Gelişmiş Arama
Ziyaret
9743
Güncellenme Tarihi: 2012/02/15
Soru Özeti
Hz. Ali’nin (a.s.) Peygamber (s.a.a.) hakkında söylemiş olduğu şu sözün; “Tabib’un devvarun bı tıbihi” anlamı nedir?
Soru
Hz. Ali’nin (a.s.) Peygamber (s.a.a.) hakkında söylemiş olduğu şu sözün; “Tabib’un devvarun bı tıbihi” anlamı nedir?
Kısa Cevap

İmam Ali (a.s.) İslam peygamberini (s.a.a.) doktor ve tabiplere benzetmiştir. Ki Peygamber (s.a.a.) doktorluk ve tıbbıyla şiddetli bir şekilde ruhi hastalıklara müptela olup tedaviye muhtaç olan kimseleri tedavi etmek arayışı içindedir. Allah tarafından Peygamberin (s.a.a.) kendisine yüklenmiş olan risaleti insanların ruhunu tedavi eder şeklinde beyan eder ve şöyle buyuruyor: “Tabib’un devvarun bı tıbihi”. Yani tıbbıyla tedavi etme arayışı içinde olan bir tabiptir. O cehalet türünden olan hastalıkların doktorudur, o kötü ahlaka müptela olan kimselerin tabibidir. Kendi tıbbıyla seyir ve arayış içindedir. Yani seyyardır. bu cümlenin anlamı şundan kinayedir ki o cahilleri, yollarını sapmış olan kimseleri tedavi etmek için ortalara çıkmış ve bu iş için kendini mesul his etmiş ve kendini topluma sunmuştur.

Burada dikkate şayan olan nokta şudur: İslam Peygamberi (s.a.a) revaçta bulunan doktorlardan ayrıcalığı şuydu ki revaçtaki doktorlar insanların cisimleriyle ilgileniyor olmalarıdır ama peygamber (s.a.a.) insanların cismani boyutunun yanı sıra ruhani boyutlarıyla ilgileniyor olmasıdır. Revaçtaki doktorlar insanların cismani boyutuyla hasta olmuş olan kimseleri tedavi etmek için kendi dairelerinde söz konusu bu hastaları bekliyorlardır. İslam peygamberi ise risaleti gereğince kendisi hastalara gidiyor. Başka bir beyanla insanların ruhani boyutunu tedavi etme göreviyle mükellef kılınmış olan İslam peygamberi (s.a.a.) kapsayıcı bir niteliğe sahip bir risalete sahip olması nedeniyledir. Dolayısıyla bu risalet gereğince onun insanlara gidip onları tedavi etmesi gerekiyor.

Ayrıntılı Cevap

“Tabib’un devvarun” kavramının açıklanması için ilkin hz. Ali’nin (a.s.) peygamberin (s.a.a) nitelik ve özelliklerini içeren hutbesinin bir paragrafına değinir ve daha sonra söz konusu sorunun cevabına geçeceğiz. “Onlardan birisi tibbiyla seyir halinde olan bir tabiptir. Merhemlerini hazırlamış, kızartma (dağlama) aletlerini kızartmış, gerek duyulduğunda kalpleri kör, kulakları sağır, dilleri lal olan kimseleri tedavi etmek için onlardan istifade eder. Taşıdığı ilaçlarıyla gaflete düşmüş ve çaresizlikler (hayret) müptela olan yerleri aramaktadır…[1]   Yani O (s.a.a.) kendi tıbbıyla hareket ve arayış halinde olan bir tabiptir. İlaçlarını ve merhemlerini güzel bir şekilde hazırlamış durumdadır. (Dağlayıp yakmakla yaraları tedavi etmek için gerekli olan) dağlama (kızartma) araçlarını kızartmış ve hazırlamış durumdadır. İhtiyaç duyduğu her yerde; kür kalpleri, sağır kulakları, lal dilleri dağlayarak çözer. Elinde bulunduğu bu tür ilaçlarla kendilerini gaflete vermiş olan kimseleri tedavi eder. Hikmet aydınlığından yararlanıp insanın derinliklerini aydınlatan ilimlerin nurundan yararlanmayan kimseleri tedavi eder...[2]

İmam Ali (a.s.) İslam peygamberini (s.a.a.) doktor ve tabiplere benzetmiştir. Ki Peygamber (s.a.a.) doktorluk ve tıbbıyla şiddetli bir şekilde ruhi hastalıklara müptela olup tedaviye muhtaç olan kimseleri tedavi etmek arayışı içindedir. Peygamberin sahip olduğu risaleti insanların ruhunu tedavi eder şeklinde beyan ediyor ve şöyle buyuruyor: “Tabib’un devvarun bı tıbihi”. Yani o cehalet türünden olan hastalıkların doktorudur, o kötü ahlaka müptela olan kimselerin tabibidir. Kendi tıbbıyla seyir ve dolaşma haletindedir. Yani seyyardır. Bu cümlenin anlamı şundan kinayedir ki o cahilleri, yollarını sapmış olan kimseleri tedavi etmek için ortaya çıkmış ve bu iş için kendini mesul his etmiş ve kendini topluma sunmuştur. Arapça metninde geçen “Merahim” merhemin çoğulu olup ilimlere, güzel sıfatlara ve “mevasim” kelimesi de şer’i tazirler ve şer’i hatlardan (cezalardan) kinayedir. Ki bunlar öğüt, öğretim ve irşat gibi tavsiyelerden anlamayan kimseler içindir. Buna binaen O (s.a.a.) derin ve uzman ve dillere düşen bir doktor gibidir. Böyleli doktorlar bütün ilaçlar ve merhemlerin cevap veremediği yerlerde elinde bulunan kızartıcı aletleri kullanırlar. İşte bu aletleri, ihtiyaç duyduğu yerlerde; yani kür olan kalpleri tedavi ederek onları ilimlerin nurunu ve hak caddesine doğru hidayet etmek için hazır duruma getirir. Bu yolla göz basiretlerini görebilir hale getirir. Kulaklarını nasihat ve öğüt kabul eder duruma getirir. Arapça metninde bulunan “semem” (sağır) kelimesi mecaz olarak nasihat ve öğüt kulaklarından aşağı inmeyen kimseler için duyma özürlülüğüne müptela olan kimseler için kullanıldığı gibi kullanılır. Bu da melzumun ismi lazıma ıtlak etme babındandır. Zira sağırlığın kendisi nasihat ve öğütlerden yararlanmamayı gerektiriyor. Hakeza lal olan dilleri Allahın zikrini edebilir ve hikmetli sözleri söyleyebilir dereceye getirmek için tedavi edilir. Arapça dilindeki “bukm” (lal) kelimesi hakkı dile getirmeyen ve hakkı söylemeyen kimseler için mecazen kullanılmıştır. Konuşmama özürlülüğüne müptela olmuş olan kimselerden söylemeleri gereken şeylerin beklenmemesi gibi.

Buna binaen ruhani bir tabibe cisimleri tedavi eden bir doktordan çok daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Zira bedensel hastalıkları defetmek geçici ve mahdut olan bir hayat içindir. Ama ruhi hastalıkları defetmek ebedi ve daimi olan bir hayatı derk etmek içindir.

Burada dikkate şayan olan nokta şudur: İslam Peygamberi (s.a.a) revaçta bulunan doktorlardan ayrıcalığı şuydu ki revaçtaki doktorlar insanların cisimleriyle ilgileniyor olmalarıdır ama İslam peygamberi (s.a.a.) insanların cismani boyutunun yanı sıra ruhani boyutlarıyla ilgileniyor olmasıdır. Bir diğer özellik de şudur ki, revaçtaki doktorlar insanların cismani boyutuyla alakalı hastalığı olan kimseleri tedavi etmek için hastalara gitmiyor belki kendi dairelerinde oturup bu hastalıklara müptela olan kişilerin kendilerine müracaat etmelerini bekliyor olmalarıdır ama İslam peygamberi ise risaleti gereğince hastaların kendisine müracaat etmesini beklemeden kendisi onlara gidiyor olmasıdır. Başka bir beyanla insanların ruhani boyutunu tedavi etme risaletine sahip olan İslam peygamberi (s.a.a.) kapsayıcı[3] bir risalete sahip idi. Dolayısıyla bu risalet gereğince onun insanlara gidip onları tedavi etmesi gerekiyor.

Nehcül-balağe şarhini yapan İbn-i Ebu Hadid “tabibi devvar” kavramı hakkında şöyle yazar: Peygamber (s.a.a.) seyir ve dolaşma halinde olan tabiptir. Zira seyir ve gezmek halinde olan tabibin tecrübesi daha fazladır. Seyir halinde ve gezmekte olmaktan maksat kendisi hastalara gidiyor. Zira iyi ve salih olan kimseler ruh hastalığına yakalanmış kimselerin peşinde dolaşıp onları tedavi ederler. Şöyle denilmektedir: Toplumun fertlerinden bazıları bir gün Hz. İsa’yı (a.s.) zalim ve kötü olan bir kimsenin evinde gördüler şaşırdılar. Ondan ey Allahın resulü sizin burada ne işiniz var? Bu gibi yerlere gitmeniz çok uzak ve şaşırtıcıdır. O (s.a.) onların söylemiş oldukları bu söze karşı şöyle buyurdu: “Tabip hastaların ziyaretine gider”.[4]

 



[1]Nehcü’l-Balaga”, hutbe: 108

[2] Bahrani, İbni Meysem, “Şerhi Nehcü’l-Balaga”, Mütercimler: Muhamedi Mukadem, Kurban Ali, Nevayi Yahaya Zade, Ali Asger, Meşhed: Bunyad-i Pejohışhayi İslami Ustan Kudsi Razevi, c. 3. S. 74-75; İbni Ebul Hadid, “Şerhi Nehc’l-Balaga”, Baskı 1,Kum: Kitaphanei Ayetullah Maraşi Necefi, 1337, c. 7, s. 184.  

[3] Doktorluk görevi bağlamında sınır tanımayan doktorlar gibidirler. Kendi ülkelerinde bulunan hastalar ile diğer ülkelerde bulunan hastalar arasına fark gözetmezler.

[4] İbni Ebul Hadid, “Şerhi Nehc’l-Balaga”, Baskı 1,Kum: Kitaphanei Ayetullah Maraşi Necefi, 1337, c. 7, s. 184.  

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Cenabet guslü alması gereken biri namaz kılabilmek için guslün yanı sıra abdestte alması gerekir mi?
    26159 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/08/11
    Cenabet guslü yerine getirmiş olan kimse normal şartlarda abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı takdirde (tuvalete çıkma, yellenme gibi…)aldığı cenabet guslü ile namaz kılabilir ve namaz için abdest almaması gerekir. Eğer abdesti bozan bir durumla karşılaşmadığı halde gusülden sonra namaz için abdest alırsa haram olan(yapmaması gereken ) bir ...
  • İmam niçin masum olmalıdır ve imamın masum olduğu nasıl belirlenmelidir?
    13092 Eski Kelam İlmi 2008/06/18
    Şia, Ehl-i Sünnet’in aksine, imamın, da masumiyet konusunda peygamberler (s.a.a.) gibi olduğuna inanmaktadır. Bu yüzden İslam Peygamberi ve diğer ilahi peygamberlerin de masum oldukları gibi, imam da hata ve yanlıştan masum olmalıdır.Ama Ehl-i Sünnet, peygamberden sonraki halifeliği, ilahi değil, toplumsal bir makam olarak görmektedirler onlara göre bu makam halk ...
  • Rehberliğin görüşüne göre “bilerek” namazı bozmanın hükmü nedir?
    30111 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/12/22
    İradi olarak farz namazı bozmak ve kesmek haramdır ama bir kefareti yoktur. Eğer insan namazını doğru kılıp kılmadığına dair şüphe ederse şüphesine itina etmemeli, namazını doğru kıldığına hükmetmeli ve namazı bozmamalıdır. Ama namazını bozarsa bunun bir kefareti yoktur. Elbette farz namazı iradi olarak bozmak haramdır ama ...
  • Eğer namaz kılan bir insan namaz esnasında mescidin necis olduğunu veya olacağını anlarsa ne yapmalıdır?
    6070 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Tevzihü’l-Mesail’de şöyle belirtilmiştir: “Eğer namaz kılan şahıs namaz esnasında mescidin necis olduğunu anlarsa ve namaz vakti dar ise namazın tümünü kılmalıdır. Eğer vakti varsa ve mescidi temizlemek namazı bozmaya neden olmazsa namaz esnasında temizlemeli ve sonra namaz kılmalıdır. Lakin bu namazı bozacaksa, namazı bozmalı, mescidi temizlemeli ve sonra namaz ...
  • Ümmü'l Mü'minin deyimi nasıl ortaya çıktı?
    11752 Tefsir 2009/06/16
    Ümmü'l Mü'minin deyimi ilk olarak Peygamber (s.a.a)'in zamanında Ahzap suresinin 6. ayetinin nazil olmasıyla deyimleşti. Ayet, Peygamber (s.a.a)'in eşlerinin mü'minlere göre durumunu ortaya ...
  • Yemek yemek için ev sahibinden izin almak gerekir mi?
    7032 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/02/14
    İslami açıdan insanın yemeğinin helal ve pak olmasının yanı sıra mubah da olması gerekir yani o yemeğin sahibi de razı olmalıdır ve biz de onun razılığını bilmeliyiz. Başkalarını malını izinleri olmaksızın kullanmak haramdır. Ancak bir kimse başkasını yemek için evine davet etmiş yemek sofrasını açmış veya bir bağ sahibi ...
  • Eğer Ayşe müminlerin annesiyse ve Kur’an onun temiz olduğunu ilan etmişse, Cemel savaşında İmam Ali’yle (a.s) nasıl savaştı?
    9578 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Sorudaki temizlikten kastedilen temizlik, tathir ayetinin içeriği olan tüm yönleriyle ve mutlak temizlikse, tathir ayeti sadece aziz Peygamber (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatıma (a.s), İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin ile ilgilidir ve Peygamberin eşlerini kapsamamaktadır. Ama iffet ile çelişen bir ameli yapma ithamından (ifk hadisesi) temizlenmek ise, bu ...
  • Gusül alırken bedenin mutlaka yıkanması gereken yerleri neresidir?
    9969 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/01/17
    Guslün doğru olmasının şartlarından biri suyun bedenin görünen dış yüzünün tümüne ulaşmasıdır. Nitekim Tevzih-ul Mesail’de şöyle yazar: ‘Gusül alırken bedende iğne ucu kadarda yıkanmayan yer kalırsa gusül batıldır. Ama kulak ve burun içi gibi görünmeyen yerlerini yıkamak farz değildir.’
  • Hz. Meryem’in makamının yükselmesine neden olan şey nedir?
    15584 Tefsir 2012/06/26
    Kur’an ve hadislerden anlaşılan şu ki; İmran’ın kızı Meryem, mali bakımından iaşesini idare edebilecek bir güce sahip değil ve böyle fakir bir ailede (zira o doğmadan önce babası vefat etmişti) dünyaya gelmiştir. Bu neden dolayı onun sorumluluğunu Hz. Zekeriya (Meryem’in teyzesinin kocası) üstlenmişti. Bu değerli ...
  • Aceleyi gidermek için ne yapılmalıdır?
    6741 Teorik Ahlak 2012/05/03
    Acele, dinsel öğretilerin men ettiği hususlardandır. Bu, işleri yapmada erken girişimde bulunmak anlamına gelir. Acele etmek hız ve işleri zamanında yapmak ile fark eder. Hız, öncüllerin ve gerekli şartların hazır olmasından sonra insanın fırsatı elden vermemesi ve işi yapmak için girişimde bulunmasıdır. Acelenin karşısında ise soğukkanlılık ve ...

En Çok Okunanlar