Gelişmiş Arama
Ziyaret
12978
Güncellenme Tarihi: 2012/05/09
Soru Özeti
Kur’an ve hadisler bakımından ihtiyari ölüm nedir?
Soru
Hakkında konuşulan ihtiyari ölüm nedir? Lütfen verilen cevapta kur’an’dan ve mevcut rivayetlerden istifade ediniz.
Kısa Cevap

İslami irfanda “mevt-i ihtiyari” teriminin asıl kaynağı ve mebdei İslam peygamberinin (s.a.a.) buyurmuş olduğu şu sözünün: “mutü kalbe en temutü”[i] ölmeden önce ölünüz” olduğunu söylemek mümkündür. Bu kelamda birinci olarak “ölünüz” denmekle “ölüm”, ihtiyari bir amel olarak ortaya atılmış ve ikinci olarak “ölünüz” denmekle zorunlu olan “ölüm” anlamındadır. Bu da herkes için kesin ve eceli geldiğinde tahakkuk bulacaktır.

Kur’anı kerimde de ihlas ve muhabbet iddiasında olanlar için açık bir unvan şeklinde defalarca ortaya atılmıştır. Ariflerin birçoğu bu ayetleri “ihtiyari ölüme” davet şeklinde yorumlamışlardır. Allah u Teâlâ kendisine âşık iddiasında bulunanları ona davet ettiğini söylerler ve bunu ilahi muhabbetin ölçüsü olduğunu bilmişlerdir. Pratik irfanda “iradi ölüm” için öncüller, mertebeler ve çeşitli dereceler zikredilmiştir. Zikredilen öncüller ve çeşitli dereceler salik olan kimseyi (Allaha doğru yolculuğa koyulmuş kimse) nihayetten kâmil ölüme vardırırlar. Ölüm için olan bu mertebeler şunlardır: “Mevtu’l- abyed”; Aclığı tahammül etmek ve kalpte nuraniyetin ve beyazlığın husul bulmasını ifade eder. “Mevtü’l – ahder”; Sade yaşamak ve fakirlik makamını ifade eder. “Mevtü’l – Ahmer”; Salikin kendi nefsiyle mücadele eder anlamını ifade eder. “Mevtü’l – Asved”; melamet ve malelleri, zorlukları ve dillerden kaynaklanan yaraları sırtında taşımak anlamını ifade eder. Arifler “ihtiyari ölüm” hakkında olan bu dört mertebelerin şerh ve açıklamalarında birçok konu açıklamışlardır. Bu açıklamalar kendilerine has olan yerlerde zikredilmiştir.

İrfansal makamlarından olup “ihtiyari ölüm” ıstılahının bir diğer yönüne işaret eden terimlerden bir başkası “hal’i beden” ıstılahıdır. Bu ıstılah şu anlamdadır ki salik (Allaha doğru yolculuğa koyulmuş kimse) ölümün ötesine gidecek ve cisim kendisi için bir elbisedir. İstediği her anda giyer ve istediği her anda çıkarır. Bu mertebede ruh, nefsin her çeşit arzu ve isteklerinden sıyrılmış özgür olmuş ve tecrit makamına ulaşmış ve nihayet olarak fena makamına varır.

 


[i] ALLAME MECLİSİ, “Biharu’l-Envar”, c. 69, s. 57.

 

Ayrıntılı Cevap

Mukaddime:

Ölüm ve özellikle “mevt-i itiyari” (iradeli ölüm) rivayetlerde, felsefede, irfanda ve muhtelif ilimlerde özel ıstılahlar ve manalar için istifade edilmiştir. Bunların tümü nihayette tek bir hakikate işaret ediyor ise de ama her birisi farklı yönlerden bu konuya değinmiş. Bunun yanı sıra “mevt-i ihtiyari” kendi başına mertebelere sahiptir. Hakeza öncül ve en son gayelere şamil gelir ve bütün bu mertebelere “mevt-i ihtiyari” unvanı ıtlak edilmiştir.

Temel itibariyle ölüm yaratılışta cari ve devam eden irfani bir hakikattir. Ölüm gerçeği (mevt-i ihtiyari) en yüksek irfansal ve fıtri sanat sayılmaktadır. Şu anlamdadır: Zahiri varlığından uzaklaşıp (fani olup) muhtelif mertebelerde daha iyi ve üstün bir hayatla baki kalmaktır. Bu durumun kendisi hayatın daha yüksek mertebelerine ve ilahi kamala doğru hareket eden varlık âlemindeki varlıkların yücelişi, fıtri hareketin ve seyrin temelidir. 

  1. Kuran ve Hadislerde Mevt-i İhtiyari:

 

İslami irfanda “mevt-i ihtiyari” teriminin asıl kaynağı ve mebdei İslam peygamberinin (s.a.a.) buyurmuş olduğu şu sözünün; “mutü kalbe en temutü[1] ölmeden önce ölünüz” olduğunu söylemek mümkündür. Bu kelamda birinci olarak “ölünüz” denmekle “ölüm”, ihtiyari bir amel olarak ortaya atılmış ve ikinci “ölünüz” denmekle zorunlu olan “ölüm” anlamındadır. Bu da herkes için kesin olan eceli geldiğinde tahakkuk bulacaktır.

Kur’anı kerimde de ihlâs ve muhabbet iddiasında olanlar için açık bir unvan şeklinde defalarca ortaya atılmıştır. “De ki: “Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah’ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin[2]

Ariflerin birçoğu bu ayetleri “ihtiyari ölüme” davet şeklinde yorumlamış ve Allah u Teâlâ, ben âşık olmuşum iddiasında bulunanları kendisine davet ettiğini söylerler ve bu çağrıya cevap vermeyi de ilahi muhabbetin ölçüsü olduğunu bilmişlerdir.

Başka bir ayeti kerimede bu konu münafık olan kimseler için ortaya atılmış ve şöyle denilmektedir: eğer Allah tarafından kendinizi öldürün şeklinde emir olunsa az bir kısım hariç hiç kimse bunu yapmaz. “Eğer biz onlara, “kendinizi öldürünüz veya yurtlarınızdan çıkın” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de (imanlarını) daha çok pekiştirici olurdu”.[3]

“Misbahu’ş- Şaria” adlı kitapta imam Cafer-i Sadık ölüm için hazır olmayı “sulukun” (Allaha doğru yapılan yolculuğun) birinci şartı olarak belirtmiştir. Hak yolunun salikine (yolcu) hitaben şöyle buyuruyor: “ey mümin bak! Eğer ölümün tahakkuk bulmasına razı bir hale sahip isen Allahın sana karşı olan tevfikine ve onun seni korumasına karşın şükür et. Ama eğer böyle bir hale sahip değilsen katı bir azametle bu durumdan (salik olmaktan) çık

Buna binaen hak yolunun salikinin iddiasını doğrulayan açık bir ölçü var olmaktadır. O da ölüm ile ünsiyet ve alışkanlık kazanmaktır. Ariflerin sultanı olan Hz. Ali (a.s.) bu alanda herkesin önündedir. Şöyle buyuruyor: “Allaha kasem ederim! Ali’nin ölüme olan ilgisi süt emen çocuğun annesinin memelerine olan ilgisinden daha fazladır”.[4]

Gerçeklikte bu kişiler önceden ölmüşlerdir. Artık yokturlar. Hepsi aşkın jiletiyle öldürülmüş. Batini şehitlik makamına varmışlardır; zira dost olan kimsenin eliyle öldürülmek düşmanın eliyle öldürülmekten daha üstündür. Kudsi bir hadisi şerifte şöyle nakledilmiştir: “Beni arayan bulur, beni bulan tanır, beni tanıyan sever ve aşık olur, bana aşık olana bende aşık olurum, aşık olduğum kimseyi öldürürüm, öldürdüğüm kimsenin diyesi benim üzerimdedir, diyeti üzerimde olan kimsenin diyeti ben kendinim”. 

  1. “Mevti iradi” için ariflerce çeşitli öncüller ve çeşitli mertebeler zikredilmiştir. Bu öncül ve mertebeler nihayi olarak saliki (Allaha doğru yolculuğa koyulmuş kimseyi) kâmil olan ölüm makamına yetiştirir. Ölüm için zikredilen bu mertebeler şunlardır.
  1. Mevtü’l- Abyed (beyaz ölüm)”; bu ölüm türü kalbin nuraniliğini ifade eder.
  2. Mevtül-Ahder1(yeşil ölüm”); bu ölüm türü sade yaşamayı, sade giyinmeyi ve ihtiyari fakrı ifade eder ki can ve ruhun yeşilliği ondan kaynaklanıyor.
  3. “Mevtü’l-Ahmer (kırmızı ölüm)”; bu ölüm türü salikin nefsiyle savaşmasını ifade eder ki büyük cihat olarak da nitelendirilmiştir. Cihatta ölmenin gereksinimi kanın dökülmesidir. Bu nedenden dolayı ona mevti ahmer (kırmızı ölüm) denilmiştir.
  4. Mevtü’l-Asved (siyah ölüm)”; bu ölüm türü melamet ve noksanlıkları, zahmetlerin ve dilden kaynaklanan yaraları tahammül etmeyi ifade ediyor.[5]    

Bu dört ölüm şekillerinin daha doğru beyanı şöyledir: Salik (Allaha doğru yolculuğa koyulmuş kimse) canından vazgeçmediği (mevt-i evvel) sürece canana varamaz. Ebedileşemez. Ekmekten geçmediği sürece (ikinci ölüm) doyma ve kanat makamına varamaz ve lezzeti tadamaz. İsminden, haysiyetinden ve sosyal konumundan geçemediği sürece (siyah ölüm) zati kimliğine ve vücudun anlamına varamaz. Aziz ve sevdiklerinden geçmediği sürece (beyaz ölüm) kalp ehli olamaz.[6]

Arifler gerçekte dünya ve dünyada var olanlardan kâmil bir şekilde arınmanın yolu olan ölüm hakkında zikredilen bu dört mertebeyi geniş bir şekilde açıklamışlar.

  1. Hal’i beden (bedeni çıkarmak):

İrfansal makamlarından olup “ihtiyari ölüm” ıstılahının bir diğer yönüne işaret eden terimlerden bir başkası “hal’i beden” (bedeni çıkarma) ıstılahıdır. Bu ıstılah şu anlamdadır ki salik (Allaha doğru yolculuğa koyulmuş kimse) ölümün ötesine gidecek ve cisim kendisi için bir elbise konumuna gelir. İstediği her an giyer ve istediği her an kenara atar. Arif bu makamda temel itibarıyla kendi cisminin ötesindedir.

Herkes den daha fazla bu terimi kullanan Şeyh-i İşrak şöyle diyor: “Bedeni kendisi için bir gömlek gibi bazen çıkaracak ve bazen de giyecek haline gelmeyen ve sonra kendi isteğiyle her an nura doğru yücelemeyen hiçbir insan “hekimi ilahi”lerden sayılamaz”. [7]

Başka yerde şöyle nakledilmiştir: “İrfansal meleklerin en büyüğü ölüm meleğidir. Öyle ki müdebbir nuru (ruh) kâmil bir şekilde bedene taalluk olduğu halde karanlıklardan (zulümatlardan) ayrılıyor. Böyle olduğu halde nur âlemine varır ve kahir olan nurlara asılır. Bütün nurani hicapları görür.[8]

Bu ibarelere benzer ibareler “şabaniye” duasında da gelmiştir: “İlahi! Sena yönelik olan teveccühümü kamil kılarak bana (kemalel inkita’ı) ikram et…öyle ki kalbi görmeler nurani hicapları yırtıp büyüklüğün azametine ulaşsın ve bizim ruhlarımız senin kudsi izzetine asılsın”.[9] Burada zikretmeye şayandır ki yeni irfanların çoğunda ve ruhi ilimlerde ruhun beden den ayrılması bir hedef olarak gözetlenmektedir. Bu ilimler ıstılahında “birun efkeni ruhi” veya “seferi ruhi” (ruhsal yolculuk) denilmektedir. Felsefe ve irfana göre ve İslami ilimlerde bu fenomen, asıl itibariyle “misali bedenin maddi cisimden” ayrılmasıdır.

Ruhun çıkmasında ruhu taşıyan misali beden kişinin kendi iradesiyle uykuya benzer bir halette veya onun iradesi olmaksızın ve başka bir kimsenin telkin etmesiyle maddi beden ayrılıyor. Ama bu fenomenin tersine “hal’i beden” meselesi İslami irfanda ruhun ihtiyari olarak bedene olan ihtiyacı ortandan kalkacağına işaret etmektedir.[10] Bu ihtiyaçsızlık bazen saniyeliktir, bazen tekrarlanır ve bazen de daimi bir şekilde gerçekleşir. Seyru sülük’ten olan bu mertebe nefsin tezkiyesinde açılan merhaleler eserinde (müteakiben) tahakkuk bulur. Kendi kendine veya başka kimselerin yapmacık ilkalarıyla kendinde bazı gaybi konuları icat etmek ise İslami irfanın söyleyişi haricindedir.[11]

Yapılan açıklamalara göre “mevti ihtiyari” ve nihayetinde “hal’i beden” gibi konular İslami irfanda ruhun kamil bir şekilde nefsani arzulardan kurtulması ve nefsin kamil bir şekilde tecrit bulmasıdır ki nihayi olarak “fena” makamına varacak olmasıdır.

 


[1] ALLAME MECLİSİ, “Biharu’l-Envar”, c. 69, s. 57.

[2] Cuma, 6.

[3] Nisa, 66.

[4] Vellahi li ibni Ebi Talip anesun bil mevt mine’t-tıfli bi suda ummihi”, (ALLAME TABATABAİ, “Biharu’l-Envar”, c. 71, s. 5.)

[5] HASAN ZADE AMULİ, “Şerh-i Uyun-i Mesaili’n-Nefs”, s. 154. (Alıntı yapılmış).

[6] HANCANİ,  Ali Ekber, حکمت نوری (اشراق) fasl-i mergi sefid (kıyamet-i dıl”, s. 41.

[7]Şerh-i hikmet-i işrak”, Tahkik: Abdullah NURANİ-Mehdi MUHAKKIK, Tahran: Encümen Asar ve Mefahir-i Ferhengi, 1383, s. 4. 

[8] A.g.e., s. 531.

[9]Biharu’l-Envar”, c. 91, s. 97.

[10] Buna binaen “birun efkeniyi ruhi” (ruhun bedenden ayrılması) ruhi bir fenomen olarak kendiliğinden ve “nefsi tezkiye” bağlamında yapılması gereken merhaleler yaşanmadan manevi tekamülde hiçbir etkisi olamaz. –her ne kadar bu iş birçok salikler için gerçekleşiyor ise de-. “Hal’i beden” ve “ihtiyari ölüm” kelimenin gerçek anlamıyla “birun efkeni ruhi” meselesinin ötesinde olan bir şeydir. Zira bu (“Hal’i beden” ve “ihtiyari ölüm”) arifte vücutsal kemal bağlamında hasıla gelen değişiklik ve tebdilliktir ki onu külli bir şekilde cismin ötesine götürüyor. Bu nedenle maddi olan beden nurani bir bedenin tecelli bulmasıyla rakik (ince) bir perde hükmündedir. Her an onu terk edebilir. İşte bu durum irfani olan büyük bir menzilettir ki şeyhi işrak onu “hal’i beden” olarak adlandırmış ve hekimlerden çok az bir kısım bu makama sahip olduğuna inanıyor. 

[11] Korku ve azapla beraberlik yapması mümkün olan ruh ile cisim arasında gerçekleşen ikilem dolayısıyla bu haletin meydana gelmesi ve pratik olarak hastalığa tebdil olan şey irfani makamların haricinde sayılan bir durumdur.

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hangi bakışlar haram ve günah sayılıyor?
    19004 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/10/20
    Allahu Teala kuranı kerimde namahreme bakmak hakkında şöyle buyurmaktadır: “kul lil müminine yeguddu min ebsarihim yani Müminlere deki; namahreme bakmaktan gözlerini sakınsınlar[1] Ve kul lil mü'minati yağdudne min ebsarihinne” yani “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar”[2]İmam ...
  • Neden özellikle bir mercii taklit etmek gerekmektedir? Bu mesele hadisler aracılığıyla nasıl ispat edilmektedir?
    9874 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2011/04/11
    Eğer müçtehitlerden her birinin fıkhın bir kısmında diğerlerinden daha bilgili olduğu veya onlar ile eşit bulunduğundan eminseniz birkaç şahsı taklit etmenin bir engeli yoktur. ...
  • Abdest alırken ve zorunlu bir durum yokken bir başka şahıs elimize su dökerse, bu bir sakınca ifade eder mi?
    36267 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/04
    Abdestin bir takım şartları vardır ve onlardan her birine riayet etmeme durumunda abdest geçersizdir. Abdestin şartlarından birisi, bizzat insanın yüzünü ve ellerini yıkması ve de baş ve ayaklarını mesh etmesidir. Eğer bir başkası insana abdest aldıracak olursa veya yüz ve ellere su ulaştırmada ve baş ve ayakları ...
  • Ahlâkla ahlâk ilminin farkı nedir?
    10932 Teorik Ahlak 2012/02/04
    Ahlâk kelimesi, Hulk kelimesinin çoğulu olup -ister iyi olsun ister kötü- huy, yapı, karakter ve alışkanlık demektir. Ahlâk ilminin alim ve filozofları, ahlâk için çeşitli tarifler yapmışlardır. Bütün bu tariflerden yola çıkarak ahlâkı şöyle tarif edebiliriz: ‘Ahlâk, insan nefsindeki keyfiyet olup, insanın ona ...
  • İbn-i Meysem Bahrani’nin kişiliği ve yaşamı hakkında bilgi verebilir misiniz?
    8002 Diraytü’l-Hadis (Hadis Etidü) 2013/04/23
    HK. 697-699’da vefat eden ve İbn-i Meysem diye meşhur olan Kemaleddin Meysem b. Ali b. Meysem Bahrani, 7. yüzyılın başlarında Bahreyn’de dünyaya gelmiştir. İlim ve fakihliğin beşiğinde, köklü ve meşhur bir ailede yetişmiştir. İlim tahsiline kendi ülkesinde başladı. Sonra daha yüksek tahsil için Bağdat’a gitti. İbn-i Meysem ...
  • Fahişe bir bayanla geçici nikâh yapılabiliniyor mu?
    7545 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/05/04
    Fahişe bayanlarla geçici veya daimi evlilik haram değildir. Ama farklı delillerden ötürü böyleli bir evlilikten sakınmanız hem dininiz için ve hem de dünyanız için daha hayırlıdır. ...
  • Başkasının bostanından izinsiz meyve ve bitki toplamanın hükmü nedir?
    15931 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/08/20
    Söz konusu sorunun cevabında ilk önce fakihlerin bu konu hakkında görüşlerini genel olarak açıkladıktan sonra Hz. Ayetullah Mehdi Hadevi Tehrani nin görüşünü takdim edeceğiz.  Fakihlerin genel görüşleri:Bir başkasının malından faydalanmak her şekilde olursa olsun mutlaka bu tasarruf o malın sahibinin izni ile olmalıdır. Yalnızca ...
  • Resul-i Ekrem’e (s.a.a) ve İslamî kutsallara hakaret edilmesinin fıkhî hükmü ve buna karşı koymanın yolu nedir?
    11560 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/05/21
    Yüce İslam Peygamberine hakaret eden ve bu çirkin davranışıyla milyonlarca insanı üzen kimse idama müstahaktır. İslam düşmanları Müslümanlar arasında tefrika yaratmak, İslam’ın yayılmasının önünü almak ve yolları üzerinde din adındaki engeli kaldırmak gibi utanç verici hedeflerine ulaşmak için İslamî kutsallara hakaret etmeye ve sövmeye yönelmişlerdir. Vahdeti korumak, kendi İslamî ...
  • Lütfen Hz. Yusuf kıssasındaki önemli noktaları açıklar mısınız?
    45726 Masumların Siresi 2010/11/08
    Kur’an’daki en güzel kıssa olarak nitelendirilen Hz. Yusuf (a.s) kıssası ders, ibret ve şahsi, ahlakî, içtimai ve ailevî erdemleri içermektedir. Bu erdemlerden bazıları şunlardır: 1. İnsanları Allah’a doğru çağırma yolunda Peygamberlerin ifa ettikleri rolü ve çektikleri sıkıntıyı tanımak
  • Ayetullah Hamenei’nin Amerika Müslümanlarına mesajı (öğüt ve nasihati) nedir?
    5932 Eski Kelam İlmi 2009/08/20
    Ayetullah Hamenei’nin kaleminin bu soruya cevabı: “Selamu’n Aleykum,Ayetullah Hamenei’nin genele hitap eden konuşma ve mesajlarında yer alan açıklamalarının dışında özel bir mesajları yoktu. (Bu konuşma ve mesajların metni Ayetullah Hamenei’nin ...

En Çok Okunanlar