Gelişmiş Arama
Ziyaret
16897
Güncellenme Tarihi: 2010/04/07
Soru Özeti
Nefis, ruh, can, akıl, zihin ve fıtrat arasında nasıl bir ilişki vardır?
Soru
Nefis, ruh, can, akıl ve fıtratın arasındaki ilişkiyi nasıl açıklayabiliriz? Biz onlardan hangisiyiz?
Kısa Cevap

Bazen bu kelimelerden maksat bir şeydir. Hepsi de aynı gerçeğe yani insanın varlığına ve hakikatine işarettir. Bazen de onlardan değişik manalar irade edilir ve her biri nefsin mertebe ve makamlarından birine işaret sayılır.

Ayrıntılı Cevap

Bazen bu kelimelerden maksat bir şeydir. Hepsi de aynı gerçeğe yani insanın varlığına ve hakikatına işarettir. Nitekim filozofların da dediği üzere insanın “ben” vb. diyerek işaret ettiği öz için çeşitli tabirler kullanılır: Örneğin: Nefis, Nefs-i Natıka, Ruh, Akıl, Kuvve-i Akıle, Kuvve-i Mümeyyize, Ruh, Can, Kalp, Gönül, Yürek, Verka, Tuti ve diğer adlar.[1]

Bu kullanım felsefi açıdan doğrudur. Çünkü nefis bir olmanın yanı sıra insandaki bütün güç ve mertebelerle bir birlikteliğe sahiptir. Molla Sadra’nin ifadesiyle, nefis bir olmasının yanı sıra insandaki bütün güçlerle özdeştir.[2]

Bazen de bu sözcüklerden değişik manalar irade edilir. Şöyle ki, bu kavramlardan her biri nefsin mertebelerinden birine işaret sayılır. Ariflere göre nefsin çeşitli mertebe ve aşamaları vardır. Bu mertebelerden her biri kendine has bir isme sahiptir. Bu mertebelere bazen “yedi şehir” bazen de “yedi latife” adı verilir. Nitekim Cami, Şeyh Attar hakkında şöyle demektedir:

Attar aşk kentinin yedi iklimini gezdi

Biz henüz bir sokağın köşesindeyiz.

O yedi aşama şunlardan ibarettir: 1- Tabiat, 2- Nefis, 3- Kalp, 4- Ruh, 5- Sır, 6- Hafi (gizli), 7- Ahfa (en gizli olan)

Açıklama: Arifler, insanın nefs-i natıksına, hareket ve sükûna sebep olmasından dolayı tabiat; cüz’i algılar ve idraklere sebep oluşu yönünden nefis; genel ve tümel algı ve idraklere sebep oluşu yüzünden ona kalp; genel idrakleri yaratma gücüne sahip bileşiksiz bir güç ve melekeye sahip olduğu için ona ruh; akl-i faal’de fani olduğu için ona sır; vahidiyet makamında fani olması hasebiyle ona hafi; ehediyat makamında fani olması hasebiyle de ona ahfa derler.

Filozoflar da nefsin şu yedi aşamaya sahip olduğunu söylerler:

1- Heyulani Akıl.

2- Meleke halindeki akıl.

3- Akıl-i bilfiil.

4- Akl-i Müstefad.

5- Mahv (Ubûdiyyette kulun aynının silinmesi.)

6- Tams (kulun sıfatlarının Hakk'ın sıfatlarında fani olması)

7- Mahk (Kulun vücûdunun Hakk'ın zâtında fani olması.)

Yani, onlara göre nefis, kemalleri kazanma kabiliyetine sahip olduğu için akl-i heyulani; makulat-ı evveli ve ulum-u evveliyenin (insan veya beyazlık kavramlarını düşünmeden idrak etmesi gibi) vesilesiyle makulat-ı saniye ve ulum-u iktisabiyi (cins, fasıl, illet, malul gibi) elde ettiği için akl-i bi’l meleke; ilimleri elde etme yoluyla (fikir ya da zanla) makulat-ı saniyeyi ve ulum-i müktesebeyi istinbat etme gücüne ulaşırsa akl-i bi’l fiil; ilimlerin huzur ve husulu ve akl-i faal’den istifade eden nefsin yanındaki mükteseb akıllar itibarıyla akl-ı müstefad demekteler. Mahv ef’ali tevhid’in makamıdır. Tams sıfati tevhidin makamı iken mahk zati tevhidin makamıdır.[3]

Rivayetlerde de böyle bir kısımlandırmaya işaret edilmiştir.[4]

Ruh kavramının da felsefe ve irfanda çeşitli anlamlarda kullanılır[5] biz burada birkaç kullanım alanına işaret edeceğiz:

1-     Nefs-i Natıka

2-     Hayvani can

3-     Akl-ı Mücerret; bundan dolayı akl-ı evvel’e ‘Ruh-ul Kudüs’ denmiştir.

4-     Makam-ı Yevmi Cem’i İnsan; bu makam kalp makamından (yevm-il fasl-i insandan) üstedir.

5-     Akl-i Basit mertebesi ki makulatın ayrıntılarının yaratıcısıdır ve ‘tefsili akılların’ (makulat-ı müfessele veya kalb) mertebesinin karşısındadır.[6]

6-     ‘Gözden çıkan ışık.’ Matematikçilerin görme hakkındaki görüşleri üzere.

7-     Latif cisim veya gövdeyi canlı tutan ruh.[7]

Ancak zihin hakkında demek gerekir ki, bazen ondan akıl veya kuvve-i akile kastedilirken, bazen hayal veya hayal kuvvesi, bazen de hafıza gücü kastedilmektedir.[8]

Aynı şekilde fıtrat sözcüğü içinde aynı şeyi göz önüne almak gerekir. Yani ondan da bazen insanın ruhu ve hakikati kastedilmekte, bazen de insanda olan bilinç ve eğilimlerin tümü murat edilir.[9]

Ruh ve can için de bazen candan gövde ruhu kastedilirken, bazen de insanın nefs-i natıka ruhu kastedilmektedir.[10]



[1]- Hasan Hasanzade Amuli, Marifet-i Nefs, Defter-i Evvel, s.84

[2]- Nefis bütün güçtür, yani nefs-i natıka, insaniyyet kuvvetine mensup olan idrakların tümünü derkeder. O aynı zamanda hayvaniyyet, nebatiyyet ve tabiiyyet muharrik kuvvetinden gelen bütün hareketlerin hareket ettiricisidir. Bu önemli bir konudur. Kimisi idrak, kimiside hareket ettirici yönünden olan bir çok burhan ona dayanılarak getirilmektedir. İdrak yönünden olandan üç burhan zikredeceğiz. Birincisi malum tarafından olacaktır… (Esfar, c.8, s.221)

[3]- Hasan Hasanzade Amuli, Serh-ul Uyun, s.569; Nameha Bernameha, s.121 ve 122

[4]- Zikir yedi azaya bölünmüştür: Dil, ruh, nefs, akıl, marifet, sır ve kalp. Onlardan her birinin istikamete ihtiyacı vardır. Dilin istikameti doğruyu ikrar etmesi, ruhun istikameti samimiyetle istiğfar etmesi, kalbin istikameti samimiyetle kusurunu kabul etmesi, aklın istikameti doğru düşünmesi ve ibret alması bilincin istikameti iftiharın doğruluğu ve sırrın istikameti sırlar alemiyle mutlu olmaktır. Dilin zikri hamd ve sena, nefsin zikri zorluklara tahammül ve sıkıntılara katlanmak, ruhun zikri korku ve ümit, kalbin zikri doğru ve sefalı olmak, aklın zikri tazim ve haya, marifetin zikri teslim ve rıza, sırrın zikri buluşmayı görmektir. (Bihar-ul Envar, c.90, s.154).    

[5]- Serh-ul Uyun, s.266

[6]- Galiba dördüncü ve beşinci kullanım aynı şeylerdir.

[7]- Hezar-u Yek Nükte, s.81-83

[8]- Hayal: Müşterek hisin derk ettiği suretleri saklayıp koruyan ikinci batini derketme kuvvesidir. Bu kuvve müşterek hissin depo, ambar ve arşividir. Aynı zamanda hayal mutasırrafa kuvvesininde anbarıdır. Hayal kuvvesine bazen ‘musavvere’ ve ‘mutahayyile’ de denir. Hafıza, cüz’i manaları korur ve saklar. Gerçekte vehm kuvvesinin deposu ve arşividir. Bu kuvveye ‘zakire’ ve ‘müstercia’da demişlerdir. Yani manaları hıfzettiği için ‘hafıza’ ve çabuk hatırladığı zaman ‘zakire’ ve yavaş hatırladığı zamanda ‘müstercia’ denmiştir. (İbn-i Sina, en-Nefs Mine’ş Şifa, s.235-239; İşarat, c.2, s.341; Molla Sadra, Esfar, c.8, s.251; Sebzivari, Esrar-ul Hikem, s.308-309; Hasanzade Amuli, Serh-ul Uyun, s.392.

[9]- Misbah Yezdi, Amuzeş-i Akaid, s.44, 7. baskı.

[10]-Şeyh bazı risalelerinde şöyle demektedir: Gövde ruhuna can, nefs-i natıkaya da ravan diyorlar. (Molla Sadra, Esfar-ı Erbaa, c.8, s.251.  

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • Gayri Müslüman Olan bir kimse bize “esselamu Aleykum” şeklinde Selam verse bizim ona karşı cevabımız nasıl olmalıdır?
    9463 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/04/07
    Dini öğretilerde çok dikkate alınmış ve kendisine çok tekit edilmiş olan konulardan birisi Müminlerin birbirine selam vermeleridir. Bu düsturdan istisna edilen bazı konular ve yerler var olmaktadır. Onlardan bir tanesi gayri Müslüman olan kimselere selam vermektir. Fıkıh kitaplarında Müslüman olmayanlara selam vermek mekruhtur denilmektedir: Kâfirlerin vermiş olduğu ...
  • Kur’an’da ‘Leyl’ (gece) kelimesi neden hep ‘Nehar’ (gündüz) kelimesinden önce gelmiştir?
    11620 Tefsir 2012/04/04
    Kur’an’da ‘gece’ kelimesinin ‘gündüz’ kelimesinden önce gelmesi konusunda müfessirlerin öne sürdüğü görüşlerin önemlileri şunlardır: 1- Bazılarına göre gecenin gündüzden önce gelmesinin nedeni Hak Teala’nın geceyi gündüzden önce yaratmasından dolayıdır.[1] 2- Bazılarına göre ‘gece’ kelimesinden sonra ve ‘gündüz’ kelimesinden önce gelen ...
  • Savunma hedeflerinin gerçekleşmesinde kadın ve kızların rolü nedir?
    7246 زن و حکومت اسلامی 2012/06/14
    Düşman karşısında savunma yapmak insan ve tüm diri varlıkların fıtri ve zati bir özelliğidir. İslam’ın hayat bahşedici mektebi de bunu değerli ve kutsal bir husus olarak değerlendirmiş ve takipçilerini buna çağırmıştır. Hatta savunma ve öncüllerini Müslümanlara farz kılmıştır. Bu, özel bir grubu özgü değildir. Kadın ve erkek ...
  • İslam’la Hıristiyanlık arasındaki Allah’ın oğlunun olması ve olmaması meselesindeki tezat ve zıtlık nasıl giderilebilir?
    8501 Eski Kelam İlmi 2010/06/12
    Müslümanlar, Tevhid suresi gereğince Allah-u Teala’nın kimseyi doğurmadığına ve kimseden doğmadığına inanmaktalar. Bu inanç bütün tevhidi dinlerde vardır. Hz. İsa’nın (a.s) dinide bu kaidenin dışında değildir; zira bütün semavi dinler akıl ve fıtrat üzerine kuruludur. Allah-u Teala’nın varlık aleminin yaratıcısı ve hiçbir şeye muhtaç olmadığı konusu akıl ...
  • Sami kavimlerinden olmayıp Avrupa, Hindistan vs. kavimlerden de peygamber gelmiş midir?
    17280 Eski Kelam İlmi 2010/01/02
    İnsan sorumlu bir varlıktır. Bu sorumlulukların hangi sorumluluklar olduğunun bilinmesi için Allah tarafından peygamberlerin gönderilmesi gerekir. Yoksa sorumluluğun manası olmaz.  Kur'an-ı Kerim, çeşitli ayetlerde nerede ...
  • Ben bir miktar çeyizimi kendi maaşımla hazırlayabilir miyim? Kocam, buna muhaliftir ve tüm çeyizi ailen hazırlamalıdır ve ben razı değilim demektedir! Ben onun görüşünün aksine davranabilir miyim?
    6029 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/01/18
    Hz. Ayetullah Uzma Hamaney’in Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaşınızın tasarruf hakkı kendi elinizdedir ve eşinizin rızası şart değildir.Hz. Ayetullah Uzma Sistani’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Maaş size aittir ve her türlü tasarruf sizin için caizdir.Hz. Ayetullah Uzma Mekarim Şirazi’nin Bürosu (ömrü uzun olsun):Herkesin kendi malında tasarruf ...
  • Garanık efsanesi nedir?
    11106 Tefsir 2011/04/11
    Garanık efsanesi, Kur'an ve Peygamber'in (s.a.a) mevkisini düşürmek için çalışan düşmanlar tarafından uydurulan bir efsanedir. Onlar şöyle demişlerdir: Peygamber (s.a.a) Mekke'de en-Necm suresini okurken müşriklerin putlarının isimlerinin anıldığı ayete yani: "أَ فَرَءَیْتُمُ اللَّاتَ وَ الْعُزَّى‏ وَ مَنَوةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى"
  • İslam’ın telepati hakkındaki görüşü nedir?
    77921 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2008/03/15
    Telepati deyimi Yunanca bir deyim olup,uzaklık anlamında tele ve duygu anlamında patus sözcüklerinden oluşmuştur. Telepati kendi duygu organlarından yararlanmadan esrarengiz bir şekilde başkalarının hislerini bilmesi veya duymasını ifade eder. Telepati yanlıları şöyle diyorlar: Normal insanlar için bile yüzlerce kilometre uzakta bulunan dost ve akrabalarının ölümü zamanında tevehhüm ...
  • Tekvini velayet nedir? Tekvini velayet ile Masum İmamlar arasındaki irtibat nedir?
    5763 ولایت، برترین عبادت 2019/02/20
    “Velayet” kelimesi arapça bir kavram olup kök anlam olarak sözlükte “birbirini takip etmek,bir şey diğerinin ardı sıra gelmek ,aralarında mesafe olmaksızın bir şeye yakın olmak” anlamındadır. Bu bağlamda sevgi, bağlılık, yardım, nusret, uyum, egemenlik, rehberlik ve sorumlu anlamlarında kullanılmıştır. “Tekvini velayet” ise varlık alemindeki mahlukat üzerinde egemenlik ...
  • Cebrail sadece vahiy esnasında mı Peygamber-i Ekrem’e nazil oluyordu yoksa sürekli Peygamberin yanında mıydı?
    9267 Eski Kelam İlmi 2011/09/21
    Cebrail Peygamber-i Ekrem’e sadece vahiy indirme esnasında gelmekteydi; çünkü rivayetlerde mesela Peygamber-i Ekrem (s.a.a) filan işle meşgulken Cebrail kendisine nazil oldu diye ifade edilen birçok örnek mevcuttur. Bu, Cebrail’in her zaman Peygamberle birlikte olmadığını yansıtıyor. Eğer Cebrail sürekli Peygamberin yanında olsaydı, artık nüzulün bir anlamı kalmazdı; zira nüzul mertebenin ...

En Çok Okunanlar