” veya kendi çapında büyük bir zafer sayılan “Hudeybiye Barışı” zaferi ile aynı zamandadır ve “Bi Nasrullah”(Allah’ın yardımı ile) ibareti de bu manayla uygundur.[3]

Bütün bunlardan alınabilecek netice şudur: Müslümanların, Rumluların zaferine sevinmeleri, onların imparatorlarının müslüman ve ölenlerinin şehit hükmünde olduklarına dair bir delil olamaz. Çünkü müslümanların sevincinin delili, kendileriyle ortak yönleri çok olan bir grubun, onların azılı düşmanlarına karşı galip gelmeleri veya açıklanan diğer sebeplerden biri olabilir.

Sorunun ikinci kısmına gelince yukarıdaki ayetleri göz önünde bulundurmadan, Rumlu savaşçılar hakkındaki görüşümüz şudur: Kur’an, açısından, insanların hak olma ölçüleri iman ve iyi ameldir ve bu iki ölçü onlarca ayette beraber açıklanmıştır.[4] Buna göre, iyi amel yapmadan imanın bir değeri olmadığı gibi, gerçek iman olmadan da iyi amel yapmanın bir etkisi yoktur ve ahirette de insanların hak olmalarını sağlamaz. Bu sadece müslüman olmayanlar için geçerli değil, hatta görünüşte müslüman olup da gerçek imandan yoksun bir kimse için de geçerlidir ve böyle birinin cihat gibi iyi amelde bulunması ona bir yarar sağlamaz.

Peygamber’in (s.a.a.) döneminde meydana gelen bir örneği aktarmakla konu daha bir açıklık kazanır:

Peygamber’in (s.a.a.) yaranları, onun yanında Kuzman isimli birini, savaşta arkadaşlarına ne kar yardım etti ve onların birçok ihtiyaçlarını karşıladı diye övdüler. Peygamber (s.a.a.) ise onlara şöyle buyurdu: “O cehennem ehlidir.” Bir süre sonra Peygambere (s.a.a.) Kuzman’ın şehit olduğu haberini verdiler. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdu: “Allah, her şeyi yapmaya kadirdir.” Fazla bir zaman geçmeden onun şehit olmadığı ama intihar ettiği haberini getirdiler. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdu: “Şimdi benim Allah’ın Resulü olduğuma dair şahadet edin! Kuzman’ın durumu şöyledir: O düşmanlarla şiddetli bir şekilde savaştı, onlardan altı veya yedi kişiyi öldürdü ve kendisi de büyük yaralar aldı. Onu tedavi etmek için Medine’nin Beni Zafer isimli bir mahallesine götürdüler. Müslümanlar onu görünce, cennetle müjde olsun sana, bugün çok iyi savaştın dediler.

Kuzman, şöyle cevap verdi: Bana neyi müjdeliyorsunuz? Allah’a andolsun ki ben kavmimin yücelmesi için savaştım ve eğer bu konu olmasaydı, ayağımı savaş meydanına koymazdım! (yani din için savaşmadım). Yaralarının acıları onu sıkıştırınca, ok torbasından bir ok alarak kendisini öldürdü.[5]

Bu şahıs, İslam ordusu tarafından, İslam’ın faydasına savaşarak düşmanları öldürmesine rağmen, gerçek imana sahip olmadığı için cennete gitmeyi hak etmemiştir.

Bu esasa göre, İslam düşmanlarını yendikleri için, Rum imparatoru ve onun askerlerinin cenneti hak ettiklerini söyleyemeyiz.

Ama hatırlatılması gereken diğer bir nokta ise Kuran’daki şu iki grup ayettir:

—Kitap ehlinden (Hıristiyanlar, Yahudiler ve Sabiler) bazıları, Allah’a ve kıyamet gününe imanlı bir şekilde iyi ameller yaparlarsa, Allah onlara mükafat verecektir.[6]

—Doğru yolun kendilerine kâmil bir şekilde ulaşmadığı ve ona da inadı olmayan kimseler, ahirette Allah’ın kendileri hakkında ki emrini bekleyeceklerdir. Müstazaf ve Ashab-ı A’raf kelimeleri böylesi şahıslar hakkındadır.[7]

Bu ayetlerin genelinden şöyle bir netice alınabilir: Eğer daha İslam’ı kabul etmemiş ama ona düşmanlığı olmayan, hak olan neyse ona ulaşmak için çaba sarf eden ve iyi amelleri yapmaktan da gafil olmayan kimseler, Allah’ın geniş rahmetine nail olabilirler.

Rumlular ve onların imparatoru da eğer gerçekten bu yolda ilerledilerse[8], bu hükümden müstesna değillerdir ve Allah, onlara ahirette hak ettikleri mükâfatı verecektir.



[1] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, el-Kâfi, c: 8, s: 269.

[2] Maide suresi 82. ayet.

[3] Mekarim Şirazi, Nasır, Numune Tefsiri, c: 16, s: 363.

[4] Bakara Suresi, 25–82–277 ve Kuran’ın diğer surelerindeki birçok ayetler.

[5] Meclisi, Muhammed Bakır, Bihar-ul Envar, c: 20, s: 98.

[6] Bakara Suresi, 62; Maide Suresi, 69; Hadid Suresi, 27.

[7] A’raf Suresi, 46; Nisa Suresi, 97–98; aynı şekilde bu hususta Usul-u Kâfi’de rivayetler vardır: c: 2, s: 382–383.

[8] Bunu ispatlamak için geçerli tarihi kaynaklar elimizde yoktur.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İslam dini niçin var?
    13395 Eski Kelam İlmi 2011/07/14
    Din, akaid ve Peygamberlerin insanların hidayet ve saadeti için Allah’tan getirdikleri bir dizi ameli ve ahlaki hükümlerdir.Dini öğretilerde dinin gerekliliği insan fıtratıyla ilişkilendirilmiş, Kur’an-ı Kerim’de de insan fıtratı ilahi fıtrat olarak tanımlanmış ve bütün ilahi kanunların Allah’a inanma ve tapınma hissi üzerine kurulduğu ...
  • Rivayette müminlerin birbirleriyle ilişkilerinde sevinçli ve güler yüzle davrandıkları gelmiştir. Acaba bu mesele, yaşamda karı-koca arasında da geçerli midir?
    6096 Pratik Ahlak 2012/09/09
    Müminin sıfatlarının birisi hakkında zikredilen rivayetlerde, onun başkalarına karşı sevinçli ve güler yüzlü davrandığı ve hüzün ve gamını kalbinde gizlediği; bu sıfatın dostluk eğilimini çektiği buyrulmuştur. Bu konunun müşterek yaşamda ve aile içinde başka bir şekilde olduğunu; evli çiftlerin birbirlerinin gam ve hüznüne ortak olduğunu; eşlerin birbirine ...
  • Acaba kadın yargıç olabilir mi?
    11168 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/06
    Fakihler ve din uzmanları kadının yargıç olması gibi bazı konular hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Bu gibi konular, dinin zaruri ve zorunlu konularından sayılmamaktadır.Kadının yargıç olamayacağını söyleyenler, bu hususta nakledilen rivayetlere ve icma delililine dayanmışladır.
  • Sonucun öznesel nedene muhtaç oluşunun ölçüsü sadece varlıksal yoksulluk mudur? Yoksa tam neden için de yeterli midir? Felsefî kavramların neden tür ve ayrımı bulunmamaktadır? Ve…
    5633 İslam Felsefesi 2011/09/21
     Aşağıdaki noktalara dikkat etmek, yanıtı kavramada size yardımcı olacaktır.      1. Tüm nedenler öznesel nedene döndüğünden bu konuda tam neden ile öznesel neden arsında bir fark bulunmamaktadır.2. Felsefî kavramlar varlıktan alınmıştır ve varlığın mahiyeti yoktur. Tür ve ayrım mahiyetin kısımlarıdır ve mahiyetten yoksun bir şey mahiyetin kısımlarından da ...
  • Raksetmenin haram olduğunu söyleyen hadisleri senetleriyle beraber zikrediniz.
    7034 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/06/16
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Velayet-i fakihi dile getiren rivayetler veliyy-i fakihin bir olmasını da yansıtmakta mıdır?
    6332 Düzenler 2012/06/16
    Rivayetler ve velayet-i fakihin kelam eksenli diğer referanslarından veliyy-i fakihin bir veya çok oluşu anlaşılmamaktadır. Düzenin korunması ve kaosun engellenmesi durumunda birkaç fakihin ayrı bir şekilde veya şura şeklinde velayetlerini icra etmesi mümkündür. Şura türü İslam cumhuriyetinin ilk anayasasında (1980) mevcut idi, lakin bir takım sorunların önüne ...
  • Vesilelerin Allah'a Yakınlaşmakta ki Önemi Nedir?
    12727 Eski Kelam İlmi 2009/12/20
    Vesilenin çok geniş manası vardır. Allah'a yakınlaşmaya neden olan her şey ve her işe şamil olmaktadır. Dünya yaşayışı, insanların hidayeti ve ilerlemesi için sebep ve sonuç düzeni üzerine kurulduğu, yine insanların doğal ihtiyaçları maddi sebeplerle karşılandığı için Allah'ın, hidayet, mağfiret, bağışlanma, yakınlaşma ve ...
  • Bedensel esenlik sırrını nasıl araştırabiliriz?
    7133 Eski Kelam İlmi 2011/08/21
    Allah tarafından konulan tabiat kanunları bu dünyada hiçbir insanın baki kalmamasını ve değişik nedenlerle ve bu cümleden olmak üzere bedensel esenliği kaybederek dünyayı terk edip ebedi âleme geçmesini muayyen kılmıştır. Öte taraftan her ne kadar peygamberler ve imamlar (a.s) bir takım özel durumlarda Allah’ın izniyle hastalara (sadece Allah’ın evliyalarının ...
  • Humus yılının başlangıcından birgün önce alınan yiyeceklerin humusunun verilmesi neden gereklidir?
    5580 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/14
    Herkes humus yılı boyunca şanına uygun şekilde ve israf etmeden gelirinden yaptığı -ailesine yiyecek almak gibi- harcamalarına humus gelmez. Ancak humus yılının sonunda humus yılından birkaç gün önce alınmış olsa bile bu yiyeceklerden fazla kalan kısmının humusunu vermesi gerekir. Zira sonuçta elindeki sermayeyle onları almıştır. Almasaydı ve ...
  • Kendimden nasıl şehvani düşünce ve hayalleri uzaklaştırmalıyım?
    46781 Pratik İrfan 2011/10/29
    Şeytansal fikirler ve düşünceler herkesin zihnine hutur ediyor. Ama insan bu fikir ve düşüncelerin yerini dolduracak ve insanı iyiliklere sevk eden başka düşünce ve fikirler bulmalıdır. Böylece insanı pislik ve kötülüklere duçar etmeden bu şeytansal fikirlerin önünü kesip onlardan fasıla almalıdır. ...

En Çok Okunanlar