Gelişmiş Arama
Ziyaret
16556
Güncellenme Tarihi: 2008/10/31
Soru Özeti
Rububiyet yalnız Yüce Allah’a mı özgüdür?
Soru
Rububiyet (Rabb olma) yalnız Allah’a mı özgüdür, yoksa Allah’ın halifesi olma özelliğine sahip kullar da bu konuda bir nevi etkilidirler. (Elbette maska yaratıcılıktan başka işlerdir) Eğer bu şekilde bir etkileri var ise bunu tevhit akidesiyle çelişmeyecek şekilde nasıl açıklayabiliriz?
Kısa Cevap

Rububiyet Arapça bir sözcük olan rab kökünden türemiştir, rab; sahip ve eğitici anlamındadır. Allah bütün yaratılış aleminin sahibi olması hasebiyle, bu alemin yöneticiliğini de Ona aittir. O, kendisinden başka her şeyin rabbidir. Yaratılış aleminin tüm varlıkları Allah’ın bir simge ve mazharıdır ama bu mazharların da bir takım temelleri ve kaynakları vardır. Bu temellerden biri de Mutlak Kayyum olan Hak Teala’nın ilk tecellisi sayılan Rububiyet makamıdır.

Tevhidi görüşe göre hiçbir yaratık müstakil bir varlığa sahip değiller ve Ondan başka her şey onun tecellisi, mazharı ve simgesi sayılırlar, ister zatlarında ister sıfatlarında Ona bağlı ve muhtaçtırlar. Hatta onların zatları Allah’a ihtiyaçla özdeştir. Buna göre zati ve müstakil rububiyet Allah’a özgüdür. Bu vasıfları mahluklara isnat etmek sadece bunların Allah’ın sıfatlarının mazharı olmaları hasebiyle mümkündür.

Felsefe ve irfana göre şöyle denebilir: İnsan-i kamil (kamil insan) bütün cisim, misal ve nur aleminin simgeleyen bir varlıktır ve o rububiyet aleminin örneği olabilir. Bu yüzden kamil insan Allah isminin ve ilahi rububiyetin mazharı olduğu söylenmiştir. İmam Sadık (a.s) dan nakle göre şöyle buyurmuştur: “İnsan her ne kadar rububiyet ve fena yolunda hareket ederse o derece de rububi tecelli makamına erişir.”

Bu konuları anlamak ve tevhit ve şirkin sınırlarını birbirinden ayırmak halkın geneli için zordur, çoğu kimseler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için tevhitten sapmış ve şirke düşmüşlerdir bu yüzden de Ehl-i Beyt imamları dostları tarafından kendileri hakkında rububiyet vasıflarının kullanılmasını yasaklamışlardır. Ama şunu da bilmek gerekir ki onların mahluk oldukları ve her hallerinde Allah’a muhtaç bir varlık oldukları ilkesini iyice kavradıktan sonra normal insanların ulaşamadığı bir takım sıfatları onlara isnat etmenin bir sakıncası yoktur.

Ayrıntılı Cevap

Konunun aydınlık kazanması için bazı hususlara değinelim:

1 – Rububiyetin anlamı:

Rububiyet sözcüğü Rab kökünden türemiştir ve sahip, efendi, düzenleyici, kayyim, nimet veren ve eğiten anlamlarında kullanılır.[1]  Lügatçiler Rab kelimesinin mutlak anlamda sadece Allah hakkında kullanıldığında söz birliği içindeler. Ancak “Rabbu’l-Beyt ve Rabbu’l-İbil de olduğu gibi isim tamamlaması şeklinde Allah’tan başkası hakkında da kullanılabilir.[2]

Ragib-i İsfahani, bu sözcüğün terbiyet kökünden türediğini savunur ve bundan bir şeyi an be an kemaline varıncaya kadar yaratmak murat olduğunu söyler. [3]

Allame Tabatabi rab sözcüğünü açıklarken şöyle diyor:

"Rab", sahip bulunduğu varlıkların işlerini düzenleyen maliktir. Dolayısıyla bu kavram, mülkiyet anlamını da içermektedir. Mülkiyet, içinde bulunduğumuz toplumsal koşullar çerçevesinde bir şeyin bir kimseye özgü olmasının özel bir türüdür. Yani, tasarruf yetkisine sahip olunacak şekilde bir şeyin bir kimseye ait olmasıdır. Söz gelimi, "Falan şey bizim mülkümüzdür." dediğimiz zaman, o şey bir şekilde bize özgü kılınmış ve bu sayede onun üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahibiz demektir. Eğer bu özgü kılınmışlık olmasaydı, böyle bir tasarruf yetkimiz de olamazdı. Toplumsal çerçevede bu, gerçekliği bulunmayan sözleşmeli ve itibarî anlamdır. Bu itibarî anlam, gerçekliği olan diğer bir anlamdan alınmıştır ki, ona da mülkiyet deriz. Bu mülkiyet, vücudumuzdaki organların ve güçlerin bizimle var olmaları şeklindeki mülkiyettir. Bizim gözümüz, kulağımız, elimiz ve ayağımız vardır, bunlara malikiz. Bunun anlamı şudur: Bunların varlığı bizim varlığımıza bağlıdır ve bunlar bizden bağımsız değiller, bizim bağımsızlığımızla bağımsızdırlar ve biz onların üzerinde dilediğimiz gibi tasarrufta bulunma yetkisine sahibiz. İşte gerçek mülkiyet budur.

Yüce Allah'a gerçeklik noktasında izafe edilebilecek mülkiyet, ger-çek mülkiyettir, sözleşme ve itibarın ortadan kalkmasıyla geçersiz olan itibarî mülkiyet değildir. Bilindiği gibi gerçek maliklik, tedbir ve yönetim olgularından ayrı düşünülemez. Çünkü bir şey varlığı açısından başka bir şeye muhtaç ise, varlığı açısından o şeyden bağımsız değilse, varlığının sonuçları açısından da o şeyden bağımsız olamaz. Yüce Allah, her şeyin Rabbidir ve Rab, yönetici malik (sahip) demektir.”[4]

İbn-i Sina da bu konuda şöyle diyor: Rabb’in Rububiyeti Allah’ın yaratıkları kamil şekilde eğitmesi anlamındadır. Terbiyet ve eğitim gövdedeki mizacın dengelenmesini ifade eder. Çünkü insanın gövdesi yetenekli bir duruma gelmediği takdirde kamil bir varlık sayılmaz. Bu yetenek aklın ve akil sahiplerinin idrakinden aciz oldukları şekilde güzel bir mizaç vermek ve eğitmekle mümkün olur.”[5]

2. Rububiyet’in Allah’ın sıfatları arasındaki yeri

Alemdeki bütün yaratıklar Yüce Hakkın mazharlarından bir mazhar olarak Onun kemal ve cemal sıfatlarından birinin tecellisi olmalarına rağmen arifler genelde “Hezarat-i Hams” (Beş makam)’dan söz etmekle yetinmişlerdir. Bu beş makam şunlardan ibarettir:

1-     Hazret-i gayb-i Mutlat: (Mutlak gayb makamı) Bu makam Allah’ın ilmi makamında yer alan a’yan-i sabite alemidir.

2-     Hazret-i şahadet (Muşahede makamı) Bu makam gayb makamının karşında yer alır ve mülk alemidir.

3-     Hazret-i gayb-i muzaf (izafi gayb makamı) ki bu da iki kısma ayrılır: Biri, gayb-i mutlaka yakın olandır. Bunun alemi de ceberuti ve melekuti ruhların yani akıl ve ruhların bulunduğu alemdir.

4-     Diğeri de Şuhut alemine yakın olan alemdir ve bunun alemi de misal alemidir.

5-     Hazret-i Camia, (Kuşatıcı Makam) Bu da yukarıda açıklanan dört hazreti kapsamına alan bir makamdır. İşte bu insan-i Kamil makamıdır.

Hz. Ali’nin divanının şerhinde Hazarat-i Hams (beş makam) şöyle sıralanmıştır: 1- Gaybu’l-Guyub Makamı 2- İsimler, sıfatlar, ceberut, berzu’l-berazih, berzehiyet-i ula, Mecmeu’l-Behreyn ve kabe kevseyn makamı 3- Af’al makamı ki alem-i emr, rububiyet ve gayb-i muzaf ve gayb-i batin makamıdır. 4- Misal, hayal-i munfasıl makamı 5- His ve mülk makamı[6]

Buna göre rububiyet Allah’ın ayrıntılarla ilgili sıfat, isim ve afal makamına denir. Nitekim uluhiyet (İlahlık) makamı, isimler, sıfatlar ve afala ayrıntısız ve icmal olarak bakıldığında denir. Demek ki rububiyet makamı uluhiyet makamından aşağıdır.[7] Başka bir ifade ile, rububiyet makamı, mümkün ve kendine uygun kemallerle dışarıda var olan objeler ve gerçeklerden ibaret olan isimlerin mazharını ulaştırma makamı olan vahidiyet mertebesidir.[8]

He halukarda Mırdamad’ın da dediği gibi Rububiyet makamı Mutlak ve Kayyum olan Hak Teala’nın ilk tecelli mertebesidir. Bu yüzden Ummu’l-Kitap olan Fatıha suresinde Rabbu’l-alemin sıfatı Allah isminden sonra gelen ilk sıfattır. (El-hamdu lillahi rabbil alemin)[9]

3.

Cevap olarak şöyle dememiz gerekir: Allah’tan başka hiçbir yaratık müstakil bir varlığa sahip değildir. Ondan başka ne varsa Onun tecellisi ve simgesi durumundalar ve özleri ve sıfatları itibariyle Ona bağımlı ve muhtaçtırlar. Hatta varlıkları ve özleri Ona bağlılıktan ibarettir. Buna göre zati ve müstakil rububiyet yalnız Allah’a aittir. Bu sıfatları yaratıklara isnat etmeği sadece onları Allah’ın mazharı olmaları hasebiyle mümkün biliriz.

Bu yüzden Felsefe ve irfana göre şöyle denebilir:

İnsan-i kamil (kamil insan) bütün cisim, misal ve nur aleminin simgeleyen bir varlıktır; o rububiyet alminin örneği olabilir. Bu yüzden kamil insan Allah isminin ve ilahi rububiyetin mazharı olduğu söylenmiştir.

Şöyle ki İlahi hekim ve filozoflar inanıyorlar ki: İnsan küçük alemdir ve büyük alem olan rububiyet aleminin bir örneğidir.  Yani insan mülk ve melekut aleminin varlıklarının ve ince yaratıklarının toplamıdır ve onların hepsinden üstündür. Buna göre rububiyet aleminde olan her şey insan da vardır ve insan cisim, misal ve nur alemlerine örnek ve simgesidir. Buna dayanarak kamil insanın “Allah” isminin tecellisi olduğu söylenmiştir. Çünkü “Allah” ismi bütün isimleri içermektedir. Bu da işte rububiyet makamıdır. Çünkü rububiyet alemi bütün varlıkları içerir. Elbette Allah Teala müstakil ve asli bir varlığa sahiptir ve kendi zatıyla kayyumdur; Ondan başka her şey Onun varlığının gölgesi ve fer’i durumundadır. [10]

Her halükarda İnsan-i kamil varlık yönünden kapsayıcı oluşu ve varlığın yüksek aşamasına sahip olduğu için aşağı mertebelerde olan varlıklara göre rububi bir konuma sahiptir onların yaratılıp eğitilmelerinde aracıdır.[11] Çünkü kamil insan Allah’ın yaratıklarına ulaşan feyzinin vasıtasıdır. İmam Sadık (a.s) dan da nakle göre şöyle buyurmuştur: “İnsan her ne kadar rububiyet ve fena yolunda hareket ederse o derece de rububi tecelli makamına erişir.”[12]

Açıklanması gereken son nokta da şudur: Bu konuları anlamak ve tevhit ve şirkin sınırlarını birbirinden ayırmak halkın geneli için zordur, çoğu kimseler yeterli bilgiye sahip olmadıkları için tevhitten sapmış ve şirke düşmüşlerdir, bu yüzden de Ehl-i Beyt imamları dostları tarafından kendileri hakkında rububiyet vasıflarının kullanılmasını yasaklamışlardır. Ama şunu da bilmek gerekir ki onların mahluk oldukları ve her hallerinde Allah’a muhtaç bir varlık oldukları ilkesini iyice kavradıktan sonra normal insanların ulaşamadığı bir takım sıfatları onlara isnat etmenin bir sakıncası yoktur.[13]



[1] İbn-i Menzur, Lisanu’l-Arab, Rabbe Maddesi; Tabersi, Ebu Ali Fazl b. Hasan, Mecmeu’l-Beyan, c. 1 s. 21 Mektebetu’l-İlmiye el-İslamiye; Ragib İsfahani, Mufredat- li- elfaz-i Kur’an el-Kerim.

[2] Ragib-i İsfahan-i el-Mufredat ade; İbn-i Menzur, ade Rebebe maddesi

[3] Ragib-i İsfahan-i Rebebe maddesi

[4] El-Mizan Türkçe Tercümesi c. 1 s.  60 - 61

[5] İbn-i Sina, Penç Risale, s. 59 Ebu Ali üniveristesi, Hemedan 2. Baskı 1383

[6] Seccadi, Seyyid Cafer, Ferhang-i Mearif-i İslami, c. 2 s. 732, 3. Baskı Danişgah-i Tehran, 1373

[7] Ade

[8] Ade c. 3 s. 1759

[9] Mir Muhammed Bakır Damad, Cezevat ve Mevakıt, Miras-i Mektup Yay. S. 198 Tahran, 1380 1. Baskı, Tashih Ali Evcebi

[10] Muhammed Şerif Nizamuddin Ahmed b. el- Harevi, Envariye, Suhreverdi’nin Hikmetu’l-İşrak kitabının tercüme ve şerhi, s. 188, Emir Kebir, Tahran, 1363, 2. Baskı

[11] Girami, Muhammed Ali, Levla Fatıma, s. 22 1. Baskı Daru’l-Fikr 1381

[12]  العبودیة جوهر کنهها الربوبیة فما فقد من العبودیة وجد فی الربوبیة"، Mibahu’ş-Şaria, A’lemi lilmatbuat Yay. Beyrut, 1400

[13]  فَقَالَ (الصادق ع) "اعْلَمَا أَنَّ لَنَا رَبّاً یَکْلَؤُنَا بِاللَّیْلِ وَ النَّهَارِ نَعْبُدُهُ یَا مَالِکُ وَ یَا خَالِدُ قُولُوا فِینَا مَا شِئْتُمْ وَ اجْعَلُونَا مَخْلُوقِینَ فَکَرَّرَهَا عَلَیْنَا مِرَاراً وَ هُوَ وَاقِفٌ عَلَى حِمَارِهِ . Biharu’l-Envar, c. 47 s. 148.

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hatim merasimi ve mezarlığa çocukları götürmenin bir keraheti var mıdır?
    24562 Pratik Ahlak 2012/04/04
    Çocukları dinsel meclis ve merasimlere ve de mescide veya Muharrem ayındaki matem merasimlerine götürmek veyahut bayram namazı ve dinsel bayramlara katılmasını sağlamak kendilerinin dinsel duygularının gelişmesi için çok önemlidir. Ergin gençleri hatim merasimi ve mezarlığa götürmek hakkında ise, rivayetlerde ve fıkhi kitaplarda yaptığımız inceleme neticesinde bu işin ...
  • Akika kurbanının şartları ve sünnetleri nelerdir?
    9489 Pratik Ahlak 2019/11/10
    Akika: Yeni doğan çocuğun doğumunun yedinci günü belalardan korunması için bir koyunun veya kurban etmeye salahiyeti olan bir hayvanın kurban edilmesidir.Kurban kesmek yerine para bağışlanması akika yerine geçmez. Münasip olan kız çocuğuna dişi, erkek çocuğuna ise erkek koyunun kurban edilmesidir. Eğer mümkün değilse dişi ...
  • İranlıların matem, şenlik ve dini bayramlardaki gelenekleri neden diğer Müslümanlarla ve hatta diğer Şiilerle farklıdır?
    8187 Eski Kelam İlmi 2009/07/11
    Dini kutlamalar için genel kurallar olmasının yanı sıra ancak mukaddes İslam dininin görüş belirtmediği yerlerde her bölge örf ve adetlerine göre bu merasimleri yerine getirilebilir. Başka bir deyişle dinin önem verdiği şey örneğin İmam Hüseyin (a.s) için matem merasimlerinin düzenlenmesidir. Ama bunun yapılma şekli halkın kendisine bırakılmıştır. ...
  • Mastürbasyonun evlilikten farkı nedir?
    18619 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/08/08
    Mastürbasyon insanın ihtiyacını gerçek şekilde gidermez ve sahte bir doyumdur. İnsanın şehvanî ihtiyacı sadece meninin çıkmasıyla giderilmez. Bunun aşk, duygu, yakınlık ve sevgi ile beraber olması gerekir. Bu nedenle bu fiili işleyenler içlerinde eksiklik hissederler. Bu da cismanî ve ruhî hastalıkları peşinden getirebilir. Ama evlilik şehvanî ...
  • Yüzüğü sağ ele takmak mutlaka gerekli mi?
    53679 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/20
    Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamları(a.s)’nın sünnetlerinden biri ele yüzük takmaktır. Rivayetlerde yüzüğün çeşidi ve üzerindeki nakış hakkında da çeşitli bilgiler verilmiştir. Bir de yüzüğün sağ ele takılması tavsiye edilmiştir. Ancak İslam’daki yüzük takmak ile ilgili hükümlerin hepsi müstehap türündendir ve farz değildir. Sadece erkeklerin ...
  • Dinî ilimleri öğrenmenin önemi nedir?
    16342 Pratik Ahlak 2011/05/21
    Öğrenmek bazen amel ve yükümlülüğü yerine getirmek için ve bazen de başkalarını eğitmek ve yetiştirmek içindir. Birinci kısım genel bir sınıflandırmayla iki bölüme ayrılmaktadır: Birinci bölüm tüm Müslümanlar ile ilgili hükümler olup özel bir iş, uzmanlık ve cinsiyetle bağlantılı değildir. İlk etapta tüm yükümlüler ile ilgilidir. Namaz, oruç ve ...
  • Hamd suresinden sonra Elhamdülillah Rabbi’l-Alemin söylemek sadece tabi olanlar için mi müstehaptır, yoksa cemaat imamı için de müstehap mıdır?
    7350 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (ömrü uzun olsun) Bürosu:Tabi olanlar için müstehaptır.  Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Namazda müstehap olan şey, imamın arkasında namaz kılan fertlerin imamın Hamd suresini okumasının ardından Elhamdülillah Rabbi’l-Alemin cümlesini söylemesi ve namazda tevhid suresini şahsen okuyan kimsenin de ”kezalik Allah” ...
  • Küfe mescidinin amellerinin çokluğu göz önüne alındığında kimi kafilelerin çeşitli makamların amellerini bir mekanda yerine getirmeleri doğru mudur? Böyle yaptıklarında tam sevap alabilirler mi?
    9026 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/07/10
    Küfe ve Sehle mescidlerindeki amellerin faziletleri hakkındaki rivayetlere baktığımızda Masum İmamlardan (a.s) bu mescitlerin bütün amellerinin bir arada yapılmasına dair bir emir gelmemiştir. Bir sahabesine bir dua ve namaz öğretirken, bir başkasına başka bir namaz ve dua öğretmiştir. Bu yüzden ziyaretçileri mescitlerin tüm amellerini yerine getirmek veya ...
  • Eğer idrar sonrası istibra yapılıp abdest alınırsa ve daha sonrasında bir damla idrar gelirse hükmü nedir?
    8890 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/08/06
     Ayetullah uzma Hamaney’in bürosu:Eğer gelen sıvının idrar olduğuna eminseniz abdest batıldır ve o bölge necis olmuştur. Eğer idrar olduğuna emin değilseniz taharete hükmedilir ve abdesti bozmaz.Ayetullah uzma Sistani’nin bürosu:Eğer idrar olduğundan şüpheniz varsa taharete hükmedilir.Ayetullah ...
  • Kendimizi yetiştirmeye ve nefsimizi arındırmaya nereden başlamalıyız?
    11343 Pratik Ahlak 2010/05/06
    Tezkiye, nefsi arındırmak ve temizlemek anlamına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de nefsi arındırmanın önemi hakkında birçok ayet bulunmaktadır. Ama şu bilinmelidir ki; nefsi arındırmaya başlama noktası her insana göre değişir. İslam’ı henüz kabul etmemiş birisinin nefsi temizlemeye başlayacağı ilk aşama, İslam’ı kabul etmesidir. Müminler için ilk basamak, ...

En Çok Okunanlar