Gelişmiş Arama
Ziyaret
11407
Güncellenme Tarihi: 2010/05/18
Soru Özeti
Eğer mümkünse Şia’nın temel fırkalarının sayısını beyan eder misiniz?
Soru
Eğer mümkünse Şia’nın temel fırkalarının sayısını beyan eder misiniz?
Kısa Cevap

Şia kavramı, sözlükte “takipçi”, “yaver” ve bir tarz yol ve dine sahip olma anlamına gelir. Müslümanlar arasındaki literatürde ise Hz. Ali’nin (a.s) takipçilerine özgü bir bağlamda kullanılmıştır.  Hz. Ali’nin takipçileri hakkında da Hz. Ali’nin dostu ve seveni veya Hz. Ali’yi Osman’dan yahut diğer ilk iki halife ve tüm sahabelerden üstün gören ve onun aralıksız veliahtlığına inanan kimse gibi birçok anlamda kullanılmıştır. Ama bu kavram hakkındaki en doğru tanım şudur: “Şia, Hz. Ali’nin veliahtlığının nass yoluyla belirlendiğine ve onun Peygamber-i Ekrem’e (s.a.a) veliaht olma hususunda en liyakatli şahıs olduğuna inanan kimsedir.”

Şia kavramı genel bir anlam ifade edip kabul edilen tanım uyarınca Zeydiye, Keysaniye, İsmailiye  ve… gibi tüm Şii fırka ve grupları kapsar.

Ehli Beyt (a.s) takipçileri hakkında Caferî, Talibî, Hasse, Alevî, Fatımî, İmamî ve… gibi başka kavramlar da kullanmaktadırlar. Şia’nın asıl fırkaları hakkında birkaç görüş vardır. Bağdadi kitabında, Şia’nın asıl fırkalarını Zeydiye, Keysaniye ve İmamiye diye üç fırka bilmiştir. Ama Şehristani İsmailiye’yi de asıl fırkalar kategorisinden saymıştır. Hace Tusi (r.a) Kavaid’ul Akaid’te Bağdadi’nin görüşüne katılmış ve Zeydiye, Keysaniye ve İmamiye’yi Şia’nın asıl fırkaları bilmiştir. Şia alimleri ve din ve mezhepler tarihçileri arasında meşhur olan ise Şiiliğin asıl fırkalarının üç fırka olduğu ama onların da kolları ve uzantıları hakkında görüş ayrılıklarının bulunduğudur.

Ayrıntılı Cevap

Şia kavramı sözlük kitaplarında “takipçi”, “yaver” ve bir tarz yol ve dine sahip olma anlamına gelir.[1] Şia kavramı, Müslümanlar arasındaki literatürde ise Hz. Ali’nin takipçilerine özgü bir bağlamda kullanılmıştır. Hz. Ali’nin takipçileri hakkında da aşağıdaki çeşitli manalarda kullanılmıştır.

1-     Şia, Hz. Ali’nin (a.s) dostu ve seveni anlamındadır.

2-     Şia, Hz. Ali’yi (a.s) Osman’dan üstün gören kimseye denir ve Ali (a.s) şiası karşısında Osman şiası yer alır.

3-     Şia, Hz. Ali’yi Osman, diğer ilk iki halife ve tüm sahabelerden üstün gören kimseye denir.

4-     Şia, Hz. Ali’nin (a.s) aralıksız veliahtlığına inanan kimseye denir.

Elbette bu tanımların hiçbiri kapsayıcı ve ayırt edici değildir. Tarihte Şia’nın muhtelif fırkalarına bakarak aşağıdaki tabirin bu kavram için en doğru tanım olduğu söylenebilir: Şia, Hz. Ali’nin (a.s) veliahtlığını nass yoluyla belirlenmiş bilen ve onu Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) veliahtlığı için en liyakatli şahıs gören kimseye denir. Bu tanımda Şia ve diğer gruplar arasında ayrılık noktası olan nass kavramına vurguda bulunulmuştur; zira diğer gruplar Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) veliahtlığını seçime dayandırmaktadır. Ama Şia bunu nass ve Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) beyanına bağlı bilmektedir.

 

Şiiliğin Ortaya Çıkış Tarihi

Bazı araştırmacılar Şiiliğin Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) vefatından sonra ortaya çıktığını söylemiştir. Bunlar birkaç gruptur: Bir grup, Şiiliğin sahabenin büyüklerinden bir grubun açıkça Ali (a.s) hilafet ve imamete herkesten daha layıktır dediği Sakife gününde ortaya çıktığını söylemiştir. İkinci bir grup Şiiliğin ortaya çıkmasını Osman’ın hilafetinin son dönemleriyle ilişkilendirmiş ve Abdullah b. Seba’nın görüşlerinin bu zamanda yayılmasını Şiiliğin ortaya çıkmasıyla bağlantılı bilmiştir. Bir başka grup ise Şia’nın Fitnet’üd Dar (üçüncü halifenin katledilme günü) günü ortaya çıktığına inanmaktadır. Dördüncü grup, Şiiliğin hakemiyet macerasından sonra Hz. Ali’nin (a.s) şahadetine dek olan dönem içerisinde ortaya çıktığına inanmaktadır. Beşinci grup ise Şiiliği Kerbela hareketi ve İmam Hüseyin’in (a.s) şahadetiyle ilintili bilmiştir. Bu dağınık ve perakende görüşler karşısında bir grup araştırmacı da Şiiliğin Allah Resulü (s.a.a) döneminde kökü olduğuna ve onun defalarca bu kavramı Hz. Ali’nin (a.s) takipçileri ve yarenleri hakkında kullandığına inanmaktadır. Şia alimleri arasından merhum Kaşif’ul Ğıta, Şeyh Muhammed Hüseyin Muzaffer, Muhammed Hüseyin Zeyn Amili ve Ehli Sünnet alimleri arasından da Muhammed Kürt Ali şöyle söylemektedir: Peygamber (s.a.a) döneminde bir grup sahabe Ali’nin (a.s) şiası sıfatıyla meşhurdular.[2] Hak şudur ki peygamber (s.a.a) döneminde ve bizzat peygamberin (s.a.a) kendi eliyle Şiiliğin temeli atılmış ve peygamberin (s.a.a) vefatından sonra da Şiilerin saffı belirlenmiş ve Hz. Ali’yi peygambere (s.a.a) veliaht bilenler, Ali’nin (a.s) şiası olarak adlandırılmıştır. Şia kavramı genel bir mefhum olup kabul edilen tanım uyarınca Zeydiye, Keysaniye, İsmailiye ve…gibi tüm Şii fırka ve grupları kapsar. Ama bu hususta bu genel mefhum ile farkları olan ve bazen Ehli Beyt takipçilerini adlandırdıkları başka kavramlar da mevcuttur. Bu kavramların her biri hakkında da kısa bir açıklamada bulunmak lazımdır. Bu kavramların bazıları şunlardır:

1- Rafızî: Rafz, ret etmek, terk etmek ve bir işi bırakmak anlamındadır. Şia muhalifleri bu kavramı genellikle Şiileri kötülemek ve yermek gayesiyle kullanmaktadırlar. Bu kavram hakkında şöyle söylenmiştir: Şiiler ilk iki halifenin hilafetini reddettiğinden ötürü Rafızî diye adlandırılmışlardır. Bazları da Zeyd’in kıyam ettiği sırada ilk iki halife hususundaki nispeten mülayim tutumundan dolayı ordusunu terk eden Şiilere söylendiğini belirtmişlerdir. Bu iki anlamdan hangisini kabul edersek edelim Rafızî kavramı, genel mefhumu itibariyle Şia’yla eş anlamlı değildir; zira bu kelime Zeydiye’den bazı grupları kapsamamaktadır.

2-Caferî: İmam Cafer-i Sadık (a.s) yoğun çabalarıyla masum imamların (a.s) önderliğine inanan Şiilere fıkhî ve kelamî özel bir hüviyet kazandırdığından, onun öğretilerinden faydalanan Şiiler, Caferî olarak meşhur olmuşlardır. Bugün Caferî kavramı on iki imam Şiiliğiyle eş anlamlı addedilse de İsmaillileri de içermektedir; çünkü onlar da İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) imametine inanmaktadırlar.

3-İmamî: İmamların her biri döneminde, Hz. Fatıma’nın (a.s) evlatlarından olan masum imamların (a.s) imametine inanan ve bu çizgiyi on ikinci imama dek sürdüren Şiiler, İmamî olarak adlandırılmışlardır. İmamî, tarihi seyri içerisinde muhtelif zamanlar münasebetiyle, Hz. Ali (a.s) döneminde Şia ile eş anlamlı olma gibi başka anlamlar da taşımıştır. Ama bugün on iki imam Şiiliğine denk bir anlamı vardır.

4-Hasse: Bu kavram daha çok fıkhî metinlerde amme (Müslümanların ekseriyeti) sözcüğü karşısında kullanılmakta ve Şia anlamına gelmektedir. Bu kavramın fıkhî metinlerdeki daha özel anlamı, fıkhını on iki masum imamdan alan on iki imam mezhebidir.

5-Alevî: Bu kavram bir zamanlar Şianın kelamî eğilimine (Hz. Ali'nin (a.s) üstünlüğüne inanma) delalet etse de sonraları daha çok nesebi manada yani fertlerin nesebi olarak Hz. Ali’ye (a.s) bağlılığını bildirme anlamında kullanılmıştır.

6-Fatımi: Bu kavram daha çok nesebi anlamda kullanılır ve İmam Hasan ve İmam Hüseyin'in (a.s) evlatlarını Keysaniye’nin kendisini nispetlendirdiği Muhammed b. Hanifiye’nin evlatlarından ayırmak için kullanılmıştır; zira Muhammed b. Hanifiye her ne kadar Hazreti Ali’nin (a.s) evlatlarından olsa da Hz. Fatıma’nın evlatlarından değildi.

7-Talibî: Bu kavram da nesebi bir mefhum taşımakla birlikte kapsamı alanı önceki iki kavramdan daha geniştir. Talibî, Ebu Talib evlatları anlamında olup o yüce insanın Hz. Ali (a.s) dışındaki yoldan gelen evlatlarını da kapsar. Bu kavramı tam anlamak, Ebu’l Ferec-i İsfahanî’nin Makatul’ut Talibin kitabını okumakla mümkündür; çünkü orda tüm Talibîlerin kıyamlarından ve bu cümleden olma üzere Caferi b. Talib’in evlatlarının kıyamlarından da bahsedilmektedir. Bu, tarih boyunca Şia’nın tabir edildiği kavramlar mecmuasıdır.

Şiilik çok değerli tarihi boyunca birçok iniş ve çıkışları arkasında bırakmıştır. Bu çıkışların bazıları, bazen bu mektebi tüm İslam dünyasına egemen olmaya yaklaştırmış ve inişleri ise bazen baş aşağı düşüşe yöneltmiştir. Bu arada İslamî öğretilerin değişik boyutlarındaki kadim zenginlik, devlet teşkil edebilirlik iddiası ve bu iddiayı sayılı merhalelerde ispat etmek ve son olarak da tarih boyunca bağımsız bir hüviyet taşımak gibi unsurlar bu mektebi ayrıcalıklı kılmıştır. Şia mezhebi aklî, fıkhî, kelamî, ahlakî ve... dayanaklara sahip olduğundan tüm kısıtlamalar, baskılar ve zehirli propagandalara rağmen kendine tüm dünyada yer açabilmiş ve tüm dünyada sayıları günbegün artan birçok taraftar toplayabilmiştir. Ama maalesef itiraf etmeliyiz ki eskiden beri tüm din ve mezhepleri kuşatan büyük tefrika ve birçok fırkanın türemesi afeti, az çok Şia mezhebini de sarmıştır. Tüm Müslümanların, Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Ehli Beyt’in (a.s) gerçek takipçilerinin günbegün artan bilinciyle, birlik ve gönüldeşlikleriyle tüm Müslümanların düşmanları etkisiz kılıp tüm sapkın mezhepleri kenara atacakları ve bir tek mezhebin bayrağı altında toplanacakları bir günü arzuluyoruz.

Şia’nın asıl fırkaları hakkında birkaç görüş vardır:

Bağdadi kitabında, Şia’nın asıl fırkalarını Zeydiye, Keysaniye ve İmamiye diye üç fırka bilmiştir. O, başta ğulatı (aşırılar) da Şia’nın kollarından saymış ama sonra onların İslam’dan çıkmaları nedeniyle İslamî fırkalardan sayılmadığını belirtmiştir.[3] Şehristani, İsmailiye’yi de asıl fırkalar kategorisinden saymış ve Şia’nın asıl fırkalarını beş fırka bilmiştir.[4] Hace Tusi (r.a) Kavaid’ul Akaid’te Bağdadi’nin görüşüne katılmış ve Zeydiye, Keysaniye ve İmamiye’yi Şia’nın asıl fırkaları bilmiştir.[5] Şia alimleri ve din ve mezhep tarihçileri arasında meşhur olan ise Şiiliğin asıl fırkalarının üç fırka olduğu ama onların da kolları ve uzantıları hakkında görüş ayrılıklarının bulunduğudur.

Daha fazla bilgi için El-Fark Beyn’il Firek, Milel ve Nihel, Kavaid’ul Akaid kitaplarına müracaat ediniz.

Aynı şekilde şunlara bakınız:

1-     Şia’nın kolları

2-     Şia’yla tanışma



[1] El-Kamus’ul Muhit, s. 61 ve 62; Tac’ul Arus, c. 5, s. 405; Lisan’ul Arab, c.7, s. 258; En-Nihaye İbn-i Esir, c. 2, s. 242

[2] Bkn: Tarih-i Teşeyyu’ dar İran, Resul Caferiyan, s.24-28

[3] El-Fark Beyn’il Firek, Bağdadî, Abdulkahhar, s.21-23

[4] Milel ve Nihel, Şehristani, c. 1, s. 147

[5] Tusi, Hace Nasır, Kavaid’ul Akaid, Tahkik, Rabbani, Ali, s. 110

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Hatim merasimi ve mezarlığa çocukları götürmenin bir keraheti var mıdır?
    24562 Pratik Ahlak 2012/04/04
    Çocukları dinsel meclis ve merasimlere ve de mescide veya Muharrem ayındaki matem merasimlerine götürmek veyahut bayram namazı ve dinsel bayramlara katılmasını sağlamak kendilerinin dinsel duygularının gelişmesi için çok önemlidir. Ergin gençleri hatim merasimi ve mezarlığa götürmek hakkında ise, rivayetlerde ve fıkhi kitaplarda yaptığımız inceleme neticesinde bu işin ...
  • Akika kurbanının şartları ve sünnetleri nelerdir?
    9489 Pratik Ahlak 2019/11/10
    Akika: Yeni doğan çocuğun doğumunun yedinci günü belalardan korunması için bir koyunun veya kurban etmeye salahiyeti olan bir hayvanın kurban edilmesidir.Kurban kesmek yerine para bağışlanması akika yerine geçmez. Münasip olan kız çocuğuna dişi, erkek çocuğuna ise erkek koyunun kurban edilmesidir. Eğer mümkün değilse dişi ...
  • İranlıların matem, şenlik ve dini bayramlardaki gelenekleri neden diğer Müslümanlarla ve hatta diğer Şiilerle farklıdır?
    8187 Eski Kelam İlmi 2009/07/11
    Dini kutlamalar için genel kurallar olmasının yanı sıra ancak mukaddes İslam dininin görüş belirtmediği yerlerde her bölge örf ve adetlerine göre bu merasimleri yerine getirilebilir. Başka bir deyişle dinin önem verdiği şey örneğin İmam Hüseyin (a.s) için matem merasimlerinin düzenlenmesidir. Ama bunun yapılma şekli halkın kendisine bırakılmıştır. ...
  • Mastürbasyonun evlilikten farkı nedir?
    18619 Hukuk ve Şer’I Hükümler Felsefesi 2010/08/08
    Mastürbasyon insanın ihtiyacını gerçek şekilde gidermez ve sahte bir doyumdur. İnsanın şehvanî ihtiyacı sadece meninin çıkmasıyla giderilmez. Bunun aşk, duygu, yakınlık ve sevgi ile beraber olması gerekir. Bu nedenle bu fiili işleyenler içlerinde eksiklik hissederler. Bu da cismanî ve ruhî hastalıkları peşinden getirebilir. Ama evlilik şehvanî ...
  • Yüzüğü sağ ele takmak mutlaka gerekli mi?
    53679 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/20
    Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamları(a.s)’nın sünnetlerinden biri ele yüzük takmaktır. Rivayetlerde yüzüğün çeşidi ve üzerindeki nakış hakkında da çeşitli bilgiler verilmiştir. Bir de yüzüğün sağ ele takılması tavsiye edilmiştir. Ancak İslam’daki yüzük takmak ile ilgili hükümlerin hepsi müstehap türündendir ve farz değildir. Sadece erkeklerin ...
  • Dinî ilimleri öğrenmenin önemi nedir?
    16342 Pratik Ahlak 2011/05/21
    Öğrenmek bazen amel ve yükümlülüğü yerine getirmek için ve bazen de başkalarını eğitmek ve yetiştirmek içindir. Birinci kısım genel bir sınıflandırmayla iki bölüme ayrılmaktadır: Birinci bölüm tüm Müslümanlar ile ilgili hükümler olup özel bir iş, uzmanlık ve cinsiyetle bağlantılı değildir. İlk etapta tüm yükümlüler ile ilgilidir. Namaz, oruç ve ...
  • Hamd suresinden sonra Elhamdülillah Rabbi’l-Alemin söylemek sadece tabi olanlar için mi müstehaptır, yoksa cemaat imamı için de müstehap mıdır?
    7350 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in (ömrü uzun olsun) Bürosu:Tabi olanlar için müstehaptır.  Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin (ömrü uzun olsun) Bürosu:Namazda müstehap olan şey, imamın arkasında namaz kılan fertlerin imamın Hamd suresini okumasının ardından Elhamdülillah Rabbi’l-Alemin cümlesini söylemesi ve namazda tevhid suresini şahsen okuyan kimsenin de ”kezalik Allah” ...
  • Küfe mescidinin amellerinin çokluğu göz önüne alındığında kimi kafilelerin çeşitli makamların amellerini bir mekanda yerine getirmeleri doğru mudur? Böyle yaptıklarında tam sevap alabilirler mi?
    9026 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/07/10
    Küfe ve Sehle mescidlerindeki amellerin faziletleri hakkındaki rivayetlere baktığımızda Masum İmamlardan (a.s) bu mescitlerin bütün amellerinin bir arada yapılmasına dair bir emir gelmemiştir. Bir sahabesine bir dua ve namaz öğretirken, bir başkasına başka bir namaz ve dua öğretmiştir. Bu yüzden ziyaretçileri mescitlerin tüm amellerini yerine getirmek veya ...
  • Eğer idrar sonrası istibra yapılıp abdest alınırsa ve daha sonrasında bir damla idrar gelirse hükmü nedir?
    8890 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2019/08/06
     Ayetullah uzma Hamaney’in bürosu:Eğer gelen sıvının idrar olduğuna eminseniz abdest batıldır ve o bölge necis olmuştur. Eğer idrar olduğuna emin değilseniz taharete hükmedilir ve abdesti bozmaz.Ayetullah uzma Sistani’nin bürosu:Eğer idrar olduğundan şüpheniz varsa taharete hükmedilir.Ayetullah ...
  • Kendimizi yetiştirmeye ve nefsimizi arındırmaya nereden başlamalıyız?
    11343 Pratik Ahlak 2010/05/06
    Tezkiye, nefsi arındırmak ve temizlemek anlamına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de nefsi arındırmanın önemi hakkında birçok ayet bulunmaktadır. Ama şu bilinmelidir ki; nefsi arındırmaya başlama noktası her insana göre değişir. İslam’ı henüz kabul etmemiş birisinin nefsi temizlemeye başlayacağı ilk aşama, İslam’ı kabul etmesidir. Müminler için ilk basamak, ...

En Çok Okunanlar