Please Wait
11017
Şu ayetten “kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır” maksadın ne olduğu konusunda müfessirler tarafından iki görüş ortaya atılmıştır:
1- Ayetin manası şudur: eğer varlık âleminde bir kitap olmuş olsaydı ve onun okunmasıyla dağlar harekete geçecek, yeryüzünde seyir ettirilecek, yerin parçalanmasına nede olacak veya onun vesilesiyle ölüler sese gelecek ve konuşur hale getirilmiş olacak olsaydı bu kitap yine kuran olacaktı. Zira kuranı kerim tüm semavi kitaplardan çok daha kâmil ve daha üstündür.
2- İkinci görürş şudur: Bu ayeti kerime Mekke kâfirlerine ihtiraz ve onların peygamberden (s.a.a.) istemiş oldukları mucizeye verilmiş cevap mahiyetindedir. Ve dolaylı olarak da şuna işaret ediyor: Bular inatçı ve asi kimselerdir. Yani eğer kuran vesilesiyle onların istediği şekilde dağlar harekete geçseydiler, kuran vesilesiyle yer yarılsaydı, su çeşmeleri aksaydılar veya kuran vesilesiyle ölüler konuşmaya gelip peygamberliğini (s.a.a.) tasdik etseydiler bile Mekke kâfirleri yine iman getirmezlerdi.
Şu “kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır”[1] ayetin tefsiri ve açıklamasına geçmeden önce bu ayetin nüzul sebebine teveccüh emek ayetin daha net ve güzel bir şekilde anlaşılmasında bize yardımcı olacağı kanısındayız. Bu nedenle ilkin ayetin nüzul sebebini gözden geçireceğiz.
Bazı müfessirler şöyle demişlerdir: Bu ayeti kerime Ebu cehil, Abdullan b. Ebu Ummeye ve onlara tabi olan bazı Mekke müşriklerinin cevabında nazil olmuştur. Adı geçen şahıslar Kabe’nin arka tarafında oturup peygamberi kendi yanlarına çağırıp şöyle dediler: Sen Allahın resulü ve getirmiş olduğun kuran da Allahın kitabı ve Onun tarafından nazil olduğunu iddia ediyorsun. Eğer seni takip etmemizi istiyorsan bu kuranınla Mekkenin dağlarını kaldır ta ki bizi içinde bulunduğumuz bu yerler biraz genişlesin! Yeri yararak nehirleri akıt ve çeşmeleri oluştur ta ki onlar vesilesiyle bu arazilerde bahçeler oluşturalım! Ekinler ekelim! Sen senin iddiana göre Davut’tan daha üstün olmazsan en azında onun seviyesindesin. Allah dağları onun hizmetine verdi. Dağlar Onunla hem seda oldular, onunla Allah’ı tesbih ediyorlardı. Veya rüzgârları güdümümüze ver ta ki onlara binip Şama gidip sorunlarımızı çözebilelim, ihtiyaçlarımızı giderelim ve aynı gönde tekrar geri dönebilelim. Süleyman’ın güdümüne verildiği gibi. Senin görüşüne göre sen Süleyman’dan az değilsin. Veya deden “Kusa b. Kulab”ı veya ölülerimizden başka birisini dirilt senin doğru olup olmadığını, söylediklerinin hak veya yanlış olduğunu soracağız. Zira İsa (a.s.) ölüleri diriltiyordu. Allah katında senin konumun İsanın konumundan düşük değildir. Sen de bu tür mucizeleri gerçekleştir ki sana iman getirelim. İşte bu esnada bu ayeti kerime “kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır” nazil oldu.[2]
Buna binaen söz konusu olan bu ayeti kerime peygamberin mucizelerine karşı inatlık, asilik, zorluklar çıkaran ve İsrail oğullarının bahanesinin aynısını üreten müşrikler hakkında Peygamberimize (s.a.a) nazil oldu.
Ayetin sebep nüzulünü açıkladıktan sonra ayetin maksadının ne olduğu konusuna geçeceğiz. Bu bağlamda müfessirlerce iki görüş ortaya atılmıştır.
1- Ayetin manası şudur: Eğer varlık âleminde bir kitap olmuş olsaydı ve onun okunmasıyla dağlar harekete geçecek, yeryüzünde seyir ettirilecek, yerin parçalanmasına neden olacak veya onun vesilesiyle ölüler sese gelecek ve konuşur hale getirilmiş olacak olsaydı bu kuran olacaktı. Zira kuranı kerim tüm semavi kitaplardan çok daha kâmil ve daha üstündür.
2- İkinci görüş şudur: Bu ayeti kerime Mekke kâfirlerine ihtiraz ve onların peygamberden (s.a.a.) istemiş oldukları mucizeye verilmiş cevap mahiyetindedir. Ve şuna işarettir: Bular inatçı ve asi kimselerdir. Yani eğer kuran vesilesiyle onların istediği şekilde dağlar harekete geçseydiler, kuran vesilesiyle yer yarılsaydı, su çeşmeleri aksaydılar veya kuran vesilesiyle ölüler konuşmaya gelip peygamberliğini (s.a.a.) tasdik etseydiler bile Mekke kâfirleri iman getirmezlerdi.[3] Taberi Zücac’tan naklen şöyle diyor: Benim tasavvur ettiğim ve diğerlerinin de söylemiş olduğu şeye göre ayetin anlamı şudur: Eğer dağı harekete geçiren ve… gibi özelliklere haiz bir kuran nazil olmuş olsaydı bile iman getirmezlerdi. Bunun delili aşağıdaki ayeti kerimedir: “Biz onlara melekleri de indirseydik, kendileriyle ölüler de konuşsaydı ve her şeyi karşılarında (hakikatın şahidleri olarak) toplasaydık, Allah dilemedikçe yine de iman edecek değillerdi. Fakat onların çoğu bilmiyorlar”.[4] Eğer melekleri göndersek, ölüleri diriltip onlarla konuşsa ve onlara istedikleri her şeyi göndersek bile onlar iman getirmezlerdir.[5]
Buna binaen ayet dolaylı olarak şunu söylemek istiyor. Siz (kâfirler) hakkı istemiyorsunuz. Eğer hakkı istemiş olsaydınız bu peygamber (s.a.a.) tarafından gösterilen o denli mucize ve nişaneler iman getirmeniz için yeterli gelirdi. Siz sadece iman getirmemek için sadece bahane getiriyorsunuz.
“Belki bütün emir yalnız Allah’ındır” şeklinde olan ayetin son cümlesinin anlamı hakkında şunu söylemek lazımdır: “Belki” kelimesiyle ayetin başında eğer anlamını veren “lev enne” den iddirap[6] yani dönüştür. Yani şu vurgulamak isteniliyor: Allah kuran dışında başka ayet ve mucizeler getiremiyor değil, zira bütün emirler ve bütün işler Allah ın ilmi dahilinde ve hikmetine dönüşmektedir. Dolayısıyla ayeti kerime adata şunu söylenmek istiyor. Allah onların iman getirmeyeceğini bildiği için başka mucizelerin gerçekleştirmesinin de faydasız olduğunu biliyor, dolayısıyla onlara göstermiş olduğu mucizelerden daha fazlasını göstermiyor ki onlar dünya azabına müptela olmasınlar. Zira onların peygamberden istemiş oldukları mucizeler eğer Allah tarafından peygamberin eliyle gerçekleşmiş olsaydı ve onlar yine iman getirmeseydiler ki getirmeyeceklerdir dünya azabını hak eder ve ona müptela olurlardı.[7]
“Mecmeul beyan” adlı tefsirin sahibi belki bütün emir yalnız Allah’ındır anlamını ifade eden “lilahu’l - emr cemien” cümlenin tefsirinde şöyle diyor: Geçen bütün işler: ister dağın hareketlendirilmesi ve yerin yarılması olsun ister ölülerin diriltmesi ve ister başka bütün emirler olsun hepsi Allahın emriyledir. Ve onun kudreti dahilindedir. Zira onun dışında hiç kimse müstakil bir şekilde güç sahibi değildir. Buna rağmen o bu işleri yapmıyor, zira indirmiş olduğu ayetler insaf ehli ve hakkın talipçisi olan kimseler için kâfidir. [8]
[1] Rad, 31. “Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır”.
[2] Bkz. Emin, seyide Nusret, “Mahzenu’l-Kran Der Tefsiri Kuran”, Tahran: Nehzeti Zenan Müselmanan, 1361, şemsi, c. 7, s. 42-43; “Tefsiri Numune”, baskı 1, Tahran: Darul Kutubil İslamiye, 1374 şemsi, c. 10, s. 220-221.
[3] “Eğer biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz”. (haşır 21).
[4] Anam, 111.
[5] “Mecmeul Beyan Fi Tefsiril Kuran”, baskı, 3, Tahran: nasır husru, 1372, ş., c. 6, s. 451.
[6] Arapçada bel bazen zamansal idrab (dönüşüm) anlamındadır. Bu anlamdaki bel bir öncekini ibtal etmek anlamına gelir. Bazen de bir konudan başka bir konuya geçmek içindir. Söz konusu olan bu ayetteki bel birinci anlam taşımaktadır.
[7] “Mahzenu’l-Kran Der Tefsiri Kuran”, c. 7, s. 42-43.
[8] Taberisi, “Mecmeul Beyan Fi Tefsiril Kuran”, c. 6, s. 451.