Gelişmiş Arama
Ziyaret
16439
Güncellenme Tarihi: 2008/10/31
Soru Özeti
Rububiyet yalnız Yüce Allah’a mı özgüdür?
Soru
Rububiyet (Rabb olma) yalnız Allah’a mı özgüdür, yoksa Allah’ın halifesi olma özelliğine sahip kullar da bu konuda bir nevi etkilidirler. (Elbette maska yaratıcılıktan başka işlerdir) Eğer bu şekilde bir etkileri var ise bunu tevhit akidesiyle çelişmeyecek şekilde nasıl açıklayabiliriz?
Kısa Cevap

Rububiyet Arapça bir sözcük olan rab kökünden türemiştir, rab; sahip ve eğitici anlamındadır. Allah bütün yaratılış aleminin sahibi olması hasebiyle, bu alemin yöneticiliğini de Ona aittir. O, kendisinden başka her şeyin rabbidir. Yaratılış aleminin tüm varlıkları Allah’ın bir simge ve mazharıdır ama bu mazharların da bir takım temelleri ve kaynakları vardır. Bu temellerden biri de Mutlak Kayyum olan Hak Teala’nın ilk tecellisi sayılan Rububiyet makamıdır.

Tevhidi görüşe göre hiçbir yaratık müstakil bir varlığa sahip değiller ve Ondan başka her şey onun tecellisi, mazharı ve simgesi sayılırlar, ister zatlarında ister sıfatlarında Ona bağlı ve muhtaçtırlar. Hatta onların zatları Allah’a ihtiyaçla özdeştir. Buna göre zati ve müstakil rububiyet Allah’a özgüdür. Bu vasıfları mahluklara isnat etmek sadece bunların Allah’ın sıfatlarının mazharı olmaları hasebiyle mümkündür.

Felsefe ve irfana göre şöyle denebilir: İnsan-i kamil (kamil insan) bütün cisim, misal ve nur aleminin simgeleyen bir varlıktır ve o rububiyet aleminin örneği olabilir. Bu yüzden kamil insan Allah isminin ve ilahi rububiyetin mazharı olduğu söylenmiştir. İmam Sadık (a.s) dan nakle göre şöyle buyurmuştur: “İnsan her ne kadar rububiyet ve fena yolunda hareket ederse o derece de rububi tecelli makamına erişir.”

Bu konuları anlamak ve tevhit ve şirkin sınırlarını birbirinden ayırmak halkın geneli için zordur, çoğu kimseler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için tevhitten sapmış ve şirke düşmüşlerdir bu yüzden de Ehl-i Beyt imamları dostları tarafından kendileri hakkında rububiyet vasıflarının kullanılmasını yasaklamışlardır. Ama şunu da bilmek gerekir ki onların mahluk oldukları ve her hallerinde Allah’a muhtaç bir varlık oldukları ilkesini iyice kavradıktan sonra normal insanların ulaşamadığı bir takım sıfatları onlara isnat etmenin bir sakıncası yoktur.

Ayrıntılı Cevap

Konunun aydınlık kazanması için bazı hususlara değinelim:

1 – Rububiyetin anlamı:

Rububiyet sözcüğü Rab kökünden türemiştir ve sahip, efendi, düzenleyici, kayyim, nimet veren ve eğiten anlamlarında kullanılır.[1]  Lügatçiler Rab kelimesinin mutlak anlamda sadece Allah hakkında kullanıldığında söz birliği içindeler. Ancak “Rabbu’l-Beyt ve Rabbu’l-İbil de olduğu gibi isim tamamlaması şeklinde Allah’tan başkası hakkında da kullanılabilir.[2]

Ragib-i İsfahani, bu sözcüğün terbiyet kökünden türediğini savunur ve bundan bir şeyi an be an kemaline varıncaya kadar yaratmak murat olduğunu söyler. [3]

Allame Tabatabi rab sözcüğünü açıklarken şöyle diyor:

"Rab", sahip bulunduğu varlıkların işlerini düzenleyen maliktir. Dolayısıyla bu kavram, mülkiyet anlamını da içermektedir. Mülkiyet, içinde bulunduğumuz toplumsal koşullar çerçevesinde bir şeyin bir kimseye özgü olmasının özel bir türüdür. Yani, tasarruf yetkisine sahip olunacak şekilde bir şeyin bir kimseye ait olmasıdır. Söz gelimi, "Falan şey bizim mülkümüzdür." dediğimiz zaman, o şey bir şekilde bize özgü kılınmış ve bu sayede onun üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahibiz demektir. Eğer bu özgü kılınmışlık olmasaydı, böyle bir tasarruf yetkimiz de olamazdı. Toplumsal çerçevede bu, gerçekliği bulunmayan sözleşmeli ve itibarî anlamdır. Bu itibarî anlam, gerçekliği olan diğer bir anlamdan alınmıştır ki, ona da mülkiyet deriz. Bu mülkiyet, vücudumuzdaki organların ve güçlerin bizimle var olmaları şeklindeki mülkiyettir. Bizim gözümüz, kulağımız, elimiz ve ayağımız vardır, bunlara malikiz. Bunun anlamı şudur: Bunların varlığı bizim varlığımıza bağlıdır ve bunlar bizden bağımsız değiller, bizim bağımsızlığımızla bağımsızdırlar ve biz onların üzerinde dilediğimiz gibi tasarrufta bulunma yetkisine sahibiz. İşte gerçek mülkiyet budur.

Yüce Allah'a gerçeklik noktasında izafe edilebilecek mülkiyet, ger-çek mülkiyettir, sözleşme ve itibarın ortadan kalkmasıyla geçersiz olan itibarî mülkiyet değildir. Bilindiği gibi gerçek maliklik, tedbir ve yönetim olgularından ayrı düşünülemez. Çünkü bir şey varlığı açısından başka bir şeye muhtaç ise, varlığı açısından o şeyden bağımsız değilse, varlığının sonuçları açısından da o şeyden bağımsız olamaz. Yüce Allah, her şeyin Rabbidir ve Rab, yönetici malik (sahip) demektir.”[4]

İbn-i Sina da bu konuda şöyle diyor: Rabb’in Rububiyeti Allah’ın yaratıkları kamil şekilde eğitmesi anlamındadır. Terbiyet ve eğitim gövdedeki mizacın dengelenmesini ifade eder. Çünkü insanın gövdesi yetenekli bir duruma gelmediği takdirde kamil bir varlık sayılmaz. Bu yetenek aklın ve akil sahiplerinin idrakinden aciz oldukları şekilde güzel bir mizaç vermek ve eğitmekle mümkün olur.”[5]

2. Rububiyet’in Allah’ın sıfatları arasındaki yeri

Alemdeki bütün yaratıklar Yüce Hakkın mazharlarından bir mazhar olarak Onun kemal ve cemal sıfatlarından birinin tecellisi olmalarına rağmen arifler genelde “Hezarat-i Hams” (Beş makam)’dan söz etmekle yetinmişlerdir. Bu beş makam şunlardan ibarettir:

1-     Hazret-i gayb-i Mutlat: (Mutlak gayb makamı) Bu makam Allah’ın ilmi makamında yer alan a’yan-i sabite alemidir.

2-     Hazret-i şahadet (Muşahede makamı) Bu makam gayb makamının karşında yer alır ve mülk alemidir.

3-     Hazret-i gayb-i muzaf (izafi gayb makamı) ki bu da iki kısma ayrılır: Biri, gayb-i mutlaka yakın olandır. Bunun alemi de ceberuti ve melekuti ruhların yani akıl ve ruhların bulunduğu alemdir.

4-     Diğeri de Şuhut alemine yakın olan alemdir ve bunun alemi de misal alemidir.

5-     Hazret-i Camia, (Kuşatıcı Makam) Bu da yukarıda açıklanan dört hazreti kapsamına alan bir makamdır. İşte bu insan-i Kamil makamıdır.

Hz. Ali’nin divanının şerhinde Hazarat-i Hams (beş makam) şöyle sıralanmıştır: 1- Gaybu’l-Guyub Makamı 2- İsimler, sıfatlar, ceberut, berzu’l-berazih, berzehiyet-i ula, Mecmeu’l-Behreyn ve kabe kevseyn makamı 3- Af’al makamı ki alem-i emr, rububiyet ve gayb-i muzaf ve gayb-i batin makamıdır. 4- Misal, hayal-i munfasıl makamı 5- His ve mülk makamı[6]

Buna göre rububiyet Allah’ın ayrıntılarla ilgili sıfat, isim ve afal makamına denir. Nitekim uluhiyet (İlahlık) makamı, isimler, sıfatlar ve afala ayrıntısız ve icmal olarak bakıldığında denir. Demek ki rububiyet makamı uluhiyet makamından aşağıdır.[7] Başka bir ifade ile, rububiyet makamı, mümkün ve kendine uygun kemallerle dışarıda var olan objeler ve gerçeklerden ibaret olan isimlerin mazharını ulaştırma makamı olan vahidiyet mertebesidir.[8]

He halukarda Mırdamad’ın da dediği gibi Rububiyet makamı Mutlak ve Kayyum olan Hak Teala’nın ilk tecelli mertebesidir. Bu yüzden Ummu’l-Kitap olan Fatıha suresinde Rabbu’l-alemin sıfatı Allah isminden sonra gelen ilk sıfattır. (El-hamdu lillahi rabbil alemin)[9]

3.

Cevap olarak şöyle dememiz gerekir: Allah’tan başka hiçbir yaratık müstakil bir varlığa sahip değildir. Ondan başka ne varsa Onun tecellisi ve simgesi durumundalar ve özleri ve sıfatları itibariyle Ona bağımlı ve muhtaçtırlar. Hatta varlıkları ve özleri Ona bağlılıktan ibarettir. Buna göre zati ve müstakil rububiyet yalnız Allah’a aittir. Bu sıfatları yaratıklara isnat etmeği sadece onları Allah’ın mazharı olmaları hasebiyle mümkün biliriz.

Bu yüzden Felsefe ve irfana göre şöyle denebilir:

İnsan-i kamil (kamil insan) bütün cisim, misal ve nur aleminin simgeleyen bir varlıktır; o rububiyet alminin örneği olabilir. Bu yüzden kamil insan Allah isminin ve ilahi rububiyetin mazharı olduğu söylenmiştir.

Şöyle ki İlahi hekim ve filozoflar inanıyorlar ki: İnsan küçük alemdir ve büyük alem olan rububiyet aleminin bir örneğidir.  Yani insan mülk ve melekut aleminin varlıklarının ve ince yaratıklarının toplamıdır ve onların hepsinden üstündür. Buna göre rububiyet aleminde olan her şey insan da vardır ve insan cisim, misal ve nur alemlerine örnek ve simgesidir. Buna dayanarak kamil insanın “Allah” isminin tecellisi olduğu söylenmiştir. Çünkü “Allah” ismi bütün isimleri içermektedir. Bu da işte rububiyet makamıdır. Çünkü rububiyet alemi bütün varlıkları içerir. Elbette Allah Teala müstakil ve asli bir varlığa sahiptir ve kendi zatıyla kayyumdur; Ondan başka her şey Onun varlığının gölgesi ve fer’i durumundadır. [10]

Her halükarda İnsan-i kamil varlık yönünden kapsayıcı oluşu ve varlığın yüksek aşamasına sahip olduğu için aşağı mertebelerde olan varlıklara göre rububi bir konuma sahiptir onların yaratılıp eğitilmelerinde aracıdır.[11] Çünkü kamil insan Allah’ın yaratıklarına ulaşan feyzinin vasıtasıdır. İmam Sadık (a.s) dan da nakle göre şöyle buyurmuştur: “İnsan her ne kadar rububiyet ve fena yolunda hareket ederse o derece de rububi tecelli makamına erişir.”[12]

Açıklanması gereken son nokta da şudur: Bu konuları anlamak ve tevhit ve şirkin sınırlarını birbirinden ayırmak halkın geneli için zordur, çoğu kimseler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için tevhitten sapmış ve şirke düşmüşlerdir, bu yüzden de Ehl-i Beyt imamları dostları tarafından kendileri hakkında rububiyet vasıflarının kullanılmasını yasaklamışlardır. Ama şunu da bilmek gerekir ki onların mahluk oldukları ve her hallerinde Allah’a muhtaç bir varlık oldukları ilkesini iyice kavradıktan sonra normal insanların ulaşamadığı bir takım sıfatları onlara isnat etmenin bir sakıncası yoktur.[13]



[1] İbn-i Menzur, Lisanu’l-Arab, Rabbe Maddesi; Tabersi, Ebu Ali Fazl b. Hasan, Mecmeu’l-Beyan, c. 1 s. 21 Mektebetu’l-İlmiye el-İslamiye; Ragib İsfahani, Mufredat- li- elfaz-i Kur’an el-Kerim.

[2] Ragib-i İsfahan-i el-Mufredat ade; İbn-i Menzur, ade Rebebe maddesi

[3] Ragib-i İsfahan-i Rebebe maddesi

[4] El-Mizan Türkçe Tercümesi c. 1 s.  60 - 61

[5] İbn-i Sina, Penç Risale, s. 59 Ebu Ali üniveristesi, Hemedan 2. Baskı 1383

[6] Seccadi, Seyyid Cafer, Ferhang-i Mearif-i İslami, c. 2 s. 732, 3. Baskı Danişgah-i Tehran, 1373

[7] Ade

[8] Ade c. 3 s. 1759

[9] Mir Muhammed Bakır Damad, Cezevat ve Mevakıt, Miras-i Mektup Yay. S. 198 Tahran, 1380 1. Baskı, Tashih Ali Evcebi

[10] Muhammed Şerif Nizamuddin Ahmed b. el- Harevi, Envariye, Suhreverdi’nin Hikmetu’l-İşrak kitabının tercüme ve şerhi, s. 188, Emir Kebir, Tahran, 1363, 2. Baskı

[11] Girami, Muhammed Ali, Levla Fatıma, s. 22 1. Baskı Daru’l-Fikr 1381

[12]  العبودیة جوهر کنهها الربوبیة فما فقد من العبودیة وجد فی الربوبیة"، Mibahu’ş-Şaria, A’lemi lilmatbuat Yay. Beyrut, 1400

[13]  فَقَالَ (الصادق ع) "اعْلَمَا أَنَّ لَنَا رَبّاً یَکْلَؤُنَا بِاللَّیْلِ وَ النَّهَارِ نَعْبُدُهُ یَا مَالِکُ وَ یَا خَالِدُ قُولُوا فِینَا مَا شِئْتُمْ وَ اجْعَلُونَا مَخْلُوقِینَ فَکَرَّرَهَا عَلَیْنَا مِرَاراً وَ هُوَ وَاقِفٌ عَلَى حِمَارِهِ . Biharu’l-Envar, c. 47 s. 148.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Allahın rızasını ve muhabbetini kazanmak noktasında temizlik ve nezafetin rolü nedir?
    6298 Hadis 2015/02/15
    Temiz bedene sahip olmak, temiz elbise giymek ve güzel koku sürmek güzellikten hoşlanan fıtri hisse sahip olan kimseler için bir nevi ruhani bir halet vücuda getirir, onun Allaha ve Allahın da pak ve temiz olan insana muhabbetini fazlalaştırmasına neden olabiliyor. Molla Ahmed-i Nereki (r.h.) zahiri temizlik ile ...
  • Namaz kılmayan birinin arkasından konuşmak gıybet sayılır mı?
    19332 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/11/10
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • İslami olmayan bankalara para yatırmak ve onlardan kar almak faiz sayılır mı ve belirtilen bankalarda çalışmanın bir sakıncası var mıdır?
    11596 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Sorudaki ilgili mesele hakkında mercilerin bürolarından aldığımız cevaplar şunlardır: Hz Ayetullah UzmaHameney’in (ömrü uzun olsun) Bürosu: Cevap 1 ve 2: Sorudaki varsayıma göre eğer parayı borç sıfatıyla bankaya vermemişse alınan karın bir sakıncası yoktur. Cevap 3: Bu görevin yapılması gerçekte sakınca ...
  • Acaba Halifetullah / Allah’ın halifeliği makamı herkes için midir ve ayrıca bu makamdan daha üstün bir makam bulunmakta mıdır?
    11014 Eski Kelam İlmi 2008/05/03
    Arapça literatürde halife yahut hilafet kavramları “hulf: başın gerisi” kökünden türemiş ve birinin yerine gecen manasında kullanılmıştır. Başka birisinin yerine geçmek ise; somut işlerde kullanıldığı gibi, kuramsal ve hakiki işlerde de kullanılır.Bakara suresinin 30. ayetinde gecen, “Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım…” cümleden ...
  • Bir şahıstan veya bankalardan aldığımız borca ve her ay taksitini ödediğimiz paraya humus düşer mi?
    5369 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/11
    Dikkatinizi buna benzer bir soruya İmam Humeyni (r.a) ve Ayetullah Hamaney tarafından verilen cevaba çekiyoruz: 868. Soru: Birkaç yıl önce bir bankadan borç aldım ve onu bir yıllığına banka hesabıma aktardım. Bu borçtan faydalanamadım ve her ay ...
  • Eğer Allah bir ferdi severse, halkın geneli de onu sever mi?!
    11573 Eski Kelam İlmi 2012/01/23
    Her ne kadar Allah’ın salih kullarının sevgisini halkın kalbine aktardığını yansıtan rivayetler olsa da, halkın ekseriyetinin bir şahsı desteklemesi zorunlu olarak onun Allah tarafından onaylandığı anlamına gelmez. Öte taraftan halkın ekseriyetinin bir şahsa düşman olması da onun Allah’ın gözünde düştüğü ve O’nun nezdinde bir değeri olmadığı şeklinde ...
  • Kurban bayramında boynuzu kırık olan hayvan kesilebilir mi?
    19802 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/15
    Kurbanlıktan maksat kurban bayramında Mina’da kesilen hac kurbanıysa fakihlerin çoğunun fetvasına göre yaratılıştan boynuzu var imişse (şu anda boynuzu olmasa veya kırılmış olsa bile) kurbanlık için yeterlidir.[1] Ancak boynuzun içi kırılmış veya kesilmiş ise yeterli olmaz. Dış boynuzun kırılmasının sakıncası ...
  • Kur’anî ve dinî faaliyetler karşılığında veya genel olarak vacib-i kifayinin karşılığında ücret almanın hükmü nedir?
    7201 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/05/15
    Kur’an öğretmek, hıfzetmek gibi Kur’anî faaliyetlerin dışında kalan, namazın farzlarını öğretmek gibi farzların karşılığında alınan ücret caiz değildir. Ama dinin müstehap olan amelleri için ücret almanın sakıncası yoktur. Kur’anî faaliyetler, Hamd ve sure öğretmenin dışında olursa onun karşılığında da ücret almanın sakıncası olmaz, ancak mekruhtur. Fakat hediye ...
  • Ahbariler ve Usuliler kimlerdir?
    19010 Tarih Felsefesi 2012/05/03
    Ahbarilik, hadis ashabına denir ve Şiilikte onlar Ahbarî olarak adlandırılır. Bu grup içtihadı geçersiz bilmekte ve sadece habere (rivayetler ve hadisler) uymaktadır. Ahbariler karşısında olan Usuliler ise birçok İslam fakihinin içinde bulunduğu ve Usulî olarak adlandırılan gruba denir. Bu grup, İslam’ın şer’i hükümlerini belirlemede Kur’an, sünnet, akıl ...
  • Rububiyet yalnız Yüce Allah’a mı özgüdür?
    16440 Teorik İrfan 2010/05/04
    Rububiyet Arapça bir sözcük olan rab kökünden türemiştir, rab; sahip ve eğitici anlamındadır. Allah bütün yaratılış aleminin sahibi olması hasebiyle, bu alemin yöneticiliğini de Ona aittir. O, kendisinden başka her şeyin rabbidir. Yaratılış aleminin tüm varlıkları Allah’ın bir simge ve mazharıdır ama bu mazharların da bir takım temelleri ve ...

En Çok Okunanlar