Gelişmiş Arama
Ziyaret
15675
Güncellenme Tarihi: 2009/07/23
Soru Özeti
Salâvat getirirken Al-i Muhammed’i demezsek niçin savat eksik sayılır?
Soru
Salâvat getirirken al-i Muahmmed denilmediğinde günah işlenmiş olduğu söylenir. Şunu biliyoruz ki Suyuti kendi tefsirinde, Buhari, Muslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve İbn-i Mace şöyle naklederler: Resulullah’a, Ey Allah’ın Resulu! Sana selam verme yolunu biliyoruz, nasıl sana salavat getirelim diye sorduklarında Peygamber: “Şöyle deyin dedi: Allahumme sallı ala Muhammed ve al-ı Muhammed kema sallayte ala İbraihe ve al-i İbrahim İnneke Hamidun Mecid. Allahumme Barik Ala Muhammedin ve al-i Muhammed kema barekte ala İbrahime ve al-i İbrahim İnneke Hamidun Mecid.” Suyuti bu hadisten başka aynı manayı ifade eden 18 hadis nakletmektedir ve bu hadislerin tümü salâvat getirirken al-i Muhammedin de eklenmesinin gerekli olduğuna işaret etmektedir. İbn-i Hacer es-Savaık kitabında Peygamber’in, eksik salâvat getirilmesini ve sadece “Allahumme sallı ala Muhammed” denilmesini yasakladığını ve salavat getirirken Allahumme sallı ala Muhammedin ve Al-i Muhammed denilmesini emrettiğini nakletmiştir. Bu konuda Şia kaynaklarında gelen hadisler ise daha fazladır.
Ancak benim sorum şu ki: Kur’an ayeti Peygambere yalnız başına salâvat getirmeyi emretmiyor mu? Buna rağmen nasıl al-i Muhammed’in de salâvata eklenmesinin farz olduğunu söyleyebiliriz? Bu dinde bir bidat sayılmaz mı? Alimler Eşhedu anne aliyyen veliyullah’ı ezanda mustahap olarak söylemenin sakıncası olmadığını ancak ezanın bir parçası olarak söylemenin dinde bidat sayıldığını ve haram olduğunu açıkça vurgulamışlardır. Buna göre al-i Muhammed’i söylemenin salavatın bir parçası olduğunu söylemek neye dayanır oysa Kur’an açıkça şöyle diyor: “Allah ve melekleri Peyamber’e salat eder ey iman edenler siz de ona salat edin.” Oysa Peygamber kelimesi Ehl-i Beyt’i içine almaz. Buna göre al-i Muhammed salavatın bir parçası nasıl sayılır.
Lütfen bu soruyu kelami ve felsefi açıdan cevaplandırın. Al-i Muhammed’i salavatta getirmenin hakkındaki şia ve Sünni kaynaklarında var olan hadisleri zikretmekle yetinmeyin.
Kısa Cevap

Al-i Muhammed’e salâvat getirmek bidat olmadığı gibi Kur’an ve hadis ve akıl ve irfanla da uyumludur, çünkü:

Bidatin manası dinde olmayan bir şeyi dine dahil etmektir. Biz Al-i Muhammede salâvat getirmenin bidat olmadığını söylüyoruz çünkü bu konu Peygamber ve Ehl-i Beyt’ten gelen hadislerde yer almıştır.

2- Allah Kur’an-i Kerim’de birçok hükmü genel olarak açıklamıştır ve onun bütün özelliklerini açıklamamıştır. Bu hükümlerin ayrıntılarını ve özelliklerini açıklamak için Kur’an’ın gerçek müfessirleri olan Peygember’e ve Ehl-i Beyt’e bırakmıştır.

Buna göre Peygember ayetin tefsirinde al-i Muahmmed’i salavatta getirilmesini emrediyorsa bunun Kur’an’ın gerçek tefsiri olduğu anlaşılır.

3- Kur’an, zahiri anlamından başka derin batini anlamı da içerir. Bu anlamları Peygamber ve Ehl-i Beyt’in bize bildirmeleri gerekir. En-Nebi kelimesi zahiri anlamı gereği Al-i Muhammed’i içermese de batini anlamı gereği bunu içerir.

4- Kur’an-i Kerim, Peygember’i ve Ehl-i Beyt’i bir gerçek olarak nazara alır. Bundan başka insanların örfü de aynı fikir ve akide olan kimselere aynı gözle bakarlar. Dini kaynaklar Peygamber ve Ehl-i Beyt’i bir nurdan olduklarını vurgular. Bu yüzden irfan ilminde Peygamber ve Ehl-i Beyt bir nur olarak bilinmekte ve hakıkat-i muhammediye olarak ifade edilmektedir.

Diğer nokta şu ki Peygambere salavat getirmek hadd-i zatında farz değildir sadece namazın teşehhüdün de farzdır elbette. Hz. Muhammed’e salavata getirmek farz olduğu yerlerde Al-i Muhammed’e salavat getirmek farz olur müstehap olan yerlerde al-i Muhammed’i söylemek de müstehaptır.

Ayrıntılı Cevap

Cevabın açıklık kazanması için aşağıdaki noktaları dikkatte almak gerekir:

1- Bidat,  dinde olmayan bir şeyi dine ekleyip dini bir parçası bilmeye denir. Bu ilke kendi yerinde ispatlanmıştır ki Peygamber ve Ehl-i Beyt’in söz ve tutumları dinin öğelerini belirler. Buna göre Al-i Muhammed Kur’an’da olmadığına göre bu bir bidattir demeniz yanlıştır. Çünkü bunun hadislerde yer alması onun dinin bir öğesi sayılması için yeterli delil oluşturur ve Kur’an’da geçmediği için bidat sayılması doğru değildir.

2- Taheret, namaz, oruç, hac, cihat, humus, zekât vb. hükümler Kur’an’da yer almalarına rağmen bunların ayrıntıları ve şartları Kur’an’da açıklanmış değildir. Örneğin namazın farz olduğu Kur’an’da açıklanmış ve bazı cüz ve şartlarına da özet bir şekilde işaret edilmiştir. Ancak bunların ayrıntılarına gelince örneğin namazda okunacak zikirler, kaç rekat olduğu ve nasıl kılınacağı gibi hüküm ve şartlar açıklanmamıştır. Müslümanların yöntemi bu hükümlerin ayrıntılarını Peygamber’den öğrenmekti. Onlar bir hükmün nasıl yerine getirilmesini öğrenmek için Peygamber’in huzuruna varıp o hükümle ilgili bilmedikleri hususları soruyor ve Peygamber’de açıklıyordu. Müslümanlar da bu emirler doğrultusunda o farizayı yerine getiriyorlardı.

Salâvat hakkında da aynı yöntem uygulanmıştır. Salâvat ayeti olan “İnnellahe ve melaiketehu yusallune alennebi ya ayyuhellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima[1] ayeti inince Müslümanlar Peygamber’in huzuruna varıp Peygambere nasıl salavat getirileceğini sordular. Ehl-i Sünnet ve şia’nın çeşitli kaynaklarında yer alan bir hadis uyarınca bunun üzerine Peygamber şöyle deyin dedi: “Allahumme salli ala Muhammed ve al-i Muhammed…”[2] Böylece Müslümanlar salavatla ilgili kendi görevlerini öğrenmiş oldular.[3]

Başka bir ifade ile Allah Teala Peygamber’i Kur’an’ın açıklayıcı ve müfessiri olarak tanıttığına göre[4] Peygamber de yukarıdaki ayeti yani “Ya eyyehullezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslime’yi[5] Allahume salli ala Muhammed ve al-i Muhammed olarak tefsir ettiğine göre al-i Muhammed’e salavat getirmenin de Kur’an’dan anlaşılacağını söyleyebiliriz.

3- Kur’an zahiri anlamının yanı sıra derin batini anlama da sahiptir. Bu batini anlamı Peygamber ve Ehl-i Beyt bize bildirmelidir.[6] Buna göre salâvat getirirken al-i Muhammed’i de söylemenin gerektiğini emreden hadisler işte Kur’an’ın bu batını anlamına işarettir sayılabilir. Yani En-Nebi kelimesi zahirde al-i Muhammed’i içermese de batini anlamı gereği al-i Muhammed’i de içerir.

4- Kur’an ayetlerinden anlaşıldığı üzere Allah Teala Peygamber ve Ehl-i Beyt’i bir nur saymaktadır. Örneğin Allah Teala tathir ayetinde şöyle buyurmaktadır. Allah siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak istemektedir.”[7] Bu ayette Allah Peygamber ve ailesini bir gerçek olarak değerlendirmektedir.

Yine meveddet ayetinde şöyle demektedir: “De ki sizden yakınlarımı sevmekten başka hiçbir karşılık istemem.”[8] Peygamber’in elçiliğinin karşılığı olarak yakınlarını sevmek olduğu bildiriliyorsa bunun anlamı Ehl-i Beyt ile peygamberin birbirinden ayrılmazlığıdır. Mubahele ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Deyin ki gelin kendi çocuklarımızı ve çocuklarınızı kendi kadınlarımızı ve kadınlarınızı ve kendimizi ve kendimizi çağıralım…[9] bu ayette Hz. Ali, Peygamber’in nefsi olarak ifade edilmiştir. Bu ayette Peygamber, duasının kabulü için Ehl-i Beyt’ini de yanında bulundurmakla görevlendirilmiştir.

5- Birçok hadiste Peygamber ve Ehl-i Beyt’in bir nur olduğu belirtilmiştir. Örneğin şu hadise dikkat edin. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ben Allah’ın nurundan yaranmışım Ehl-i Beyt’im de benim nurumdan yaranmışlardır.[10]

6- Arifler de Peygamber ve Ehl-i Beyt’in nurlarından Hakıkat-i Muhammediye ve sadır-i evvel olarak söz etmektedirler. Onlara göre bunlar değişik tecelli ve belirtileri olan bir gerçeğin ifadeleridirler.

7- Halk ve örfün nazarında bir görüş ve fikri paylaşan kimseler bir gerçek olarak görülür ve bir gözle onlara bakılır.

Sonuç şu ki: Ehl-i Beyt’e salâvat getirmeyi de Peygamber’e salâvat getirmekle birlikte zikretmek bid’at olmadığı gibi hem Kur’an, hem hadisler, hemde akıl ve örfle uyumludur. Gerçekte Ehl-i Beyt’e salâvat Peygamber’e salavatla aynı gerçeği ifade etmektedir.

Son noktada şu ki: Peygamber’e salâvat her yerde ve mutlak şekilde farz değildir. Elbette önemle vurgulanan müstehap amellerdendir. Sadece namazın teşehhüdü gibi özel durumlarda farz olur.[11] Elbette Peygameber’e salavat farz olduğu durumlarda al-i Muhammed’e de salavat getirmek de farz olur. Müstehap olduğu yerlerde de müstehap olur.



[1] Ahzab: 56

[2] Numune Tefsiri: c. 17 s. 419

[3] Bkz. s. 428

[4] Haşr: 7

[5] Ahzab: 56

[6] Biharu’l-Anvar, c. 89 s. 90-95

[7] Ahzab: 33

[8] Şura: 23

[9] Al-i İmran: 61

[10] Biharu’l-Anvar: c. 15 s. 20

[11] Tehrirul’Vesile c. 1 s. 143 Mesele 1

Diğer Dillerde Soru Tercümesi
Yorumlar
yorum Sayısı 0
Lütfen soruyu doğru giriniz
örnek : Yourname@YourDomain.com
Lütfen soruyu doğru giriniz
Lütfen soruyu doğru giriniz

Konusal Sınıflandırma

Rastgele Sorular

  • İnsanın günaha tekrar yönelmemesi için terkettiği günahtan ne kadar uzak kalması gerekiyor?
    7434 Pratik Ahlak 2010/06/12
    Bu konuda herhangi bir ayete ve  rivayete rastlamadık, ancak insan kırk gün amellerini ihlasla yerine getirir ve onları Allah rızası için yaparsa Allah hikmetini onun kalbine yerleştirir, diline akıtır, şeklinde rivayetler vardır.Bu bağlamda şu ...
  • Ayetullah Hamenei’nin Amerika Müslümanlarına mesajı (öğüt ve nasihati) nedir?
    5793 Eski Kelam İlmi 2009/08/20
    Ayetullah Hamenei’nin kaleminin bu soruya cevabı: “Selamu’n Aleykum,Ayetullah Hamenei’nin genele hitap eden konuşma ve mesajlarında yer alan açıklamalarının dışında özel bir mesajları yoktu. (Bu konuşma ve mesajların metni Ayetullah Hamenei’nin ...
  • Ramazan ayında toplardamara enjeksiyon yapılmasının hükmü nedir?
    6229 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2012/02/18
    Muhterem taklit mercilerinin bu husustaki görüşleri farklıdır. Tam bir cevap verilmesi için taklit merciinizi belirlemelisiniz. Bununla birlikte muhterem mercilerin görüşlerini aşağıda belirtiyoruz.İmam Humeyni, Ayetullah Behçet ve Ayetullah Hamaney: Eğer iğne besin ve güçlendirici bir özelliğe sahipse, farz ihtiyat gereği bu tür enjeksiyondan sakınılmalıdır. Ama tedavi yönü bulunuyorsa ve ...
  • Yüz güzelliği için bir zikir var mıdır?
    64352 Pratik Ahlak 2011/07/21
    İslam’ın bakışında güzellik maddî güzellik ve manevî güzellik diye iki kısma ayrılır. Yüzün manevî güzelliği namaz gibi manevî hususlar vesilesiyle kazanılır. Yüzün maddî ve zahiri güzelliği ise doğal olarak maddî hususlar vesilesiyle kazınılır. Rivayetler perspektifinden manevî güzellik: Manevî güzellikte değişik amel ve zikirler etkilidir. İmam Sadık (a.s) bu ...
  • Kur’an’ın Allah tarafından geldiği söylenirken bundan maksat nedir? Acaba sadece Kur’an’ın muhtevası mı Allah katındandır yoksa lafız ve sözcükleri de Allah tarafından mıdır?
    7584 Kur’anî İlimler 2007/11/01
    Kur’an’ın Allah tarafından olduğu sözü çeşitli aşamalarda söz konusu edilebilir. Her aşama diğerine göre daha derin bir anlamı ifade etmektedir.A. Kur’an’ın anlam ve içeriği Allah tarafındandır.B. Bununla birlikte Kur’an’ın bütün sözcükleri de Allah tarafındandır.C. Bu sözcüklerle oluşan ayetlerdeki bileşimlerde de Allah katından gelmiştir.D. Sureler halinde tecelli ...
  • Cünüp olan kimse cenabet gülsü yerine yaptığı teyemmümle camiye girip orada bir süre durabilir mi?
    9905 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2010/05/12
    Bir kişi cünüp olur ve gusül yerine teyemmüm etmekle görevli olursa cemaat namazına katılmak veya vaizleri dinlemek için camiye gidebilir. İmam Humeyni (r.a) bu konuyla ilgili bir sorunun cevabında şöyle demiştir: “Guslün bütün sonuçları gusül yerine geçerli olan teyemmüm için de söz konusudur. Sadece, zamanın ...
  • Kur’an-ı Kerim ile istihare nasıl yapılmalıdır? Başka bir tabirle istihare zamanında ayetlerin mefhumunu nasıl anlamak gerekir?
    137714 Tefsir 2011/08/21
    1. İstihare türlerinin en yaygın olanlarından birisi, değişik yöntemleri olan Kur’an-ı Kerim ile istiharedir. Birinci Tür: Kur’an’ı alacak ve şu duayı okuyacaksınız: "اَللّهُمَّ اِنّى تَفَأَّلْتُ بِکِتابِکَ، وَ تَوَکَّلْتُ عَلَیْکَ، فَاَرِنى مِنْ کِتابِکَ ما هُوَ مَکْتُومٌ مِنْ ...
  • Üzeri kutlu isimlerle nakşedilmiş bir yüzük kanalizasyona düştüğünde vazife nedir?
    7165 Hukuk ve Şer’I Hükümler 2011/09/12
    Üzerinde Allah’ın veya Peygamberin (s.a.a) veyahut bir imamın isminin yazıldığı bir kâğıt veya saygı gösterilmesi gerekli olan herhangi başka bir şey tuvalete bağlı kanalizasyon kuyusuna düşerse, onu dışarıya çıkarmak ve yıkamak her ne kadar zor olsa da farzdır. Dışarı çıkarmak mümkün değilse, tümüyle yok olduğundan emin olmayana ...
  • Gençlerin dinden kaçmalarının nedenleri ve eserleri nedir?
    10142 Pratik Ahlak 2011/04/21
    Din insanın saadet ve kurtuluş reçetesidir. Dindarlık birey ve topluma sayısız eserleri olan tüm hayat boyutlarını içeren dinsel öğreti ve değerleri kurumsallaştırmaktır. Gizli ve açık bir takım etkenler dindarlığı tehdit etmektedir ve bu tehditlerden birisi de dinden kaçmaktır. Elbette hiç kimse tamamıyla din ile ...
  • Niçin Abdulmuttalib oğlunun adını Abduluzza koymuştur?
    23222 تاريخ بزرگان 2008/07/22
    Abdulmuttalibin oğlu Ebu leheb (Haşim oğlu Abdulmuttalib oğlu Abduluzza) künyesi Ebu utbe’dir, Peygamber (s.a.a) efendimizin amcası ve aynı zamanda onun en katı düşmanlarından biridir. Annesi Beni Huzae kabilesinden Lubna ve eşi Harb ibn-i Umeyye’nin kızı ve Ebu süfyanın kız kardeşi, Ümm-i cemil adıyla tanınan Arvi veya Avra’dır. ...

En Çok Okunanlar