Gelişmiş Arama
Ziyaret
6243
Güncellenme Tarihi: 2012/05/16
Soru Özeti
Toplumun tüketime yöneldiği, ümmetin darmadağın olduğu ve yalan, hilekârlık ve düzenbazlığın çokça yaygın olduğu şartlarda İslam’ın buyruklarına göre doğru bir şekilde nasıl amel edilebilir?
Soru
Toplumun tüketici ve ümmetin darmadağın olduğu ve de yalan, hilekârlık ve düzenbazlığın çokça yaygınlaştığı bu şartlarda doğru bir şekilde İslam’ın buyrukları esasınca nasıl hareket edilebileceğini açıklar mısınız?
Kısa Cevap

İslam dininin hüküm ve buyrukları iki alanda icra edilir. Bazıları ferdi ameller ve bazıları da toplumsal meseleler alanına girer. Ferdi ameller her toplumda uygulanabilir; yani eğer bir Müslüman İslam hüküm ve buyruklarını ferdi ve şahsi boyutta uygulamak isterse; örneğin namaz kılmak ve oruç tutmak isterse, toplum bozuk olsa da bu bozukluklar insanın ferdi amelleri için ciddi bir tehdit oluşturamaz. İslam’ın bir dizi buyrukları da toplumsal yön taşır ve ancak bir tür toplumsal muhitte uygulanabilir. İnsan toplumsal bir varlık olduğundan ve işi ve gücü toplumla olduğundan, çaresiz olarak toplumda yer almalı ve ihtiyaçlarını toplumda aramalıdır. Görevlerin bu boyutunda insan, gücü oranında ve edebildiğince normları savunmak ve anormalliklerin karşısında durmakla yükümlüdür. İnsan iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak ve de toplum karşısında sorumluluk almak doğrultusunda bu işi yapar. Eğer davranışlarının faydalı olamayacağı bir yere ulaşırsa, artık kendi görevini yerine getirmiş sayılır. Eğer böyle bir toplumda inanan bir insanın yaşamı, toplumun akıbetine bağlıysa ve o bir şekilde böyle işlerle uğraşıyorsa, minimum ölçüde kendini meşgul etmelidir.

Ayrıntılı Cevap

İslam dininin hüküm ve buyrukları iki alanda icra edilebilir. Bazıları ferdi ameller ve bazıları da toplumsal meseleler alanıyla ilgilidir. Günümüz dünyası tehlikeli bir ortam oluşturmaktadır ve bu dünyada hilekârlık ve düzenbazlık ahlaki değerlerin yerini almıştır. İnsan dini yükümlülük ve görevlerini nasıl yerine getirmelidir ve toplumsal zararlardan nasıl korunmalıdır? Bu meseleyi aydınlatmak için konuyu iki boyutta inceliyoruz:

1. İslam’ın Ferdi Hükümleri

İslam’ın ferdi hüküm ve buyrukları, insanı toprak âleminden yaratılışın hedefi olan saadet ve tekâmülün zirvesine ulaştırmak gayesiyle kutsal şeriat sahibi tarafından insanların hidayete ermesi için oluşturulmuş kanunlar manzumesidir; yani yaratılışın hedef ve gayesine ulaşmak için insanın bir dizi hüküm ve yükümlülükleri yerine getirmesi gerekir. Hakeza insanın uzak durması gereken bir takım işler vardır. Bunlar uzak durulması gereken fiillerdir ve bunların yapılması durumunda insanın tekâmül yönündeki hareketi aksayacaktır. Ferdi amellerden ibaret olan bu tür ameller her toplumda uygulanabilir; yani bir Müslüman ferdî boyutta İslam’ın hüküm ve buyruklarını uygulamak isterse her ne kadar toplum bozuk olsa da bu bozukluk insanın ferdi amelleri için ciddi bir tehdit oluşturamaz. Böyle bir atmosferde inanan insan görevlerini yerine getirir. Her ne kadar böyle bir toplumda amel ve yükümlülükleri yerine getirmek zor olsa da muhal değildir. Kur’an-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır:  Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir.[1] Bu ayet açıkça herkesin hesabını belirlemekte ve başkalarının sapmasının hidayete ermiş fertlerin hidayet ve imanına bir zarar ve darbe vuramayacağını, hatta sapmış fertlerin insanın yakınları olsa dahi olsa bunun değişmeyeceğini ve bundan dolayı onları takip etmemek ve insanın kendini kurtarması gerektiğini belirtmektedir. Ama insan böyle bir toplumda imanını koruyabilmek için ilahi ip Kur’an ve Ehlibeyt’e sarılmalı ve bu çok tehlikeli yolda onlardan yardım dilemelidir. Dinsel öğretiler bu hususta bize şöyle demektedir: Her ne zaman toplum dağılmaya yüz tutar ve durum sizin için kötü olursa, Kur’an’a yönelin; zira Kur’an saadete ermede sizin en üstün kılavuzunuzdur:

 .فَإِذَا الْتَبَسَتْ عَلَيْكُمُ الْفِتَنُ كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ فَعَلَيْكُمْ بِالْقُرْآنِ

Her kim Kur’an öğretilerini başucu kılavuzu yaparsa akıbeti saadeti olur; çünkü Kur’an’ın öğretileri nurdur.[2] Tarihin her zaman böyle olduğu, mümin ve muvahhit insanlar için toplumdaki durumun zor olduğuna dikkat edilmelidir; İslam’ın ortaya çıkmasından bugüne dek ve İslam’dan önce geçmiş peygamberler ve onların takipçileri döneminde de durum bundan ibaretti. İnsanlık tarihi incelendiğinde insanların kaygıdan uzak bir şekilde ve barış ve huzur içinde ilahi hükümleri icra ettiği ideal bir toplumun bulunduğu bir zamanı bulmak mümkün değildir. Var olan her şey bundan ibaretti. Bunun için Allah erlerinin hüneri, bu tür ortamlarda kendi dinlerini korumaktır.

2. İslam’ın Toplumsal Hükümleri

İslam’ın bazı kanun ve buyrukları toplumsal boyut taşır. İnsan toplumsal bir varlık olduğundan ve işi gücü toplum ile olduğundan çaresiz olarak toplumda yer almalı ve ihtiyaçlarını toplumda gidermelidir. Bu hususta da söylemeliyiz ki atmosferin karanlık, hilekârlık ve düzenbazlıkla kirlendiği bugünkü toplumun Hz Ali (a.s) zamanında da olduğunu söylemeliyiz. İmam Ali bu hususta şöyle buyurmuştur: Ey insanlar bugün zulüm, sitem ve nankörlük ile dolu bir dönemde yaşıyoruz; hayırsever ve kötüler size gelmekte ve zalim zulmünü artırmaktadır…[3] Din ve ahlak karşıtı işlere yönelmiş böyle bir toplumda eğer bir şahıs dürüst olmak ve dini ve insani görevlerini yerine getirmek isterse onu kınayacaklardır.  İnsan iyiliği emretmek, kötülükler karşısında tavır almak isterse yerilecektir. Görevlerin bu boyutunda insan gücü olduğu ve edebildiği ölçüde normları savunmalı ve kötülükler karşısında durmalıdır. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak ve toplum karşısında taşıdığı mesuliyete binaen, bu işi yapar ve davranışlarının faydalı olamayacağını gördüğü bir yere ulaştığında da kendini artık vazifesini yapmış sayar. İmam Ali (a.s) böyle koşullarda yaşayan ilahi ve mümin erler hakkında şöyle buyurmaktadır: Gerçek olarak Allah’ı isteyenler şöyle der: Kıyameti hatırlamak ve hesap gününü anımsamak ve mahşer korkusu onların gözlerini yaşartır. Onlar halktan kaçmış ve yalnız başına kalmışlardır. Toplum onların kalplerini ağartmıştır. O halde onlar sanki bir heyecan denizinde bulunurlar.[4] İmam Ali’nin bu sözü esasınca üstün insanlar için şartlar ve ortamlar fark etmektedir. Onların halktan ve toplumdan umutsuzluğa düştüğü bir ortamda bulunmaları, toplumdan uzak bir köşede ve yalnız başına veya bastırıldıkları ve kontrol edildikleri bir ortamda yer almaları veyahut topluma sözlerini söyledikleri ama bir netice elde etmediklerinden susmayı tercih ettikleri bir muhitte bulunmaları muhtemeldir. İmam Ali’nin Allah erlerini tuz gölünde olan kimselere benzetmesi, tuzlu suyun insanın susuzluğunu gidermek için kullanılamayacağını belirtmek içindir; yani insan kendi ruhuyla bağdaşmayan bir toplumda yaşarsa, o topluma yabancıymış gibi sayılır. Elbette insanların şartları değişik toplumlarda farklılık gösterir. Bir fert bir toplumda çalışma ve çabalamayla az bir gurubu hidayete erdirebilir ve çalışma ve çabası bu az grup içinde netice verebilir. O, bu oranda yükümlülük taşır; çünkü Kur’an Allah hiç kimseye gücünden fazlasını yüklemez[5] diye buyurmaktadır. Bundan dolayı tüm inananlar böyle toplumsal görevlerde eşit şartlarda yer almazlar. Eğer inanan bir insanın hayat ve kaderi, insani ve İslami ülkülerle bağdaşmayan bir toplumun içinde yaşamak ve çaresiz olarak böyle bir ülkede hayat sürmek ise, insanın minimum ölçüde kendini toplumsal meseleler ile uğraştırması ve dünyevi meseleler bağlamında minimum ölçülerle yetinmesi gerekir. Aksi takdirde Kur’an’ın buyruğu esasınca insanın bu gibi topluluklardan uzak durması ve başka bir bölgeye hicret etmesi icap eder. Kur’an-ı Kerim kendi zayıflık ve gevşekliğini toplumun üzerine atan kimseler hakkında şöyle buyurmaktadır: Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi, oraya hicret etseydiniz ya!” derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir.[6]

İlgili başlık:

Dinsel araştırmalar ve İslam’ın yeni bir yorumu, 13684 (Site: tr13513).

 


[1] Maide Suresi, 105. ayet.

[2] "قَالَ فَقَامَ الْمِقْدَادُ بْنُ الْأَسْوَدِ فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَ مَا دَارُ الْهُدْنَةِ قَالَ دَارُ بَلَاغٍ وَ انْقِطَاعٍ فَإِذَا الْتَبَسَتْ عَلَيْكُمُ الْفِتَنُ كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ فَعَلَيْكُمْ بِالْقُرْآنِ فَإِنَّهُ شَافِعٌ مُشَفَّعٌ وَ مَاحِلٌ مُصَدَّقٌ وَ مَنْ جَعَلَهُ أَمَامَهُ قَادَهُ إِلَى الْجَنَّةِ وَ مَنْ جَعَلَهُ خَلْفَهُ سَاقَهُ إِلَى النَّارِ وَ هُوَ الدَّلِيلُ يَدُلُّ عَلَى خَيْرِ سَبِيلٍ وَ هُوَ كِتَابٌ فِيهِ تَفْصِيلٌ وَ بَيَانٌ وَ تَحْصِيلٌ وَ هُوَ الْفَصْلُ لَيْسَ بِالْهَزْلِ وَ لَهُ ظَهْرٌ وَ بَطْنٌ فَظَاهِرُهُ حُكْمٌ وَ بَاطِنُهُ عِلْمٌ ظَاهِرُهُ أَنِيقٌ وَ بَاطِنُهُ عَمِيقٌ لَهُ نُجُومٌ وَ عَلَى نُجُومِهِ نُجُومٌ لَا تُحْصَى عَجَائِبُهُ وَ لَا تُبْلَى غَرَائِبُهُ فِيهِ مَصَابِيحُ الْهُدَى وَ مَنَارُ الْحِكْمَةِ وَ دَلِيلٌ عَلَى الْمَعْرِفَةِ لِمَنْ عَرَفَ الصِّفَةَ فَلْيَجْلُ جَالٍ بَصَرَهُ وَ لْيُبْلِغِ الصِّفَةَ نَظَرَهُ يَنْجُ مِنْ عَطَبٍ وَ يَتَخَلَّصْ مِنْ نَشَبٍ فَإِنَّ التَّفَكُّرَ حَيَاةُ قَلْبِ الْبَصِيرِ كَمَا يَمْشِي الْمُسْتَنِيرُ فِي الظُّلُمَاتِ بِالنُّورِ فَعَلَيْكُمْ بِحُسْنِ التَّخَلُّصِ وَ قِلَّةِ التَّرَبُّصِ"، کلینی، محمد بن یعقوب، الكافي، ج 2، ص 599، 600، دارالکتب الاسلامیة، تهران، 1365ش.

[3] Nehcü’l Belağa, 32. hutbe.

[4] A.g.e, "وَ بَقِيَ رِجَالٌ غَضَّ أَبْصَارَهُمْ ذِكْرُ الْمَرْجِعِ وَ أَرَاقَ دُمُوعَهُمْ خَوْفُ الْمَحْشَرِ فَهُمْ بَيْنَ شَرِيدٍ نَادٍّ وَ خَائِفٍ مَقْمُوعٍ وَ سَاكِتٍ مَكْعُومٍ وَ دَاعٍ مُخْلِصٍ وَ ثَكْلَانَ مُوجَعٍ".

[5] Bakara Suresi, 286. ayet.

[6] Nisa Suresi, 97. ayet: "إِنَّ الَّذينَ تَوَفَّاهُمُ الْمَلائِكَةُ ظالِمي‏ أَنْفُسِهِمْ قالُوا فيمَ كُنْتُمْ قالُوا كُنَّا مُسْتَضْعَفينَ فِي الْأَرْضِ قالُوا أَ لَمْ تَكُنْ أَرْضُ اللَّهِ واسِعَةً فَتُهاجِرُوا فيها فَأُولئِكَ مَأْواهُمْ جَهَنَّمُ وَ ساءَتْ مَصيرا"

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • geçici nikahın aktı için kullanılan lafızlar nelerdir? Şartları ve Hükümleri nasıldır?
    7192 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2015/05/03
    Geçici nikâhın aktini okumak için birkaç şart gereklidir: Aktin sıgasını okumak; şöyle ki süreli akitte bayan ve erkek’in rızası tek başına yeterli değildir. Belki bunun yanı sıra akit için okunan has lafızların okunması şarttır. İhtiyati vacip gereğince aktin sıgası sahih Arapça ile ...
  • Yaşayan anne ve babaya yönelik yapılan hayırlar doğru mudur?
    19582 Pratik Ahlak 2011/04/11
    Her insan iyi işler yapıp sevabını başkalarına ve bu cümleden olmak üzere anne ve babasına bağışlayabilir. Böyle bir durumda bu hayırlı amelin sevabı onlara ulaşacak ve buna ek olarak aynı sevabın benzeri veya hatta ondan daha fazlası ameli bağışlayan için de göz önünde bulundurulacaktır. ...
  • Hamd, medh ve şükür’ün farkı nedir?
    12760 Eski Kelam İlmi 2012/02/14
    Lügatte ve Istılahta Hamd, Medh ve Şükür1- Hamd lügatte sena ve övgü manasına gelmektedir.[1] Istılahta ise iradeyle yapılan güzel iş ve sıfata denir.[2] 2- Medh ...
  • Mübarek Ramazan ayının 21’inde yolculuk yapmanın hükmü nedir?
    5215 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/08/14
    Mübarek ramazan ayında yolculuk yapmanın sakıncası yoktur, ancak oruçtan kaçmak için olursa mekruhtur.[1] insan yolculuktan dolayı tutamadığı orucunu ramazan ayından sonra tutmalıdır. Bu hükümderamazanın ayının 21’i ile diğer ...
  • Domuzun parçaları gibi necasetlerin bazı kısımları Müslüman olmayan kimselere satılabilinir mi?
    5962 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/10
    Hz. Ayetullah’el - Uzma Mekarim Şirazi (Allah ömrünü uzun etsin): Eğer bu konu hakkında yakininiz varsa onun alınıp satılması sakıncalıdır. Hz. Ayetullah’el - Uzma Safi Gülpeygani (Allah ömrünü uzun etsin): Soruda gelen konu hakkında bilgim yok ama eğer söz konusu maddeler ...
  • Yasin Suresi’nin altıncı ayetiyle İsra Suresi’nin on beşinci ayeti arasında bir uyuşmazlık mı var?
    10831 Tefsir 2008/08/12
    Bu iki ayet arasında herhangi bir uyuşmazlık söz konusu değildir. Çünkü ikinci ayette (İsra Suresi, on beşinci ayet) bir peygamber göndermedikçe azap olmadığını söylüyor ancak birinci ayette (Yasin Suresi, altıncı ayet) “ataları uyarılmamış” diyor ve herhangi bir azaptan bahsetmiyor. ...
  • Sürmeyle abdest veya gusül alınabilir mi?
    38418 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/14
    Abdest ve gusül alırken bedende, suyun deri ve uzuvlarına ulaşmasına engel olacak herhangi bir şeyin olmaması gerekir. Buna göre sürme, gözün içine çekilirse abdest ve guslün doğruluğuna zarar vermez. Ama gözün etrafına veya kaşlara çekilirse bakılmalıdır, abdest veya gusül uzuvlarına suyun ulaşmasına engel midir, değil midir?
  • Kızla oğlanın doğru bir şekilde (günaha düşmeden) cinsel ilişkiye girmelerinin bir yolu var mı?
    51581 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2009/11/10
    İslama göre kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. Hekim olan Allah bu ikisini sükunet bulsun, duygusal, ruhsal ve cinsel ihtiyaçlarını karşılasınlar diye birbirleri için yaratmıştır. İslam iki tarafında ihtiyaçlarının giderilmesi ve kadınla erkeğin her türlü ilişkisinin belli bir sınır ...
  • Neden Peygamber (s.a.a) Talha ve Zübeyir’e İslam’ın kılıcı lakabını vermiştir?
    11310 تاريخ بزرگان 2011/01/20
    Bu sorunun kısa cevabı yoktur. Ayrıntılı cevap seçeneğini tıklayınız. ...
  • Ayat namazı nasıl kılınır?
    10355 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/04/28
    Konuyu iki bölümde ele alacağız: a) Ayat namazına neden olan şeyler.b) Ayat namazının nasıl kılındığı.a) Ayat namazı şu olaylardan biri vuku bulduğunda farz olur: Güneş tutulması, Ay tutulması (tutulmalar kısmi de olsa), deprem ve halkın genelini korkutan şimşek çakması, ...

En Çok Okunanlar