Please Wait
7579
İslamın buyruklarına göre halkın dini anlayabilmesi için ya kendisi ilahi hükümleri araştırıp incelemeli veya din alimlerine başvurmalıdır. Halkın çoğu dini konularda araştırma yapma gücüne sahip olmadığından din alimlerine müracaat etmeleri gerekir. Masum İmamlar (a.s), salih ve değerli alimleri tanıtan ve Şiilerin işini kolaylaştıracak yolları açıklamışlardır. Örneğin: ‘Alimlerden nefsini kollayan, dinin koruyan, heva ve hevesine karşı gelen ve Allah’ın emrine itaat eden alimleri avamın taklit etmesi vaciptir.’ diye buyurmuşlardır.
Yine ‘Hikmet, mümin yitik malıdır; nerede bulursa ondan faydalanmalıdır, hatta kafirin yanında bile olsa.’ diye buyurmuşlardır.Cevabın anlaşılabilmesi için önce bir kaç noktayı açıklamamız gerekmektedir:
1- Alimin ilminin değeri: Allah-u Teala, ilmin fazileti ve alimin konumu hakkında söyle buyurmuştur: ‘De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’[1]
Bir başka ayette şöyle buyuruyor: ‘Allah, içinizden, gerçekten iman edenleri ve kendilerine bilgi verilenleri derece derece yüceltsin ve Allah, ne yapıyorsanız hepsinden de haberdardır.’[2]
Rivayetlerde de ilimin ve alimin değeri ve alime müracaat etmenin gerekliliği açık bir şekilde ortaya konmuştur.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyor: ‘İlimi ehlinden öğrenen ve ona amel eden kurtulmuştur.’[3]
Yine şöyle buyurmaktadır: ‘Alimin yüzüne bakmak ibadettir.’[4] Bir başka rivayette ilim öğrenmenin gerekliliğine hakkında şöyle buyuruyor: ‘İlim öğrenmek kadın erkek bütün Müslümanlara vaciptir.’[5]
2- Ayet ve rivayetlerden, İslam dininin ebedi ve kanunlarının kıyamete kadar icra edilmesi gereken bir din olduğu anlaşılamaktadır. Bu yüzden insan bütün hükümleri öğrenmek zorundadır. Onları öğrenmek içinde yalnızca iki yol vardır: Ya insanın kendisi ilmi birikimiyle fıkhi ve dini kaynaklara başvurarak, hüküm ve meseleleri onlardan çıkaracak veya ilmi birkimi olmadığı için uzman kişilere başvuracaktır.[6]
3- Resul-u Ekrem (s.a.a) ve Masum İmamlar (a.s) layık alimlerin ölçülerini belirlemişlerdir. Aşağıda o ölçülerden bazılarını getiriyoruz:
İmam Hasan Askeri (a.s) ‘Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazanlara...’ ayetinin hakkında şöyle buyuruyor: ‘Bu ayet Yahudiler hakkında nazil olmuştur. Adamın biri İmam Sadık’a (a.s) şöyle arzetti: ‘Yahudi avamı, kitabı (Tevrat’ı) âlimlerinden öğreniyorlardıysa neden onları taklit edip kabul ettikleri için kınanmaktadırlar? İmam (a.s) cevap olarak şöyle buyurdu: ‘Bizim avamımızla Yahudi avamı arasında bir yönden fark, bir yönden de benzerlik vardır. Benzer oldukları yön şudur: Allah-u Teâlâ Yahudi avamını kınadığı gibi bizim avamımızıda taklitten dolayı kınamıştır. Farklı oldukları yön ise Yahudi avamı kendi âlimlerinin açıkca yalan söylediklerini, haram ve rüşvet yediklerini, Allah’ın hükümlerini değiştirdiklerini biliyorlardı. Onlar böyle insanların fasık olduklarını kesinlikle biliyorlardı.
Allah’la yarattıkları arasında veya Allah’la Allah’ın peygamberinin arasında vasıta olması uygun olmadığı halde yinede böyle alimlerin peşinden gidiyorlardı.
Bizim avamımıza gelince onlarda kendi âlimlerinden açık fısk, yersiz taassup, dünyaya ve haram mala düşkünlük gördüklerinde fasık âlimlerin peşinden giderlerse Allah’ın kınadığı Yahudiler gibi olacaklardır. Ve avam, fakihlerden nefsini koruyan, dinini hıfzeden, heva ve hevesine karşı gelen ve mevlasına itaatkar olan âlimleri taklit etsin. Bu da tüm Şia fakihlerinde değilde bazılarında vardır. Öyleyse alimlerden kötü ve çirkin işler yapanlar ve diğer fasıt fakihlerin yolundan gidenler, bizden bir şey naklederlerse kabul etmeyin ve hürmet etmeyin.’[7]
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyuruyor: ‘Her alimle oturmayın; ancak sizi şu tehlikeli beş şeyden çekip beş faydalı şeye götürenler hariç: ‘Şüpheden yakine, tekebbürden tevazuya, gösterişten ihlasa, düşmanlıktan kardeşliğe, dünyaya düşkünlükten zühd ve dünyadan uzaklaşmaya götüren kimseler.’[8]
4- İslam’ın buyruklarına göre ilim ve hikmet müminin yitik malıdır, nerede ve kimin yanında bulursa onu almalıdır.[9] Yani mümin insan kendisini ıslah edecek ilmi ve hikmetin peşindedir; akıl ve hikmet esası üzerine olan her sözü kabul eder. Hz. Ali’nin (a.s) buyrduğu gibi söyleyene değil söylenene bakar.[10] Tabi bu yöntem, söyleyenin kişisel özellik ve davranışlarının bilindiği yerdedir. Sözü söyleyenle davranışı arasında uyumsuzluk varsa, hikmet üzerinede olsa bu durum o sözün etkisini azaltacaktır. Ancak bu durumda bile dini öğretilere dayanarak insan onun ilim ve hikmetinden faydalanabilir.
[1] -Zümer/9
[2] -Mücadele/11
[3] -Aval’il Leali, c.4, s.77; Kafi, c.1, s.46
[4] -Bihar, c.1, s.195.
[5] -Tenbih-ul Havatir, c.2, s.176
[6] -Ayetullah Subhani, Rahnama-i Hakikat, s.577.
[7] -el-Hayat (Ahmed Aram’ın Farsça tercümesi), c.2, s.571.
[8] -Bihar, c.1, s.38.
[9] -Kafi, c.8, s.167.
[10] -Gurer-ul Hikem, s.58.