Gelişmiş Arama
Ziyaret
8816
Güncellenme Tarihi: 2012/02/15
Soru Özeti
Hz. Ali’nin (a.s.) Peygamber (s.a.a.) hakkında söylemiş olduğu şu sözün; “Tabib’un devvarun bı tıbihi” anlamı nedir?
Soru
Hz. Ali’nin (a.s.) Peygamber (s.a.a.) hakkında söylemiş olduğu şu sözün; “Tabib’un devvarun bı tıbihi” anlamı nedir?
Kısa Cevap

İmam Ali (a.s.) İslam peygamberini (s.a.a.) doktor ve tabiplere benzetmiştir. Ki Peygamber (s.a.a.) doktorluk ve tıbbıyla şiddetli bir şekilde ruhi hastalıklara müptela olup tedaviye muhtaç olan kimseleri tedavi etmek arayışı içindedir. Allah tarafından Peygamberin (s.a.a.) kendisine yüklenmiş olan risaleti insanların ruhunu tedavi eder şeklinde beyan eder ve şöyle buyuruyor: “Tabib’un devvarun bı tıbihi”. Yani tıbbıyla tedavi etme arayışı içinde olan bir tabiptir. O cehalet türünden olan hastalıkların doktorudur, o kötü ahlaka müptela olan kimselerin tabibidir. Kendi tıbbıyla seyir ve arayış içindedir. Yani seyyardır. bu cümlenin anlamı şundan kinayedir ki o cahilleri, yollarını sapmış olan kimseleri tedavi etmek için ortalara çıkmış ve bu iş için kendini mesul his etmiş ve kendini topluma sunmuştur.

Burada dikkate şayan olan nokta şudur: İslam Peygamberi (s.a.a) revaçta bulunan doktorlardan ayrıcalığı şuydu ki revaçtaki doktorlar insanların cisimleriyle ilgileniyor olmalarıdır ama peygamber (s.a.a.) insanların cismani boyutunun yanı sıra ruhani boyutlarıyla ilgileniyor olmasıdır. Revaçtaki doktorlar insanların cismani boyutuyla hasta olmuş olan kimseleri tedavi etmek için kendi dairelerinde söz konusu bu hastaları bekliyorlardır. İslam peygamberi ise risaleti gereğince kendisi hastalara gidiyor. Başka bir beyanla insanların ruhani boyutunu tedavi etme göreviyle mükellef kılınmış olan İslam peygamberi (s.a.a.) kapsayıcı bir niteliğe sahip bir risalete sahip olması nedeniyledir. Dolayısıyla bu risalet gereğince onun insanlara gidip onları tedavi etmesi gerekiyor.

Ayrıntılı Cevap

“Tabib’un devvarun” kavramının açıklanması için ilkin hz. Ali’nin (a.s.) peygamberin (s.a.a) nitelik ve özelliklerini içeren hutbesinin bir paragrafına değinir ve daha sonra söz konusu sorunun cevabına geçeceğiz. “Onlardan birisi tibbiyla seyir halinde olan bir tabiptir. Merhemlerini hazırlamış, kızartma (dağlama) aletlerini kızartmış, gerek duyulduğunda kalpleri kör, kulakları sağır, dilleri lal olan kimseleri tedavi etmek için onlardan istifade eder. Taşıdığı ilaçlarıyla gaflete düşmüş ve çaresizlikler (hayret) müptela olan yerleri aramaktadır…[1]   Yani O (s.a.a.) kendi tıbbıyla hareket ve arayış halinde olan bir tabiptir. İlaçlarını ve merhemlerini güzel bir şekilde hazırlamış durumdadır. (Dağlayıp yakmakla yaraları tedavi etmek için gerekli olan) dağlama (kızartma) araçlarını kızartmış ve hazırlamış durumdadır. İhtiyaç duyduğu her yerde; kür kalpleri, sağır kulakları, lal dilleri dağlayarak çözer. Elinde bulunduğu bu tür ilaçlarla kendilerini gaflete vermiş olan kimseleri tedavi eder. Hikmet aydınlığından yararlanıp insanın derinliklerini aydınlatan ilimlerin nurundan yararlanmayan kimseleri tedavi eder...[2]

İmam Ali (a.s.) İslam peygamberini (s.a.a.) doktor ve tabiplere benzetmiştir. Ki Peygamber (s.a.a.) doktorluk ve tıbbıyla şiddetli bir şekilde ruhi hastalıklara müptela olup tedaviye muhtaç olan kimseleri tedavi etmek arayışı içindedir. Peygamberin sahip olduğu risaleti insanların ruhunu tedavi eder şeklinde beyan ediyor ve şöyle buyuruyor: “Tabib’un devvarun bı tıbihi”. Yani o cehalet türünden olan hastalıkların doktorudur, o kötü ahlaka müptela olan kimselerin tabibidir. Kendi tıbbıyla seyir ve dolaşma haletindedir. Yani seyyardır. Bu cümlenin anlamı şundan kinayedir ki o cahilleri, yollarını sapmış olan kimseleri tedavi etmek için ortaya çıkmış ve bu iş için kendini mesul his etmiş ve kendini topluma sunmuştur. Arapça metninde geçen “Merahim” merhemin çoğulu olup ilimlere, güzel sıfatlara ve “mevasim” kelimesi de şer’i tazirler ve şer’i hatlardan (cezalardan) kinayedir. Ki bunlar öğüt, öğretim ve irşat gibi tavsiyelerden anlamayan kimseler içindir. Buna binaen O (s.a.a.) derin ve uzman ve dillere düşen bir doktor gibidir. Böyleli doktorlar bütün ilaçlar ve merhemlerin cevap veremediği yerlerde elinde bulunan kızartıcı aletleri kullanırlar. İşte bu aletleri, ihtiyaç duyduğu yerlerde; yani kür olan kalpleri tedavi ederek onları ilimlerin nurunu ve hak caddesine doğru hidayet etmek için hazır duruma getirir. Bu yolla göz basiretlerini görebilir hale getirir. Kulaklarını nasihat ve öğüt kabul eder duruma getirir. Arapça metninde bulunan “semem” (sağır) kelimesi mecaz olarak nasihat ve öğüt kulaklarından aşağı inmeyen kimseler için duyma özürlülüğüne müptela olan kimseler için kullanıldığı gibi kullanılır. Bu da melzumun ismi lazıma ıtlak etme babındandır. Zira sağırlığın kendisi nasihat ve öğütlerden yararlanmamayı gerektiriyor. Hakeza lal olan dilleri Allahın zikrini edebilir ve hikmetli sözleri söyleyebilir dereceye getirmek için tedavi edilir. Arapça dilindeki “bukm” (lal) kelimesi hakkı dile getirmeyen ve hakkı söylemeyen kimseler için mecazen kullanılmıştır. Konuşmama özürlülüğüne müptela olmuş olan kimselerden söylemeleri gereken şeylerin beklenmemesi gibi.

Buna binaen ruhani bir tabibe cisimleri tedavi eden bir doktordan çok daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Zira bedensel hastalıkları defetmek geçici ve mahdut olan bir hayat içindir. Ama ruhi hastalıkları defetmek ebedi ve daimi olan bir hayatı derk etmek içindir.

Burada dikkate şayan olan nokta şudur: İslam Peygamberi (s.a.a) revaçta bulunan doktorlardan ayrıcalığı şuydu ki revaçtaki doktorlar insanların cisimleriyle ilgileniyor olmalarıdır ama İslam peygamberi (s.a.a.) insanların cismani boyutunun yanı sıra ruhani boyutlarıyla ilgileniyor olmasıdır. Bir diğer özellik de şudur ki, revaçtaki doktorlar insanların cismani boyutuyla alakalı hastalığı olan kimseleri tedavi etmek için hastalara gitmiyor belki kendi dairelerinde oturup bu hastalıklara müptela olan kişilerin kendilerine müracaat etmelerini bekliyor olmalarıdır ama İslam peygamberi ise risaleti gereğince hastaların kendisine müracaat etmesini beklemeden kendisi onlara gidiyor olmasıdır. Başka bir beyanla insanların ruhani boyutunu tedavi etme risaletine sahip olan İslam peygamberi (s.a.a.) kapsayıcı[3] bir risalete sahip idi. Dolayısıyla bu risalet gereğince onun insanlara gidip onları tedavi etmesi gerekiyor.

Nehcül-balağe şarhini yapan İbn-i Ebu Hadid “tabibi devvar” kavramı hakkında şöyle yazar: Peygamber (s.a.a.) seyir ve dolaşma halinde olan tabiptir. Zira seyir ve gezmek halinde olan tabibin tecrübesi daha fazladır. Seyir halinde ve gezmekte olmaktan maksat kendisi hastalara gidiyor. Zira iyi ve salih olan kimseler ruh hastalığına yakalanmış kimselerin peşinde dolaşıp onları tedavi ederler. Şöyle denilmektedir: Toplumun fertlerinden bazıları bir gün Hz. İsa’yı (a.s.) zalim ve kötü olan bir kimsenin evinde gördüler şaşırdılar. Ondan ey Allahın resulü sizin burada ne işiniz var? Bu gibi yerlere gitmeniz çok uzak ve şaşırtıcıdır. O (s.a.) onların söylemiş oldukları bu söze karşı şöyle buyurdu: “Tabip hastaların ziyaretine gider”.[4]

 



[1]Nehcü’l-Balaga”, hutbe: 108

[2] Bahrani, İbni Meysem, “Şerhi Nehcü’l-Balaga”, Mütercimler: Muhamedi Mukadem, Kurban Ali, Nevayi Yahaya Zade, Ali Asger, Meşhed: Bunyad-i Pejohışhayi İslami Ustan Kudsi Razevi, c. 3. S. 74-75; İbni Ebul Hadid, “Şerhi Nehc’l-Balaga”, Baskı 1,Kum: Kitaphanei Ayetullah Maraşi Necefi, 1337, c. 7, s. 184.  

[3] Doktorluk görevi bağlamında sınır tanımayan doktorlar gibidirler. Kendi ülkelerinde bulunan hastalar ile diğer ülkelerde bulunan hastalar arasına fark gözetmezler.

[4] İbni Ebul Hadid, “Şerhi Nehc’l-Balaga”, Baskı 1,Kum: Kitaphanei Ayetullah Maraşi Necefi, 1337, c. 7, s. 184.  

 

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Kur’an’a göre bir imamın sahip olması gereken özellikler nelerdir?
    10799 Eski Kelam İlmi 2011/03/03
    Kur’an-ı Kerim’de İmamet (insanın toplumsal liderliği manasında) meselesi ikiye ayrılmıştır: 1) Nur İmamları: Salih ve ilahi imamlardır. 2) Ateş İmamları: Küfür ve dalalet imamlarıdır. Kur’an’da nur imamları için zikredilen birçok özellik şunlardır: Masumiyet, hidayet eden, yakin ehli olan, ibadet eden, sağlam ve sabit, şahid, Allah yolunda cihad eden, ...
  • Allah Teala neden ‘Erhemerrahimin’ olan rahmetinin yanında idama kadar giden (kısas, el kesmek veya fazla miktarda şiddet gibi) cezalar koymuştur?
    7249 Tefsir 2011/11/12
    Ayet ve rivayetlere baktığımızda, Allah’ın rahmaniyet ve rahimiyet sıfatları gibi gazap sıfatının da olduğunu görmekteyiz. Yani Allah, günahları bağışladığı gibi şiddetli bir şekilde azapta eder. Hem ‘Erhemerrahimin’dir, hemde ‘Eşeddü’l Muakibin’ (Şiddetle Cezalandıran).  Kur’an’da tehdit ve azabın bahsedildiği yerlerde genellikle rahmet ve mağfirettende behsedilmiştir. ...
  • Ben on yıldır bir şahıs ile nişanlanmış bulunuyorum. Kanunî evlilik öncesi şerî akit yapabilir miyiz?
    4763 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/03/12
    Taklit mercilerinin bu husustaki yanıtı şudur: 1. Hz. Ayetullah Uzma Hamaney (ömrü uzun olsun): Onun şerî şartlarına riayet etmeyle zatı itibariyle bir engel yoktur. 2. Hz. Ayetullah Uzma Sistani (ömrü uzun olsun): Kızın akdi, kızın babasının izniyle olmalıdır. 3. Hz. Ayetullah ...
  • Ubey b. Kab’ın şahsiyeti nasıl idi?
    8374 تاريخ بزرگان 2012/03/12
    Ubey b. Kab, Hz. Peygamberin en meşhur sahabelerinden biridir, Şia ve Ehli Sünnet’i içeren tüm Müslümanların yanında saygıya sahiptir. Şii kaynaklarında ondan sınırlı sayıda rivayet nakledilmiştir. Rical bilginleri, onu Allah Resulü’nün sahabelerinden ve vahiy kâtiplerinden saymışlardır. Kendisinden nakledilen rivayetler göz önünde bulundurulduğunda, onun Ehli Beyte (a.s) ve ...
  • Ehl-i beyt’i neden birkaç kişide sınırlıyorsunuz?
    6589 Eski Kelam İlmi 2008/02/18
    Ehl-i Beyt’in on dört masumlarda sınırlandırılması, beşeri bir sınırlandırma değildir. Tathir ayetinden ve Peygamber (s.a.a.)’den gelen rivayetlerden anlaşılan bir sınırlamadır.Bu iddianın ispatlanması için birçok rivayet delil olarak getirilebilir.1) Kuran-ı Kerim, Peygamber (s.a.a)’e Arapça olarak indirilen ilahi bir kelamdır. Allah’ın ...
  • Hazreti Muhammed’in (s.a.a) dokuz yaşında eşimi vardı?
    3073 پیامبر اکرم ص 2018/11/14
    İslam peygamberinin hayatını, eşlerinin özeliklerini ve peygamberin onlar ile olan ilişkilerini incelemek şu noktayı açığa çıkarır: Eğer Peygamber müteaddit eş edinmiş ise bu eylemin çeşitli hikmetleri bulunmaktadır. Burada onlardan bazılarına işaret edeceğiz. Öncelikle Peygamberin Ayşe ile olan evliliğinde şunu bilmemiz gerekir ki bu evlilik Ayşe’nin ...
  • Akıl ve düşünceyi eğitmenin ve özgürleştirmenin yolu nedir?
    13420 Pratik Ahlak 2011/03/03
    Akıl, insanın ruhsal boyutuna ait olan iyiyi, kötüyü, kemali, eksikliği, hayırı ve şerri birbirinden ayıran bir kuvvedir. Hayat veren İslam mektebinde akıl yüce bir yere sahiptir.Aklı ve düşünceyi eğitmenin yollarından bazıları şunlardır: İyi bir mürşit bulmak, kitap okumak, yeryüzünde gezerek geçmişteki insanların yaşamlarını incelemek, ...
  • Mahşer yeri nasıl bir yerdir?
    11285 Eski Kelam İlmi 2012/04/09
    Kıyametin varlıksal mertebesi, nasıl tabiat âleminden ve dünyadan farklıysa ve dünyevi cismin parçalarındaki var olan değişimler, kıyametin varlığıyla farklılık arz ediyorsa, mahşer veya kıyamet yeri de tözsel varlık yönüyle yeryüzünden farklılık arz eder. Bu sebepten ötürü cismani dirilişi kabul eden kimseler şöyle demişlerdir: Parçalardan ve zıtlardan oluşan ...
  • Şirk nedir?
    19119 Eski Kelam İlmi 2009/10/10
    Şirk lügatte, pay vermek anlamındadır, Kur’ani kullanışta ise şirkten kasıt Allah-u Teala’ya ortak ve benzer koşmaktır. Şirk, tevhit ve “hanifliğin karşısında yer almaktadır. Hanif yani, istikamet ve itidale yönelmek. Muvahhit insanlar şirkten yüz çevirip tevhit esasına yöneldikleri için onlara hanif denir.
  • Bir grup hata yapabilen insanın el yazımı olan tarih neden kabul edilmelidir?
    5696 تاريخ کلام 2011/09/13
    İnsan tarafından düzenlenip tedvin edildiğinden ve insan da hataya mürtekip olabileceğinden tarih kabul edilmemelidir diye ifade edilen istidlali kabul etmiyoruz; zira bu istidlal doğru olursa, tüm beşerî bilimler itibarını kaybedecek ve günümüz dünyasında da hiçbir habere güven duyulamayacaktır. Çünkü onların hepsi insanın mahsulüdür. Biz insanların doğruyu yanlıştan ve iyiyi ...

En Çok Okunanlar